Eğitim-Sen Adana

Eğitim-Sen Adana

In sodales tellus ac erat malesuada ac viverra lectus tempor.

Web site URL: http://www.joomlart.com/

Kurulduğu günden bugüne 32 yıl geçen YÖK, 12 Eylül cuntacılarının hayallerini dahi aşan uygulamalarıyla varlığını sürdürüyor. 6 Kasım 1981’de kurulan, otoriter yapısı ve zihniyetiyle tüm yükseköğretimi tahrip eden bir ilişkiler sistemi olan Yüksek Öğretim Kurulu, lağvedilmesi yönündeki toplumsal mutabakata rağmen AKP’den aldığı destekle varlığını ve gücünü pekiştiriyor.Özgür ve eleştirel düşünceyi disiplin mekanizmalarıyla, güvencesiz istihdamla, işten atma yöntemiyle, kadrolaşmayla ortadan kaldıranlar, üniversiteleri hizaya getirmek için ellerinden geleni yapıyor. AKP’ye ve YÖK’e gönüllü kulluk etmeyen, aykırı ses çıkaran herkes, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayarak trajikomik haller alan, hukuksuz, haksız soruşturma ve disiplin cezalarına, sürgünlere maruz kalıyor. Üniversite,

• Rektörlüklerin hukuka aykırı uygulamalarını yargıya taşıdığı için işten atılmayla tehdit edilen “öğretim görevlilerinin”,

• İş güvencesi olmadığı için türlü baskılara, işten atılmalara maruz kalan asistanların,

• Demokratik hakkını kullanıp basın açıklamasına katıldığı için polis, üniversite yönetimi işbirliği içinde tehditlerle boğuşanların,

• İl emniyet müdürlüklerinin talimatıyla, “ihtiyaç dâhilinde görevlendirme” (13/b–4) bahanesi altında sürgün edilen idari personelin,

• “Üniversite ticarethane değildir”, “Nitelikli eğitim haktır” dediği için işten atılan öğretim üyelerinin,

• “Hünkarımızın” üniversitedeki gölgesi olan rektörlerin “ben yaptım oldu” tavırlarının,

• Dini ritüel ve etkinliklerin mekanı haline getirmek için devreye konulan politikaların,

• Yönetim kadrolarının cemaatler arasında paylaştırılmasının,

• Paran kadar eğitim mantığı ile eğitim hakkını kuşa çeviren politikaların,

• “Kızlı erkekli…” diye başlayan cümlelerin ardından gelen yasakçı, ayrımcı uygulamaların,

• Sadece ticari değeri olan bilginin üretilmesi için atılan türlü taklaların,

• Düşük ücretle ek iş yapmaya zorlananların

• Kadrolaşmanın, taşeronlaştırmanın, AKP’ye sadakat ve itaatin,

• Kampus içerisinde kitap okuma etkinliği gibi barışçıl, demokratik eylemlere katıldığı gerekçesiyle soruşturmaya maruz kalanların,

• Gizli tanık ifadeleriyle hakkında soruşturma açılan öğrencilerin,

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de üniversiteye koruma memuru adı altında polisi yerleştirmek istiyorlar. Çünkü on yılı aşkındır iktidarı elinde tutan AKP, sahip olduğu gücü ve dolayısıyla piyasacı-muhafazakar-otoriter politikalarını meşruiyet krizine sokabilme tehdidi gösteren her yeri ve herkesimi “kendi şiddet gücü” polis eliyle zapturapt altına almak istiyor.

Sahip olduğu iktidarı ve otoriteyi kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan AKP’nin, polisini “önleyici gözaltı yetkisi” gibi olağanüstü hal yetkileriyle donatmak istemesinin üniversiteye olası etkilerini tahmin etmek güç değildir. Yapılmak istenen, hükümeti eleştiren ya da hükümetin makbul görmediği faaliyetleri yürüten üniversite bileşenlerinin ifade özgürlüğünden, akademik ve bilimsel özgürlüklerine; örgütlenme hakkından, yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlüklerinin fiilen ortadan kaldırılmasıdır.

