egitimsen
Darbe Girişimine Karşı Mücadele Hukuk İçerisinde Yürütülmelidir!
Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuş, 15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’nin darbeler tarihine bir yenisinin eklenmesi girişimine karşı açık bir tutum almıştır.
Bilindiği üzere darbeler, hukuku askıya almanın ve gücü elinde tutanın kudretine herkesin itaat etmesini sağlamanın temel aracıdır. Bu nedenle hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması darbecilerden temel ayrışma noktaları olmaktadır.
Ancak, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin engellenmesi sonrasında kamu kurumlarında yürütülen “açığa alma” dalgasında, fişleme gibi antidemokratik yöntemlere başvurulduğu, ön soruşturma dahi yürütülmeden doğrudan açığa alma yönteminin devreye sokulduğu, dolayısıyla on binlerce kamu emekçisinin hukuksuzca işten atılarak cezalandırma yoluna gidileceği görülmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı rakama göre 15 bin 200 öğretmen ve yönetici hakkında açığa alma kararı verilmiştir. Basında yer alan bilgilere göre ise 21 bin öğretmenin lisansı iptal edilmiştir. YÖK’ün ise kayyum atanmış olan üniversiteler çıkarıldığında Türkiye’deki tüm dekanları, yani 1176’sı devlet, 401’i vakıf üniversitelerinden olmak üzere toplam 1577 dekanın istifasını istediği, 4 bin akademisyenin ise görevden uzaklaştırılacağı bilgisi basında yer almaktadır. Bilinmelidir ki dekanların istifasının istenmesi, başta üniversitelerin kurumsal özerkliği olmak üzere doğrudan anayasayı yok saymaktadır! Binlerce kişinin bir anda hiçbir somut, hukuki gerekçe ileri sürülmeden, hukukun en temel ilkeleri yok sayılarak açığa alınması kabul edilemez!
Üstelik İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 20 Temmuz’da yapılacak “Demokrasi Yürüyüşü” için akademisyenlere SMS ile çağrı yapıldığı ve yürüyüşe cübbeleriyle katılmalarının talep edildiği de elimize geçen bilgiler arasındadır. Bu siyasal iklim değerlendirildiğinde, hükümetin darbecilerle mücadele görüntüsü altında, kendisine itaat etmeyen herkesi fişlediği ve bu kişileri “darbeci ithamlarına” maruz bırakarak hukuksuzca işten atma yönelimi taşıdığı görülmektedir!
Eğitim Sen olarak, başta hükümet olmak üzere TBMM’deki siyasi partileri, darbe girişimine karşı yürütülen sürecin siyasi bir cadı avına dönmesinin engellenmesini, herkesin temel hak ve hukukunun korunmasını ve soruşturmaların evrensel hukuk ilkeleri içerisinde kalınarak yürütülmesini sağlamaya çağırıyoruz!
AİHM, “Büyük Eğitimci Yürüyüşü” Davasında Türkiye’yi Mahkum Etti
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2005 yılında gerçekleştirmek istediğimiz “Büyük Eğitimci Yürüyüşü” davasında Türkiye’yi mahkum etti. AİHM, eylemde yaralanan üyelerimiz adına yaptığımız başvuru hakkında 5 Temmuz 2016 tarihinde karar verdi. AİHM bu kararında; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. ve 11. maddelerinin ihlal edildiğini belirterek, bu ihlaller nedeniyle olay sırasında yaralanan üyelerimize tazminat ödenmesine karar verdi.
