egitimsen
Adana Barosu Başkanı Av. Veli KÜÇÜK’, KESK Eş Başkanı Mehmet BOZGEYİK, DİSK Genel Başkanı Dr. Arzu ÇERKEZOĞLU, TTB Merkez Konsey Üyesi Dr. Sinan Adıyaman ve TMMOB Yön. Kurulu Başkanı Emin KORKMAZ’ın katılımıyla “Emek-Meslek Örgütlerinde Örgütlenmedeki Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konulu Foruma katılımınızı bekliyoruz. 20 Nisan Cumartesi Saat:13.00 Yer Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi
17 Nisan 1940 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulmasının ardından Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişiminde belirleyici bir rol oynayan Köy Enstitüleri’nin 79. kuruluş yıldönümünü kutluyoruz.
Türkiye nüfusunun yüzde 80’inin köyde yaşadığı, ülke nüfusunun büyük bölümünün okuma yazma bilmediği bir dönemde, ‘Eğitim üretim içindedir’ şiarını ilke edinerek kurulan Köy Enstitüleri, üretime ve kalkınmaya yönelik öğrenimi temel alan önemli ve tarihsel bir deneyim olarak bilinmektedir.
Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli insan gücünü yetiştirmek için kurulan temel eğitim kurumları olmuş, öğretmen yetiştirme sistemine yaptığı somut katkılar, aradan 79 yıl geçmiş olmasına rağmen unutulmamıştır.
Bugünün siyasi iktidarı tarafından hedef haline getirilen ve eğitim biliminin temeli olan karma eğitim sistemine dayanan Köy Enstitülerinde okutulan derslerin yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i tarım ve yüzde 25’i de teknik derslerden oluşmuştur. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmamış, aynı zamanda ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularında uygulamalı olarak öğrendiklerini öğrencilerine aktarmıştır.
Toplumcu bir anlayışla kurulan Köy Enstitüleri aynı zamanda tarım işlikleri ve sağlık ocakları olarak toplumsal işlevler görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri bu okullarda yapılmıştır. Türkiye’nin toplumsal yapısının oluşumuna çok değerli katkıları olan Köy Enstitülerinin eksikliği, özellikle günümüzde yakından hissedilmektedir.
Günümüzde öğrencilerin iktidar eliyle imam hatiplere, özel liselere ve meslek liselerine yönlendirildiği, büyük bölümü dini içerikli seçmeli dersleri seçmeye zorlandığı, öğretmenlerin performans ve sınav kıskacına alındığı dikkate alındığında, Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Köy Enstitülerinin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı eleştirmeyen, sorgulamayan, ezbere dayalı ve sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmayı hedeflemiş olmasıdır. Köy Enstitülerinin kuruluşunun üzerinden 79 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre geçmiş olmasına, dönemin zor koşullarındaki eğitimin niteliği ile günümüz Türkiye’si arasında olumsuz anlamda çok büyük farklar olması düşündürücüdür.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin etkisi sonucunda Köy Enstitüleri soğuk savaş politikalarına kurban edilip kısa süre içinde kapatılmıştır. Köy Enstitülerinin kapatılmasını takip eden süreçte, özellikle 1950’li yıllarda bu önemli eğitim deneyimi önce yatılı öğretmen okullarına, ardından yatılı okullara, sonra da normal lise eğitimine yayılarak zaman içinde işlevsiz hale getirilmiş ve hızla etkisizleştirilmiştir.
Köy Enstitülerinin kapatılması, Türkiye’nin çağdaş, laik ve bilimsel değerlerle buluşması ve aydınlanma sürecinin ciddi anlamda kesintiye uğramasına neden olmuştur. Geçmişte Köy Enstitülerini kapatan ve yarattığı tüm olumlu izleri silmeye çalışanlar, bugün laik bilimsel eğitime savaş açarak, karma eğitim uygulamalarını kaldırmak isteyerek eğitim sistemini dinselleştirmeyi ve ticarileştirmeyi hedeflemekte, eğitim sistemini iktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemektedir.