 

Eğitim Sen olarak hükümet ve sermaye çevrelerinin değil, insan-toplum-doğa yararına üniversite istiyoruz. Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran her türlü politikaya karşıya direnebilmek ve çözüm üretebilmek için en önemli aracımızın örgütlenmek olduğunu biliyoruz. Bu nedenle üniversitenin her bileşeninin dini, siyasi ve iktisadi yolla baskılanamayacağı; özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik ortamda bilim, felsefe ve sanat üretebileceği ve yine tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetimin hayata geçirilebileceğine üniversiteleri var etmenin derdiyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve altını tekrar kalınca çiziyoruz: 06.11.2013

 

• İş güvencesi yoksa akademik özgürlük,

• Üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim,

• Akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik,

• Kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim,

• Özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce,

• Tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR.

Var olan tek şey baskıcı, piyasacı, yasakçı, ayrımcı YÖK’tür!

 

Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

• 15 dakika içerisinde odasında bulunmadığı gerekçesiyle hakkında 3 ayrı tutanak tutulup soruşturma açılan akademisyenlerin,

• Sendikal hak ve özgürlüklerin fiilen yok edilmesinin, hızla arttığı bir kurum haline getirilmiştir.

Türkiye`de yaşayan her dilden ve her inançtan halkların omuz omuza emperyalist işgale karşı verdikleri mücadelenin üzerinden 90 yıl geçti. Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 90 yıl geçmiş olmasına karşın, Cumhuriyet`in kuruluş sürecinde birlikte mücadele eden halkların, bugün çeşitli vesilelerle birbirine karşı kışkırtılması, hatta birbirine düşman edilmeye çalışılması son derece düşündürücüdür.

 

Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 90 yıl geçmiş olmasına rağmen, halkın en temel demokratik talepleri şiddet ile bastırılmaya, AKP iktidarının baskılarına boyun eğmeyen, zulmün karşısında diz çökmeyenler cezaevlerine doldurularak sindirilmeye çalışılmaktadır.

 

Cumhuriyet`in 90. yılında, eğitim ve sağlık başta olmak üzere en temel kamu hizmetleri büyük ölçüde ticarileştirilmiştir. Halkın en temel hak ve özgürlüklerini kullanmasının bizzat AKP iktidarı tarafından engellenmeye çalışılması, günlük hayatın neredeyse her noktasına yönelik müdahaleler, özellikle son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır.

 

Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu, emperyalizmin güdümünde olmayan, gerçekten laik ve demokratik bir cumhuriyettir. Bugün en büyük özlemimiz; Türkiye`de yaşayan halkların tam hak eşitliğine sahip oldukları, emperyalist işgal senaryolarında taşeron rolü üstlenmeyen, farklı kimlik ve inançların baskıya ve ayrımcılığa tabi tutulmadığı, her dilden, her inançtan ve her kültürden halkımızın eşit ve özgür olarak yaşadıkları; işsizliğin, açlığın ve sefalettin değil; barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün kol gezdiği bir ülkede yaşamaktır.

 

Ortadoğu halklarıyla ilişkilerinde emperyalist planların uzantısı olarak hareket eden, eşitlik, özgürlük ve demokrasi temellerine oturmayan bir anayasa ile yönetilen, farklı diller ve kültürlerin özgür ve eşit olmadığı bir ülkenin; gerçek anlamda demokratik, laik ve bağımsız olması söz konusu değildir.

 

Eğitim Sen olarak, halkın sadece göstermelik olarak değil, gerçek anlamda egemen olduğu, her bireyin eşit haklar temelinde, özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde yaşaması dileğiyle, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutluyoruz.

 

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu

 

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreterliği olarak; kadınların ailede, toplumsal yaşamda, iş yerinde ve sendikada maruz kaldıkları ayrımcılık ve eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için yıllardır mücadele vermekteyiz. Sendikamızın toplumsal cinsiyet duyarlılığının ve kadın eğitim ve bilim emekçilerinin katılımının arttırılmasına yönelik hazırladığımız 2013-2014 yıllık çalışma takvimimizi bütün üyelerimizle paylaşmak ve birlikte yaşama geçirmek için gerçekleştirdiğimiz tanışma ve dayanışma etkinliği gerçekleştirildi.

Okul Müdürü Olarak Görevlendirilecekler de Aranacak Şartlar

Okul Müdürü Olarak Görevlendirilecekler de Aranacak Şartlar. Yönetici görevlendirme yönetmeliği tamamlandı. Bakanlık yönetici görevlendirme yönetmeliği hakkında basına bilgi verdi. Okul müdürü görevlendirmelerinde hangi kriterler getirildi?

Müdür Olarak Görevlendirilecek Kişilerde Aranacak Şartlar

1- Müdür olarak görevlendirilecekler de aşağıdakilerden en az birisini taşıma özel şart olarak aranır.

a ) Asaleten müdür ve kurucu müdür olarak görev yapmış olmak ;

b) Müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı olarak ayrı ayrı veya toplamda en az iki yıl asaleten görev yapmış olmak ;

c) Müdür yetkili öğretmen olarak en az üç yıl görev yapmış olmak.

ç) Vekaleten veya geçici görevli olarak ayrı ayrı veya toplam en az iki yıl şube müdürlüğü ve daha üstü görevlerde bulunmuş olmak ;

d) Vekaleten veya geçici görevli olarak ayrı ayrı veya toplam en az üç yıl müdür , müdür başyardımcısı veya müdür yardımcısı olarak görev yapmış olmak ;

e ) Bu maddenin b , c, ç, ve d bentlerinde belirtilen görevlerde toplam en az üç yıl görev yapmış olmak ;

f) Bakanlığın eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı dışındaki şef veya daha üstü kadrolarda görev yapmış olmak ;

g ) Öğretmen olarak asaleten en az 8 yıl görev yapmış olmak ;

ğ ) Bu maddenin b,c,ç,d ve g bentlerinde belirtilen görevlerde toplam en az altı yıl görev yapmış olmak

BU MADDELERİN DIŞINDA 2011 YILINDA YAPILAN MÜDÜRLÜK SINAVINDA BAŞARILI OLAN VE ATAMASI YAPILMAYAN ADAYLARIN TAMAMI EK 1 ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLMEDEN MÜDÜRLÜK İÇİN SÖZLÜ MÜLAKATA ALINACAKLARDIR.

Yukarıda ki şartları taşıyan öğretmenler arasından ilde görevlendirme yapılacak müdürlük münhal normunun 3 katı aday sözlü sınav için çağırılacaktır. 2011 sınavını kazanan ve ataması yapılmayan adayların tamamı isterlerse sözlü sınava girebileceklerdir.

Sözlü sınava girmek için EK 1 değerlendirme formu üzerinden değerlendirme yapılacaktır.

Şimdi merak edilen EK 1 değerlendirme formu hakkında bilgiler verelim.

EK 1 DEĞERLENDİRME FORMUNDA NELER VAR

1- Ön lisans ve lisans eğitimin her bir yılı için 1 puan ;

2- Diğer alanlarda yüksek lisans için 3 puan ;

3- Yönetim alanında yüksek lisans için 5 puan ;

4- Diğer alanlara doktora için 8 puan ;

5- Yönetim alanında doktora için 10 puan ;

6- Teşekkür ve başarı belgesi için 1 puan ( en fazla 1 adet ) ;

7- Takdir belgesi ve üstün başarı için 2 puan ( en fazla 1 adet ) ;

8- Aylıkla ödül için 3 puan ( en fazla 1 adet ) ;

9 - Ödül için 5 puan ( en fazla 1 adet ) ;

10- Kınama cezası için -1 puan indirilecektir ;

11- Aylıktan kesme cezası için-3 puan indirilecektir ;

12- Kademe ilerlemesinin durdurulması için -5 puan indirilecektir ;

13- Öğretmenlikte geçen her yıl için 0,24 puan verilecektir ;

14 - Yöneticilikte vekil ve geçici görevlendirme olarak çalışılan her yıl için 0,36 puan ;

15 - Müdür yardımcılığı ve müdür yetkililikte geçirilen her yıl için 0,48 puan ;

16 - Müdür başyardımcılığında geçirilen her yıl için 0,60 puan ;

* Asker öğretmenlikte geçirilen süreler öğretmenlik hizmetinden sayılacak

* Hizmet sürelerinin 8 yıldan fazla olan kısmına öngörülen puanın yarısı kadar verilecektir.

Edebiyat çevreleri, Nobel ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'in hastalığı nedeniyle yaşamının son günlerinde inzivaya çekilmiş ve yakın dostlarına aşağıda değişik dillere çevrilen ve hayata dair yazdığı yaşam manifestosu niteliğindeki mektubunu yayınlamıştır.  Benim nobel ödülü yazar olarak okuduğum vede çok beğendiğim,Yüzyıllık  Yalnızlık,  Aşk ve Öbür Cinler, Kırmızı Pazartesi, Bir Kaçırılma Öyküsü, Albaya Mektup Yazan Kimse Yok, Kolera Günlerinde Aşk, kitapları Latin yazarın dünya edebiyatına kazandırdığı önemli eserler.

Yazar yakalandığı hastalığı nedeniyle  kaleme aldığı mektup, içerik ve bizlerin hayata bakış açısını şekilendirmesi bakımından incelemeye değer niteliktedir.

 

Gabriel’in mektubu:

“Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup, can vererek beni ödüllendirse; aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır.
Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.
Başkaları uyurken, uyanık kalmaya gayret ederdim.
Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.
Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı, nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin kendini göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenadlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek, dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
Tanrım bir yudumluk yaşamım daha olsaydı…
Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.
Yaşlılara ise, ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim.
Ey insanlar sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.
Yeni doğan küçük bir bebeğin babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim.
Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak.

Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde…
Artık ölebilir miyim?”

 

Gabriel takma adı ile Gabo dün hayata gözlerini yumdu.

 

Tecrübesinden Yararlanmasını Bilmek Gerekir.

Yaşını başını almış, iyi eğitimi, bilgi bikrimi en üst düzeyde olan ve Nobel ödülü almış Gabriel Garcia Marquez türü kişiliklerin yaşam tecrübesi insanlık için en büyük öğretidir. Sanat ve yazın türü kişilikler genelde geniş hayal gücüne sahip oldukları için sistemi bir bütün olarak görebilme yeteneğine sahiptirler. Bugün bilimin bu denli gelişmişliği ve buluşların birçoğu hayallerin geçeğe dönüştürülmesi sonucu geçekleşmiştir. Albert Einstein “hayal etmek bilmekten daha önemlidir” der.

87 yaşındaki Marquez'in "Artık ölebilir miyim" diyerek, "Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... Aşk içinde yaşardım" diyor. Yaşamı anlamaya çalışan biz insanlar için ölüm bilincini içselleştirmiş ve buradan kaçışın olmadığını yaşayarak öğrenmiş ve öğrendiklerini de billurlaştırarak bizlerin yararına sunan bu tür değerleri ve önerileri kaçırmamak gerekir.

Yazarın belirttiği “Ey insanlar sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim” ifadesi beni en çok etkileyen cümlelerden biridir. Yaşamıma yön veren çok sayıda insan oldu. Hepsinden iyi veya kötü bir şey öğrendim. Sosyolog Prof. Dr. Emre Kongar’ın “Herkesten Bir Şey Öğrendim” adlı kitabı aynı şekilde öğreticidir. Sayın Kongar “Öğrencilerimden, okurlarımdan, izleyicilerimden, çocuklarımdan, torunlarımdan öğrenmeye devam ediyorum. Çalışıyorum, okuyorum, yazıyorum, ders veriyorum ” diyor. Yaşamın kendisi, bir bütün olarak deneme yanılma ve karşılıklı öğrenmeyi ve birçok çelişkinin bileşkesini içeriyor. Hani derler ya “kötü den de öğrenilecek bir şey vardır, çünkü o şey, iyinin anlaşılması için emsal oluşturur”. Bazen birileri sizi kötülüğüne eleştirebilir, size kızabilir, düşmanca yaklaşabilir, ancak bundan yararlanmasını bilmek gerekir. Eleştiriden ders çıkarmak gerekir. Sizi eleştiren, sizin de bir eksiğinizi size hatırlatmış olmakla, size iyilikte bulunur.

Gabriel’in belirttiği “Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim” ifadesi bu anlamda önemlidir. Eğer gerçeği anlayabilirsek mutluluğu yakalar, hayatımızı diğer insan ve canlılar ile doğada barış içinde geçirebiliriz. Bazıları bazen gerçekten çok zalim oluyor, çıkarı için her yolu mübah gören çok sayıda kişi ile karşılaştık. Hele bir de bu kişiler, yetenekleri ve işlevi ile sizden gerideyse kendilerini kabul ettirmek için çok daha zorlu kişiler olabiliyorlar. Ancak bundan da ders çıkarmak ve Gabriel’in yine belirttiği gibi “Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı, nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin kendini göstermesini beklerdim” ifadesine uygun davranmak gerekir.

 

İyi İnsan Bile Eğer Yanlış Zeminde ise Kötü İnsan Olabilir

Türkiye’nin yetiştirdiği mimar, kültür insanı ve bilge Doğan Kuban, CBT dergisinin köşesinde (CBT 1407, 7 Mart 2014) “Para ve iktidar kavgası uygarlığın çare bulamadığı en iğrenç insan hastalığıdır. Türkiye de bu çukurdadır. Dünya tarihinde ne bir bilge ne de bir filozof insanoğluna para ve iktidarı tavsiye etmedi. Fakat insanlar ne bilgeleri ne peygamberleri ne de filozofları dinledi; şeytanın avukatı ya da hayvan olmayı yeğledi. Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz” diyor.

İnsanlığın binlerce yıllık tarihi içinde besin sağlamak için kendi aralarında verdikleri savaş, doğal olarak temel ihtiyaçlar (beslenme, sürdürülebilirlik (seks) üzerine kuruludur. Ancak insan çoğu zaman ihtiyacın üzerinde büyük bir açgözlülükle ölümüne seks, güç ve para için savaş veriyor. İnsanların çıkarları ve güç ilişkileri, bazen insanı kötü insan yapabiliyor. Ancak sonunda insanın bu kadar gürültü patırtıya rağmen sonunda geldiği gibi dünyayı terk ettiğini yaşayarak görüyoruz. Tabii bazıları da yaşamları boyunca dünyada olup biteni işin arka planında yaşananları anlamadan geçip gidiyorlar. Bazıları da yaşamın ana öğelerini erkenden algılayarak, sınırlar ve sorumluluklar bilinci içinde başkalarının hakkına ve hukukuna saygı duyarlar. Bilinçli yaşayan insanlar diğer canlıların da yaşam hakkına saygı duyarak, doğada herkese barınma ve beslenme için yer olduğu özgüveni ile daha barışçıl yaşayabilmektedirler. Tabii bu kolay olmuyor, fen okuryazarlığı olan, sağlam doğa ve tarih bilinci yanında felsefe ve mantık eğitimi ile insan ancak bilinçlenir. Bilimsel normlardan uzak eğitim ile insanlık hiçbir zaman yaşamı anlayamayacağı gibi mutluluğu da yakalayamayacaktır. Newton en büyük kitap “Doğadır” diyordu. Gabriel’in ölümü öncesi mektubunda belirtikleri doğada yaşam ve birlikte yaşamın ana hatlarını yeniden hatırlatıyor.

Bir insanın günlük ihtiyacı bir ekmek, bir litre süt, iki meyve ile giderilir. Bir insanın işi gücü varsa, minimum ihtiyaçlarını gideriyorsa, akıl sağlığı yerindeyse, eşi dostu varsa, ailesi ile sağlıklı ve mutluysa gerisi nedir diye sormak gerekir. İnsanlığın bu tecrübesi önemlidir.

Keşke insanlar, Gabriel gibi yazar, bilgin, filozofları dileseydi. Sanırım dünya şimdikinden çok daha yaşanır olurdu. Yaşamı anlamamıza kültürel birikimi ile katkı sunan Gabriel Garcia Marquez’a ve diğer katkı sunan isimli ve isimsiz tüm kahramanlara saygılar.

Nazım Hikmet Karataş'da Anıldı

Nazım Hikmet ölümünün 51’inci yılında Karataş'da düzenlenen etkinlikle anıldı.

Bilindiği gibi Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne eğitim yöneticilerinin Bakanlık tarafından yukarıdan belirlenmesi ve atanması ile değil, bütün eğitim bileşenlerin katılımıyla yapılacak seçimlerde kendi yöneticilerini kendisinin seçmesini savunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ise, eğitim yöneticilerinin siyasi iradenin belirlediği idari makamlar tarafından belirlenerek atanması konusundaki ısrarını inatla sürdürmektedir.

Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ile ilgili “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” 10 Haziran 2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte eğitim kurumlarında 4 yılı dolduran bütün yöneticilerin görevleri yerlerine yenilerinin atanması ile birlikte sona erecektir.

Yeni yönetici atama yönetmeliği her açıdan AKP’nin yeni bir siyasal kadrolaşma girişimi olarak dikkat çekmektedir. Eğitim kurumlarının birer ticari işletme gibi yönetilmesi için özellikle performans değerlendirme uygulamalarının okul yöneticilerinden başlatarak daha da yaygınlaştırılması MEB’in önümüzdeki dönem öncelikli hedefleri arasındadır.

Eğitim Sen, siyasi iktidarın eğitimde 4+4+4 dayatmasının önemli parçalarından birisi olan söz konusu yönetmeliğe karşı, eğitim yöneticilerinin seçimle belirlenmesi için mücadelesini geçmişte olduğu gibi her platformda sürdürmeye devam edecektir. Nitekim adı geçen yönetmeliğe dayanak teşkil eden yasanın kamuoyunda tartıştırılması sürecinden itibaren ülke çapında başlatmış olduğumuz “Kendi Yöneticimizi Kendimiz Seçiyoruz” kampanyası ile ilgili imzalar toplanmış ve okulda yapılan seçimlerle çok sayıda yönetici seçilerek, isimleri ilgili bakanlık birimlerine tutanakla bildirilmiştir.

“Kendi Yöneticimizi Kendimiz Seçiyoruz” kampanyasının devamı olarak, yıl sonunda toplanacak olan öğretmenler kurullarında daha önce okullarda yönetici olarak seçilen arkadaşlarımızın deklere edilmesi, bu konudaki perspektifimizin bir defa daha açıklanması, kampanyamızın amacına ulaşması açısından önemlidir.

 

MEB'in

Okul Müdürü Olarak Görevlendirilecekler de Aranacak Şartlar

Okul Müdürü Olarak Görevlendirilecekler de Aranacak Şartlar

Okul Müdürü Olarak Görevlendirilecekler de Aranacak Şartlar. Yönetici görevlendirme yönetmeliği tamamlandı. Bakanlık yönetici görevlendirme yönetmeliği hakkında basına bilgi verdi. Okul müdürü görevlendirmelerinde hangi kriterler getirildi?

Müdür Olarak Görevlendirilecek Kişilerde Aranacak Şartlar

1- Müdür olarak görevlendirilecekler de aşağıdakilerden en az birisini taşıma özel şart olarak aranır.

a ) Asaleten müdür ve kurucu müdür olarak görev yapmış olmak ;

b) Müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı olarak ayrı ayrı veya toplamda en az iki yıl asaleten görev yapmış olmak ;

c) Müdür yetkili öğretmen olarak en az üç yıl görev yapmış olmak.

ç) Vekaleten veya geçici görevli olarak ayrı ayrı veya toplam en az iki yıl şube müdürlüğü ve daha üstü görevlerde bulunmuş olmak ;

d) Vekaleten veya geçici görevli olarak ayrı ayrı veya toplam en az üç yıl müdür , müdür başyardımcısı veya müdür yardımcısı olarak görev yapmış olmak ;

e ) Bu maddenin b , c, ç, ve d bentlerinde belirtilen görevlerde toplam en az üç yıl görev yapmış olmak ;

f) Bakanlığın eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı dışındaki şef veya daha üstü kadrolarda görev yapmış olmak ;

g ) Öğretmen olarak asaleten en az 8 yıl görev yapmış olmak ;

ğ ) Bu maddenin b,c,ç,d ve g bentlerinde belirtilen görevlerde toplam en az altı yıl görev yapmış olmak

BU MADDELERİN DIŞINDA 2011 YILINDA YAPILAN MÜDÜRLÜK SINAVINDA BAŞARILI OLAN VE ATAMASI YAPILMAYAN ADAYLARIN TAMAMI EK 1 ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLMEDEN MÜDÜRLÜK İÇİN SÖZLÜ MÜLAKATA ALINACAKLARDIR.

