“Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi adı altında okullarda imam, vaiz ve din görevlileri ‘manevi danışman’ ve ‘öğretici’ adı altında etkinliklere katılırken, öğrenciler camilere götürülmeye, imamlar okullarda ‘konferans’ vermeye devam etmektedir.
Türkiye’nin dört bir yanında ilkokul ve ortaokul öğrencileri bir yandan ÇEDES kapsamında sabah namazına camilere götürülürken, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullar ve pansiyonlarda öğrencilere yönelik dini programlar düzenlenmesi için devletin bütün kurumları elindeki bütün olanakları seferber etmiş durumdadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, ilkokul öğrencilerine yönelik olarak, “Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor Projesi”ni başlatmıştır. Proje kapsamında Diyanet, ilkokul öğrencilerine camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri eşliğinde değerler eğitimi verecek, ayrıca lise ve üniversite öğrencileri arasından seçilecek “Diyanet Genç Gönüllüleri” ilkokul öğrencilerine rehberlik edecektir. Çocukların ‘Kur’an ve sünnet ışığında yetişmelerine katkı sağlamak’ amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında, ilkokul 3 ve 4’üncü sınıf öğrencilerine yönelik olarak Diyanet gençlik hizmet mekanları ve camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri nezaretinde değerler eğitimi faaliyetleri düzenlenecektir.
Adana, Afyonkarahisar, Bursa, Balıkesir, Konya, Manisa, Samsun, Şırnak, Tekirdağ il merkezlerinin yanı sıra İstanbul’un Ümraniye, Beykoz ve Sarıyer; Ankara’nın ise Yenimahalle ve Keçiören ilçeleri pilot bölge olarak belirlenmiştir. Pilot illerdeki deneyimlerin değerlendirilerek, projenin 2024-2025 eğitim öğretim yılında tüm il ve ilçelerde yaygınlaştırılması planlanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı il gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar aracılığıyla ilk olarak pilot olarak gerçekleştirilecek “Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor” buluşması ile ilgili olarak müftülüklere gönderilen proje bilgilendirme yazısında çalışmanın amacı, Türkiye’nin 81 ilinde alanında eğitim almış gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar aracılığıyla ‘topluma faydalı fertler yetiştirmeye katkı sunmak’ olarak açıklanmıştır.
2023/’24 eğitim öğretim yılı yarıyıl tatilinin bitmesinin ardından başlaması planlanan projeyle Diyanet’in ‘genç gönüllerinin’ ilkokul öğrencilerine haftalık programlar ve etkinlikler düzenlemesi, öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere haftada bir gün çocuk gönüllerin ev ödevlerini yapmalarına yardım etmesi, daha sonra belirlenecek haftalık programa göre kamp yapma, cemaatle öğle namazı kılma gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirmesi planlanmaktadır.
“Haftalık program”, öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere, istenirse ek olarak hafta içi bir gün de uygulanabilecektir. Müftülükçe uygun görülen bir caminin bahçesinde günübirlik kamp yapılacak. Gerek görülmesi halinde, projeye katılan çocuklarla birlikte hafta içi okul ders saatlerinden sonra, o haftanın anlam ve önemine uygun olacak şekilde ziyaretler gerçekleştirilebilecek. Öğrenci grupları aynı semtte oturan öğrencilerden oluşacak, kız gruplarına kız, erkek gruplarına erkek genç gönüllüler rehber olacak ve bu görüşmeler manevi danışmanın takibinde gerçekleştirilecektir.
MEB tarafından eğitim müfredatının dini değerler çerçevesinde biçimlendirilmesinden okullarda dini etkinlikler üzerinden somut uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğeleri eğitim sürecine adım adım yerleştirilmektedir. Bu durumun son örneği Geçtiğimiz 22 yıl içinde, eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen dinselleştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başlamıştır.