Sendikamız tarafından 26 Kasım 2005 tarihinde Ankara’da “Büyük Eğitimci Yürüyüşü” düzenlenmiş, yürüyüşe katılmak üzere üyelerimiz Türkiye’nin değişik illerinden otobüslerle Ankara’ya gelmişti. İstanbul üzerinden Ankara’ya gelen üyelerimiz otoyol gişelerinde durdurulmuş, Ankara’ya girmelerine izin verilmeyerek saatlerce bekletilmiş, sonrasında da hiçbir uyarı yapılmadan jandarma tarafından saldırıya uğramıştı. Yakın mesafeden tazyikli suyun sıkıldığı ve yine yakın mesafeden hedef gözetilerek gaz bombalarının atıldığı saldırıda 18 üyemiz yaralanmış, panzerin kitlenin üstüne sürülmesi üzerine üyemiz Erhan Cebeci panzerin altında ezilmekten son anda kurtulmuştu. Saldırıda yaralanan üyelerimizden Erkan Barikan ve Mehmet Arda’nın tedavileri durumlarının ciddiyeti nedeniyle hastanede yatarak yapılmış, üyemiz Boran Kutlu’nun kafası, Ahmet Nesne’nin de burnu kırılmış, Barış Bayır ve Erhan Cebeci ise yaralanmıştı.
Sendikamızın Ankara şubeleri üyeleri ise 26 Kasım 2005 günü Güvenpark içinde Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapılacak basın açıklamasına katılmak için parkın içinden geçmek isterken polisler tarafından abluka altına almış ve yaklaşık üç yüze yakın kişi beş saat boyunca burada tutulmuştu. Yine Güvenpark’ta abluka dışında kalan sendika üyelerine de polisler hiçbir neden yokken zor kullanmış ve bu sırada bazı üyelerimiz yaralanmıştı.
Üyelerimizin yaralanmasına neden olan güvenlik güçleri, güvenlik güçlerine talimat veren yetkililer hakkındaki suç duyurularımızın sonuçsuz kalması üzerine 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü koruyan maddelerine dayanarak sendikamız ve bu eylemde ciddi biçimde yaralanan başta Erkan Barikan olmak üzere 6 üyemiz adına başvuru yapmıştık. AİHM bu başvuruyla ilişkin 5 Temmuz 2016 tarihinde karar verdi. AİHM bu kararında;
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi uyarınca işkence ve kötü muamele yasağının ihlaline,
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi uyarınca etkin soruşturma yükümlüğünün ihlaline,
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi uyarınca örgütlenme özgürlüğünün ihlaline,
- Yukarıda belirtilen ihlaller nedeniyle olay sırasında yaralanan sendika üyeleri Erkan Barikan için 10.000 Euro, Mehmet Arda için 4.500 Euro, Ahmet Nesne için 900 Euro, Barış Bayır için 1.800 Euro, Boran Kutlu için 1.800 Euro, Erhan Cebeci için 1.800 Euro ve avukalık ücreti ve masraflar için 4.100 Euro ödenmesine karar verdi.
AİHM kararını görmek için tıklayınız.
IŞİD Zihniyetine Teslim Olmayacağız!
Darbe girişimine karşı sokağa çıkanların arasından bir grubun saldırısına uğrayan ve Ankara katliamında hayatını kaybedenlerin resimlerinin yer aldığı 10 Ekim Anıtı’nın tahrip edilmesini kınamak için anıtın önünde yapılacak basın açıklamasına polis izin vermedi. Konfederasyonumuz KESK yazılı bir açıklamasıyla bu tutumu kınadı.
KESK açıklamasında, “15 Temmuz faşist askeri bir darbe girişimi başarısızlığa uğramıştır. Bir kez daha darbe girişimini lanetliyor, askeri/sivil her türden darbeye, darbe girişimlerine karşı mücadelemizin süreceğini ifade ediyoruz.
Ancak darbe girişimi sonrası “darbe tehlikesi devam ediyor” adı altında sokaklarda yaşananların tehlikeli bir noktaya doğru gittiğini, AKP’nin bu süreci son yıllarda zirve yapan sivil darbesine meşru kılıf olarak kullanmak istediğine dair çok güçlü emareler olduğuna dikkat çekmek istiyoruz.
Nitekim “Demokrasi şöleni” için milyonları sokağa davet edenler, Ankara katliamında yaşamını yitirenlerin anısına Ankara Garı önüne dikilen anıta yönelik saldırıyı kınamamamıza tahammül edemediler. Sokaklar demokrasi güçlerine hala yasaklıdır!
