YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINI ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLARLA KARŞILIYORUZ!

2011-2012 eğitim öğretim yılı 19 Eylül Pazartesi günü ders zilinin çalmasıyla başlayacaktır. Eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır karşı karşıya kaldığı sorunlar, yıllar içinde artarak devam etmiş, bugün içinden çıkılamaz hale gelmiştir. 2011-2012 eğitim öğretim yılı başında, önceki dönemlerde olduğu gibi, eğitimin çözüm bekleyen en temel sorunlarını çözme noktasında yeterince adım atılmamış olmasından dolayı var olan sorunlar artarak sürmektedir. 

 

 

 

Yıllardır sürdürülen serbest piyasacı, eğitimi ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları ile “piyasa ilişkileri” içine çekmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelinmiştir. 

 

AKP iktidarı döneminde söz konusu olumsuz birikimi daha da arttırmak için çok sayıda adım atılmış, eğitim sistemimiz adeta yap-boz tahtasına dönüştürülmüştür. Geçtiğimiz yıllar içinde kamu hizmetlerinde yaşanan yaygın ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, bir bütün olarak eğitim sistemini ve eğitimin bileşenlerini de doğrudan olumsuz etkilemiştir. 

 Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, ilköğretim ve ortaöğretimde dershanelerin ve özel ders verme yönteminin tarihte hiç olmadığı kadar öne çıkması, cinsiyet, etnik kimlik ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamalar, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, ücretli-vekil öğretmenlik uygulamalarının devam etmesi, yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma uygulamaları, öğretmenlerin ek ders ücretlerinde yaşanan sorunlar, hizmetli, memur ve teknik personelin sorunları, üniversitelerde yaşanan akademik ve idari sorunlar vb gibi pek çok sorunun çözümü için adım atılmadığı gibi, geçtiğimiz dönemde bu sorunlara yeni sorunlar da eklenmiştir.

Genelde yaşanan bu sorunlar ilimizde de aynen yaşanmaktadır.

Ayrıca ilimizde

 

-          İlköğretimde 1-4 sınıfların sürekli öğleci, 5-8. Sınıfların sürekli sabahçı olması öğretmen ve öğrencilerin çoğunun tepkisini çekmekte ve bu uygulamadan vazgeçilmesi istenmektedir.

 

-          Hasta olan ve sevk alan öğretmenlerin yönetmeliğe aykırı olarak 7 saat ders ücretinin kesilmesini isteyen okul müdürleri vardır.

 

-          İlköğretimde ve ağırlıklı olarak liselerde öğretmenlerin bir kısmı sınıfta dersi yeterince işlemek yerine özel ders eğilimine yönelmekte ve okullarda eğitimin kalitesi her geçen gün düşmektedir.

 

-          MEB kayıt sistemi üzerinden kayıt hakkı olmasına karşın yüksek miktarlarda kayıt parası istenmekte, ayrıca çevre okullara kayıt zorunluluğu nedeniyle bölge dışından gelen öğrencilerin durumu birçok okul müdürü tarafından fırsat olarak görülmekte ve binlerle ifade edilen kayıt paraları istenmektedir.

 

-          MEB kayıt sistemi nedeniyle birçok öğretmen ve eğitimci çocuklarını çalıştıkları okula kayıt ettiremeyip evde yalnız başına bırakarak işlerine gitmek zorunda kalmaktadır. Bu konuda yüzlerce öğretmen ve çocukları mağdur durumdadır.

 

-          İlimize atanan ve depoda bekletilen 276 öğretmenin atamalarının bir an önce yapılamasını istiyoruz.

 

İlimizde bu sorunlara biran önce müdahale edilmesi gerekmektedir.

 

2011-2012 eğitim öğretim yılı öncesinde derslik, okul, öğretmen, memur ve hizmetli açıklarına da çözüm üretilmemiş, okulların araç gereç ve fiziki altyapı ihtiyaçları giderilmemiş, eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayıplar yaşanmış, üniversite kapılarındaki yığılmayı önlemek için gerekli adımlar atılmamıştır. Kısacası her yıl yaşanan sorunlar devam etmektedir.

