egitimsen2

egitimsen2

İNADINA BARIŞI HAYKIRACAĞIZ

Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde adı konulmamış fiili bir savaş vardır. Savaş; kan, ölüm, gözyaşı demektir. Ülkenin bir bölgesi cayır cayır yanarken, oluk oluk kan akarken, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar katledilirken ve yine yoksul emekçi halkın; polis, asker evlatları şehit olurken seyirci kalmak vatana ihanetin ta kendisidir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerin bir bölümünde 30 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. 30 gündür çocuklar okula gidemiyor. 30 gündür çocuklar sokağa çıkamıyor. 30 gündür sıcak bir yemek yiyemedikleri gibi, 30 gündür binaların bodrum katlarında yaşamaya mecbur bırakılıyor. Egemenlere ve Siyasal İktidara sormak isteriz; çocuklarınız bu durumda olsa tepkiniz ne olurdu?

 

10 Ekim Barış Şehitlerimizi Unutmayacağız! Unutturmayacağız!

Değerli Basın Emekçileri,

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamı üzerinden tam üç ay geçti.  Bu üç ay da bizim için “en uzun süre” olarak tarihteki yerini aldı.. Her saniyesini, her dakikasını, her gününü yasımızla, isyanımızla, öfkemizle ve yaşamını yitiren yoldaşlarımızı anarak geçirdik. Yoldaşlarımızın miraslarına, emek, demokrasi ve barış mücadelelerine layık olmak için birbirimize sarıldık. Dayanışma bir nebze olsun acılarımızı hafifletti, kararlılığımızı biledi,  geleceğe dair umudumuzu büyüttü.

 

Değerli Basın Emekçileri,

Bizler 10 Ekim Emek, Barış ve Demokrasi mitingiyle ülkemizin içine sürüklendiği çatışmalı ortama dur demek istedik. Ülkemizdeki savaş iklimini ve ortamını dağıtmak, kendi var oluş ortamımızı korumak, emeğin haklarıyla barış ve demokrasi arasındaki dolaysız irtibatı kurmak istedik. Çatışmalardan en çok etkilenen, bedel ödeyenler olarak iktidarın ve Cumhurbaşkanının gerilimi artırıcı, kutuplaşmayı derinleştirici ve çatışmaları yaygınlaştıran politikalarına karşı halklarımızın ve emekçilerin özlemi ve talebi olan barış sesini yükseltmek, beyaz güvercinlerimizi ve balonlarımızı gökyüzüne uçurmak istedik.

 

Kendi hayallerini gerçekleştirmek için savaştan, kutuplaşmadan, gerginlikten, halklar arası düşmanlık tohumları ekmekten her kim, hangi güç odakları beslenmek istiyorsa, 10 Ekim 2015 Cumartesi günü, saat 10.04’te barış irademize bomba koyanlar onlardır…

Saldırıda 101 arkadaşımızı, kardeşimizi, canımızı, dostumuzu, sevdiklerimizi yitirdik. Terör saldırısında yaralanan ve bütün tedavileri yasal olarak devlet tarafından karşılanması gereken bu arkadaşlarımızdan halen tetkik tedavi ücretleri isteniyor. İlgili makamlara yazdığımız uyarı yazıları görmezden geliniyor; telefonlarımız açılmıyor. Başbakan'a çağrıda bulunuyoruz. Bu ayıbı derhal düzeltin. Koruyamadıklarınızı daha fazla mağdur etmeyin.

 

Değerli Basın Emekçileri,

AKP iktidarı izlediği ırkçı/ayrımcı/tekçi/mezhepçi bir siyaset ekseniyle başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da da sorunların derinleşmesine, halklar arasında çatışmalı ortamların sürekli kendisini üretmesine neden olmuştur. IŞİD, El Nusra, El Kaide, Şam Cephesi ve daha birçok çeteci, paramiliter güçlere direk/dolaylı destek ve yardım nedeniyle ülkeler kan gölüne çevrildi.

 

Değerli Basın Emekçileri,

10 Ekim Katliamı emek, demokrasi ve barış mücadelemizde artık bir dönüm noktasıdır. Geleceğimizi belirleyecek bir nitelik taşımaktadır. Katliamın gerçek faillerinin açığa çıkarılıp cezalandırılmaması durumunda yeni katliamlar, yeni saldırılar kaçınılmaz olacaktır.