Bugün DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der olarak Ankara’da IŞİD’in gerçekleştirdiği 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın anısına dikilen anıtın tahrip edilmesini kınamamız adeta güvenlik güçlerini kızdırmış, açıklama yapmamız engellenmiştir. Bu tutumu kınıyor, protesto ediyoruz.
Darbelere karşı mücadele IŞİD zihniyetine yeni alanlar açarak değil, demokrasinin kurum ve ilkeleriyle hayata geçirilmesiyle mümkündür.
Yaşananlar Demokrasi Cephesinin askeri ve sivil darbeler karşısında özgür, eşit ve demokratik bir geleceği örmek için tek seçenek olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.” denildi.
DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der’in Emek, Barış ve Demokrasi Meydanı’nda yapması engellenen basın açıklaması metni aşağıdadır.
IŞİD ZİHNİYETİNE TESLİM OLMAYACAĞIZ
15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleşen gösteriler sırasında Ankara’da 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın anısına dikilen anıtın tahrip edilmesi son derece manidardır. IŞİD’in gerçekleştirdiği bir katliamda ölenlerin anısına yapılan bu saldırı, IŞİD zihniyetinin ülkemizde nasıl da pervasızlaştığını, cesaretlendirildiğini gözler önüne sermektedir.
Biz IŞİD eylemlerinin devamı niteliğindeki bu eylemi gerçekleştirenlere cesareti kimlerin verdiğini bilmekteyiz. IŞİD başta olmak üzere cihatçı çeteleri besleyenler, büyütenler, destekleyenler, meşrulaştıranlar, katliamlarına göz yumanlar, katilleri patlamadan yakalayamayanlar, yakaladıklarını hapishanelerden salıverenler, ölen insanlarımızı hedef gösterenler, cenazelerine bile soruşturma açanlar, katliamın sorumlularının yargılanmasını engelleyenlerin bu eylemin destekçisi olduğu açıktır.
15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişiminin ardından hükümetin çağrısıyla yapılan eylemlerde, darbelere karşı “demokrasi” için tek bir slogan dahi atılmazken, Emek-Barış-Demokrasi mücadelesinde yitirdiklerimizin anılarının hedef alınması da manidardır.
Kendi tabanlarının militan unsurlarını sokağa dökenlerin, onları yönlendirenlerin “demokrasi” diye amacı olmadığı, darbelerin her türlüsüne karşı olmadıkları, sadece kendi iktidarlarını ve servetlerini korumayı amaçladıkları kimse için bir sır değildir.
Evet Türkiye’de, anti demokratik, barışı ve hukuku toptan ortadan kaldırabilecek askeri bir darbe girişimi başarısızlığa uğramıştır ancak emeği, barışı, demokrasiyi, laikliği, tüm hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelen bir sivil darbe süreninin işlediğini görmezden gelmek mümkün değildir:
Bu sivil darbe sürecinin bir parçası olarak “Demokrasi şöleni” iddiasıyla düzenlenen gösterilerde muhalif kurumlara, Alevi ve Kürt yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı mahallelere, Suriyeli sığınmacılara, kendilerinkinden farklı inanç merkezlerine, kadınlara yönelik saldırı haberleri gelmeye başlamış ve saldırılardan 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz barış güvercinlerimizin anısı da payını almıştır.
10 Ekim katliamında yitirdiklerimizin anısına saldıranlar, katliamı yapanlarla aynı zihniyettedir. DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der olarak buradan tüm açıklığıyla ifade ediyoruz ki IŞİD katliamında yitirdiğimiz barış güvercinlerimizin anısı onurumuzdur ve bizler bedeli ne olursa olsun onurumuzu savunacağız!
