egitimsen
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBESİ
11.OLAĞAN GENEL KURUL İLANI
Eğitim Sen Adana Şubesi 11. Olağan Genel Kurulu 19.09.2020 Pazar günü saat.10.00’da sendika şube binamız olan Atatürk caddesi Çınarlı Mahallesi 61012 sokak Pedük apt. kat:3 daire:6 Seyhan Adana adresinde, çoğunluk sağlanamadığı takdirde, ikinci toplantı 26.09.2020 Cumartesi günü saat:10.00’da Merkez Park Amfi Tiyatro Salonu Seyhan/Adana adresinde gerçekleştirilecektir.
GÜNDEM
1- Yoklama, açılış ve saygı duruşu,
2- Divan Seçimi,
3- Açılış Konuşması,
4- Konukların tanıtımı ve konuşması,
5- Yürütme ve denetleme kurulu raporlarının sunumu,
6- Yürütme ve Denetleme Kurulu Raporlarının ibrası,
7- Seçimler
a-Yürütme Kurulu (7 Asıl, 7 Yedek)
b-Denetleme Kurulu (3 Asıl, 3 Yedek)
c-Disiplin Kurulu (3 Asıl, 3 Yedek)
e-Üst Delegeler (13 Asıl)
8- Dilek ve temenniler
9- Kapanış
2020 – 2021 eğitim öğretim döneminde işyerlerine özgür kılık kıyafetle gidilmesine ilişkin MYK kararı ektedir.
Kararı İndirmek İçin Tıklayınız
Bilindiği gibi Covid 19 hükümetin yanlış politikaları nedeniyle tırmanma eğilimine girmiş ve bu eğilim hükümetin hukuka aykırı, eğitim emekçilerinin hayatlarını ve sağlıklarını riske atacak işlemlerini ve uygulamalarını gündeme getirmiştir. Bu kapsamda eğitim emekçilerine izolasyona tabi tutulan kişilerin izolasyona uyup uymadığını denetleyecek mahalli denetim ekiplerinde, filyasyon ekiplerinde ya da vefa gruplarında görev verilmektedir. Aynı şekilde okullarda gerekli hazırlık ve önlem alınmadan eğitim-öğretime başlamaya dönük çalışmalar gündeme gelmektedir. Tüm bu hukuksuz, öngörüsüz ve eğitim emekçilerinin hayatlarını ve sağlıklarını riske atacak işlem ve uygulamalar için Merkez Yürütme Kurulumuz 31.08.2020 tarihinde toplanarak aşağıdaki kararı almıştır;
"31.08.2020 tarihinde Genel Başkan Feray Aytekin Aydoğan'ın başkanlığında toplanarak Covid 19 salgını kapsamında eğitim emekçilerine yönelik işlemler ve uygulamalar görüşüldü ve 1 Haziran 2021 tarihine kadar istek dışı verilen, görev tanımı ve meslekleri dışındaki, sağlıklarını riske sokacak, yasalarla kendilerine verilen görevlerle ilgisi olmayan görevleri sendika üyelerinin yerine getirmemesi ve sendika üyelerinin çalışma ortamlarında hayatlarını ve sağlıklarını riske sokacak ciddi ve yakın bir tehlikeye maruz kaldıklarında durumu görev yaptığı yerin müdürlüğüne bildirdikten sonra söz konusu tehlike ortadan kalkıncaya kadar söz konusu çalışma ortamında bulunmaması kararı alınmıştır. "
Bu karar uyarınca sendikamız üyeleri karar kapsamında kendilerine görev verildiğinde ekte gönderdiğimiz dilekçeyi okul müdürlüğüne verecek, mutlaka evrak numarası alacaklardır. Dilekçelerine bir cevap verildiğinde ise genel merkez TİS-Hukuk Bürosuna bilgi vereceklerdir. Dilekçe örneği mahalli denetim ekipleri görevine göre hazırlanmıştır. Başka bir görev verildiğinde, üyelerimiz bu dilekçeyi o göreve uyarlayacaklardır. Eğer söz konusu görevler Sağlık Müdürlüğünden SMS ile üyemize bildirilmişse bu dilekçenin sağlık müdürlüğüne bizzat ya da iadeli taahhütlü posta yoluyla verilmesi gerekmektedir.
