Kasım 2017

OHAL’in Zararları Araştırması

Araştırmaya katılmak için tıklayınız

OHAL’in Zararları Araştırması

Türkiye’de demokrasinin önündeki en büyük engellerin başında periyodik bir hal almış olan darbeler gelmektedir. Her türlü darbeye karşı çıkılması demokratik bir yaşam ve ülke için zorunluluktur.

“15 Temmuz Darbe girişi-minden” sonra 20 Temmuz 2016 tarihinden bu yana siyasal iktidarın yerleşikleştirmeye çalıştığı “Kalıcı OHAL-KHK-Darbe Düzeni”ne de karşı çıkmak gerekmektedir. Milyonlarca yurttaşın olumsuz etkilendiği bu süreçte yüz binlerce kamu emekçisi ihraç edildi. Binlerce Sivil Toplum ve Medya Kuruluşu kapatıldı. Seçimle gelen belediye başkanlarının yerine kayyumlar atandı veya istifa ettirildiler. İşsizlik ve Enflasyon çift haneli oldu. Döviz kuru ve faizler yükseldi. Eğitim gericileştirilek kadına yönelik saldırılar arttırıldı. Emeğe yönelik saldırılar arttı ve grevler bile OHAL bahanesiyle yasaklandı. Ülkede şiddet, yoksulluk ve her türlü eşitsizlik derinleşti. Ülkemiz dünya halklarından ve devletlerinden soyutlanmış durumda.

BU ARAŞTIRMA KAPSAMINDA OHAL SÜRECİNDE YAŞANAN MADDİ VE MANEVİ ZARARLARA DAİR VERİLER DERLENECEKTİR. OHAL’İN DEĞERLENDİRMESİ SİZİN KIYMETLİ GÖRÜŞLERİNİZE GÖRE YAPILACAKTIR.

DARBE VE OHAL’LERiN YAŞANMADIĞI DEMOKRATİK, LAİK, İNSAN VE YURTTAŞ HAKLARINA DAYALI, BARIŞ İÇİNDE BİR HUKUK DEVLETİ ÖZLEMİYLE.
1-3 dakikanızı ayırarak araştırmaya katılım gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

KESK-DİSK-TMMOB-TTB

 

İLKELERE AYKIRI, ANGARYA ÇALIŞMAYI DAYATAN VE MESLEK TANIMININ YAPILMADIĞI REHBERLİK YÖNETMELİĞİNE HAYIR!

10.11.2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliğinin en dikkat çekici ve kabul edilemez yönlerinden biri; ‘psikolojik danışman’ ifadesinin yönetmelikte hiç yer almamasıdır. ‘rehberlik öğretmeni’ gibi bir kavram ile hangi lisans programından mezun olduğu belli olmayan kişilerin bilimsel, uzmanlık ve profesyonellik gerektiren psikolojik danışma işini yapması ima edilmektedir. Ancak bu mümkün değildir. Çünkü rehberlik öğretmeninin tanımı ‘eğitim kurumlarındaki rehberlik servisleri ile rehberlik ve araştırma merkezlerindeki rehberlik hizmetlerini yürüten personeli’ şeklindedir. Yani bu personele kaynaklık edecek lisans programının ya da bölümün ne olacağı belirtilmemiştir. Halbuki yönetmelikte Çocuk gelişimi ve eğitimcisi, eğitim programcısı, ergoterapist, fizyoterapist, psikolog, psikometrist, sosyal çalışmacı tanımları yapılırken hangi lisans ya da lisans üstü programından mezun olduğu istisnasız belirtilmiştir.

Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, ayakta duran insanlar, kalabalık ve açık hava

Bu özellikle de 1 Kasım 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren üç (Psikolojik Danışman, Okul Psikolojik Danışmanı, Kariyer Psikolojik Danışmanı) PDR alanıyla ilgili Ulusal Mesleki Standartların (ki okul psikolojik danışmanının kim olduğu net biçimde tanımlanmaktadır ve ‘psikolojik danışman ifadesi kullanılmıştır) kabul edildiğini de göz önüne aldığımızda oldukça dikkat çekicidir.