Eğitim Sen olarak, ‘Öğretmen Dünyayı Değiştirir’ kampanyamız çerçevesinde Encümen-i Muallimin’den, TÖS’ten, TÖB DER’den EĞİTİM SEN’e uzanan mücadele sürecimizde, mesleğimize ve geleceğimize yönelik müdahalelere karşı bu yıl, Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümünde ‘Büyük Öğretmen Buluşmaları’ gerçekleştiriyoruz. Büyük öğretmen buluşmalarının ilk bölümünü 27 Nisan 2019 tarihinde eş zamanlı olarak Osmaniye Düziçi, Kırklareli Kepirtepe, Diyarbakır Dicle ve Aydın Ortaklar’da gerçekleştirilecektir.
79. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, Köy Enstitülerinde olduğu gibi, toplumcu eğitim felsefesinin tüm eğitim kurumlarında uygulanması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
KHK’LAR HALKIN ONURUNU VE İRADESİNİ TESLİM ALAMAZ
Değerli basın ve kamuoyuna
31 Mart yerel seçimleri AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimini bir gerekçe ve araç olarak kullanarak iktidarını süreklileştirmeye çalıştığının, kendi deyimleriyle “bir lütuf” olarak görüp nimete dönüştürdüğünün son örneği olmuştur.
Seçimlerden ağır yenilgiyle çıkan AKP, Seçimi kaybettiği yerlerde bıkkınlık verircesine defalarca sayım işlemi yaptırmış, buna rağmen istediği sonucu elde edemeyince “Kazanılan seçimi kabul etmeyeceklerini” açıkça ilan etmiştir. Ardı sıra ileri sürülen iddialar, “darbe girişimi” vb. gerekçeler bu itirafta dile getirdikleri seçim sonucunun kabul edilmemesi ve mümkünse seçme/seçilme hakkının gasp edilmesi isteğinin, amacının gerçekleştirilmesi içindir. Seçim sonrası yaşananların ve YSK’nın konuya ilişkin tam da AKP’nin beklentilerine uygun olarak halen karar almamasının da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
AKP, halklarımızın seçme/seçilme haklarını kullanmalarını hukuki süreç içerisinde en sağlıklı şekilde sağlamakla yükümlü olan YSK’yı “patron” diye tanımlayarak bir kez daha ülkeyi ve vatandaşlarımızı bir piyasadan, müşteriden ibaret gördüğünü göstermiştir. Ancak kaygı verici olan YSK’nın da kendisini “patron” gibi görme eğilimidir. Bu durum tehlikelidir ve “tuzun koktuğu” noktadır.
YSK’nın “aday olmasında sakınca yoktur” diye onay verdiği, AKP’nin KHK’ler eliyle hukuksuzca ihraç ettiği, kamu emekçisi adaylardan belediye başkanı ve belediye meclis üyesi seçilen onlarca kişiye mazbatasının verilmemesi açık bir hak gaspıdır. Vatandaşların seçme-seçilme hakkının elinden alınmasıdır.
Milletvekili seçimlerinde doğru karar alarak KHK’ler ile ihraç edilenlere mazbata verilmesi gerektiğini söyleyen YSK’nın, herhangi bir yasa değişikliği olmamasına rağmen, bugün neden bu hukuksuzluğa imza attığını açıklamak zorundadır. Aynı şekilde bu kararla başkanlığı geçersiz sayılan KHK’lı belediye başkanlarının tümünün yerine ikinci sırada olan AKP’li adaylara mazbata verilmesinin nasıl mümkün kılındığı izah edilmelidir. Aksi halde iktidarın ihtiyaç ve beklentilerine cevap veren bir YSK ile bundan sonra girilecek her seçim şaibe altında olacak, adaylar ve vatandaşlar oylarını, mazbatalarını emanet ettikleri bu kuruma güvenlerini tümden yitirecektir.
YSK bu kararıyla OHAL’in ve OHAL gerekçesiyle hukukun, temel hak ve özgürlüklerin askıya alınışının devam ettiğini göstermiştir. YSK iktidarın siyasal hedef ve dönemsel konseptlerinin parçası ve uygulayıcısı olmuştur.