Çalışma ortamlarında hayatlarını ve sağlıklarını riske sokacak ciddi ve yakın bir tehlikeye maruz kaldıklarında ise bu kararımıza göre davranacaklardır.
Karar için Tıklayın
Dilekçe Örneği için Tıklayın
…. OKULU MÜDÜRLÜĞÜ’NE
…./....
Evde izolasyona tabi tutulan Covid 19 tanılı ya da temaslı kişilerin izolasyon yükümlüklerini ihlal etmesi nedeniyle İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 14.08.2020 gün ve 13180 sayılı yazısı uyarınca oluşturulan Mahalli denetim ekiplerinde yer almam için ..gün ve .. sayılı yazıyla tarafıma görev verilmiştir. Üyesi olduğum Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın 31.08.2020 tarih ve ...sayılı Merkez Yürütme Kurulu'nun kararı uyarınca bu görevi yerine getirmeyeceğim.
Arz ederim. Tarih
Ad-Soyadı
Eki: Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın 31.08.2020 tarih ve 48 sayılı Merkez Yürütme Kurulu'nun kararının örneği
Adres:
2020 yılı yaz tatili mazerete bağlı yer değiştirmeler kapsamında aile birliği mazeretine bağlı yer değiştirme başvurusu yapan birçok öğretmenin kontenjan yetersizliği ve/veya puan yetersizliği gerekçesiyle ataması yapılmamıştır. Bu öğretmenlere norm fazlası olarak il emrine atanma hakkı verilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na yazılı başvuruda bulunduk.
Aradan 81 yıl geçti…
Hala iktidarlar çocuklarımıza barış içinde özgür bir ortamın müjdesini değil SİHA’ların, İHA’ların, savaş makinelerinin, sermayeye yeni kaynak oluşturacak kuyuların “müjdesini” veriyorlar!
Silah harcamaları sürekli artıyor, nükleer silahların sınırlandırılması antlaşmaları bir bir iptal ediliyor, yeni nükleer silah denemelerinin ardı arkası kesilmiyor.
Oysa İkinci Dünya Büyük Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesinde de dönemin iktidarları diğer ülkelerin kendilerini kıskandığının, silahlanmada ileride olduklarının, ırklarının üstünlüğünün müjdesini veriyorlardı! Sonuç olarak; geride en az elli iki milyon ölü, milyonlarca engelli, yerle bir edilmiş kentler, yeri belirsiz gömülü halde tonlarca patlamamış mühimmat ile büyük bir acı ve gözyaşı bırakıldı!
Aradan 81 yıl geçti…
Emperyalist, gerici güçler aynı amaçlar ile sermayenin sınırsız ve koşulsuz dolaşımı için kan dökmeye, işgale ve büyük bedeller ödenerek elde edilmiş temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına almaya devam ediyorlar.
Yol açtıkları mültecilik, göçmenlik karşıtlığı üzerinden milliyetçilik, ırkçılık yükseltiliyor, oya ve sermayeye dönüştürülüyor. Halklar arasındaki milliyet, din, dil, etnik kimlik farklılıklarını düşmanlaştırma politikalarına, savaşlara gerekçe haline getiriyorlar. Açlığa, susuzluğa, sefalete sürüklenen milyonlar, göç yollarında yitip giden yüz binler, her geçen gün derinleşen gelir adaletsizliği umurlarında değil! Kârlarını arttırarak kasalarını dolduruyor ve yeni çatışmaların fitilini ateşliyorlar.
Aradan 81 yıl geçti…
Yitip giden hayatların yanı sıra doğa tahribatının dünyanın geleceğini tehdit eder düzeye ulaşmasının son kanıtı olan korona pandemisine, daha birkaç gün önce Giresun’da yaşanan sel felaketi gibi açık göstergelere rağmen doğa talanı, HES’ler, canlıların yaşam alanlarının ortadan kaldırılması, sera gazlarının kullanımı vb. devam ediyor. Sermaye ve rant için yaşama dair ne varsa ortadan kaldırılması zerre kadar umurlarında değil!
Pandemiyi kast ederek “görünmeyen düşmanla savaş halindeyiz” diyorlar. Bir kez daha savaş dilini kullanıyorlar. Pandemiye yol açan doğayla savaş halinde olma politikalarından da vazgeçmiyorlar!