Bu durum şu anda ülkemizde 88 tane adı ‘Rehberlik ve Psikolojik Danışma’ olan lisans programı olduğunu ve bu programdan mezun olanların da okullarda yıllardır ‘rehber öğretmen’ kadro unvanı ile okul psikolojik danışmanı olarak çalıştığını; PDR anabilim dallarında onlarca lisans üstü program olduğunu göz önüne aldığımızda oldukça kasıtlı ve görmezden gelen, PDR mesleğini yok sayan bir tavır olarak değerlendirilmektedir.

  • Bu aynı zamanda ‘rehberlik öğretmeni’ pozisyonunda herhangi bir lisans mezununun istihdam edileceği anlamına da gelmektedir.
  • Ayrıca rehberlik ve psikolojik danışma işini yapacak kişinin hangi alandan mezun olduğunun belirlenmemiş olması Madde 5 in b bendindeki bilimsellik ilkesiyle de çelişmektedir.
  • Üstelik daha önceki yönetmelikte de psikolojik danışman …rehberlik ve psikolojik danışma hizmetini veren üniversitelerin psikolojik danışma ve rehberlik ile eğitimde psikolojik hizmetler alanında lisans eğitimi almış personeli ifade eder şeklinde tanımlanmaktadır.
  • Buna göre rehberlik öğretmeni olarak istihdam edilecek kişilerin hangi alan ve bölümden mezun olacakları net biçimde belirtilmediğinden bu kişilerin yapacağı belirtilen ve uzmanlık bilgi ve becerisi gerektiren psikolojik ölçme araçlarının uygulanması ve değerlendirilmesi (Madde 10 da tanımlanan faaliyetler), bireysel ve grupla psikolojik danışma yapma (Madde 3, J bendi), psiko-sosyal koruma, önleme ve krize müdahale (Madde 12), danışmanlık tedbiri uygulamaları (Madde 13) gibi faaliyetleri yürütmek için gerekli yeterliklerin belirsiz oluşu yasal ve mesleki anlamda aykırılıklar taşımaktadır. 
  • Yönetmeliğin rehberlik öğretmeninin görevlerinde yer alan ‘içeriğini gizli tutarak görüşülecek öğrencinin adını ve görüşme saatini kurum idaresine bildirir’ ifadesi gizlilik ilkesine aykırıdır.

Yönetmeliğin;  

  • N BENDİN de yer alan: ‘Evde ve hastanede eğitim kararı verilmiş öğrenciye rehberlik hizmeti sunma’ nın ne zaman, nasıl ve hangi çerçevede yapılacağı belirsiz olduğu gibi psikolojik danışmanın okuldaki görevlerinin aksamasına da neden olabilir.
  • P BENDİN de yer alan:‘…Komisyonla öğrenci alan eğitim kurumlarının kayıt döneminde görev alır’ maddesi psikolojik danışmanın görevleri dışında olan sekreterlik işleriyle meşgul olması, psikolojik danışma mesleğine yönelik algıyı olumsuz yönde etkileyecek ve asıl görevlerin yapılmasına engel oluşturacaktır. O yüzden kabul edilemezdir.
  • FF BENDİN de yer alan: ‘sınavlarda görev alabilir; belleticilik ve nöbet görevi yapar’ maddesi hizmet ilkeleri ile çelişmektedir. Psikolojik danışman ve öğrenci arasında olması gereken empati, saygı, kabul, içtenlik gibi terapötik koşulların sağlanmasını engelleyici, danışman ile öğrenciyi ‘yardım ilişkisi’ dışında başka bir ilişki bağlamına yerleştiren ve etik ilkelere aykırı bir maddedir. Ve kabul edilemezdir.

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar, yazı ve açık hava

Sonuç olarak, bu yönetmelikte yer alan bazı maddelerin birbiriyle çeliştiği, Anayasaya, kanun ve yönetmeliklere aykırı olduğu görülmektedir. Yönetmelikte yer alan ‘nöbet tutma”, “sınav görevi”, “okul yönetimi tarafından verilen ve PDR alanına uygun olmayan ek görevleri yapma” gibi maddeler kabul edilemezdir. Daha önceki yönetmelikte yer alan “Verilemeyecek Görevler” başlığı altındaki maddelerin kaldırılmış olması da psikolojik danışmanların asıl görevleri olan öğrenciye doğrudan ve dolaylı hizmetleri vermesini engellemekte, öğrenciyle belirli ilke ve tekniklere dayalı olarak gerçekleştirilebilecek yardım ilişkisinin doğasına aykırılık taşımaktadır.