 

Halkı beyaz Toroslarla korkutmak isteyenlerin, faili meçhulleri açığa çıkarmak için en ufak çaba harcamak bir yana açılan davaları da kapatanların, polise sınırsız yetki verenlerin, günlerce sokağa çıkma yasakları ilan edenlerin, buralarda çocuk, kadın onlarca sivilin yaşamını yitirmesine neden olanların, ülkemizi IŞİD’in ve çetelerin arka bahçesi haline getirenlerin bu katliamı açığa çıkartmayacağı açıktır.


 

 

Katliamdan hemen sonra iktidar ve Saray’ın ısrarla bir algı operasyonu yürütmeleri, daha arkadaşlarımızın cansız bedenlerini toprağa gömmeden soruşturmanın seyrini değiştirmeye ve etkilemeye yönelik açıklama ve politikalarının nedeni 1 Kasım’da daha da iyi anlaşılmıştır. İktidar sözcüleri “her kim ki bu saldırıdan nemalanmak istiyorsa arkasında da onlar vardır” diyorlardı. Söyledikleri tek doğru söz bu olsa gerek. Kısa süre sonra “Ankara saldırısından sonra oylarımız arttı” dediler ve oluşturdukları büyük korku dalgası üzerinden 1 Kasım’da tek başlarına iktidar oldular. Kimin nemalandığı da böylece ortaya çıktı.

 

Değerli Basın Emekçileri,

10 Ekim katliamında hedef, emektir, barıştır, demokrasi talebidir. Bizler, savaşın tam ortasında emek, barış, demokrasi dediğimiz için bize bir bedel ödetildi.

Fail mi arıyoruz? Fail bellidir. Bu ülkede barış sesinin daha gür, daha yankılanan bir biçimde çıkmasından KİM/KİMLER rahatsız oluyorsa failler onlardır. Kimler hak arama mücadelesinden korkuyorsa, kimler sokakları emekçilere kapatmak istiyorsa failler onlardır.

Açıkça ifade ediyoruz, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç saldırılarının aydınlatılmaması, dosyalara gizlilik kararı koyarak karartılması 10 Ekim katliamına davetiye çıkartmıştır.

Dolayısıyla bir taraftan 10 Ekim katliamına ilişkin tarihi nitelikte bir hukuki ve siyasi mücadele yürütecek bir yandan da diğer saldırılara ilişkin davaların takipçisi olacağız. Yaşamını yitiren ve yaralanan arkadaşlarımız adına ve kurumsal olarak suç duyurularında bulunduk. Gerçekler açığa çıkarılıp katiller hesap verinceye kadar bu davanın peşini bırakmayacağız. Yüzün üzerinde yoldaşımızı yitirdiğimiz bu davanın yüzyılın davası olması için ne gerekiyorsa, nasıl bir mücadele yürütmek gerekiyorsa bundan kaçınmayacağımızın da bilinmesini isteriz.

 

Değerli Basın Emekçileri,

10 Ekim Katliamı sonrasında Ankara Gar Meydanı ve çevresinin mevcut mekânsal biçimi ile; sıradan bir mekan, trafik kavşağı şeklinde kullanılmaması gerekmektedir. 101 yurttaşımızın hayatını kaybettiği, yüzlercesinin yaralandığı, binlercesinin bu acıya tanık olduğu ve milyonlarcasının derinden etkilendiği bu alçak saldırı sonrasında Ankara, Gar meydanı ve çevresi Türkiye halkları için bundan böyle farklı bir anlam ifade edecektir.

Bu “anlam”ın katliamın yaşandığı mekânda karşılık bulması ve meydanın “anıt mekan” haline getirilerek yeniden düzenlenmesi bizim sorumluluğumuzdadır.

 

Bu meydanın adı bundan böyle “emek barış demokrasi meydanı”dır.

Katliamın gerçekleştiği Gar Meydanı ve çevresinin, ulusal ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekebilecek, toplumun farklı kesimleri tarafından benimsenebilecek geniş katılımlı uluslararası bir yarışma aracılığıyla yeniden düzenlenmesi için her türlü girişimde bulunacağımızı da bugün duyuruyoruz.

