egitimsen2

egitimsen2

AİHM’in, Türkiye’nin İtirazını Reddetmesiyle Zorunlu Din Dersinin Kaldırılması Kararı Kesinleşmiştir!

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu`nun `AİHM’in, Türkiye’nin İtirazını Reddetmesiyle Zorunlu Din Dersinin Kaldırılması Kararı Kesinleşmiştir!` başlıklı açıklama metnidir. 
 

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), eğitimde zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine karşı açılan bir davada Türkiye`nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, oy birliği ile aldığı kararla "zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini" istemiştir. 

Türkiye hükümetinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin (AİHM) din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını isteyen kararına yaptığı itiraz reddedilmiş ve karar resmen kesinleşmiştir. AKP hükümeti Strasbourg Mahkemesi‘nin "Mansur Yalçın ve diğerleri" olarak bilinen dava hakkında 16 Eylül 2014 tarihinde açıkladığı karara Aralık ayında itiraz etmiş ve davanın mahkeme tarafından esastan yeniden görülmesini istemiştir. Hükümet, temyiz başvurusunda, Türkiye‘de "zorunlu din dersi olmadığı" ve "istenirse Alevilere de Alevilik öğretilebileceği" tezlerini ileri sürmüştür.

Eğitim Sen`in yıllardır ısrarla vurguladığı gibi zorunlu din dersi uygulaması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmasına neden olduğu gibi, devletin dinler karşısında tarafsız kalmamasına, ağırlıklı olarak tek bir mezhebi öğreterek bütün dinsel inançları eşdeğer görmemesine yol açmaktadır. AİHM kararı, okullarda zorunlu din derslerinde İslam`ın Sünni mezhebinin kurallarının öğretildiğinin onaylanması anlamına gelmektedir. 

Türkiye`de yıllardır okullarda zorunlu din derslerinde okutulan İslam`ın Sünni mezhebinin kurallarıdır. Bu nedenle bütün din ve inanışlar öğrencilere eşit mesafede tanıtılmamaktadır. Din derslerinde namazın nasıl kılındığı, abdestin nasıl alındığı, namazda okunan dualar vb. öğretiliyor. Bu durumdan en büyük zararı Sünni mezhebinden olmayan, özellikle Alevi çocuklar ve gençler görmektedir. Zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Nitekim AİHM zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. Hükümet, AİHM kararını derhal uygulayarak zorunlu din dersi uygulamasına son vermek, artık kesinleşen bu karar sonrasında zaman geçirmeden gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır. 

12 Eylül rejiminin ürünü ve dayatması olan, Aleviler ve farklı inanç grupları açısından açık bir zorlama anlamına gelen zorunlu din dersi uygulamasına derhal son verilmeli, okullarda hiç kimse din dersine zorla girmeye zorlanmamalıdır. 

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ!

KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!

Bu ülkede erkekler sadece geçtiğimiz ayda, 26 kadın öldürdü; yedi kadına tecavüz etti; 24 kadına zorla fuhuş yaptırdı; 36 kadın ve kız çocuğunu yaraladı; 13 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Bir o kadar çocuk istismara uğradı. Yerler, failler farklı olsa da şiddet uygulayan erkeklerin konuştukları ortak dil erkek egemenliğinin diliydi. Bu dil ölümün, yok etmenin, aşağılamanın dili. Biz kadınlar ise yüzyıllardır eril karanlığa karşı yaşamı savunuyoruz. Özgürlükler ve barış için mücadele ediyoruz.

 

Bu ülkede “Utanç Davası” olarak kabul edilen 13 yaşında iki kadın tarafından erkeklere pazarlanan N.Ç’ye ilişkin davada 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. hakkında yerel mahkeme “Kızın rızası vardı.” dedi, Yargıtay kararı hukuka uygun buldu.

14 yaşında 34 kişinin cinsel istismarına uğrayan Ö.Ç. davasında devlet yine tecavüzü akladı. Özgecan’ın katlini bu çerçeveden değerlendirmemiz gerekiyor. 

 

Özgecan’ı, Pippa’yı, Dora’yı öldüren, N.Ç. ve Ö.Ç gibi nice çocuğun hayatını karartan erkek şiddetine karşı susmuyoruz. Katledilen, tecavüze uğrayan, tacize uğrayan, sırf kadın olduğu için, dayatılan yerine kendi seçtiği kimliği yaşadığı için aşağılanan tüm kadınlar gözümüzde bir. Tüm bunları var edenin erkek-devlet-yargı olduğunu hep söyledik, şimdi bir kez daha yineliyoruz.

Adında “Kadın” olmayan bir bakanlığı kadına ilişkin politikalar yapmakla yetkin gören bir devlet aklıyla devam edildiği, devletin kadından sorumlu bakanı kadın cinayetlerini normalleştirdiği sürece, ülkenin yetkili ağızları, etnisite, millet, dil, inanç ve toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcı söylemlerde bulundukları müddetçe bu konuda bir ilerleme kaydetmek mümkün değil. Tüm bunlara karşı mücadele ediyor; kadın katliamına, kadına yönelik şiddete ilişkin açılan davaları el çabukluğuyla kapatan, şikâyetçi kadınları evlerine yollayan, tecavüze uğrayan kız çocuklarında rıza arayan eril sisteme karşı her yerde sesimizi yükseltiyoruz.

