Eğitim Sen 21. Kuruluş Yıl Dönümü Etkinliği Özel

Eğitim Sen 21. Kuruluş Yıl Dönümü Etkinliği Siyasi Partilerimiz, Sivil toplum örgütleri ve üyelerimizin katılımıyla 21 Ocak Perşembe günü Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezinde, Üyemiz Nuri GÜRDİL'in "İğne Deliğinden Sızan Işık" konulu resim sergisinden sonra kuruluş yıl dönümü etkinliğimiz Şube Başkanı Ahmet KARAGÖZ'un açılış konuşmasının ardından Şiir, Müzik dinletileriyle sona ermiştir.

EĞİTİM SEN‘İN 21. YAŞI KUTLU OLSUN!

 

Güneşi ile bizleri ısıtan. Yolumuzu aydınlatan eğitim ve bilim emekçilerinin sesi olan Eğitim Sen 21 yaşında. Yüz yılı aşkın bir geçmişe sahip olan eğitim emekçileri mücadelesinin temsilcisi olan sendikamızın mücadele tarihi, 1908‘de kurulan Encümen-i Muallimin‘den TÖS‘e, TÖB-DER‘den Eğitim Sen‘e kadar uzanan onurlu ve kararlı yürüyüşün tarihidir.

 

Eğitim Sen‘i farklı yapan, sendikal mücadele ile demokrasi mücadelesinin bir bütün olduğuna inanması, Türkiye‘nin demokratikleşmesi için dünyada ve Türkiye‘de savaşın değil, barışın egemen olması, her türlü sınıfsal, dinsel, etnik ve cinsel ayrımcılığa son verilmesi için mücadele etmesidir.

 

Eğitim Sen, 21 yıllık tarihinde sadece sendikal hakların değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinin öznesi olmuş, tüm anti-demokratik uygulamalara, toplum üzerindeki baskılara, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeyi kendisine görev bilmiştir. Sendikal mücadelenin önündeki her türlü yasal ve fiili engelin ortadan kalktığı, farklı kimlik ve kültürlerin kendilerini özgürce ifade edebildiği bir Türkiye yaratılması için mücadele etmeyi her zaman önemsemiştir.

 

Kapitalizmin tüm insani değerleri metalaştırdığı, savaşlar, işgaller, işkenceler, yoksulluk ve açlıkla dünyayı yaşanmaz hale getirdiği, baskı ve sindirme politikalarının yoğunlaştığı bir dönemde ısrarla eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik taleplerini sahiplenmeyi sürdürecektir. 

 

Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu hizmetlerin hızla ticarileştirilmesine, özelleştirmelere, esnek güvencesiz ve angarya çalışma uygulamalarına iş güvencemizin kaldırılmak istenmesine karşı yürütülecek mücadelede, Eğitim Sen üye ve yöneticilerine önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Eğitim Sen‘in, eğitim ve bilim emekçilerinin yüz yıllık mücadele birikiminden ve kararlılığından aldığı güç ve güvenle; insanca yaşam, demokratik Türkiye mücadelesini güçlendireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

Yaklaşık olarak 18 milyon 400 bin öğrencinin okuduğu ve 900 bin öğretmenin görev yaptığı 2015-2016 eğitim öğretim yılı Diyarbakır ve Suruç katliamlarıyla başlamıştı.  Diyarbakır’da 100 binlere yönelik katliam ile Suruç’ta 33 sosyalist gencin katledilmesine ve onlarca insanın sakat kalmasına seyirci kalmamız beklenemezdi. Bu nedenle toplumsal muhalefetin dinamikleri olan KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin merkezde olduğu emek, demokrasi güçleriyle;“Emek, Barış, Demokrasi” mitingi kararı alınmıştır.

 

7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP ise başta KÜRT halkı olmak üzere emekten ve barıştan yana tutum alan tüm emekçilere karşı şiddetin ve baskının dozunu arttırdığı bir dönemde emek ve demokrasi mücadelesini veren tüm kesimlerle Ankara 10 Ekim ““Emek, Barış, Demokrasi” mitingini örgütlemek için yapılan toplantılar ve basın açıklamalarına devletin tüm zor aygıtları kullanılarak darp ediliyorduk, gözaltına alınıyorduk. Adli ve idari soruşturmalara maruz kalıyorduk. Tüm bu kuşatmaya ve baskılara rağmen akan kana dur demek ve barışa sese vermek için 9 Ekim 2015 tarihinde saat 23.30 sularında Adana’dan Ankara’ya 1200 barış elçisinin olduğu 25 araçlık konvoyla girmiştik.