Arkadaşlarımızın anısını da, ülkemizi de IŞİD zihniyetine ve IŞİD katliamlarının destekçilerine bırakmayacağız! Eşit, özgür, laik, demokratik ve barış içinde bir Türkiye’yi omuz omuza vererek kuracağız! Darbeciler, diktatörler kaybedecek! Emek kazanacak! Barış kazanacak! Demokrasi kazanacak!
Darbelere ve Tek Adam Diktatörlüğüne Hayır!
Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin her zaman darbelere karşı olmuş, darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuştur.
Uzun süredir ülkemizde yaşanan sivil darbe girişimleri ve ülkeyi tek adam diktatörlüğüne götürmeye çalışan her türlü girişimin karşısında durmak, emek ve demokrasi mücadelesi açısından olmazsa olmazımızdır.
Eğitim Sen olarak, yıllardır bir taraftan emek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi yürütürken, diğer taraftan asker ya da sivil, her türlü darbeye karşı olduğumuzu açık bir şekilde ifade ediyoruz.
Ülkenin içinde bulunduğu koşulları kendi siyasal hedeflerine ulaşmak için fırsata çevirmeye çalışanlara, iktidarın önümüzdeki dönemde daha da artması beklenen baskıcı, otoriter, ve dayatmacı politikalarına karşı mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.
EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU
Fransa’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyor, Fransız Halkının Acısını Paylaşıyoruz!
Dün Fransa’da, Fransa için önemli bir gün olan 14 Temmuz’da yine acımasız bir saldırı gerçekleşmiş, resmi açıklamalara göre 84 kişi hayatını kaybetmiş, yaralı sayısı 100’ü aşmıştır. Eğitim Sen olarak Fransa’da gerçekleştirilen bu acımasız saldırıyı ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.
Aylardır başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde yaşanan saldırı ve katliamların hedefi hangi ırk, inanç ya da siyasi düşünceden, kadın, erkek ya da çocuk ayrımı yapmadan masum ve savunmasız insanlar olmuştur. Kimler tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği bilinen bu tür acımasız korkutma ve yıldırma amaçlı olduğu açıktır.
Türkiye ve Avrupa halkları başta olmak üzere, tüm dünya halklarının geleceğini tehdit eden bu yaşam ve insanlık düşmanı saldırılara ve arkasındaki karanlık güçlere karşı ortak tutum alınması ve enternasyonal dayanışmanın güçlenmesi gerektiği açıktır.
Bizleri insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı saldırılarla susturacaklarını, korkutacaklarını zannedenler amaçlarına asla ulaşamayacak ve kazanan mutlaka dünya halklarının emek, demokrasi ve barış mücadelesi olacaktır.
Eğitim Sen olarak, yaşanan saldırı nedeniyle Fransa halklarına bir kez daha başsağlığı diliyor, benzer acıları defalarca yaşamış olmanın üzüntüsüyle acılarını yürekten paylaştığımızın bilinmesini istiyoruz.
Aydın-Ankara Yürüyüşümüz 4. Gününde MEB Önünde Sona Erdi.
Baskı, sürgün, soruşturma ve cezalara son verilmesi talebiyle 12 Temmuz’da Aydın’da başlattığımız Ankara yürüyüşü 4. gününde Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapılan oturma eylemi ve basın açıklamasıyla sona erdi. Yoğun katılımın olduğu eyleme pek çok kurum destek verdi.
Eğitim Sen Genel Meclis üyelerinden oluşan yürüyüş kolu Aydın, İzmir, Bursa ve Eskişehir’den sonra bu sabah Ankara’ya yola çıktı. Ankara Eğitim Sen üyeleri ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan grup, saat 13.30’da MEB önünde toplanarak yürüyüş kolunu beklemeye başladı. Bekleyiş sırasında oturma eylemi yapılırken Aydın’dan yola çıkan yürüyüş kolu da saat 14.00’te MEB önüne ulaştı.