Kadınların bedenleri üzerindeki denetimini arttıran erkek egemenliğine itirazımız var. Kadınların sadece geleneksel aile içerisinde anneler, eşler ya da çocuklar olarak tanımlanmasına, iradelerinin yok sayılmasına; hayatlarına müdahale edilmesine itirazımız var. Erkek egemen kapitalist düzenin kadınları sermayeye ucuz iş gücü tedarikçisi, sosyal devletin yükümlülüklerinin taşıyıcısı olarak görmesine itirazımız var.

Biz KESKli kadınlar tüm kadın katillerinin ve kadına şiddet uygulayanların en ağır cezalara çarptırılmasını istiyoruz, bu sağlanana kadar da mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Ama birilerinin öfkeyle ama düşüncesizce haykırdığı gibi “idam cezası”nın uygulanması talebindeki tuzağa dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bunları önlemenin yolu idamı yeniden getirmek değil. İran’da, Afganistan’da ABD’de idam cezası var. Geçtiğimiz günlerde İran’da tecavüze uğrayan kadının idam edildiğini buradan hareketle idam cezasının kimlere uygulandığını unutmayalım.

Asıl olan kadının kadın kimliğiyle var olabilmesini sağlayacak bir toplumsal yapıya dönüşümü, kadın için kadını gören politikalar yapılması ve toplumsal cinsiyet perspektifinin hayat bulduğu bir adalet sistemi talebini yükseltmektir.

 

Kadına yönelik şiddetin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak için bize düşen, sesimizi yükselterek, uğruna mücadele ederek, evlerimizden iş yerlerimizden başlayarak hayatımızın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlamak, bu bilinci yaygınlaştırmaktır.

Kadın faillerin Türk Ceza Kanunu’nun öngördüğü en ağır yaptırımla cezalandırılması, Soruşturmanın ve dava sürecinin kamuoyu takibine izin verecek şeffaflıkla ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini talep ediyor, bu ve benzeri olayların tekrar etmemesi için tüm ilgili kurumları acilen sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Özgecan Aslan cinayetinin sıradan bir adli vakanın çok ötesinde yıkıcı sonuçları olan toplumsal bir soruna işaret ettiğini biliyoruz. Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddet olaylarının hiçbiri münferit değil. Münferit değil, kadın cinayetleri politik ve sistematiktir diyoruz. Bu farkındalıkla,

KESKli kadınlar olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurumları; kadınların güçlendirilmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için acil harekete geçmeye ve bu süreçte kadın hakları ve kadına yönelik şiddet konularında deneyim sahibi kadın örgütlerini ve kadın mücadelesi yürüten demokratik kurumları dikkate almaya çağırıyoruz.

Günde 3 kadının katlini, onlarcasının taciz ve tecavüze uğramasını ve çocuk istismarını önlemek için,

Kadın haklarının norm kabul edildiği, farklılıkları kabul eden ama siyasal, ekonomik ve toplumsal olanda eşitliği sağlamaya yönelik bir mevzuatın hayata geçirilmeli,

Kadına yönelik şiddetle mücadelede ve kadınların güçlendirilmesinde Kadın-erkek arasındaki yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu kabul ettiği anlamına gelen, tarafların devlet çapında eş güdümlü politikaların benimsenmesi, mahkemelerde uygulanan “iyi hal-haksız tahrik” indirimlerinin son bulması, ön yargı, gelenek ve uygulamaların ortadan kaldırılması yükümlülüğünde olduğunu belirten İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ve CEDAW Sözleşmesi başta olmak üzere Türkiye’nin kabul ettiği/onayladığı ilgili uluslararası sözleşme ve belgelerin gerekleri yerine getirilmelidir.

Kadınların erkek şiddetiyle ölmesine, yargının erkekten yana tavır almasına tahammülümüz yok.

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ!

KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!

KESK Adana Kadın Meclisi Adına

Gülistan ATASOY

 

KESK Genel Merkez Kadın Sekreteri

8 Mart’a sayılı günlerin kaldığı bu süreçte, hız kesmeden süren kadına yönelik şiddet olaylarının açık ettiği gibi, eril tahakküm ve erkek şiddetinin toplumsal ve siyasal düzeyde sürekli yeniden üretilmesine; mevcut pratikler, hayata geçirilmeye çalışılan politikalar ve çalışma yaşamında karşılaştığımız sorunlara karşı sözümüzü söylemek ve mücadelemizi yükseltmek için, Kadın Meclisimizin aldığı karar doğrultusunda 15 Şubat 2015 tarihinde, bir yıl sürmesini planladığımız kadın örgütlenme kampanyasını başlattık.