İktidar ve YSK ülkeyi daha fazla germemelidir. Daha dün “seçimle geldik, darbe ile değil” diye övünen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı, darbe dönemi uygulamalarından medet ummaktan, tarafsız olması gereken kurumları etkileme girişimlerinden vazgeçmelidir. Ülkemizi ayrıştırmak, ülkenin bir bölümünde farklı bir hukuk uygulamak kimseye bir şey kazandırmaz, aksine bir arada yaşama arzusuna, iradesine büyük zararlar verir.
YSK’nın KHK’ler eliyle ihraç edilmelerini gerekçe göstererek yerel seçimi kazananlara mazbatalarını vermemesi hukuksuzdur. Seçime girme hakkına sahip olan ve seçilen onlarca belediye başkan adayına mazbatasının verilmemesi, “kayyum atarız” tehdidinin bir parçasıdır. Karar siyasaldır. Hukuki itirazların, başvuruların, davaların devam ettiği ihraçlar sürecinin de sabote edilmesidir. Kararı kınıyoruz. YSK’yı iktidardan değil hukuktan yana taraf olmaya çağırıyoruz.
ADANA KHK MAĞDURLARI
Öykü’nün Öyküsü
Öykü Arin Yazıcı 3.5 yaşında ve kan kanserinin çok özel bir türü ile mücadele ediyor.
Öykü Arin’e 2018 yılının Kasım ayında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde Lösemi (Juvenil Miyelomonositik Lösemi – JMML) teşhisi konuldu.
JMML, löseminin nadir görülen saldırgan bir türü. Hastalığın görülme sıklığı milyonda 1-9 arası değişiyor.
Öykü Arin’e en geç 2 ay sonra kök hücre nakli yapılması gerekli.
Aksi halde, önce kanda, sonra organlarda ciddi yıkımlara neden oluyor ve hayati risk ortaya çıkıyor.
İzmir 1 No’lu Şube Kadın Meclisi’nden Öykü Yarışması
Yaşamın her alanında sesimizi, sözümüzü duyurmak için mücadele etmeye devam ediyoruz. Kimi zaman geceleri de sokakları da terk etmiyoruz diyerek geliyoruz yan yana, kimi zaman eş değer işe eşit ücret diyerek, kimi zaman görünmeyen emek sesini yükselt diyoruz kimi zaman asla yalnız yürümeyeceksin derken, kadın cinayetleri politiktir derken karışıyor seslerimiz birbirine. Kadın yaşam özgürlük, Jin Jîyan Azadî… Her dilde sesimiz karışıyor birbirine.
Biz istedik ki duygularımız, sesimiz, yaşamımız, dillerimiz karışsın birbirine. Duygularımız ortaklaşsın ve öykülerimiz yayılsın her yere… Öykülerinizi okumaya, sizi dinlemeye hazırız bizimle paylaşır mısınız?
“Kadınlar, Diller, Öyküler”, öykü yarışması Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Kadın Meclisi tarafından düzenlenmiştir. Yarışmanın organizasyonundan, başvuru sürecinden, İzmir dışından katılarak ödül kazanan katılımcıların gidiş dönüş yol masraflarından ve İzmir’de barınma ihtiyaçlarının karşılanmasından Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube sorumludur.
Katılım Koşulları
- Yarışma, seçici kurul üyeleri ve birinci derece yakınları hariç bütün kadınlara açıktı
- Öykülerin başka bir yarışmada ödül almamış ve hiçbir yerde yayımlanmamış olması gerekmektedir.
- Her yazar ancak bir (1) eserle yarışmaya katılabilir.
- Katılımcılar yarışmaya her dilden öyküleriyle katılabilir, ancak seçici kurulun değerlendirme yapabilmesi için öykülerin Türkçe çevirisiyle birlikte gönderilmesi gereklidir.