  

Eğitim Sen olarak eğitim sisteminde yaşanan sorunlar ile ilgili olarak hazırlamış olduğumuz “2011–2012 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu” başlıklı raporu kamuoyu ile paylaşıyor, eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesini talep ediyoruz.

 Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Yönetim Kurulu Adına

 

2011–2012 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin Durumu

  

AKP Hükümeti, 2002 yılında iktidara geldiği günden bu yana özellikle eğitime yönelik uygulamaları ile dikkatleri üzerine çekmiştir. AKP hükümeti döneminde eğitime yönelik olarak gerçekleştirilen tüm icraatlarının fiili ve hukuki müdahalelerle eğitim sistemini kendi ideolojisi çerçevesinde biçimlendirmek olduğu açık bir şekilde görmek mümkündür. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitimin temel sorunlarını çözme noktasında yeterince adım atılmadığı gibi, benimsenen piyasacı ve özelleştirmeci politikalarla eğitim sistemi içinden çıkılmaz sorunlarla baş başa bırakmıştır.

 

 

Geçtiğimiz dönemdeki AKP’nin eğitim politikasına bu açıdan baktığımızda; eğitimde ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarının yaygınlaştığı, esnek ve güvencesiz istihdamın arttığı, kamu okullarının satışa çıkarıldığı, kamu kaynakları ile özel okullar ve üniversitelerin desteklendiği, müfredatın piyasacı ve gerici bir içerikte yeniden oluşturulduğu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatında yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma uygulamalarının yaşandığını görmemiz mümkündür.

 

 

Türkiye’de yıllardır uygulanan eğitimde özelleştirme politikaları, AKP iktidarı ile birlikte daha da hızlanmıştır. Devletin sorumluluğunda olması gereken eğitimin yükü, siyasi iktidarların bilinçli politikalarıyla birlikte büyük oranda velilerin omuzlarına yıkılarak kamusal, parasız eğitim hakkı büyük oranda erozyona uğratılmıştır.  Eğitim sistemimiz; geçtiğimiz dönemde daha piyasacı ve ticari bir anlayış ile yönetilmeye başlanmış, veliler çocuklarını okutabilmek için ceplerinden daha fazla harcama yapmak zorunda kalmıştır. AKP iktidarı döneminde, her geçen yıl eğitimin daha da paralı hale getirilmesiyle birlikte milyonlarca çocuk ve gencimiz ya eğitim hakkından mahrum bırakılmış ya da ekonomik nedenlerden dolayı eğitimlerine devam edememiştir. 

 

 

Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkını kullanmasını benimsediği politikalarla engelleyen, eğitim hakkı gibi temel bir insan hakkını “serbest piyasa”nın insafına bırakmak için gece-gündüz çalışan, bunun için peş peşe yasal düzenlemeler yapan AKP, geçtiğimiz dönemde benimsediği politikalar ile kendisinden önceki siyasi iktidarları da aşan bir pratik içinde olmuştur.

 

 

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, yıllardır ısrarla sürdürülen serbest piyasacı, diğer kamu hizmetleri gibi eğitimi ticarileştirmeyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak karşımıza çıkmaktadır.

  

Eğitimde AKP döneminde gerçekleşen değişim eğilimleri, dünya çapında gerçekleşen dönüşüm sürecinden bağımsız değerlendirilemez. Dünya düzeyinde eş zamanlı olarak gerçekleşen bu eğilimlerin yapısal bir sürecin yani kapitalizme özgü dinamiklerin günümüzde ulaştığı düzeyin sonuçları olduğunu belirtmek gerekir.