Bizler PDR derneği üyeleri, psikolojik danışmanlar ve akademisyenler olarak öncelikle tanımlardaki rehberlik öğretmeninin kaldırılarak yerine psikolojik danışman ifadesinin kullanılmasını ve söz konusu yönetmeliğin yeniden düzenlemesini istiyoruz. Nöbet tutma, derse girme ve kayıt görevi gibi işimiz olmayan görevleri üstlenerek bizlere psikolojik yardım için gelen öğrencileri ‘nöbetteyim’, ‘dersteyim’, ‘kayıt yapıyorum’ diyerek geri çevirmek istemiyoruz. Bilimsel, uzmanlık ve profesyonellik gerektiren titiz bir eğitimden sonra işimizi aynı titizlikle yapmaya devam etmek, psikolojik yardım becerileri ve etik ilkeler açısından son derece özen isteyen mesleğimizi yapmak istiyoruz. Karşımızdaki kişiyi yansız, empatik ve saygı ile dinleyerek bilimsel bilgiler ışığında yardım etmemizi sağlayan mesleğimizi hangi alandan mezun olduğu belli olmayan özel bir eğitimden geçmemiş, ehliyetsiz ve yetkisiz kişilere bırakmak istemiyoruz.

Görüntünün olası içeriği: 11 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar, kalabalık ve açık hava

Değerli yönetici, öğretmen ve veliler, öğrencilerde hem eğitsel, hem de kişisel ve sosyal açıdan istenen, olumlu yönde değişimleri yapmayı ancak birlikte gerçekleştirebiliriz. Okullarda PDR servisinin her zaman sağladığı yardımı çocuğun elinden aldığınızda inanın önemli sac ayaklarından birini de almış olacaksınız., cinsel, duygusal ve fiziksel şiddete uğrayan öğrencilerinizin bunu anlatacağı, çözüm arayacağı kişiyi ihtiyacı olduğunda bulamaması sınıfta dersi dinleyemeyen, içe kapanan ya da saldırganlık gösteren öğrenciler anlamına geleceğinden sizin de işinizi zorlaştıracak ve bilimsel ve insanca bir eğitim alma ortamına ciddi zararlar verecektir. Eğitim bir işbirliği işidir. Ve bu işbirliğinde öğrencilerin kişisel, eğitsel ve mesleki gelişimlerini hedefleyen psikolojik danışmanların rolü yadsınamazdır.     

Son olarak, diğer sivil toplum örgütleri (eğitim sendikaları) ile işbirliği içinde ya da dernek adına yönetmelikteki kabul edilemez maddelerin iptali yönünde hukuksal sürecin mutlaka işletileceğini belirtir saygılar sunarız.

TÜRK PDR-DER ADANA ŞUBESİ

Prof. Dr. MERAL ATICI

Şube Başkanı

 

EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE                                   EĞİTİM İŞ ADANA 1 NOLU ŞUBE

Seçil SÖNMEZ                                                  Reha ERTEKİN

Şube Başkanı                                                     Şube Başkanı

 

24 KASIM’IN TEK SAHİCİ YANI,
ÖĞRENCİLERİMİZİN GÖZLERİMİZİN İÇİNE SEVİNÇLE BAKABİLMESİDİR!

Her yıl olduğu gibi bu 24 Kasım’da da hükümet, MEB, bürokratlar tüm sahtelikleriyle öğretmenlere övgüler dizecek. Tıpkı, 12 Eylül cuntacılarının “5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” yerine, 24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” olarak ilan ederken yaptıkları gibi…
Evet, eğitimin çivisini çıkaranların tüm riyakarlıkları her 24 Kasım’da yanımızda duruyor. Ancak, öğrencilerimizden ve velilerimizden duyduğumuz her güzel sözün üstümüzde bıraktığı samimi ve sahici duygu, tüm olumsuzluklara rağmen bizleri bu mesleğe daha güçlü bağlıyor. Peki, ama biz öğretmenlerin söyleyecek hiçbir sözü yok mudur? Elbette var!

KENDİMİZİ GÜVENDE HİSSETMEK İSTİYORUZ!