 

Türkiye’nin dört bir yanından on binler akıyordu Gar meydanına. Kimimiz barış türküleri söylerken, kimimiz barış sloganları atarken, kimimiz barış türküleri ile halaya dururken hainler; haince kalleşçe, alçakça saat:10.004’de beşer saniye arayla patlattıkları bombalarıyla 101 yoldaşımızı, kardeşimizi, arkadaşımızı aldılar aramızdan. Kızgınız, öfkeliyiz, yastayız, isyandayız ve asla af etmeyeceğiz.

 

10 Ekim Ankara katliamı ile birlikte oylarında artış olduğunu söyleyen AKP Doğu ve Güneydoğu illerinde aylarca süren sokağa çıkma yasaklarıyla onlarca sivilin, çocuğun, kadının, polisin ve askerin ölümü ile birlikte Beyaz Torosları gündemleştirerek yeniden faili meçhul cinayetlerinin olacağı söylemeleri ile1 Kasım seçimlerine gidildi. 7 Haziran’da umduğunu bulamayan AKP yaptığı katliamlarla istediği sonucu 1 Kasım seçimlerinde alarak tek başına iktidar olmuştur.

 

1 Kasım seçimlerinden sonra Doğu ve Güneydoğu illerinde halen sokağa çıkma yasakları ve adı konulmamış kirli bir savaş devam etmektedir. MEB’in bölgede görev yapan öğretmenleri SMS ile hizmet içi eğitim var diyerek uzaklaştırması bölgede eğitim ve öğretimi tamamıyla bitirmiştir. Bu savaş süresince 60 yakın öğrencinin katledildiğine tanıklık ettik.

 

AKP’nin 1 Kasım seçimleri sonrası halkın doğru haber almasını sağlayan Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can DÜNDAR ve Ankara temsilcisi Erdem GÜL’ün tutuklanması ve yine barışa dair sözü ve söylemi olan insan hakları savunucusu Diyarbakır baro başkanı Tahir ELÇİ’nin faili meçhul bir şekilde katledilmesi ülkeyi nereye evirdiğinin göstergesidir.

 

10 Ekim’de Ankara’nın orta yerinde göz göre göre gerçekleşen katliam ve sonrasında yaşananlar dikkate alındığında, İstanbul’da yaşanan saldırının arkasında yatan nedenlerin ve gerçek faillerin belirlenmesinin ne kadar mümkün olacağı tartışmalıdır.

 

Bu ve benzeri saldırıların asıl hedefinin, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun içine itildiği savaş ve şiddet ortamı olduğu açıktır. Dolayısıyla yapılması gereken söz konusu savaş ve şiddet politikalarında ısrarcı olmak değil, kimsenin bu tür saldırılara hedef olmaması için barış, demokrasi ve insan hakları talepleri doğrultusunda adım atmaktır.

 

Ülkemizde barışa, demokrasiye ve sorunların diyalogla çözülmesine dair daha çok sesin çıkmasına, daha örgütlü bir mücadelenin yürütülmesine ekmek ve sudan daha çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçmekteyiz.

 

Bu kaygıyla hareket eden; çocuklarımızın öldürülmemesi, birlikte yaşam zemininin ortadan kaldırılmaması ve barış talebiyle “Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi” öncülüğünde kaleme alınan bildiriye yönelik linç kampanyasını ve akademisyenlerin gözaltına alınmasını kınıyor, protesto ediyoruz. Akademisyenlerin düşünce ve ifade özgürlüğü ile barış taleplerine sahip çıktığımızın bilinmesini isteriz.