Her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı üzerinden ‘tek tip’ hale getirmeye çalışma girişimleri kabul edilemez. Türkiye’de yaşanan yoğun dinselleşme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan temel bir sorun olarak dikkat çekmektedir. MEB, Diyanet, dini vakıf ve derneklerin iş birliği ile okul içinde ve dışında öğrencilere yönelik olarak hayata geçirilen dini faaliyetler, eğitim sisteminin adeta belli bir inanç ve mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılması anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. Eğitim alanında yaşanan dinsel kuşatmanın son yıllarda belirgin şekilde yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır.
Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı ‘manevi değerleri’ benimsemiş insanlardan oluşmaz. Laiklik anlayışı gereği farklı, inanç, düşünce ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inancın benimsediği manevi değerleri öğrencilere ‘tek doğru’ olarak öğretmeye çalışması farklı inançtan öğrencilere yönelik ayrımcılık yapmak anlamına gelmektedir.
Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda eşit olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, iş yerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi başta olmak üzere, öğrencilere yönelik olarak sadece belli bir inancın benimsemiş olduğu dini değerler üzerinden etkinlik düzenlemek, hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırıdır.
Eğitim Sen olarak, bir kereden birşey olmaz demiyor, çocuklarımızın Ensar Vakfında, Aladağ yangınında başına gelenlerin tekrar yaşanmasını istemiyoruz. "Genç Gönüllüler" adı altında çocuklarımızı kimlere emanet etmemiz isteniyor? Bu kişilerin pedagojik eğitimi olmadığı halde çocuklarımıza nasıl öncülük edecekler? Pedagojik olarak somut işlemler döneminde olan çocuklarımıza soyut söylemler nasıl yapılabilir? Bizler bu soruların cevaplarını istiyoruz.
Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik her türlü uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, dini vakıf ve derneklerin okullardaki faaliyetlerine son verilmelidir.
Eğitim Sen olarak çocuklarımızın siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirdiği dini içerikli projelerin parçası haline getirilmesine karşı çıkıyor, okullarımızın dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için bütün eğitim ve bilim emekçilerini, Sivil toplum kuruluşlarını, öğrenci ve velilerimizi birlikte mücadeleye davet ediyoruz.
Geleceğimizi karanlık ellere teslim etmeyeceğiz !
Eğitim Sen Dijital Kimlik Uygulaması
https://egitimsen.org.tr/egitim-sen-dijital-kimlik-uygulamasi/
Her yıl yaz tatili ve yarıyıl tatilinde yapılan mazerete bağlı yer değiştirme atamaları, aile bütünlüğünü sağlama konusunda sürece cevap olamamakta, binlerce eğitim emekçisi, açık norm bulunmaması nedeniyle mağduriyet yaşamaktadır.
Bu yıl 18 Ocak 2024 tarihinde yapılan atamalarda binin üzerinde öğretmenin, açık norm bulunmamasından dolayı tercih ettikleri halde atamaları yapılmamış ve öğretmenler aile bütünlükleri bozularak mağdur edilmiştir. Eğitim Sen olarak mazerete bağlı yer değiştirme atamalarında yaşanan kaosun en kısa sürede çözülmesi ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için yaptığımız görüşmelerde bakanlık yetkililerine çeşitli öneriler sunulmuş, sorunun en kısa sürede çözülmesi talep edilmiştir.
Bu görüşmeler sonucunda bakanlık tarafından bugün yapılan 2024 Yarıyıl Tatili Öğretmenlerin İller Arası Aile Birliği Mazereti Ek Yer Değiştirme Duyurusunda sınırlı sayıda ilin açılması, eşlerden özel sektörde çalışanların kapsam dışında tutulması ve atama sürecindeki belirsizliklerin mağduriyetleri çözmeyeceği açıktır. Milli Eğitim Bakanlığı’nı bir kez daha eğitim emekçilerinin taleplerine kulak vermeye ve bu mağduriyetleri ortadan kaldırmaya çağırıyoruz.
“Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi adı altında okullarda imam, vaiz ve din görevlileri ‘manevi danışman’ ve ‘öğretici’ adı altında etkinliklere katılırken, öğrenciler camilere götürülmeye, imamlar okullarda ‘konferans’ vermeye devam etmektedir.