Sanki 15 Temmuz Darbe girişimini öğretmenler, akademisyenler planlayarak yürütmüş gibi, haksız ve hukuksuz olarak ihraç edilen 113 bin 440 kamu görevlisinden 40 bin 260’ı, yani %36’sı MEB ve yükseköğretim kurumlarından oldu. 
Hükümet çıkardığı bir KHK maddesiyle, yıllardır arzuladığı ama bir türlü yaşama geçiremediği sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını da yaşama geçirdi. Darbeden buyana atanan 38 bin sözleşmeli öğretmene, “hükümet memuru” gibi hareket etmezlerse işten atılma yolu açıldı. 
Ayrıca hiçbir güvencesi olmadan çalışmak zorunda bırakılan; işten atılması müdürün iki dudağı arasına sıkışmış olan yaklaşık 100 bine yakın ücretli öğretmene görev verildi.
Kısacası OHAL ve KHK’ler tüm öğretmenlerin üzerine karabasan gibi çöktü. Öğretmenler, “Acaba yarın başıma ne gelecek?” sorusuna mahkum edildi, işten atılma kaygısıyla çalışmaya ve yaşamaya mecbur bırakıldı.

SORUYORUZ; Bu güvensizlik ve belirsizlik ikliminde, mesleğimizi hakkıyla yerine getirmemiz ne kadar mümkündür?

KENDİMİZİ DEĞERLİ HİSSETMEK İSTİYORUZ!

Yıllardır hükümetin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın toplumda kabul görmeyen, eleştirilen politikalarının sorumlusu öğretmenlermiş gibi gösteriliyor. “Öğretmenler çalışmıyor”, “Öğretmenler çok tatil yapıyor”, “Öğretmenler dersleri iyi anlatmıyor” denilerek sadece mesleğimize değil, kişilik haklarımıza da saldırılıyor. Bunun sonucunda kimi zaman şiddete varan eylemlere, kimi zaman ise yeni angaryalara maruz kalıyoruz.
Gecemizi gündüzümüze kattığımız; hastalık, yorgunluk, tükenmişlik bilmeden bin bir fedakarlıkla derslerimize gittiğimiz; kimi zaman okullarımızı, sınıflarımızı dahi kendimiz boyadığımız bilinmiyormuş gibi, “performans denetimine” maruz bırakılıyoruz. Siyasi hesaplarla atanan müdürlerin verdiği notlarla sürgün edilmemizin, işten çıkarılmamızın yolları döşeniyor. İşimizi basit bir işe indirgeyen, meslektaşlarımızla dayanışma yerine rekabet halinde olmamız istenen bir çalışma biçimine zorlanıyoruz.
UNESCO’nun 2016 yılı için yayınladığı Küresel Eğitim İzleme Raporu verileri ise gerçeği gözler önüne seriyor. Türkiye'de de öğretmenlere duyulan güvenin eğitim sistemine duyulan güvenin üzerinde olduğu, öğretmenlere duyulan güven 10 üzerinden yaklaşık 6,5 iken, eğitim sistemine duyulan güvenin yaklaşık 4,5 oranında kaldığı görülüyor.

SORUYORUZ; Öğretmeni değersizleştiren, mesleğine küstüren bir eğitim politikası ve uygulamalarla eğitimi daha nitelikli hale getirmek mümkün müdür?

İNSANCA YAŞAMA VE ÇALIŞMA KOŞULLARI İSTİYORUZ!

Herkes gibi bizler de gerek çalışma gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla arıyoruz. Çalışma ve yaşam koşullarımız sürekli kötüleşiyor. Temel ekonomik, demokratik sorunlarımıza kalıcı çözümler üretilmediği gibi, yeni sorunlarla karşı karşıya bırakılıyoruz.
2008 yılında bir öğretmen, maaşıyla 920 ABD doları alabiliyorken, Kasım 2017 itibariyle 743 ABD doları ancak alabiliyor. Son on yılda bir öğretmenin maaşındaki kayıp dolar bazında 177 ABD doları olarak karşımıza çıkıyor. Benzer bir kıyaslamayı çeyrek altın üzerinden yaptığımızda 2008 yılında 1196 TL ücret alan bir öğretmen, maaşıyla 16 çeyrek altın alabiliyorken; Kasım 2017 itibariyle 2 bin 892 TL alan bir öğretmen ancak 11 çeyrek altın alabiliyor. Sadece çeyrek altın üzerinden hesaplandığında bile iktidarın öğretmenlere 5 çeyrek altın (1.350 TL) borçlu olduğu görülüyor. 
Öğretmenlerin yüzde 80’i borçlu yaşamak zorunda bırakılırken, en az üçte ikisi geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda bırakılıyor. Ücretlerimiz enflasyon ve dolar karşısında hızla eriyor. Son bir yıl içinde TL’nin yüzde 20 değer kaybetmesi, tüm toplum kesimleri gibi, bizleri de etkiliyor. İktidar, kaşıkla verdiği maaş zamlarının daha fazlasını kepçeyle geri alıyor. Eğitim-öğretim sürecinin emektarları olan yardımcı hizmetliler ve memurların durumu ise çok daha vahim durumda.