- Yarışmaya gönderilen öykülerin hukuki ve içerik sorumluluğu katılımcıya aittir. Öyküyle ilgili olarak herhangi bir şekilde 3. kişiler tarafından oluşturulacak telif hakkı iddiası ve talebine karşı, öykü sahibi sorumlu olduğunu kabul eder.
- Eserlerinin yayımlanması hâlinde eser sahipleri herhangi bir ücret talep edemezler.
- Yarışmada ödül alan ve yayımlanmaya değer bulunan eserler kurum tarafından hazırlanacak broşür, web sayfası, kitap ve dergilerde tanıtım amaçlı kullanılabilirler.
Yarışmaya Gönderilecek Eserlerde Aranacak Koşullar
- Öykü seçici kurulu, öykülerin toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımıyla yazılıp yazılmadığını dikkate alarak değerlendirme yapacaktır. Her türlü ayrımcı türcü, ırkçı anlatıya dayanan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır.
- Öyküler bilgisayarda, Times New Roman karakteri ile 12 punto ve 1.5 satır aralığıyla A4 boyutunda en fazla on sayfa uzunluğunda yazılmış olmalıdır.
- Yarışmaya posta ya da e-mail aracılığıyla katılmak mümkündür.
- Yarışmaya e-posta yoluyla katılmak isteyen katılımcılar öykü ve özgeçmişlerinin her ikisini de ıslak imza ile imzalayıp, tarattıktan sonra This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. mail atarak yarışmaya başvurabilirler. Yarışmaya mail yoluyla gönderilecek öyküler için iki ayrı dosya açılmalıdır. İlk dosyaya eserin ismi verilmelidir ve öykünün giriş/ilk sayfasının sol üst köşesinde rumuz belirtilecektir. Öykü sahibinin kimliğine ilişkin bilgiler hiçbir sayfada yer almamalıdır, aksi halde eser değerlendirmeye alınmayacaktır. Yarışmacı; adını soyadını, elektronik posta adresini, cep telefonu numarasını, öz yaşam öyküsünü ve öyküsünün adını yazdığı metni ikinci dosyaya kaydetmeli ve dosyaya kullanacağı rumuzun ismini vermelidir.
- Yarışmaya posta yoluyla gönderilecek öyküler için; yarışmacı; adını soyadını, elektronik posta adresini, cep telefonu numarasını, öz yaşam öyküsünü ve öyküsünün adını yazdığı kâğıdı ayrı bir zarfa koyup zarfın üzerine sadece rumuzunu yazarak bunu, öyküsünün yer aldığı büyük zarfın içine koymalıdır. Büyük zarfın üzerine de sadece rumuz yazılmalıdır.
- Yarışmaya posta yoluyla gönderilecek öyküler aşağıdaki adrese posta ya da kargo yoluyla gönderilmelidir. Eserlerin, postada olası gecikmeler göz önüne alınarak belirtilen tarihte adreste olacak şekilde gönderilmesi önemlidir.
- Edebi bir tür olarak öykü formatına uygun olmayan metinler değerlendirmeye alınmayacaktır.
- Son başvuru tarihinden sonra ulaşan öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır.
- Yarışmaya gönderilen öyküler, değerlendirmeye alınsın ya da alınmasın, yazarlarına iade edilmeyecektir.
- Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube bu öykülerden oluşan bir kitap hazırlama ve yayınlama hakkını da saklı tutar.
- Seçici Kurul, gerekli gördüğü takdirde ödüle değer eser sayısını değiştirebilir.
- Başvuru sahipleri yukarıdaki koşulları kabul etmiş sayılırlar.
Yarışma Takvimi
Başlangıç Tarihi : 20 Mart 2019
Başvuru İçin Son Tarih : 15 Ağustos 2019
Sonuçların Açıklanması : 19 Kasım 2019 (*)
Ödül Töreni : 25 Kasım 2019 haftasında yapılacaktır.
(*) Ödül kazanan eserler http://egitimsen.org.tr internet adresinde yayımlanacak ayrıca başvuru sırasında verdikleri iletişim araçlarından eser sahiplerine ulaşılarak bilgi verilecektir.