Genel Başkanımız Kamuran Karaca, MEB önünde 4 günlük yürüyüşü basın açıklaması yaparak noktaladı. Karaca, baskı, sürgün, soruşturma ve cezalara son verilmesi, sendikal mücadelenin engellenmemesi ve bu hukuksuzluğun durdurulması için örgütlü mücadeleye ve bu sorunları her türlü platformda bunu dile getirmeye devam edeceklerini belirtti.
Konfederasyonumuz KESK adına Eş Genel Başkan Şaziye Köse ile CHP Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve HDP Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım da eylemimize destek vererek açıklama yaptılar. Açıklamalarda demokrasi mücadelesi öne çıkarak, baskı, sürgün ve cezalara karşı ortak mücadele çağrısı yapıldı.
Genel Başkanımız Kamuran Karaca’nın yaptığı açıklamanın tamamı şöyle:
Fransa’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyor, Fransız Halkının Acısını Paylaşıyoruz!
Dün Fransa’da, Fransa için önemli bir gün olan 14 Temmuz’da yine acımasız bir saldırı gerçekleşmiş, resmi açıklamalara göre 84 kişi hayatını kaybetmiş, yaralı sayısı 100’ü aşmıştır. Eğitim Sen olarak Fransa’da gerçekleştirilen bu acımasız saldırıyı ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.
Aylardır başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde yaşanan saldırı ve katliamların hedefi hangi ırk, inanç ya da siyasi düşünceden olursa olsun, kadın, erkek ya da çocuk ayrımı yapmadan masum ve savunmasız insanlar olmuştur. Kimler tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği bilinen bu tür acımasız korkutma ve yıldırma amaçlı olduğu açıktır.
Türkiye ve Avrupa halkları başta olmak üzere, tüm dünya halklarının geleceğini tehdit eden bu yaşam ve insanlık düşmanı saldırılara ve arkasındaki karanlık güçlere karşı ortak tutum alınması ve enternasyonal dayanışmanın güçlenmesi gerektiği açıktır.
Bizleri insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı saldırılarla susturacaklarını, korkutacaklarını zannedenler amaçlarına asla ulaşamayacak ve kazanan mutlaka dünya halklarının emek, demokrasi ve barış mücadelesi olacaktır.
Eğitim Sen olarak, yaşanan saldırı nedeniyle Fransa halklarına bir kez daha başsağlığı diliyor, benzer acıları defalarca yaşamış olmanın üzüntüsüyle acılarını yürekten paylaştığımızın bilinmesini istiyoruz.
Baskı, Sürgün ve Soruşturmalar Son Bulmalı, “Cadı Avı” Derhal Durdurulmalıdır!
Siyasi iktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkisi hissedilen baskıcı, otoriter ve anti demokratik uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir. Siyasi iktidar önünde engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları etkisiz hale getirerek bertaraf etmek için elindeki bütün olanakları sonuna kadar kullanmakta, Eğitim Sen’i ve Eğitim Sen üyelerini yoğun baskı, sürgün ve soruşturmalar üzerinden sindirmeye ve hizaya getirmeye çalışmaktadır.
Sadece son birkaç ay içinde, özellikle 29 Aralık grevi sonrasında üye ve yöneticilerimize yönelik olarak büyük bir “cadı avı” başlatılmış, çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri ve demokratik eylemleri nedeniyle soruşturma geçirmiştir. Bazı arkadaşlarımız keyfi kararlarla sürgün edilmiş, bazı arkadaşlarımız sosyal medya paylaşımları ve attıkları sloganlar gerekçe gösterilerek açığa alınmıştır. Büyük bölümü siyasal talimatlarla hayata geçirilen ve tamamı keyfi olan hukuk dışı tutumlar üzerinden en temel sendikal faaliyetlerimiz bile “yasa dışı” gösterilmeye çalışılmakta, sendikal faaliyetlerimiz açıkça engellenmek istenmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı, bugüne kadar en temel sendikal hak ve özgürlükler konusunda, sendikal hakların kullanılması sürecinde çok sayıda hukuk dışı girişimde bulunmuş, hukukun en temel ilkelerini yok sayan kararlara ve uygulamalara imza atmıştır. MEB’in yasakçı ve hukuk dışı kararlarının ve keyfi cezalarının mahkemelerden, yüksek yargı organlarından birer birer dönmesine rağmen bakanlık, özel olarak Eğitim Sen’e yönelik baskıcı, dışlayıcı ve ayrımcı politikalarını sürdürmektedir.