Emek barış demokrasi meydanının 10 Ekim Ankara katliamında yitirdiklerimizi anacağımız, günümüz siyasi ortamını ve toplumsal mücadele pratiklerini hatırlayacağımız bir anıt mekân olarak düzenlenmesi, en azından hem kaybettiğimiz canlarımızın umutlarını geleceğe taşımamızı sağlayacak hem de yaşadığımız bu toplumsal travmayı aşmamızda bize yardımcı olacaktır.

 

Değerli Basın Emekçileri,

Biliyoruz ki, yolumuz uzun, işimiz çok. Ancak bizi büyütecek olan da bedenlerini siper eden yoldaşlarımızın bıraktığı yerden devam etmek, birlikte ve ortak mücadeleyi geliştirmek, faşizmden hesap sormaktır. Bizleri kanla, bombalarla susturmak, korkutmak, uslandırmak ve terbiye etmek isteyenlerden hesap soruncaya, bu katliamın arkasındaki bütün karanlık ilişkiler açığa çıkarılıncaya kadar bir an olsun durmayacağımızı buradan bir kez daha haykırıyoruz. Barış Karanfili yoldaşlarımıza vereceğimiz söz halklarımızın özlemini çektiği barışı sağlamak ve iktidar uğruna her şeyi yapabilecek kadar gözü kararanları, katliamı gerçekleştirenleri açığa çıkarıp hesap sormak olacaktır…10.01.2016

 

Yılmayacağız, sinmeyeceğiz, geri çekilmeyeceğiz.

10 Ekim’de olduğu gibi bugün de “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi!” diyoruz.

Emek, Barış ve Demokrasi için mücadeleye devam!

 

KESK - DİSK - TMMOB - ADANA TABİP ODASI

 

Kurumlar Adına

Tonguç ÖZKAN

 

BTS Adana Şube Başkanı

DANIŞMAN ÖĞRETMEN OLMAK İÇİN BAŞVURU YAPALIM

Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 16 /1 maddesinde Aday Öğretmenlerin Değerlendirilmesi hakkında “Değerlendiriciler; il millî eğitim müdürünce görevlendirilecek maarif müfettişi, aday öğretmenin görev yaptığı eğitim kurumu müdürü ve eğitim kurumu müdürünün görevlendirdiği danışman öğretmenden oluşur”şeklinde Danışman öğretmenlerin nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Bununla beraber Okul Müdürünün Danışman Öğretmeni hangi ölçülere göre belirleyeceğine dair net hükümler bulunmamaktadır. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Şubat ayında ilk ataması yapılacak öğretmenlerin adaylık süreçlerinde danışman öğretmen görevlendirilmesine yönelik il milli eğitim müdürlüklerine 30.12.2015 gün ve 13492368 sayılı bir yazı düzenlenmiştir.

Bu yazıda adaylık dahil en az 10 yıl hizmet süresine sahip öğretmenler arasından ulusal veya uluslar arası projelerde koordinatör, danışman veya katılımcı öğretmen olarak görev almış olan, sosyal ve kültürel faaliyetlere(tiyatro gösterisi, şiir dinletisi, okul gazetesi, okul dergisi, okul gezileri, spor müsabakaları vb. etkinlikler) katılım sağlayan, iletişim beceresi ve temsil yeteneği güçlü ve mesleğinde temayüz etmiş öğretmenlerin bilgilerinin yazının ekinde yer alan forma işlenerek 8 Ocak 2016 tarihine kadar bildirilmesi istenmektedir. Dolayısıyla burada kimi keyfi uygulamalar gelişebileceği endişesini taşımaktayız. 10 yılını dolduran ve isteyen öğretmenler Danışman olarak görevlendirilmeli bu konuda keyfi veya yanlı bir uygulama yapılmasının önüne geçilmelidir. Son dönemlerde aday öğretmenlerin sözlü sınav vb. uygulamalarla baskı altına alınması ve yandaş sendikalara üye olmaları aksi takdirde adaylıklarının kaldırılmayacağı biçimindeki sendikamıza ulaşan başvurular da dikkate alındığında Danışman öğretmenlerin yalnızca belli bir çevreden , sendikaya mensup kişilerden belirlenmesi ihtimaline karşı Eğitim Sen üyelerinden 10 yılını dolduran öğretmenlerin Danışman olarak talepte bulunması önemlidir.