Türkiye’nin dört bir yanında ilkokul ve ortaokul öğrencileri bir yandan ÇEDES kapsamında sabah namazına camilere götürülürken, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullar ve pansiyonlarda öğrencilere yönelik dini programlar düzenlenmesi için devletin bütün kurumları elindeki bütün olanakları seferber etmiş durumdadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, ilkokul öğrencilerine yönelik olarak, “Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor Projesi”ni başlatmıştır. Proje kapsamında Diyanet, ilkokul öğrencilerine camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri eşliğinde değerler eğitimi verecek, ayrıca lise ve üniversite öğrencileri arasından seçilecek “Diyanet Genç Gönüllüleri” ilkokul öğrencilerine rehberlik edecektir. Çocukların ‘Kur’an ve sünnet ışığında yetişmelerine katkı sağlamak’ amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında, ilkokul 3 ve 4’üncü sınıf öğrencilerine yönelik olarak Diyanet gençlik hizmet mekanları ve camilerde manevi danışmanlar ve din görevlileri nezaretinde değerler eğitimi faaliyetleri düzenlenecektir.
Adana, Afyonkarahisar, Bursa, Balıkesir, Konya, Manisa, Samsun, Şırnak, Tekirdağ il merkezlerinin yanı sıra İstanbul’un Ümraniye, Beykoz ve Sarıyer; Ankara’nın ise Yenimahalle ve Keçiören ilçeleri pilot bölge olarak belirlenmiştir. Pilot illerdeki deneyimlerin değerlendirilerek, projenin 2024-2025 eğitim öğretim yılında tüm il ve ilçelerde yaygınlaştırılması planlanmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı il gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar aracılığıyla ilk olarak pilot olarak gerçekleştirilecek “Genç Gönüller, Çocuk Gönüllerle Buluşuyor” buluşması ile ilgili olarak müftülüklere gönderilen proje bilgilendirme yazısında çalışmanın amacı, Türkiye’nin 81 ilinde alanında eğitim almış gençlik koordinatörleri ve manevi danışmanlar aracılığıyla ‘topluma faydalı fertler yetiştirmeye katkı sunmak’ olarak açıklanmıştır.
2023/’24 eğitim öğretim yılı yarıyıl tatilinin bitmesinin ardından başlaması planlanan projeyle Diyanet’in ‘genç gönüllerinin’ ilkokul öğrencilerine haftalık programlar ve etkinlikler düzenlemesi, öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere haftada bir gün çocuk gönüllerin ev ödevlerini yapmalarına yardım etmesi, daha sonra belirlenecek haftalık programa göre kamp yapma, cemaatle öğle namazı kılma gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirmesi planlanmaktadır.
“Haftalık program”, öncelikle cumartesi veya pazar günü olmak üzere, istenirse ek olarak hafta içi bir gün de uygulanabilecektir. Müftülükçe uygun görülen bir caminin bahçesinde günübirlik kamp yapılacak. Gerek görülmesi halinde, projeye katılan çocuklarla birlikte hafta içi okul ders saatlerinden sonra, o haftanın anlam ve önemine uygun olacak şekilde ziyaretler gerçekleştirilebilecek. Öğrenci grupları aynı semtte oturan öğrencilerden oluşacak, kız gruplarına kız, erkek gruplarına erkek genç gönüllüler rehber olacak ve bu görüşmeler manevi danışmanın takibinde gerçekleştirilecektir.
MEB tarafından eğitim müfredatının dini değerler çerçevesinde biçimlendirilmesinden okullarda dini etkinlikler üzerinden somut uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğeleri eğitim sürecine adım adım yerleştirilmektedir. Bu durumun son örneği Geçtiğimiz 22 yıl içinde, eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen dinselleştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başlamıştır.