İktidarın ideolojik çizgisinde olan ve tamamı “siyasal kadro” olarak atanan idari makamların yoğun baskı ve yıldırma girişimleri, üyelerimize yönelik olarak açılan disiplin soruşturmaları, verilen sürgün ve açığa alma kararları tamamen hukuk dışı ve anti demokratiktir. İktidarın politikalarına itiraz eden herkesin hedef haline getirildiği böylesi bir dönemde ülke çapında üyelerimize yönelik olarak yalan propagandalar eşliğinde başlatılan “cadı avı” ile örgütlü mücadelemiz engellenmeye çalışılmaktadır.
Eğitim Sen üyeleri hakkında hukuki temelden yoksun ve tamamı siyasal nitelikli olan soruşturmalar sürerken, takipsizlik ile sonuçlanan dosyaların siyasi talimatlarla yeniden açılması, hukuk dışı bir şekilde soruşturma üzerinden “suç yaratma” amacı taşımaktadır. Bu tür hukuk dışı girişimlerin asıl amacının bizleri korkutmak, yıldırmak ve sindirmek olduğu bellidir. Üye ve yöneticilerimizin hemen her sendikal faaliyetinin baskı ve soruşturma gerekçesi olması, siyasi iktidarın anti demokratik uygulamalarına itiraz eden herkese yönelik bir gözdağıdır. MEB, en temel sendikal hak ve özgürlükleri yok sayarak ve hukuk dışı kararlara imza atarak resmen “sendikal faaliyeti engelleme” suçu işlemektedir. Sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamız elbette mümkün değildir.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulama, Türkiye’nin tehlikeli bir yola girdiğini ve iktidar güçlerinin denetimi altındaki tüm devlet organlarını ve medyayı kullanarak karşısında engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları bertaraf etmek istediğini göstermektedir.
Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin, baskı ve tehditlere pabuç bırakmayan mücadeleci bir geleneğin temsilcisi ve savunucusudur. Eğitim Sen üye ve yöneticilerine yönelik her türlü baskının, soruşturma ve sürgünlerin durdurulması için örgütsel ve hukuksal mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir! Üyelerimize yönelik baskı, sürgün ve soruşturmalara son verilmeli, ülke çapında başlatılan cadı avı derhal durdurulmalıdır.
Baskı, Sürgün, Soruşturmalar ve Cezalar Son Bulsun / Fransa'da Yaşanan Katliam Kınanması Konulu Basın Açıklaması
Baskı, Sürgün ve Soruşturmalar Son Bulmalı, “Cadı Avı” Derhal Durdurulmalıdır!
Siyasi iktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkisi hissedilen baskıcı, otoriter ve anti demokratik uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir. Siyasi iktidar önünde engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları etkisiz hale getirerek bertaraf etmek için elindeki bütün olanakları sonuna kadar kullanmakta, Eğitim Sen’i ve Eğitim Sen üyelerini yoğun baskı, sürgün ve soruşturmalar üzerinden sindirmeye ve hizaya getirmeye çalışmaktadır.