Buradaki dilekçeyi doldurarak başvuru yapabilirsiniz.İndirmek İçin tıklayınız.

Rehberlik ve denetim Başkanlığından sendikal faaliyetlerle ilgili  gönderilen ve okullarda öğretmenlere tebliğ edilen bu yazı şerhli imzalanacaktir. Ayrıca Genel merkez tarafından da suç duyurusunda bulunulacaktır. 

 

Şerh metni şöyledir:

Sendikamı  ve sendikal faaliyetlerimi dolaylı olarak haksızca suçlayan yazı içeriğini kabul etmiyorum . Her türlü yasal hakkım saklıdır.

 

 

 

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, bir televizyon programında yaptığı açıklamalarda en temel insan haklarına, sendikal hak ve özgürlüklere ne kadar yabancı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Bakan Avcı, “Okulda grev olmaz. Okul grev yapılacak iş yeri tanımına girmez. Dolayısı ile bu sendikal bir hak değil, sendikal bir eylem değil. Bunlarla ilgili soruşturmalarımız var. Bundan sonra olacaklar için de tedbirlerimiz var.” diyerek eğitim emekçilerine açıkça tehdit etmiştir.

Bakan Avcı’ya önerimiz, yeterince bilgi sahibi olmadığı konularda önce bakanlık birimlerine danışması, sonra açıklama yapmasıdır. MEB Hukuk Müşavirliği 27.02.2012 tarihinde, Muş’ta benzer bir iş bırakma eylemine katılanlara verilen cezalar ile ilgili Muş Valiliği’ne yazdığı resmi yazıda “sendikal faaliyet kapsamındaki eylemlere ceza verilemeyeceği”ni açık açık, tüm gerekçeleri ile belirtmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı gibi büyük bir kurumun başındaki bir ismin bu yazıdan haberdar olmaması mümkün değildir.

Kamu görevlilerinin, sendikalarının aldığı kararlar doğrultusunda toplu eylem hakkına sahip oldukları; uluslararası sözleşmelerde, insan hakları sözleşmelerinde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde tanınmıştır. Bu konuda çok sayıda AİHM, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır. Eğitim ve bilim emekçilerinin iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan demokratik haklarını kullanması asla suç olarak değerlendirilemez.

Anayasanın ‘Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma’ başlıklı 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” emredici hükmünü içermektedir. Bu düzenleme ile ILO Sözleşmesi’nin kanun hükmünde olduğu tartışmasızdır.

Yine Danıştay 12. Dairesi’nin 20 Aralık 2004 tarihli kararında “Sendikal faaliyet kapsamında bir gün göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğine vurgu yapılarak, öğretmenlerin bağlı bulunduğu sendikanın aldığı karar uyarınca bir gün göreve gelmemesi eyleminin sendikal faaliyet kapsamında olduğu” açıkça belirtilmektedir. Bakan Avcı’nın hangi konuların “sendikal eylem” kapsamında olduğunu Danıştay 12. Dairesi’nden daha iyi bildiğini kendisi dâhil hiç kimse iddia edemeyeceğine göre, iş bırakma eylemine katılan eğitim ve bilim emekçilerini tehdit etmesi ve okullara talimat vererek soruşturma açması açıkça “sendikal faaliyetleri engelleme” suçu anlamına gelmektedir. Anayasa ve insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan sendikal faaliyet hakkı Türk Ceza Kanunu ile de korumaya alınmış, TCK’nın 118. maddesinde sendikal faaliyetin engellenmesi yasaklanmıştır.