Ödüller
Birincilik Ödülü: 450 lira değerinde kitap hediye çeki
İkincilik Ödülü: 350 lira değerinde kitap hediye çeki
Üçüncülük Ödülü: 250 lira değerinde kitap hediye çeki
Seçici Kurul
- Melda YAMAN
- Handan ÇAĞLAYAN
- Nursel ÇETİN
- Seda DİKKATLİ
- Berna Gül ÇETİN
Yarışmayla ilgili sorularınızı aşağıdaki iletişim numaralarına iletiniz.
Eylem Tunalı - Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Kadın Sekreteri- 05058535741
Şube Telefonu : 02324894763
AÇIĞA ALINIP VEYA İHRAÇ EDİLDİKTEN SONRA GÖREVE BAŞLAYANLARIN EK DERS VE HAZIRLIK ÖDENEĞİ
2016-2017 Eğitim - Öğretim Yılında görevden uzaklaştırılıp sonrasında görevine başlatılan yada Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleri ile ihraç edilip yine KHK’ler veya Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu kararı ile göreve iade olunan üyelerimizin göreve başlama sonrasında ekonomik ve özlük kayıplarının tam karşılanmadığı bilinmektedir.
Görevden uzaklaştırılıp yeniden göreve başlayanlara, açıkta kaldıkları sürelerin 1/3 oranında aylıklarından yapılan kesintileri; KHK’lar ile ihraç edilip yine KHK hükümleri gereği iade olunan veya Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonunca göreve iade olunanlara ise sadece ihraç edildikleri döneme tekabül eden maaşları ödenmektedir. Bu nedenle üyelerimizi temsilen Sendikamızın açtığı davalarda bazı Mahkemeler, ek ders ücretlerinin ve eksik ödenen Eğitim-Öğretime Hazırlık ödeneğinin yasal faizi ile ödenmesine karar vermiştir.
Mahkeme kararları sonrası, Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Diyarbakır Valiliğine (İl Milli Eğitim Müdürlüğüne) gönderdiği yazıda özetle; açığa alınıp göreve iade edilenlerin sayıca çok olması, davaların idare aleyhine sonuçlanması halinde idarenin yüklü miktarda yargılama giderleri ve avukatlık ücreti ödemekle karşı karşıya kalacağı öngörüsü ile mahkeme kararları gerekçesi doğrultusunda işlem tesis edilebileceği değerlendirmesinde bulunmuştur.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, anılan dönemde görevden uzaklaştırılan ve göreve başlatılan; KHK’lar ile ihraç edilip iade olunan üyelerimizin, açıkta ve ihraçta geçen sürelere ilişkin ödenmeyen veya eksik ödenen eğitim - öğretim yılına hazırlık ödenekleri ile ek ders ücretlerinin yasal faizi ile ödenmesini idarelerden ekte sunulan dilekçe ve eki belgelerle talep etmeleri gerekmektedir.
Açığa alınıp göreve başlatılanlar için dilekçe örneği İndirmek İçin tıklayın
İhraçlar için dilekçe örneği İndirmek İçin tıklayın
EK DERS İSTİNAF Mahkeme Karar Örneği İndirmek İçin tıklayın
EK DERS KARAR Mahkeme Karar Örneği İndirmek İçin tıklayın
Hazırlık Ödeneği Karar Örneği İndirmek İçin tıklayın
Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünün mütalaası
KRİZE, ŞİDDETE VE EŞİTSİZLİĞE KARŞI, KADINLAR SOKAKLARA, SOKAKLAR ÖZGÜRLÜĞE ÇIKIYOR şiarıyla alanları dolduran kadınlar merhaba!
1857 yılında Amerikalı kız kardeşlerimizin yaktığı mücadele ateşini her yıl daha da büyüterek, Gülhan’ın, Şebnem’in, Dilan’ın güneş gülüşlerini, Lisa’nın, Güneş’in, Günay’ın direncini, Çilem’in, Nevin’in, Yasemin’in öz savunma bilincini kuşanarak çıktık alanlara.
Alanları doldurduk, alanları güzelleştirdik, çünkü direniş güzelleştirir! Selam olsun 8 Martı direniş ile karşılayan Flormar işçisi kadınlara, SEBAŞ işçisi kadınlara, Leyla Güven’e, KHK’larla, güvenlik soruşturmalarıyla işinden edilen, açlığa mahkum edilmek istenen kadınlara, düşünceleri nedeni ile cezaevlerine gönderilen kadınlara! Selam olsun tüm direnen kadınlara!
8 Mart sadece kadınlar için değil, herkes için çok önemli bir gün! Bugün Dünya Bankası’ndan IMF’ye, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne, çok uluslu şirketlerden hükümetlere, bakanlara, patronlara kadar herkes “Kadınlar çiçektir, böcektir” türünden açıklamalar yapıyor. Hele ki seçim sathı mahaline girmişken herkes 8 Martı kutluyor!
Oysa 8 Mart, hem evde, hem işyerinde yaşamı her gün yeniden üreten, emeğiyle var olan ve var eden biz kadınların mücadeleleri ile kazanılmış bir gündür. 8 Mart kadınların tüm topluma, “Ey toplum! Yediğini içtiğini ben üretiyorum, seni ben giydiriyor, pisliğini ben temizliyorum, bebeğini bedenimde taşıyor, doğuruyor ve emziriyorum, çocuklarını eğitiyor, hastalarına ve yaşlılarına ben bakıyorum. Nefes aldığım her yerde seni en çok ben yaşatıyorum ama sayemde var olduğun hiçbir yerde ben yaşayamıyorum! Sana verdiklerimin karşılığını istiyorum; eşitlik ve özgürlük istiyorum!” deme günüdür.
Kadınların emeğini sömürenler, kadına yönelik şiddeti her gün yeniden üretenler, çocuk istismarında “rıza” arayıp tecavüze “bir kereden bir şey olmaz” diyenler, nafaka hakkımıza göz dikenler, kadınları sürekli savaş ekonomisine ve politikasına hapsedenler, utanmadan 8 Martı kutlamaya kalkıyorlar. Oysa biz kadınlar 8 Martı bir mücadele günü olarak görüyor ve öyle kutluyoruz.
Cinayet, tecavüz, taciz, istismar... Şiddetin her türü artıyor, şiddet vahşileşiyor. Kadınlar son derece vahşi yöntemlerle, adeta işkenceyle öldürülüyor. 2018 yılında en az 440, 2019’un Ocak ayında 43, Şubat ayında 31 kadın öldürüldü. Bunca cinayete karşı mahkemeler haksız tahrik indirimleri, iyi hal indirimleri ile katilleri ödüllendirmeye devam ediyor. Devlet kadınları korumuyor, kadınlar çantalarında koruma kararları, ellerinde şiddet butonları ile öldürülmeye devam ediyor.
3 yaşındaki, 5 yaşındaki çocuklar istismar ediliyor. Hükümet ise buna karşı çocuk evliliklerini meşrulaştıracak, tecavüzcüleri cezasız bırakacak yasalar çıkarmaya çalışıyor!
Son 10 yılda dünyanın her yerinde kadınlarla erkekler arasındaki uçurum giderek açılıyor. Yani kadınlar geçen yıllara göre erkeklerden daha az ücret alıyor, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim hakları daha da geriye çekiliyor. Türkiye’nin hali oldukça vahim. Dünya sıralamasında Türkiye’den daha kötü durumdaki ülkeler ya bölgesel ya da iç savaş yaşayan Ortadoğu ve Afrika ülkeleri.
Mağazaların depolarında, merdiven altı tekstil atölyelerinde, hastanelerin tuvaletlerinde ya da temizliğe gidilmiş bir evin bir odasında kadınlar sürekli tetikte çalışıyor. Kadınları bu kuşatmaya hapseden bir yandan yükselen kadın düşmanlığıyken, öte yandan borçlu olma, işsiz kalma korkusu gibi ekonomik nedenler. Çünkü her 3 kadından biri işsiz, üniversite mezunu kadınlarda işsizlik daha fazla. Son 5 yılda 1.5 milyon kadın çocuk bakım sorunu yüzünden eve döndü.
Evinde bakım yapan kadına destek adı altına verilen sadaka yardımlar hiçbir derdi çözmüyor. Hele de gelir düzeyi düşükse, çocuk bakımı daha önemli bir sorun. Büyükanne varsa yardım var, ama yoksa kadın ya iş yaşamından kopuyor ya da yarı zamanlı, düşük ücretli, güvencesiz işlere mahkûm ediliyor. Her 2 kadından 1’i için emeklilik neredeyse imkansız.
2018 yılında az 120 kadın işçi, 2019 yılının Ocak ve Şubat aylarında ise 20 kadın işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Kadın işçilerin yüzde 93’ü sendikasız çalışıyor.
Yoksullaşmadan, ağır çalışma ve yaşam koşullarından, şiddetten, ayrımcılıktan, hak gasplarından en çok etkilenen biz kadınlar, krizin etkilerini de en ağır biçimde yaşıyoruz. Kapitalizmin yarattığı krizinin tüm yükünü bizlere yükleyerek krizi yönetmeye çalışan iktidar, “Kadın ailenin lokomotifidir” diyerek bu yükü en önde kimin göğüslemesini istediğini de itiraf etmiş oluyor.
Yıllardır süren savaş nedeniyle yerinden edilen, barbar IŞİD’lilerin tecavüzüne ve şiddetine maruz kalan Ortadoğulu kadınlar ve çocuklar mülteci olarak sığındıkları yerlerde de açlığa, sefalete mağruz bırakılıyor, en ağır işlerde, en kötü koşullarda çalıştırılıyor.
Böylesi bir tablo içinde yerel seçimlere doğru gidiyoruz. Yaşamın yarısını oluşturan biz kadınlar siyasette kendimize yer bulamıyoruz. Kadına siyaset kapıları sımsıkı kapatılıyor ya da kadınlar sadece siyasetin vitrinine yakıştırılıyor. Kadın düşmanı kentler kuranlara, kadını yok sayanlara oyumuzu değil, günahımızı bile vermeyiz diyoruz!
Peki biz kadınlar ne istiyoruz? Tabii ki bugüne kadar mahrum edildiğimiz her şeyi istiyoruz!
- Şiddete, tacize, tecavüze, kadın katliamlarına karşı öncelikle can güvenliği hakkı!
- Kadına yönelik her türlü şiddete karşı ciddi önlemler, caydırıcı cezalar!
- Cinsel yönelim nedeni ile baskıya, şiddete uğramaya son, LGBTİ haklarına Anayasal güvence!
- Savaş politikalarına son! Savaşa değil, kadınlara ve çocuklara bütçe!
- Kürt sorununda barışçıl, adil, demokratik, eşit haklar temelinde çözüm!
- Tecrit ve izolasyon politikalarına son!
- Anadilde eğitim hakkı!
- Parasız eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı!
- Nitelikli, sürekli ve güvenceli iş, insanca yaşayacak ücret!
- Eşdeğer işe eşit ücret!
- İsteyen her kadına iş, işyerlerine kreş!
- Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı!
- 8 Martın resmi tatil olması!
- Her ile kadın kurumlarının kontrolünde kadın sığınma evleri!
- Güvenliğimiz için iyi aydınlatılmış sokaklar!
- Merkezi çamaşırhane, yemekhane ve bakım evleriyle ev içi emeğin toplumsallaştırılması!
Biz kadınlar geleceğimize, emeğimize ve bedenimize sahip çıkmak için mücadeleye devam ediyoruz. Özgürlük tutkumuzla, bulunduğumuz her yerde bizi ezenlere ve sömürenlere karşı güçlü ve örgütlü olarak her günü 8 Mart’a çevireceğiz. Kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı; cinsiyetçiliğin, şiddetin, sömürünün, tacizin, tecavüzün tüm izlerini yeryüzünden silmek için tüm kadınları mücadeleye çağırıyoruz. Kadınlar alanlara, örgütlenmeye, mücadeleye!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI! JIN, JIYAN, AZADİ
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ! YAŞASIN 8 MART!