Örgütlü kadın gücünün iş yerlerinden doğru kadın örgütlülüğünü sağlamakla mümkün olduğundan yola çıkarak;

İş yeri kadın meclisleri ve komisyonları oluşturulması konusunda önemli bir adım olarak ve iş yerlerinde örgütlü kadın yapısını güçlendirme çalışmalarını sağlamak için,

TİS sürecinin yaklaşmakta olduğu bu dönemde, kadınların TİS taleplerinin iş yerlerinden doğru konuşulup tartışılarak belirlenmesi ve bu anlamda TİS için hazırlık yapmak için,

Bir süredir gündemde olan “Aile ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması” yasa tasarısının iş yerlerinde tartışılmasını ve yasaya karşı ortak bir tutumun yaygınlaştırmasını sağlamak için Kadın MYK üyelerimiz iş yerlerinde kadın toplantıları yaparak ve iş yeri ziyaretlerinde bulunarak kadınlarla bir araya geldi.

 

 

 

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ! KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!
19 Şubat Perşembe Günü Saat:16.00'da Eğitim Sen Önünden Özgecan'nın Ailesiyle Dayanışmaya ve Mersin Kadın Yürüyüşe Katılmak isteyen Kadın üyelerimiz isimlerini sendikaya bildirmeleri rica olunur. 0505396 7311

Dün gece gerçekleşen kazada maalesef dostlarımız Şair Hasan Hüseyin Gündüzalp, Şair Bülent Gökgöl ve Aysel Kılınç'ı kaybettik. Işıklar içinde yatsınlar.

Dostlarımızı unutmayacağız.

Hasan Hüseyin GÜNDÜZALP

Bülent GÖKALP

 

Eğitim'de Yaşanan Sorunların ele alındığı KOZA TV'de "Parantez" adlı programa Şube Başkanımız Ahmet KARAGÖZ konuk olarak katılmıştır.

 

 

 

Biz KESK`li kadınlar, Özgecan Aslan`ın failleri hak ettikleri cezaya çarptırılana kadar hesap sormak ve kadın katliamlarına dur demek için işyerlerimizde 16-17-18 Şubat tarihlerinde kokart takıp, 18 Şubat Çarşamba günü ayrıca alanlara çıkarak meşaleli yürüyüşler ve basın açıklaması gerçekleştiriyoruz.

 

Kokartı İndirmek İçin Tıklatın

 

 

Kokartı İndirmek İçin Tıklatın

 

Üç gün önce minibüse bindikten sonra kendisinden haber alınamayan Mersin Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan dün gece vahşi şekilde katledilmiş halde ormanlık alanda bulunmuştur. Minibüs şoförünün genç kadına tecavüz girişiminde bulunduğu, genç kadın direnince boğazını keserek öldürdüğü ortaya çıkmıştır. Bununla da yetinmeyen katil, babasını ve arkadaşını çağırarak genç kadının cansız bedenini yakmaya çalışmıştır. Cani şoför, babası ve arkadaşı tutuklanmıştır. Bundan sonraki süreçte kadın cinayetlerinin cezasız bırakılmaması için mücadele eden tüm kadınlar bu davanın takipçisi olacak, aynı vahşetin yaşanmaması için mücadele etmeye devam edecektir.

 

Adalet Bakanlığı verilerine göre cinsel saldırı suçundan açılan davaların yarısında sanıklar beraat etmektedir. Geçen sene öldürülen kadın sayısı Emniyet verilerine göre 133 olmasına rağmen gazete haberlerine göre 241`dir. Türkiye`de kadın cinayetleri sistemli şekilde sürmekte, hükümetin kadın düşmanı politikaları ile tecavüz ve cinayet sarmalında kadınlar katledilmektedir. Açılan davalarda tahrik indirimleri ve iyi hal indirimleri uygulanmaktadır. Katiller ve tecavüzcüler elini kolunu sallayarak rahatça sokaklarda dolaşırken kadınların kıyafetlerinden çocuk sayısına kadar her şeyi tartışılırken kadın katliamları hükümetin gündemi olmamaktadır.

Tüm bu vahşet tablosu içerisinde 20 yaşında genç bir üniversite öğrencisinin katledilmesi tesadüf değildir. Erkek egemen sistem içerisinde kadınlara açılan savaş yaşam hakkımızı elimizden almaktadır. Mecliste ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu`nda bile sadece erkek vekiller konuşmakta, yaptıkları önerilerle kadınları aşağılanmaya devam etmektedirler. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam ise öldürülen kadınlar ülkesinde hükümeti savunmaya devam etmekte ‘Koruma altında öldürülen kadın yok` yalanları ile gündem değiştirmeye çalışmaktadır. İstanbul Sözleşmesi`nin gereklerini yerine getirmemek için bu alanda çalışma yapan kadınları sürecin dışında bırakmak isteyen hükümet cinayetleri meşrulaştırmaktadır.

 

Eğitim Sen`li kadınlar olarak 20 yaşında genç bir kadın olan Özgecan`ı vahşice katleden canilerden ve bu katliamları önlemeyen erkek sistemden sorulacak hesabımız var. Çocuklarımızın çığlıklarına kulaklarını tıkayan erkek adalet sistemi ile mücadelemiz devam edecek. Yeni Özgecanların katledilmemesi için herkesi mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. Ailesine, yakınlarına ve arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz.