KRİZE, ŞİDDETE VE EŞİTSİZLİĞE KARŞI, KADINLAR SOKAKLARA, SOKAKLAR ÖZGÜRLÜĞE ÇIKIYOR şiarıyla alanları dolduran kadınlar merhaba!
1857 yılında Amerikalı kız kardeşlerimizin yaktığı mücadele ateşini her yıl daha da büyüterek, Gülhan’ın, Şebnem’in, Dilan’ın güneş gülüşlerini, Lisa’nın, Güneş’in, Günay’ın direncini, Çilem’in, Nevin’in, Yasemin’in öz savunma bilincini kuşanarak çıktık alanlara.
Alanları doldurduk, alanları güzelleştirdik, çünkü direniş güzelleştirir! Selam olsun 8 Martı direniş ile karşılayan Flormar işçisi kadınlara, SEBAŞ işçisi kadınlara, Leyla Güven’e, KHK’larla, güvenlik soruşturmalarıyla işinden edilen, açlığa mahkum edilmek istenen kadınlara, düşünceleri nedeni ile cezaevlerine gönderilen kadınlara! Selam olsun tüm direnen kadınlara!
8 Mart sadece kadınlar için değil, herkes için çok önemli bir gün! Bugün Dünya Bankası’ndan IMF’ye, Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne, çok uluslu şirketlerden hükümetlere, bakanlara, patronlara kadar herkes “Kadınlar çiçektir, böcektir” türünden açıklamalar yapıyor. Hele ki seçim sathı mahaline girmişken herkes 8 Martı kutluyor!
Oysa 8 Mart, hem evde, hem işyerinde yaşamı her gün yeniden üreten, emeğiyle var olan ve var eden biz kadınların mücadeleleri ile kazanılmış bir gündür. 8 Mart kadınların tüm topluma, “Ey toplum! Yediğini içtiğini ben üretiyorum, seni ben giydiriyor, pisliğini ben temizliyorum, bebeğini bedenimde taşıyor, doğuruyor ve emziriyorum, çocuklarını eğitiyor, hastalarına ve yaşlılarına ben bakıyorum. Nefes aldığım her yerde seni en çok ben yaşatıyorum ama sayemde var olduğun hiçbir yerde ben yaşayamıyorum! Sana verdiklerimin karşılığını istiyorum; eşitlik ve özgürlük istiyorum!” deme günüdür.
Kadınların emeğini sömürenler, kadına yönelik şiddeti her gün yeniden üretenler, çocuk istismarında “rıza” arayıp tecavüze “bir kereden bir şey olmaz” diyenler, nafaka hakkımıza göz dikenler, kadınları sürekli savaş ekonomisine ve politikasına hapsedenler, utanmadan 8 Martı kutlamaya kalkıyorlar. Oysa biz kadınlar 8 Martı bir mücadele günü olarak görüyor ve öyle kutluyoruz.
Cinayet, tecavüz, taciz, istismar... Şiddetin her türü artıyor, şiddet vahşileşiyor. Kadınlar son derece vahşi yöntemlerle, adeta işkenceyle öldürülüyor. 2018 yılında en az 440, 2019’un Ocak ayında 43, Şubat ayında 31 kadın öldürüldü. Bunca cinayete karşı mahkemeler haksız tahrik indirimleri, iyi hal indirimleri ile katilleri ödüllendirmeye devam ediyor. Devlet kadınları korumuyor, kadınlar çantalarında koruma kararları, ellerinde şiddet butonları ile öldürülmeye devam ediyor.
3 yaşındaki, 5 yaşındaki çocuklar istismar ediliyor. Hükümet ise buna karşı çocuk evliliklerini meşrulaştıracak, tecavüzcüleri cezasız bırakacak yasalar çıkarmaya çalışıyor!
Son 10 yılda dünyanın her yerinde kadınlarla erkekler arasındaki uçurum giderek açılıyor. Yani kadınlar geçen yıllara göre erkeklerden daha az ücret alıyor, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim hakları daha da geriye çekiliyor. Türkiye’nin hali oldukça vahim. Dünya sıralamasında Türkiye’den daha kötü durumdaki ülkeler ya bölgesel ya da iç savaş yaşayan Ortadoğu ve Afrika ülkeleri.
Mağazaların depolarında, merdiven altı tekstil atölyelerinde, hastanelerin tuvaletlerinde ya da temizliğe gidilmiş bir evin bir odasında kadınlar sürekli tetikte çalışıyor. Kadınları bu kuşatmaya hapseden bir yandan yükselen kadın düşmanlığıyken, öte yandan borçlu olma, işsiz kalma korkusu gibi ekonomik nedenler. Çünkü her 3 kadından biri işsiz, üniversite mezunu kadınlarda işsizlik daha fazla. Son 5 yılda 1.5 milyon kadın çocuk bakım sorunu yüzünden eve döndü.
Evinde bakım yapan kadına destek adı altına verilen sadaka yardımlar hiçbir derdi çözmüyor. Hele de gelir düzeyi düşükse, çocuk bakımı daha önemli bir sorun. Büyükanne varsa yardım var, ama yoksa kadın ya iş yaşamından kopuyor ya da yarı zamanlı, düşük ücretli, güvencesiz işlere mahkûm ediliyor. Her 2 kadından 1’i için emeklilik neredeyse imkansız.
2018 yılında az 120 kadın işçi, 2019 yılının Ocak ve Şubat aylarında ise 20 kadın işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Kadın işçilerin yüzde 93’ü sendikasız çalışıyor.
Yoksullaşmadan, ağır çalışma ve yaşam koşullarından, şiddetten, ayrımcılıktan, hak gasplarından en çok etkilenen biz kadınlar, krizin etkilerini de en ağır biçimde yaşıyoruz. Kapitalizmin yarattığı krizinin tüm yükünü bizlere yükleyerek krizi yönetmeye çalışan iktidar, “Kadın ailenin lokomotifidir” diyerek bu yükü en önde kimin göğüslemesini istediğini de itiraf etmiş oluyor.
Yıllardır süren savaş nedeniyle yerinden edilen, barbar IŞİD’lilerin tecavüzüne ve şiddetine maruz kalan Ortadoğulu kadınlar ve çocuklar mülteci olarak sığındıkları yerlerde de açlığa, sefalete mağruz bırakılıyor, en ağır işlerde, en kötü koşullarda çalıştırılıyor.
Böylesi bir tablo içinde yerel seçimlere doğru gidiyoruz. Yaşamın yarısını oluşturan biz kadınlar siyasette kendimize yer bulamıyoruz. Kadına siyaset kapıları sımsıkı kapatılıyor ya da kadınlar sadece siyasetin vitrinine yakıştırılıyor. Kadın düşmanı kentler kuranlara, kadını yok sayanlara oyumuzu değil, günahımızı bile vermeyiz diyoruz!
Peki biz kadınlar ne istiyoruz? Tabii ki bugüne kadar mahrum edildiğimiz her şeyi istiyoruz!
- Şiddete, tacize, tecavüze, kadın katliamlarına karşı öncelikle can güvenliği hakkı!
- Kadına yönelik her türlü şiddete karşı ciddi önlemler, caydırıcı cezalar!
- Cinsel yönelim nedeni ile baskıya, şiddete uğramaya son, LGBTİ haklarına Anayasal güvence!
- Savaş politikalarına son! Savaşa değil, kadınlara ve çocuklara bütçe!
- Kürt sorununda barışçıl, adil, demokratik, eşit haklar temelinde çözüm!
- Tecrit ve izolasyon politikalarına son!
- Anadilde eğitim hakkı!
- Parasız eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı!
- Nitelikli, sürekli ve güvenceli iş, insanca yaşayacak ücret!
- Eşdeğer işe eşit ücret!
- İsteyen her kadına iş, işyerlerine kreş!
- Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı!
- 8 Martın resmi tatil olması!
- Her ile kadın kurumlarının kontrolünde kadın sığınma evleri!
- Güvenliğimiz için iyi aydınlatılmış sokaklar!
- Merkezi çamaşırhane, yemekhane ve bakım evleriyle ev içi emeğin toplumsallaştırılması!
Biz kadınlar geleceğimize, emeğimize ve bedenimize sahip çıkmak için mücadeleye devam ediyoruz. Özgürlük tutkumuzla, bulunduğumuz her yerde bizi ezenlere ve sömürenlere karşı güçlü ve örgütlü olarak her günü 8 Mart’a çevireceğiz. Kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı; cinsiyetçiliğin, şiddetin, sömürünün, tacizin, tecavüzün tüm izlerini yeryüzünden silmek için tüm kadınları mücadeleye çağırıyoruz. Kadınlar alanlara, örgütlenmeye, mücadeleye!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI! JIN, JIYAN, AZADİ
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ! YAŞASIN 8 MART!
ADANA KADIN PLATFORMU