ADANA KADIN PLATFORMU
Dünya Sendikaları Dayanışmak İçin Eğitim Sen Etrafında Kenetlendi
Sendikal haklar ve özgürlükler alanında yaşanan ihlallere dikkat çekmek ve bu ihlallere karşı uluslararası dayanışmayı büyütmek için eğitim sendikaları 6-7 Mart 2019 tarihlerinde Ankara’da buluştu. Eğitim Sen’in çağrısıyla ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Danimarka, Belçika, Yunanistan ve KKTC’den gelen sendikalar, bir taraftan gündemlerinde bulunan konuları tartışırken, diğer taraftan da Eğitim Sen’le olan dayanışma duygularını bir kez daha kamuoyuna açıkladılar.
4 oturum şeklinde gerçekleştirilen sempozyumun, “sendikal haklar ve özgürlükler ve siyasi iktidarların tutumu” konulu ilk oturumu Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali’nin Genel Sekreteri David Edwards’ın açılış konuşmasıyla başladı. Edwards’ın ardından Avrupa Eğitim Sendikaları Eğitim Komitesi Avrupa Direktörü Susan Flocken, Genel Başkanımız Feray Aytekin Aydoğan, KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, CHP Milletvekili ve Eğitim Sen Kurucu Genel Başkanı Yıldırım Kaya da birer konuşma yaptı. Kamu hukuku doktoru ve ihraç akademisyen Cenk Yiğiter ile ihraç öğretmen Canan Çalağan da kendi deneyimlerini anlattı.
Genel Örgütlenme Sekreterimiz İsmail Sağdıç’ın engellenen sendikal hak ve özgürlükler konusunda sunum yaparak süreç hakkında bilgi verdiği oturum KTÖS adına Emel Tel ve Fransa’dan FNEC FP-FO adına Jacques Paris’in konuşmalarıyla tamamlandı.
“Öğretmenlik mesleğinin statüsü ve öğretmenlik meslek kanunlarının ülkelerde uygulanma biçimleri” konulu ikinci oturum Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreterimiz Özgür Bozdoğan’ın Öğretmenlik Meslek Kanunu konusundaki sunumuyla başladı. Oturumda, KTOEOS adına Selma Eylem, Fransa’dan SNESUP-FSU adına Xavier Lambert ve FNEC FP-FO adına Ceale Kohler, Yunanistan’dan OLME adına Panayota Ioannidu, ABD’den NEA adına George Sheridan, Yunanistan’dan DOE adına Zisiz Kapranos ve İngiltere NASUWT’dan Russel Walters ülkelerindeki durumu anlattı.
Akademik Özgürlük ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği de Sempozyumda Ele Alındı
Sempozyumun ikinci günü “yükseköğretim alanında yaşanan sorunlar ve mücadele olanakları” konulu oturumla başladı.
Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube Başkanı Meltem Kayıran’ın OHAL sürecinde akademide yaşananlarla ilgili sunum yaptığı oturumda, İngiltere UCU’dan ve aynı zamanda ETUCE Yükseköğretim Komite Üyesi Robert Copeland, Fransa WFSW (Dünya Bilim Emekçileri Federasyonu) Başkanı Jean Paul Laine, Fransa SNESUP-FSU’dan Xavier Lambert, DAU-SEN’den Nurcan Gündüz ve Hanife Aliefendioğlu birer konuşma yaptı.
Sempozyumun “8 Mart arifesinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve eğitim sendikaları”konulu son oturumu Merkez Kadın Sekreterimiz Derya Yulcu’nun Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği hakkındaki sunumla başladı. Oturum, Almanya GEW’den Birgit Koch, Dareen Siebernik ve Canan Demirci ile KKTC KTOS’dan Emel Tel ve Yunanistan DOE’den Evangelia Dinopulu’nun konuşma ve sunumlarıyla tamamlandı.