Yukarıda ki şartları taşıyan öğretmenler arasından ilde görevlendirme yapılacak müdürlük münhal normunun 3 katı aday sözlü sınav için çağırılacaktır. 2011 sınavını kazanan ve ataması yapılmayan adayların tamamı isterlerse sözlü sınava girebileceklerdir.

Sözlü sınava girmek için EK 1 değerlendirme formu üzerinden değerlendirme yapılacaktır.

Şimdi merak edilen EK 1 değerlendirme formu hakkında bilgiler verelim.

EK 1 DEĞERLENDİRME FORMUNDA NELER VAR

1- Ön lisans ve lisans eğitimin her bir yılı için 1 puan ;

2- Diğer alanlarda yüksek lisans için 3 puan ;

3- Yönetim alanında yüksek lisans için 5 puan ;

4- Diğer alanlara doktora için 8 puan ;

5- Yönetim alanında doktora için 10 puan ;

6- Teşekkür ve başarı belgesi için 1 puan ( en fazla 1 adet ) ;

7- Takdir belgesi ve üstün başarı için 2 puan ( en fazla 1 adet ) ;

8- Aylıkla ödül için 3 puan ( en fazla 1 adet ) ;

9 - Ödül için 5 puan ( en fazla 1 adet ) ;

10- Kınama cezası için -1 puan indirilecektir ;

11- Aylıktan kesme cezası için-3 puan indirilecektir ;

12- Kademe ilerlemesinin durdurulması için -5 puan indirilecektir ;

13- Öğretmenlikte geçen her yıl için 0,24 puan verilecektir ;

14 - Yöneticilikte vekil ve geçici görevlendirme olarak çalışılan her yıl için 0,36 puan ;

15 - Müdür yardımcılığı ve müdür yetkililikte geçirilen her yıl için 0,48 puan ;

16 - Müdür başyardımcılığında geçirilen her yıl için 0,60 puan ;

* Asker öğretmenlikte geçirilen süreler öğretmenlik hizmetinden sayılacak

* Hizmet sürelerinin 8 yıldan fazla olan kısmına öngörülen puanın yarısı kadar verilecektir.

Başbakan’ın “Çocuk olması bizleri ilgilendirmez, gereği yapılır” sözünün üzerinden çok geçmeden, polisin kullandığı iddia edilen ve ses bombası olduğu belirtilen bir cismin başına isabet etmesi sonucu 15 yaşındaki İbrahim Aras yaşamını yitirmiştir. AKP’nin daha fazla iktidarda kalma pahasına ortalığı kan gölüne çevirme potansiyeli taşıması hepimizin can güvenliğini tehdit etmektedir.

Babalar gününde karne sevincini babası ve ailesi ile paylaşamayan İbrahim’in anne ve babası İbrahim’in ölüm acısını yaşıyor. Çocukları katleden katillerin yakalanıp yargılanması yerine AKP’nin kurucu başkanı Recep Tayip Erdoğan il ve bölge mitinglerinde evlat acısı yaşayan anneleri yuhalatmaktadır. Çocuk korkusu yaşayan AKP’nin Uğur KAYMAZ’ın, Medeni YILDIRIM’ın, Berkin ELVAN’ın, İbrahim ARAS’ın ölümlerini meşru göstermeye çalışılması insafsızlıktır.
Kendinden olmayana, iktidarına biat etmeyene her türlü baskı ve şiddeti reva gören bu geri vitese takılı ‘ileri demokrasi’ anlayışı ADANA’da ve bulunduğumuz bu noktada bir kez daha iflas etmiştir. AKP iktidarı, son süreçte yaratılan olumlu havayı, ortaya çıkan iklimi bozmaya yönelik girişimlerden uzak durmalı, barışı engelleyici tutumundan derhal uzaklaşmalıdır.