SORUYORUZ: Güç bela geçinebilen, ek iş yapmak zorunda kalan, sürekli ödenecek borçları düşünen bir öğretmen öğrencilerine ne kadar faydalı olabilir?

ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRENCİLERİNE KAVUŞMASINI İSTİYORUZ!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi verilerine göre ataması yapılmayan öğretmen sayısı, Türkiye’deki 37 ilin nüfusundan daha büyük bir sayıya 438 bine ulaşmıştır. Son 10 yılda açılan üniversitelerle birlikte her yıl yaklaşık 70 bin öğretmen de üniversitelerden mezun olmaktadır. Ancak MEB tarafından yayınlanan resmi rakamlara göre öğretmen açığı 81 bindir. Ataması yapılmadığı için bugüne kadar 45 öğretmen intihara sürüklenmiştir.
Ne yazık ki yaşamına son vererek aramızdan ayrılan öğretmenimiz İsa Erdoğan’ın geride bıraktığı not, her birimizin bu sözler üzerine uzun uzun düşünmesini zorunlu kılıyor: “Uzun zamandır mutsuzum. Mutlu nasıl olunur, onu bile bilmiyorum aslında. Hayatımın geri kalanını devam ettirmek için umudumu, ışığımı kaybettim. Bu paradoksu kıramadım. Başka bir sebep aramanıza gerek yok.”

SORUYORUZ: İşsiz öğretmenleri “Eminönü’nde yem bekleyen güvercinlere” benzetip, ısrarla yeni Eğitim Fakülteleri açanlar değilse, kimdir bu yiten canların sorumlusu?

İKTİDARIN DEĞİL, HALKIN ÖĞRETMENİ OLMAK İSTİYORUZ!

Bizler, öğretmenlerin “hükümet memuru” yapılmasını, idarecilerin siyasi çıkar hesaplarıyla atanmasını değil; öğretmenlerin daha nitelikli bir eğitim hizmeti sunabilmesi için gerekli koşulların yaratılmasını istiyoruz. Bunun yolunun öncelikle herkese güvenceli çalışma yaşamı sunulmasından, baskıların, tehditlerin ve şantajların son bulmasından geçtiğini de çok iyi biliyoruz. Öğretmenin siyasi iktidarlara değil; halka karşı sorumluluk hissetmesi gerektiğini, nitelikli eğitimin ancak nitelikli öğretmenle mümkün olduğuna inanıyoruz. 
Her 24 Kasımda tekrarlanan göstermelik kutlamalar, hamasi nutuklar değil, sorunlarımıza kalıcı çözümler üretilmesini, öğretmeniyle, öğrencisi ve velisiyle herkesin memnun olacağı bir eğitim sisteminin oluşturulmasını istiyoruz.

EĞİTİM SEN OLARAK TALEPLERİMİZ;

• Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 15 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır. 
• 2014 yılı enflasyon farkları bir seferde ödenmeli, ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir. Ek ders ücretleri günün şartlarına uygun bir şekilde yeniden düzenlenmeli ve en az iki kat arttırılmalıdır. 
• Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim-öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır. 
• Sözleşmeli/ücretli öğretmenlik gibi her türlü güvencesiz istihdam uygulamalarına esnek, kuralsız ve angarya çalışmaya son verilmelidir. 
• Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir.
• Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplusözleşme düzenin yaratılması sağlanmalıdır. 
• Öğretmenler günü olarak 12 Eylül ürünü olan 24 Kasım değil, Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim tarihi esas alınmalı, öğretmenlere hak ettiği değer verilmelidir.