Aradan 81 yıl geçti…
Bölgenin kadim sorunları Kürt ve Filistin sorunları konusunda da emperyalistler ve iktidarlar rant ve paylaşım çerçevesinde oyalama, inkar ve çözümsüzlük politikalarında ısrar ediyor, çatışmaları derinleştiriyorlar. Ekmeğimize, geleceğimize, aşımıza, ormanımıza, suyumuza göz dikenler, bir arada yaşama irademizi de iktidarları için en büyük tehdit olarak görüyorlar.
IŞİD, El Kaide, El-Nusra, Taliban gibi çeteler eliyle yürütülen vekâlet savaşları bu kez Libya üzerinden sürdürülüyor. Yunanistan ve ülkemizdeki iktidarlar kendi politik çıkarları uğruna tehlikeli şekilde gerginliği yükseltiyorlar. Yarattıkları siyasi ve ekonomik krizleri aşmak için yeni çatışmaların fitilleri ateşleniyor.
TALEBİMİZ NET: BARIŞ İÇİNDE, EŞİT, DEMOKRATİK BİR ÜLKE VE DÜNYA!
Gerek savaşların/çatışmaların gerekse de pandeminin bedelini, savaşları çıkaranlar, pandemiye yol açan politikaları uygulayanlar değil yoksullar, ezilenler, emekçiler, kadınlar, çocuklar ödüyor.
Tablo karamsar ancak çaresiz değiliz. Bu gidişatı durdurabiliriz. Hepimizin barışın iyileştirici gücüne ihtiyacı var!
Bunun yolu eşitlik, özgürlük, laiklik ve barış mücadelesinden geçiyor. Barış, özgürlük ve eşitlik paydası altında birlikte ve ortak mücadele birarada yaşamının zemini de oluşturacaktır.
Barış mücadelesinin en çok da yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında ve ülkemizde yükseltilmesine ve süreklileştirilmesine ihtiyaç var. Bu amaçla atılacak her adım bizleri barışa olduğu kadar insan olma erdemine de yakınlaştıracaktır.
Örgütlü ve kararlı bir mücadele ile barışı bu topraklarda kökleşmiş bir ağaç haline getireceğimize olan inancımız her zamankinden daha güçlüdür.
Tüm halkların eşit, özgür, insanca ve kardeşçe yaşayacağı bir dünyayı kendi ellerimizle kurmanın yolunu açmak için gidişattan rahatsız olan, geleceğe dair kaygıları bulunan herkesi omuz omuza ortak mücadeleye çağırıyoruz.
İşçi Sınıfının, ezilenlerin bir araya geldiğinde tarihin akışına nasıl yön verdiğinin ve sermayenin korkulu rüyası olduğunun en somut örneklerinden olan 15-16 Haziran 1970 direnişi Türkiye’nin toplumsal mücadeleler tarihinin de en önemli dönüm noktalarındandır.
Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, 15–16 Haziran direnişinin bugün hala hatırlanıyor olmasının başlıca nedenlerinden biri de sendikal haklara, temel hak ve özgürlüklere yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılara karşı sendikalı, sendikasız tüm emekçilerin toplumsal muhalefet bileşenleriyle birlikte ortak mücadele hattını benimsemesi ve hayata geçirmesi halinde ne kadar önemli kazanımların elde edilebildiğini göstermesidir.
15-16 Haziran, üretimden gelen gücün en etkin şekilde kullanılmasının nadir örneklerinden biridir. 15-16 Haziran üretimden gelen gücün etkin ve yaygın biçimde kullanılması durumunda sermayenin saldırılarının nasıl püskürtüleceğini deneyimleyerek bizlere göstermiştir. Kıdem tazminatına Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adı altında el konulması girişimlerinin hız kazandığı bugünlerde 15-16 Haziran direnişinin bu niteliği bir kez daha bu saldırılara karşı ne yapılması gerektiğini net olarak işaret etmektedir.
Dünyada ve ülkemizde emekçilerin, işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı saldırılar değişmemiş, özellikle salgın süreciyle birlikte daha da çeşitlenerek ve derinleşerek artmıştır. İşçiler, emekçiler “çarklar dönsün” denilerek salgınla ya da açlıkla ölüm seçenekleriyle karşı karşıya bırakılmıştır.