7–8 Aralık 2000 tarihinde, Fransa’da, Türkiye’nin de katıldığı Nice Zirvesi’nde karalaştırılan Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın ‘Toplu pazarlık yapma ve eylem hakkı’ başlıklı 28. maddesine göre; çalışanlar ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları, topluluk mevzuatı ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre uygun düzeylerde toplu sözleşmeler müzakere etme ve imzalama ve menfaat ihtilafı olması halinde grev eylemi dâhil olmak üzere kendi çıkarlarını korumak için ortak (toplu) eylem yapma hakkına sahiptir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi kapsamında, sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle verilen cezaları, sözleşmeye aykırı bulmuştur. KESK’e bağlı sendika üyelerinin başvurularında AİHM; AİHS’nin 11. maddesinin sendikanın yapacağı toplu eylemler yoluyla, sendika üyelerinin mesleki çıkarlarını savunma özgürlüğünü güvence altına aldığını, sendika üyeleri tarafından gerçekleştirilecek olan bu eylemlere taraf devletlerin izin vermesi gerektiğini, 11. maddede grev yapma hakkı açık bir şekilde ifade edilmemişse de bu hakkın tanınmasının, en önemli sendikal haklardan biri olduğunu, genel bir grev yasağının Sözleşmenin 11. maddesinin ihlali anlamı taşıdığını, sendika üyelerinin grev ve eylemlere katıldıkları için disiplin cezası ile cezalandırılmalarının sendikal hakları kullanmaya yönelik caydırıcı bir niteliğe sahip olduğunu, yasaklama ve engellemelerin demokratik bir toplumda gerekli olmadığını tespit etmiştir. (Karaçay – Türkiye,  Satılmış ve Diğerleri – Türkiye,  Urcan ve Diğerleri – Türkiye, KESK üyesi Enerji Yapı Yol Sen – Türkiye)

Sendikamızın daha önce yaptığı pek çok eylem, etkinlik ve iş bırakma Danıştay ve İdare Mahkemeleri tarafından da yasal ve meşru kabul edilmiştir. Danıştay kararları; sendikaların yetkili kurullarınca alınan üretimden gelen güçlerini kullanma çağırısına uyarak, sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmeme fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği yönündedir. Danıştay bu etkinlikler nedeniyle göreve gelmemenin disiplin cezası ile cezalandırılmasını hukuka uygun bulamamıştır. (Danıştay 1. Daire E.2001/3307, K.2001/4415, Danıştay 12. Dairesinin E.2004/4643, K.2005/313, Danıştay 12. Dairesinin E.2005/5767, K.2008/225,) DANIŞTAY İŞ BIRAKMALARI SENDİKAL İZİN, MAZERET İZNİ olarak değerlendirmiştir.

KESK tarafından alınan kararlar gereği değişik tarihlerde gerçekleştirilen uyarı grevleri ve iş bırakma kararlarına uyarak işe gitmeyen sendika üyelerine verilen disiplin cezalarının tamamı iptal edilmiştir.  En son 28-29 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirilen iki günlük iş bırakma eylemine katılanlar hakkında verilen disiplin cezalarını hatırlatmak yerinde olacaktır.

Üyesi bulunduğu sendikanın aldığı karara uyarak yapılan iş bırakma eyleminin temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yasalar, genelgeler, yargı kararları ile güvence altına alındığı açıktır. Bu nedenle sendikasının kararına uyan sendika üyelerine ceza verilemez.

İNADINA BARIŞI HAYKIRACAĞIZ

29 Aralık 2015 tarihinde KESK, DİSK, TMMOB ve Adana Tabip Odası olarak; “savaşa karşı barışı – ölüme karşı yaşamı savunuyoruz” ve 27 Aralık 2015 tarihinde Emek Partisinin “Savaşa Karşı Barışı Savunuyoruz” konulu basın açıklamalarından kaynaklı Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesi ile Eğitim Sen Adana Şube Özlük ve Hukuk Sekreterimiz Mehmet AKARSUBAŞI Adana Emniyet Müdürlüğüne çağrılarak ifadesi alınmıştır.

Bugün yine; Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi üyesi Dilara AKGÖZ, İHD cezaevi komisyon üyesi Necat Okay ve Ç.Ü. Psikoloji bölümü öğrencisi Çağla Cemali Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesiyle Adana Emniyet Müdürlüğüne çağrılarak ifadeleri alınmıştır.