Şube Yürütme Kurulu Adına
Seçil SÖNMEZ
Şube Başkanı

Değerli Basın ve Kamuoyuna
24 Kasım Öğretmenler Günü, 12 Eylül darbecileri tarafından, öğretmenlere yönelik hak kayıplarının; itibarsızlaşmanın; öğretmen örgütlerini kapatmanın, baskının vb. üstünü örtmek için kullandıkları sahte bir güne dönüştürülmüştür. Benzer olarak bugünde, hükümet ve siyasiler 24 Kasım’ı öğretmenlik mesleğinin önemi ve kutsallığı, öğretmenlerin fedakârlıkları vb. hamasi söylemler ile öğretmenleri sorunlarından ve sorunlarına yönelik tartışmalardan uzaklaştırmanın bir aracı olarak kullanmaktadır. 
Sendikamızın bir süredir performans değerlendirmesine, öğretmen strateji belgesine, MEB bütçesine vb. karşı yürüttüğü faaliyetleri kapsamında bugün Cinsiyetçi müfredatın gündemleştirilmesine yönelik Müfredatta Şiddet Var konulu basın açıklamamıza hoşgeldiniz.

Görüntünün olası içeriği: 7 kişi, gülümseyen insanlar, yazı
Müfredatta Şiddet Var
Değerli Basın ve Kamuoyuna
Bir ülkenin eğitim politikaları, o ülkede bireylerin hangi değerler üzerinden biçimlendirilmesi isteniyorsa, o şekilde oluşturulur. Ülkemiz tarihinde eğitim politikaları her dönem laik, bilimsel, demokratik ve anadilinde eğitim anlayışından uzak yapılanmıştır. AKP iktidarı da uyguladığı politikalarla eğitimi herkesin erişebileceği, hoşgörülü, sorgulayan, eleştiren bireylerin yetişmesini sağlayan mekanizma olmaktan daha fazla uzaklaştırmıştır. Bugün eğitim sistemimiz piyasacı, milliyetçi, militarist ve giderek dinsel bir içerik kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin denetimi altındadır. Siyasi iktidar, iktidar gücüyle eğitim sistemini kendi ideolojik-siyasal hedeflerine uygun olarak biçimlendiriyor.
Müfredat hazırlanırken evrensel bilimsel ilke ve değerlerin kazandırılması amaçlanmalıdır. 
Geleneksel kadınlık rollerini İslami kurallar ile meşrulaştırmaya çalışan MEB, eğitimin en önemli unsuru olan ders kitapları ile erkeği kutsayıp kadını yok sayan politikalarla kadına yönelik şiddeti meşrulaştırıyor. ‘Yeni’ müfredat ataerkil aile yapısının ve erkek egemen toplumun ailedeki varlığını tam anlamıyla koruyup yüceltiyor. ’Yeni’ müfredatta erkek egemenliğine dayalı aile yapısını ve patriyarkayı koruyup yücelten pek çok ifade yer almıştır. Zaten mevcut iktidarın kadın haklarına yaklaşımı göz önünde bulundurulduğunda, eğitim alanında eşitlikçi yaklaşım beklenmesi gerçekçi görünmemektedir.
Toplumsal muhalefetin OHAL ve KHK’lerle susturulduğu, öğretmenlerin iş güvencesiyle tehdit edildiği bu süreçte cinsiyetçi, anti laik müfredat işlenmeye başlandı. Demokratik itiraz hakkı yok sayıldı. İşyerlerinde antidemokratik uygulamalar yaygınlaştırıldı.

Türkiye'de eğitim alanında son dönemde yapılan değişikliklerin, yakın gelecekte yaratacağı sonuçlarla birlikte, ciddi bir şekilde değerlendirmek, içinde barındırdığı tehlikeler hakkında toplumu uyarmak ve bütün bu gelişmelere karşı mücadele etmek Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak bizim en önemli görevimizdir.
Çünkü biz; 
• Temel bir hak olan eğitimin, özelleştirilerek, eğitime erişecek yeterli gelire sahip olmayanların çocuklarının yoksulluğa mahkûm edileceğini ve bu gelişmenin en büyük mağdurunun kız çocukları olacağını biliyoruz. 
• Eğitim programları, ders kitapları ve oyun materyalleri cinsiyetçilikten ve homofobik içeriğinden arındırılmazsa cinsiyet eşitliğini sağlayamayacağımızı biliyoruz.

• Ders kitaplarında, tarihte, edebiyatta, sanatta, sporda, bilimde, siyasette öne çıkan kadınlar görünür kılınmazsa, kadına bakış açısının değişmeyeceğini biliyoruz.