 

2015-2016 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 23 Ocak Cuma günü sona erecek, 18 milyon 400 bin öğrenci ve 900 bin öğretmen yarıyıl tatiline girecektir. 2015-2016 eğitim öğretim yılının ilk yarısı eğitimin acil çözüm bekleyen sorunlarının arttığı, kamu kaynaklarının özel okullara aktarıldığı, TOEG yerleştirmelerinin işkenceye dönüştüğü, eğitimde bilimden çok dini referanslara göre düzenlemelerin hayata geçirildiği, siyasi iktidarın eğitime ve topluma yönelik dayatmacı ve baskıcı uygulamalarının zirve yaptığı bir dönem olmuştur.

 

Milli Eğitim Bakanlığı eğitim alanında attığı her adımda öğretmen, öğrenci ve velileri mağdur etmeyi sürdürmüş, paralı eğitim uygulamalarını arttırarak, toplum içindeki sınıfsal çelişkileri eğitim sistemi üzerinden daha da derinleştirmekten çekinmemiştir.

 

Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılmasının somut bir sonucu olarak 2002’de sadece yüzde 1 olan özel okul oranı, 2015 itibariyle yüzde 8’i geçmiştir. Eğitimde 4+4+4 uygulaması sonrasında özel okul sayısı 10 kat, özel okula giden öğrenci sayısı ise 16 kat artmıştır. Okul öncesi eğitim %36 civarında gerilemiş, 36.401 kız çocuğu hiçbir liseye kayıt yaptıramayarak örgün eğitim dışına itilmişlerdir.

 

Devlet okullarında çoğu taşeron şirket personeli binlerce yardımcı hizmetli çalıştırılırken, velilerden temizlik, spor vb. adlarla birçok kalemde para toplanıp eğitimin tüm yükü velilerin sırtına yüklenmiştir. Velilerin cebinden yaptığı eğitim harcamalarının 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle ortalama 4 bin TL’ye dayanmış olması dikkat çekicidir. 

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın piyasacı, bireyci, her adımda din ve inanç istismarına dayanan, dayatmacı politikalarının okullardaki en önemli uygulayıcıları olan yeni okul müdürleri, bir süredir tartışılan hükümet memurluğu uygulamasının en stratejik aktörleri olarak göreve başlamıştır. AKP il ve ilçe başkanları ile kurulduğu ilk günden bu yana iktidarın memur kolları gibi çalışan Eğitim Bir Sen’in ortak mesaisi ile yapılan değerlendirmeler sonucunda Türkiye’deki her 10 müdürden 8 tanesi artık Eğitim Bir Sen üyesi olmuş, müdür yardımcıları da benzer bir mantık üzerinden görevlendirilmeye başlanmıştır.

 

Eğitim Sen üyesi öğretmenlere ve öğretim üyeleri hakkında açılan soruşturma, sürgün ve cezaların artması dikkat çekicidir. İlkeli ve kararlı duruşlarıyla öğrencilerine örnek olan üyelerimiz kimi zaman "yargı" ve "hukuk"  kıskacına alınarak cezalandırılmakta, kimi zaman da siyasi kararlarla sürgüne gönderilerek cezalandırılmaktadır. 

 

Eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarından birisi de sayıları 300 bini bulan ataması yapılmayan öğretmenler sorunudur. Bugün bakanlığın yaptığı açıklamalara göre 120 binin üzerinde öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. MEB bu atamaları gerçekleştirmek yerine ucuz, esnek ve güvencesiz ücretli öğretmen formülüyle bu ihtiyacı gidermeye çalışmaktadır. Bugün MEB bünyesinde 70 bine yakın ücretli öğretmen ayda 800 ila 1000 TL arasında bir ücretle güvencesiz olarak istihdam edilmektedir. Ataması yapılmayan öğretmenler sorunu en kısa sürede çözülmeli, ataması yapılmayan bütün öğretmenlerin atamaları somut bir plan dahilinde yapılmalıdır.

 

Kamusal, Demokratik, Bilimsel, Laik ve Anadilinde Eğitim Hakkı için Mücadelemiz Sürecektir

 

2015-2016 eğitim öğretim yılının ilk yarısında eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirildiğini söylemek mümkün değildir. Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı gibi sınavdan sınava koştuğu, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin sağlıklı nesiller yetiştirmesi mümkün değildir.

 

Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dinin referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza sürdüreceğimiz bilinmelidir.

 

 

Ahmet KARAGÖZ

 

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Okunma 2387 defa Son Düzenlenme Cuma, 22 Ocak 2016 11:51