 

Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde adı konulmamış fiili bir savaş vardır. Savaş; kan, ölüm, gözyaşı demektir. Eğitim Sen olarak; savaşa karşı barışı – ölüme karşı yaşamı savunuyoruz. Savunmaya da devam edeceğiz. “savaşa hayır, barış hemen şimdi” şiarı ile savaşın sonuçları üzerinde yaptığımız tüm basın açıklamalarına adli soruşturmaların açılması sindirmeye yönelik olduğunu biliyoruz. Bu nedenle diyoruz ki yanlış kapı çalıyorsunuz. Korkak arıyor iseniz; mesainizi başka yerlerde yapın. İç hukukun ve Uluslararası sözleşmelerde kaynaklı haklarımızı kullanıyoruz. Düşündüğünü ifade etme suç değil Anayasal bir haktır.

Bugün sabah 07.00’da Diyarbakır Yenişehir’de başlayan çatışma sesleri sonrasında çocuklarını daha güvenli bir yere götürmek için hazırlık yapan Eğitim Sen Diyarbakır 2 Nolu şube üyesi Mevlüde Ketani, 8. kattaki evinin penceresinden seken kurşunun başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanmıştır.

Pencereden seken kurşun çocuklarının gözü önünde Mevlüde öğretmenimizin ensesinden girmiş ve bir gözünü kaybetmesine neden olmuştur. Sendikamıza ulaşan bilgilere göre çocuklarının gözleri önünde vurulan ve sabah saatlerinde ameliyata alınan Mevlüde Ketani’nin hayati tehlikesi sürmektedir.

Ülkenin bir bölgesi cayır cayır yanarken, oluk oluk kan akarken, çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılar katledilirken ve yine yoksul emekçi halkın; polis, asker evlatları şehit olurken seyirci kalmak vatana ihanetin ta kendisidir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerin bir bölümünde 30 gündür sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. 30 gündür çocuklar okula gidemiyor. 30 gündür çocuklar sokağa çıkamıyor. 30 gündür sıcak bir yemek yiyemedikleri gibi, 30 gündür binaların bodrum katlarında yaşamaya mecbur bırakılıyor. Egemenlere ve Siyasal İktidara sormak isteriz; çocuklarınız bu durumda olsa tepkiniz ne olurdu?

Eğitim Sen, emek mücadelesi ve demokrasi mücadelesinin bir bütün olduğunu ve birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğini savunmaktadır. Hayatın en temel gerçeklerine göz kapamak yaşanan sorunları çözmeyeceği gibi, daha da derinleştirecektir. Bu konuya dikkat çeken özlük ve hukuk sekreterimize 10 Ekim Ankara katliamından buyana açılan 7. Davadır, önümüzdeki süreçte daha kaç tane açılacak soruyoruz,  özlük ve hukuk sekreterimiz Mehmet AKARSUBAŞI, Dilara AKGÖZ, Necat OKAY ve Çağla Cemali arkadaşlarımız yalnız değildir.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız. Adana'da yaşanan soruşturmaların, baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı vermek olduğu açıktır. Baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir. Bizleri böylesi yöntemlerle korkutacağını ve sindireceğini sananlar, daha önce olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaklarını bilmelidir!mehmet akarsubaşı06.01.2015

Ahmet KARAGÖZ

 

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

07-08 Ocak Siyah Kurdele Takarak Gidiyoruz.

Eğitim Sen Üyesi Mevlüde Ketani Evinde Başından Vurularak Ağır Yaralandı!

Bugün sabah 07.00’da Diyarbakır Yenişehir’de başlayan çatışma sesleri sonrasında çocuklarını daha güvenli bir yere götürmek için hazırlık yapan Eğitim Sen Diyarbakır 2 Nolu şube üyesi Mevlüde Ketani, 8. kattaki evinin penceresinden seken kurşunun başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanmıştır.

Pencereden seken kurşun çocuklarının gözü önünde Mevlüde öğretmenimizin ensesinden girmiş ve bir gözünü kaybetmesine neden olmuştur. Sendikamıza ulaşan bilgilere göre çocuklarının gözleri önünde vurulan ve sabah saatlerinde ameliyata alınan Mevlüde Ketani’nin hayati tehlikesi sürmektedir.

Türkiye’yi kendi siyasal çıkarları için iç savaşa sürüklemekte ısrar edenler, bir taraftan ülkenin bir bölümünde sıkıyönetim dönemlerini bile aratan uygulamalara imza atarken, diğer taraftan kadın, çocuk, genç, yaşlı, sağlıkçı, eğitimci ayırt etmeden saldırmayı ve katletmeyi sürdürmekte ısrar etmesi düşündürücüdür.