• Ders kitapları ve eğitim materyallerinin üretim sürecine sendikaların, eğitimcilerin, kadın örgütlerinin, toplumsal hareketlerin görüşleri alınmazsa oluşturulacak müfredatın eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik olmayacağını biliyoruz.

• Anadilinde eğitime, insan hakları ve demokrasi kapsamında yaklaşılmazsa, farklılıklarımızı koruyamayacağımızı, toplumsal barışı sağlayamayacağımızı biliyoruz.

• Tarikat ve cemaatlerle ortak yürütülen faaliyetler, imzalanan protokollerle çocuklarımızın geleceğinin karartılmak istendiğinizi biliyoruz.

Bilinmelidir ki; Eğitim Sen olarak toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit demokratik, laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim görmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Sorgulayan, itaat etmeyen, haksızlığın karşısında duran, cinsiyet eşitliğini savunan bireyler yetiştireceğiz.23.11.2017

Seçil SÖNMEZ
Şube Başkanı

YAŞASIN DEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELEMİZ!
İtaat etmeyeceğiz!
İtiraz edeceğiz!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle İlimizde düzenlenecek Eylem ve Etkinlikler
HAYATIMIZDAN VE HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMİYORUZ! DÜŞLERİMİZİN PEŞİNDEYİZ
Görüntünün olası içeriği: yazı

Atatürk’e Yapılan Çirkin Saldırıyı Kınıyoruz!

Basına ve Kamuoyuna

Adana’mızın önde gelen liselerinden Bahtiyar Vahabzade Sosyal Bilimler Lisesi Müdürü Mehmet Sırrı Huylu okulda yapılan 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinliklerinde Selda BAĞCAN’ın söylediği “Nerde Nerdesin Dost” türküsünü çaldırıp bir kutlama havasında davranışlar sergilemiş hatta ileri giderek kutlama esnasında göbek attığı sosyal medya hesaplarında paylaşılmış ve toplum da infial yaratmıştır.

Kurtuluş Savaşında, Emperyalist güçlere karşı toplumu bir araya getirerek ve büyük bir zafer kazanılmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti ülkesinin kurucu lideri Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölüm yıldönümünde sergilenen bu şarlatanlığı şiddetle kınıyoruz.

Okul müdürünün Kurucu liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili anma etkinliğinde sergilediği bu davranışıyla ilgili Adana Valiliğini, İl Milli Eğitim Müdürlüğünü, İl Teftiş Kurulu Başkanını, Baro Başkanlığını ve Cumhuriyet Savcılarını bu müdür ile ilgili gerekli yasal işlemlerin yerine getirmesini talep ediyor ve bu işin takipçisi olacağımızı da kamuoyuna duyuruyoruz.13.11.2017

 

Şube Yürütme Kurulu Adına

Seçil SÖNMEZ

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Mustafa Kemal Atatürk’ü Ölümünün 79. Yılında Saygıyla Anıyoruz!

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 79 yıl geçti. Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de hayata gözlerini yumduğu günden bu yana dünya üzerinde yaşanan gerginlik, çatışma ve savaşlar durmaksızın devam ediyor.

 

Atatürk’ün ölümünden bu yana dünyanın dört bir yanında yaşanan savaşlar, çatışmalar ve katliamlar, O’nun yıllar önce söylediği “Yurtta barış, dünyada barış” sözünün anlamının, ne kadar doğru ve güncel bir ifade olduğunu açıkça gösteriyor.

 

Kurtuluş Savaşı’nda yan yana, omuz omuza mücadele eden, emperyalistlerin Türkiye’den kovulması için canını veren farklı inanç ve kimliklerden Türkiye halkları, egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda, yıllardır birbirine düşman haline getirilmeye çalışılıyor.

 

Eğitimde ve bilimde ırkçı-gerici girişim ve uygulamaların etkisini arttırdığı, okullarımızdan başlayarak toplumsal yaşamın bütün alanlarının baskıcı ve otoriter uygulamalarla pek çok yönden kuşatma altına alındığı günümüz koşullarında, hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutumuyla bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 79. yılında saygıyla anıyoruz.

 

Şube Yürütme Kurulu

Çocuklarımızın Geleceklerinden Ellerinizi Çekin!

Çocuklarımızın Geleceklerinden Ellerinizi Çekin!