Her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu ‘tek din, tek mezhep’ anlayışı üzerinden ‘tek tip’ hale getirmeye çalışma girişimleri kabul edilemez. Türkiye’de yaşanan yoğun dinselleşme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan temel bir sorun olarak dikkat çekmektedir. MEB, Diyanet, dini vakıf ve derneklerin iş birliği ile okul içinde ve dışında öğrencilere yönelik olarak hayata geçirilen dini faaliyetler, eğitim sisteminin adeta belli bir inanç ve mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılması anlamına gelmektedir.
Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. Eğitim alanında yaşanan dinsel kuşatmanın son yıllarda belirgin şekilde yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiş durumdadır.
Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı ‘manevi değerleri’ benimsemiş insanlardan oluşmaz. Laiklik anlayışı gereği farklı, inanç, düşünce ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inancın benimsediği manevi değerleri öğrencilere ‘tek doğru’ olarak öğretmeye çalışması farklı inançtan öğrencilere yönelik ayrımcılık yapmak anlamına gelmektedir.
Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda eşit olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, iş yerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi başta olmak üzere, öğrencilere yönelik olarak sadece belli bir inancın benimsemiş olduğu dini değerler üzerinden etkinlik düzenlemek, hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırıdır.
Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik her türlü uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, dini vakıf ve derneklerin okullardaki faaliyetlerine son verilmelidir.
Eğitim Sen olarak çocuklarımızın siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirdiği dini içerikli projelerin parçası haline getirilmesine karşı çıkıyor, okullarımızın dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için bütün eğitim ve bilim emekçilerini, öğrenci ve velilerimizi birlikte mücadeleye davet ediyoruz.
24 Ocak 1993’te, karanlık güçler tarafından arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu vahşice katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden 31 yıl geçti. Uğur Mumcu siyasi bir cinayete kurban edilerek vahşice öldürülmüş, katilleri ve arkasındaki güçler aradan geçen süreye rağmen ortaya çıkarılmamıştır.
Türkiye gibi ülkelerde siyasi iktidardan bağımsız durmayı başararak halka sadece gerçekleri ve doğruları anlatan basın emekçileri, gazeteciler gerçeklerin öğrenilmesini istemeyen iktidarın her zaman hedef tahtasında olmuştur. Kimi zaman yazdıkları iktidarı ve egemen güçleri rahatsız ettiği için tutuklanarak hapse atılmış, kimi zaman açıkça tehdit edilmiş, kimi zaman da Uğur Mumcu gibi vahşice katledilmiştir.
Ülkenin gazetecilerini, yazarlarını, aydınları tehdit olarak görüp öldürenler, bugün onları çeşitli adlar altında gerçekleştirdikleri operasyonlarla tutuklamakta, uzun tutukluluk süreleri ile fiilen cezalandırmakta, yazılarını sansürleyerek susturacaklarını sanmaktadır. Türkiye, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe ve Hrant Dink gibi gazetecilerin öldürüldüğü bir ülke olma utancını yaşarken, bu utanca son yıllarda dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke olma ayıbının eklenmiş olması son derece düşündürücüdür.
Geçmişte cinayetlerle, bombalı saldırılarla, işkencelerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin, aydınların ve bilim insanlarımızın bugün sesinin kısılmak istenmesi, doğruları yazdıkları için mahkeme koridorlarında sindirilmeye çalışılması, yaptıkları haberler nedeniyle tutuklanarak yıllarca tutuklu yargılanması, halkın gerçek ve doğru haber alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı zihniyetin gerçek yüzünü görmek açısından yeterlidir.
Dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu Türkiye’nin emeğin, demokrasinin, özgürlüğün, laikliğin, bilimin ve barışın yanında saf tutan özgür basın emekçilerine, gazetecilerine, aydınlarına yönelik büyük bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüş olması kabul edilemez.
Eğitim Sen olarak, karanlık güçlere karşı eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, bu uğurda canını veren Uğur Mumcu’yu ve insanlığın ortak evrensel değerlerini savunduğu için katledilen bütün basın emekçilerini, bilim insanlarımızı ve aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.