Eğitim ve bilim emekçileri mücadele tarihi boyunca savaşın değil barışın, her zaman barış içinde bir arada yaşamın savunucusu olmuştur. Hiçbir düşünce, hiçbir iktidar insanların yaşam hakkından daha önemli değildir.

Günlerdir yaşanan sokağa çıkma yasakları nedeniyle günlük yaşam ve eğitim öğretim tamamen durmuştur. Bütün bunlara ek olarak sivilleri hedef alan saldırılar, yaşanan can kayıplarına karşı, halkın yaşam hakkını, öğrencilerimizin eğitim hakkını savunmak için 7-8 Ocak tarihlerinde işyerlerimize siyah kurdele takarak gideceğiz.

  Yıllardır acılar çeken, gözyaşları sel olup akan bu topraklarda, bütün ülkeyi yangın yerine çevirmeye çalışanlara karşı, inatla yaşamı ve yaşatmayı savunarak, amasız fakatsız bir şekilde “İnadına barış” demeyi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Adana Büyükşehir Belediyesi Ulaştırma Koordinasyon Müdürlüğünün aldığı karar ile ulaşım ücretlerine akıllı kartı olmayan sivilleri 2,25, öğrencileri ise 1,75 TL’den taşıyacak.


En fazla işsizin, öğrencinin, mültecinin ve yoksulun yaşadığı metropol ilimizde toplu taşıma ücretlerinin öğrenciler için %20 Sivil halk için %13 artırılması; “Kaşıkla verilen kepçeyle alınır.” mesajıdır.
Yoksul emekçi halkın yığınla yaşadığı ilimizde kent içi ulaşım, toplum taşıma araçlarıyla yapılmaktadır. Vatandaşların ucuz ve güvenli ulaşım hakkını sağlamak yerel yönetimlerin aslı görevlerinden biridir. 
Yaklaşık olarak 70 bin üniversite öğrencisinin öğrenim gördüğü bir metropol kentte, toplu taşıma ücretlerine %20 oranında zam yapılması; ne insanı, ne vicdanı, nede ahlakidir. 


Asgari ücretin 1.300 TL yapılacağı söylentileri ve kamu çalışanlarına 2016 yılı için ücretlerinde %6+5’lik artışların yapılacağı öngörülürken bir çırpıda toplu taşıma ücretlerinin %20 oranında artırılmasını asla kabul etmeyeceğiz.
Bu zamlar geri çekilmediği takdirde, önce Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ’yü daha sonrada Büyükşehir Belediye Meclis Üyelerini öğrenci ve yoksul halk düşmanı ilan edeceğimizin bilinmesini isteriz.


Aynı belediyenin 09 Eylül 2014 geçerli olmak üzere toplu taşıma ücretlerini %35 oranında artırmıştı, başta Eğitim Sen olmak üzere birçok emek ve meslek örgütlerinin gösterdiği tepkiler sonrası zamların geri çekilmesi bizler tarafından olumlu bir davranış olarak değerlendirilmiştir. 
Emekçiyiz, Yoksuluz ama soyulduğumuzun da farkındayız. Yerel yönetimlerin görevi para kazanmak değil, halkın yaşamını kolaylaştıracak yeni projeler geliştirmek olmalıdır.


Hesap ortada İki araçla işyerine giden biri günde 9 TL ulaşım ücreti ödemek zorunda kalacaktır. Ocak 2016’dan itibaren asgari ücretin 1.300 TL olduğunu kabul edersek aldığı ücretin 1/4’ni kendi ulaşım giderine ayırması, asgari ücretle çalışanları açlığa mahkum etmekten başka bir şey değildir.


Sayın Sözlü’ye hatırlatmak isteriz, bu zamların geri çekilmemesi durumunda Demokratik tepkilerimiz aratarak devam edecektir. Bu konun sonuna kadar takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz. 05.01.2016


Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Geçen yıl trafik kazasında yitirdiğimiz üyemiz şair Hasan Hüseyin Gündüzalp için 09 Ocak 2016 tarihinde 18.15-19.15 saatleri arasında Çukurova Tüyap Kitap Fuarı Akdeniz Salonunda anma etkinliği gerçekleştirilecektir.