Sadece son birkaç ay içinde, özellikle 29 Aralık grevi sonrasında üye ve yöneticilerimize yönelik olarak büyük bir “cadı avı” başlatılmış, çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri ve demokratik eylemleri nedeniyle soruşturma geçirmiştir. Bazı arkadaşlarımız keyfi kararlarla sürgün edilmiş, bazı arkadaşlarımız sosyal medya paylaşımları ve attıkları sloganlar gerekçe gösterilerek açığa alınmıştır. Büyük bölümü siyasal talimatlarla hayata geçirilen ve tamamı keyfi olan hukuk dışı tutumlar üzerinden en temel sendikal faaliyetlerimiz bile “yasa dışı” gösterilmeye çalışılmakta, sendikal faaliyetlerimiz açıkça engellenmek istenmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı, bugüne kadar en temel sendikal hak ve özgürlükler konusunda, sendikal hakların kullanılması sürecinde çok sayıda hukuk dışı girişimde bulunmuş, hukukun en temel ilkelerini yok sayan kararlara ve uygulamalara imza atmıştır. MEB’in yasakçı ve hukuk dışı kararları, keyfi cezaları mahkemelerden, yüksek yargı organlarından birer birer dönmesine rağmen bakanlık, özel olarak Eğitim Sen’e yönelik baskıcı, dışlayıcı ve ayrımcı politikalarını sürdürmektedir.
İktidarın ideolojik çizgisinde olan ve tamamı “siyasal kadro” olarak atanan idari makamların yoğun baskı ve yıldırma girişimleri, üyelerimize yönelik olarak açılan disiplin soruşturmaları, verilen sürgün ve açığa alma kararları tamamen hukuk dışı ve anti demokratiktir. İktidarın politikalarına itiraz eden herkesin hedef haline getirildiği böylesi bir dönemde ülke çapında üyelerimize yönelik olarak yalan propagandalar eşliğinde başlatılan “cadı avı” ile örgütlü mücadelemiz engellenmeye çalışılmaktadır.
Eğitim Sen üyeleri hakkında hukuki temelden yoksun ve tamamı siyasal nitelikli olan soruşturmalar sürerken, takipsizlik ile sonuçlanan dosyaların siyasi talimatlarla yeniden yeniden açılması, hukuk dışı bir şekilde soruşturma üzerinden “suç yaratma” amacı taşımaktadır. Bu tür hukuk dışı girişimlerin asıl amacının bizleri korkutmak, yıldırmak ve
sindirmek olduğu bellidir. Üye ve yöneticilerimizin hemen her sendikal faaliyetinin baskı ve soruşturma gerekçesi olması, siyasi iktidarın anti demokratik uygulamalarına itiraz eden herkese yönelik bir gözdağıdır. MEB, en temel sendikal hak ve özgürlükleri yok sayarak ve hukuk dışı kararlara imza atarak resmen “sendikal faaliyeti engelleme” suçu işlemektedir. Sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamız elbette mümkün değildir.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulama, Türkiye’nin tehlikeli bir yola girdiğini ve iktidar güçlerinin denetimi altındaki tüm devlet organlarını ve medyayı kullanarak karşısında engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları bertaraf etmek istediğini göstermektedir.
Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin, baskı ve tehditlere pabuç bırakmayan mücadeleci bir geleneğin temsilcisi ve savunucusudur. Eğitim Sen üye ve yöneticilerine yönelik her türlü baskının, soruşturma ve sürgünlerin durdurulması için örgütsel ve hukuksal mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir. Üyelerimize yönelik baskı, sürgün ve soruşturmalara son verilmeli, ülke çapında başlatılan “cadı avı” derhal durdurulmalıdır.
Şükran YEŞİL
Eğitimsen Adana şube Kadın Sekreteri
Emek, Barış Demokrasi İsteyenler Yargılanıyor.
Adana Adliyesi önünde DİSK, KESK, TMMOB VE Adana Tabip Odası adına açıklama yapan KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Sabahat Mutluay, AKP’nin kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi baskı, şiddet ve gözaltılar ile susturma girişimlerini artırarak sürdürdüğünü savundu.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız.
Adana ve Ülke genelinde açılan davaların ve soruşturmaların baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı olduğu açıktır. Nereden gelirse gelsin baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir. İktidarın savaş politikalarına karşı, her koşulda inatla barış mücadelesini sürdüreceğiz.”