2 Eylül Darbesinin Yarattığı İzler Bütün Ağırlığıyla Sürüyor!

12 Eylül Darbesinin Yarattığı İzler Bütün Ağırlığıyla Sürüyor!

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’ın “12 Eylül Darbesinin Yarattığı İzler Bütün Ağırlığıyla Sürüyor!” başlıklı basın açıklaması metni.

12.09.2011

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden, 31 yıl geçti. Aradan geçen 31 yıl, 12 Eylül’ün tarifi zor acıları, o yılları yaşamış milyonlarca insanın hafızalarında uzun yıllar silinemeyecek kadar izler bırakmıştır. 12 Eylül’ü hazırlayan ve gerçekleşmesine neden olan koşullar, toplumun büyük bölümü açısından uzun yıllar sürecek karanlık dönemin haberciliğini yapmıştır.

Türkiye’deki sermaye sınıfı, o günlerde IMF ve Dünya Bankası ile birlikte hazırladığı ve aslında yabancı sermayenin ülkeyi dizginsizce talanı anlamına gelen 24 Ocak 1980 kararlarını hayata geçirebilmesi, sermayenin bir askeri baskı rejimine ihtiyaç duymasını beraberinde getirmiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesini izleyen günlerde sendikal haklar büyük ölçüde kısıtlanmış, grevler yasaklanmış, tüm toplu sözleşmeler “askıya” alınırken Türk-İş dışındaki konfederasyonlar ve üye sendikalar kapatılmıştır.

12 Eylül’ün üzerinden 31 yıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye hâlâ darbe yasalarıyla yönetilen, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, karakolda ve sokakta işkencenin, gözaltında ölümlerin devam ettiği bir ülke olmanın utancını yaşamaktadır. 12 Eylül darbesinin yasal ve fiili bütün uygulamaları ve sonuçlarının ortadan kaldırılması uzun yıllardır Türkiye’de demokrasi mücadelesinin en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Geçtiğimiz yıl, 12 Eylül’ün 30. yıldönümünde yapılan Anayasa değişikliği referandumu ile yapılan değişikliklerin ne kadar göstermelik olduğu geçtiğimiz bir yıl içinde bütün boyutlarıyla görülmüştür.

Anayasa’dan çalışma yasalarına kadar birçok alanda 12 Eylül’ün antidemokratik hükümleri, aksi yöndeki bütün iddialara rağmen bugün de varlığını ve etkisini sürdürmektedir. Temel hak ve özgürlüklerden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, siyasi partiler yasasından, seçim yasalarına kadar 12 Eylül zihniyeti devam etmektedir.

12 Eylül, her konuda olduğu gibi eğitim emekçileri hareketini de derinden etkilemiştir. Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER), 12 Eylül ile birlikte kapatılmıştır. Kapatılan ilk büyük örgütün, öğretmenlerin örgütü olması dikkat çekicidir. Sıkıyönetim mahkemeleri, 200 bin üyeli örgütü yasaları hiçe sayıp “gizli örgüt” sayıp kapatmıştır. 7–8 ay içerisinde temyiz süreci de tamamlanmak üzere TÖB-DER yok edilmiş, öğretmenlerin, bin bir zorlukla ve yetmiş yılda alın terleriyle biriktirip aldıkları malları ellerinden alınmıştır. 12 Eylül’de yaklaşık 25 bin üye ve temsilci de çeşitli nedenlerden dolayı mesleklerini kaybetmiştir. Çok sayıda TÖB-DER üye ve yöneticisi 12 Eylül yasaları ile sürgün edilmiş, görevlerinden olmuşlardır. 3.854 öğretmen, 120 öğretim üyesinin görevine 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununa dayanılarak son verilmiştir. Bu dönemde toplam 4891 kamu personelinin işten atıldığı bilinmektedir. Ayrıca 7.200 devlet memuru hakkında 1402 sayılı yasa gereğince işlem yapılmıştır. Sıkıyönetim döneminden sonra pek çok hükümet değiştiği halde, hiçbir iktidar TÖB-DER’in mallarını geri vermek istememiş, bunun için girişimde bile bulunmamıştır.

12 Eylül, “Türk-İslam” anlayışının özellikle eğitim sistemi içinde kurumsallaşmasını sağlarken “Siyasal İslam”ın da devletin güvenli kollarında gelişip serpilmesinin önünü açmıştır. Okullara zorunlu din dersi konulmasından eğitim müfredatının Türk-İslamcı bir perspektifle yeniden yapılandırılmasına kadar pek çok gelişme 12 Eylül’ün etkilerinin aradan geçen süreye rağmen devam ettiğini göstermektedir.

Türkiye’de, çalışma yaşamı başta olma üzere pek çok alanda örgütlenme hakkına yönelik yasal ve fiili uygulamalardan kaynaklı engeller hala varlığını sürdürmektedir. 12 Eylül Anayasasının özünü oluşturan yasakçı, statükocu ve dışlayıcı yaklaşımlar, örgütlü ve bilinçli bir toplum yaratma çabalarının önünde ciddi birer engel olarak varlığını sürdürmektedir. Örgütlü toplum hareketinin oluşumunu tamamen reddeden 12 Eylül anlayışı, toplumun ve bireylerin örgütlü mücadelesinin önüne yeni engeller çıkararak devam etmektedir.

12 Eylül 1980 darbesinden bu yana ülke gündemini meşgul eden demokratikleşme sorununun hala çözülememiş olması düşündürücüdür. Aradan geçen 31 yıl içinde ülke demokrasisi somut anlamda ilerlemek bir yana, sürekli olarak geriletilmek istenmiş, çıkarılan yasalar ve yapılan değişikliklerle toplumun mücadeleci kesimleri baskı ve şiddetle kuşatılmıştır ve söz konusu kuşatma bugün de farklı biçimlerde sürmektedir.

Topluma karşı suç işlemiş, işkencelerde ve idam sehpalarında insanların ölmesine neden olmuş olan dönemin getirdiği hukuksal mevzuat olumsuz sonuçlarıyla birlikte kaldırılmadıkça, darbeciler ve destekçileri hesap vermedikçe Türkiye’de demokratikleşmeden bahsetmemiz mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle, başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere 12 Eylül hukukuna ve onun yarattığı sonuçlara son verilmeli, sadece “sivil” değil, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına alan, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa hazırlanmalıdır. Yurttaşların demokratik hak ve özgürlüklerinin korunması, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.

31. yılında Türkiye’nin en karanlık dönemini ifade eden 12 Eylül ve onun yarattıkları ile hesaplaşmak, 12 Eylül düzeni karşısında gerçek anlamda bağımsız, demokratik bir Türkiye’yi savunmak, onun için mücadele etmek anlamına gelmektedir. 12 Eylül ile hesaplaşmak, her türden gericiliğe, ırkçılığa ve emperyalizme karşı eşitliğin, özgürlüğün, barış ve kardeşlik düşüncelerinin toplumda yaygınlaştırılmasından geçmektedir. 12 Eylül ile gerçek anlamda hesaplaşmak, onun karanlık yüzünü bütün boyularıyla açığa çıkarmakla mümkündür. Eğitim Sen, 12 Eylül zihniyetine karşı yürütülen mücadelenin güçlendirilmesi noktasında kendisine düşen sorumlulukla hareket etmeyi, Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi açısından bir görev saymaktadır.

Okunma 1860 defa