1970 yılında direngen işçi örgütlülüğünü geriletmek, etkisizleştirmek için yasal düzenleme yapan zihniyet bugün de yeni barajlarla, grev yasaklarıyla, işçiler lehine olan toplu sözleşme hükümlerinin ertelenmesi kararıyla, esnek çalışmanın kalıcı hale getirilmesi girişimleriyle, toplu ve tek tek işten çıkarmalarla, ücretsiz izin dayatmalarıyla, işsizlik fonunun yağmalanmasıyla, sürgün, gözaltı/tutuklama, mobbing gibi yönelimlerle muhalif sendikal örgütlenmelerin tasfiyesini hedefleyen her türlü baskı ve engellemeyle yine iktidardadır.
Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde sağcı, gerici, otoriter faşizan iktidarlar salgın sonrası modern kölelik koşullarını yaratarak dünyayı tümüyle şirketlerin yağma alanı haline getirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde yandaş sermaye temsilcilerinden MÜSİAD ve MESS’in hayata geçirmek istediği ‘izole üretim üsleri’ ve ‘elektronik kelepçe’ projeleri bunun açık örneklerindendir.
Emekçiler ne ilk kez ne de son kez bu tür saldırılarla karşılaşıyorlar. Emekçiler tüm saldırılara karşı koyacak 15-16 Haziran gibi tarihsel mirasa, gelecek güzel günlere dair inanç ve umuda sahiptirler. Bu inanç ve kararlılıkla sermayenin saldırıları 15-16 Haziran direnişinin de temel ilkesi olan birleşik ve ortak mücadele ile elbette durdurulacak, püskürtülecektir.
KESK olarak; sermayenin neo liberal taarruzuna rağmen 15-16 Haziran mirası, bilinci ve yol göstericiliğiyle; özgür, eşit, laik, barış içinde bir arada bir yaşam ve güvenceli ve güvenli bir çalışma hayatı için mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
Sendikal örgütlenmenin önüne engel konulmasına, yandaş sendikal örgütlenmelerin devlet himayesine alınmasına, örgütsüzlük dayatmasına, grev hakkı kısıtlamasına karşı on binlerce işçinin ortaya koyduğu mücadeleci tutum, inanç, cesaret ve kararlılık 50. Yılında da önümüzü aydınlatmaya devam ediyor. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine altın harflerle yazılan 15-16 Haziran 1970 Direnişini, 50. yıldönümünde bir kez daha coşkuyla selamlıyoruz.
YÜRÜTME KURULU
KESK’Lİ ve KHK’lı OLMAK LİNÇ EDİLMEK DEMEK DEĞİLDİR.
Değerli basın, değerli kurum temsilcileri;
21 Mayıs 2020 tarihinde, Adana’da bir radyo programına katılan Zeki Kızılkaya CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın görevden alınarak yerine kayyum atanabileceği yönünde açıklamalar yapması, Karalar'ın Güven Boğa ile görüştüğünü öne sürüp bunu gerekçe göstererek "Adana'nın 'kayyum atanan bir şehir olarak anılmaması için Karalar'ın ayağını denk alması lazım’ açıklamasında bulunmuş ve Karalar’a bunu bir ön uyarı olarak anlamasını istemiştir.
Kızılkaya’nın kimden ne şekilde aldığı belli olmayan dayanaksız bilgiler doğrultusunda iddialarda bulunması ve bu doğrultuda açıklamalar yapması kabul edilebilir bir durum değildir.
Ama Tüm Bel-Sen üyesi olan ve tüm çalışmaları legal olan, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin, barış ve demokrasi mücadelesinin bir unsuru olan Güven Boğa’nın hedef haline gelmesine neden olacak ithamlarda bulunması kabul edilemez. Bu suçtur ve bu gazetecilik etiği ile uyuşabilecek bir davranış değildir.
Güven Boğa’yı suçlu gibi göstermek, Zeydan Karalar’ın aldığı oy üzerinden Türkiye’de üçüncü parti konumunda ki HDP’yi potansiyel tehlike olarak açıklamak görmezden gelinebilecek bir saldırı değildir.
Gazetecilik, hakikatin peşinde olmaktır, hakikatleri karartarak kariyer sahibi olmak değildir.
Gazetecilik; güncel olayları, konuları, gelişmeleri, kişiler hakkındaki bilgileri tarafsızca yapma, kamusal sorumluluk taşıma, halkın gerçek haber alma hakkı ve gerçekleri öğrenme hakkı gibi basın etiği ilkelerine uygun davranmaktır.
Sendikamız üyesi, Güven BOĞA hakkında mesnetsiz, hukuksuz ve kişilik haklarına yönelik yapılan bu saldırı niteliğindeki açıklamalar, bu şahsın mesleki açıdan varsa kaybolan prestijini bırakın yeniden kazanmasını, bir daha geri gelmeyecek biçimde yitirmesi anlamına gelmektedir.
Adalet, Demokrasi, kişi hak ve hürriyeti gibi anayasal kavramlardan da bihaber olduğu ve hukuksuzluğu meşrulaştırmak istediği ortadadır.
Çünkü radyo da ki konuşması ve ardından gelen tepkiler üzerine kendini savunmak için AİHM kararlarına sığınarak verdiği yanıtlar tamamen soyut ve gerçeklerden uzaktır.
Çünkü gazeteci, DEMOKRASİYİ, Adaleti, Hukuku savunur. Muhalif de olabilir, âmâ gerçeğin yanında olmak zorundadır.
Güven BOĞA’ ve on binlerce KHK ile mesleğinden, işinden, aşından, ekmeğinden edilmiş kamu emekçilerinin durumuna sevinmek, onları yalnızlaştırmak, ötekileştirmek ve bunu meşrulaştırma çabası gayri insani bir davranıştır. On binlerce hukuksuzluğa uğramış mağdurun ahını almak demektir, KHK’yı sıradan Hukuki bir işlem olarak görmek demektir ki bu da tam bir cehalettir.
KHK ile yapılan ihraç bir suçun sonucunda oluşmuş bir işlem olarak algılanamaz, bu konudaki sonucu ortaya çıkaracak olan tek merci Yargı’dır.
Değerli basın, değerli katılımcılar;
Radyo konuşmasında ki asılsız iddialara dönük 27 Mayıs 2020 Çarşamba yani bugün, Saat: 11.30’da Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduk. Başvuru numarası 2020/26550’dir.
Savcılığa verilen dilekçede suç olarak talep edilen cezalar ise şunlardır: “TCK m.267 İftira, TCK m.125 Hakaret, TCK m. 271 Suç Uydurma, TCK m.216 Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama, Cumhuriyet Savcılığı tarafından takdir edilecek diğer suçlar.” Olarak açıklanmıştır.
Değerli katılımcılar;
Halkın seçme ve seçilme hakkının yok sayılması anlamına gelen kayyum atamalarının biz yerel yönetim emekçilerine de baskı, zulüm ve sömürüden başka bir şey getirmediğini bugüne kadar kayyum atanan tüm belediyelerde somut olarak yaşadığımız için çok iyi biliyoruz.
Kuruluşundan bu yana yerel yönetimlerin merkezi iktidar karşısında demokrasi kaleleri olması gerektiğini savunan KESK ve TÜM BEL SEN içinde bulunduğumuz bu salgın günlerinde halk sağlığı ve insanca yaşam için ne kadar önemli olduğu çok daha net görülen yerel yönetimlerin kayyum atamaları veya yasaklamalarla hizmet üretemez kılınması ve halktan koparılması girişimlerini akıl ve bilim dışı olmasının yanında demokrasiye ve hukuka aykırı buluyoruz.
Ve iktidarı bir kez daha, halkımızın demokrasiye olan inancına darbe vurarak ülkemizi geri dönülmez bir kaosa sürükleyen bu uygulamalardan vazgeçmeye; kayyım hukuksuzluklarına ve yerel yönetimleri hizmet üretemez hale dönüştürme girişimlerine son vermeye ve seçilmiş belediye eş başkanlarını görevlerine iade etmeye çağırıyoruz.
27.05.2020
KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU adına
Dönem Sözcüsü
Tüm Bel-Sen Adana Şube Başkanı
Mehmet ÇELİK