 

 

Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi, eğitim sisteminde de yıllardır birikerek büyüyen ve artık yapısal hale gelmiş, acil çözüm bekleyen sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları ana başlıklar ve rakamlarla ifade etmemiz gerekirse;

 

 

Okullaşma Oranı Hala Yetersiz

  

Türkiye’de okullaşma sorunu hala tam anlamıyla çözülememiştir. Okulöncesinde okullaşma oranı ortalama %37, ilköğretimde %98, ortaöğretimde %69 seviyesindedir. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturmaktadır. MEB 2010–2011 istatistiklerine göre okulöncesi eğitimde 3-5 yaş grubunda okullaşma oranı toplamda %29.85, kız çocukları için yüzde %29.43; erkek çocukları için ise %30.3’tür. 4-5 yaş grubuna bakıldığında ise toplamda %43.10; kız çocukları için %42.47; erkek çocukları için ise%43.70’tir.

 

 

İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının en düşük olduğu iller Bitlis (%84,27), Van (% 84,57) ve Hakkâri (%85,05), en yüksek olduğu iller ise Ankara (% 99,31), İzmir (%99,18) ve Mersin’dir (%99,01). İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranın en düşük olduğu illerin Van, Bitlis, Hakkâri gibi iller olmasında, sosyo-ekonomik nedenlerin yanı sıra eğitimde anadiline yer verilmemesinin de önemli bir payı bulunmaktadır. Ortaöğretimdeki okullaşmada cinsiyete göre fark büyümekte olup 2011 yılı itibariyle net okullaşma oranı%69.33 iken, bu oran erkekler için %72.35, kızlar için %66.14’tür.

 

 

Okul, Derslik, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları

  

Türkiye’de eğitim sistemi içindeki okul, derslik ve öğretmen sayılarına bakıldığında, ülke nüfusunun önemli bir bölümünün eğitim sistemi içinde yer aldığı anlaşılmaktadır.  Okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde yıllar içinde yaşanan yapısal değişiklikler sonucunda ortaya çıkan tablo hiç de iç açıcı değildir.

  2011 Yılında Okul, Derslik, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları 

 Eğitim Kademesi  Okul Sayısı(Resmi+özel)  Derslik Sayısı(Resmi+özel)  Öğrenci Sayısı(Resmi+özel) Öğretmen Sayısı(Resmi+Özel)
Kadrolu Sözleşmeli
Okulöncesi 27.606 46.336 1.115.818 32.516 15.814
İlköğretim 32.797 339.653 10.981.100 443.828 59.500
Ortaöğretim 9.281 117.760 4.748.610 214.927 7.778
Toplam 69.684 488.915 16.137.436 691.271 81.902*

 

Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2010–2011

 

 

OKUL ÖNCESİNDE okul sayısı 27.606, derslik sayısı 46.336, öğrenci sayısı 1.115.818, öğretmen sayısı ise 32 bin 516’sı kadrolu, 15 bin 814’ü sözleşmeli olmak üzere toplam 48 bin 330’dur. Okulöncesi eğitimde derslik başına 24 öğrenci düşüyormuş gibi görünmesine karşın, okulöncesi eğitimin ülke çapında yeterince yaygınlaştırılmamış olması, mevcut sayısal verilerin durumu anlamak için tek başına yeterli veri sunmamaktadır.

  

İLKÖĞRETİMDE, okul sayısı 33.310, derslik sayısı 332.902, öğrenci sayısı 10.916.643’tür.Devlet okullarındaki öğretmen sayısı ise bakanlık tarafından toplamda (kadrolu + sözleşmeli)458.046’dır. Türkiye’deki öğrencilerin yaklaşık %70’i ilköğretimde bulunmaktadır.

  

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Mart 2011’de açıkladığı İlköğretim rakamlarına baktığımızda derslik başına 32 öğrenci düşüyormuş gibi görünmektedir. Ancak gerçekler belirtilen rakamlardan tamamen farklıdır. İkili eğitim ve taşımalı eğitim sorunu ilköğretimde hala çözülmemiştir ve özellikle metropol ve şehir ilköğretim okullarda derslik başına 45-50 öğrenci düşen okullar bulunduğu bilinmektedir. Özellikle yoksul emekçi ailelerin yaşadığı yerlerdeki okullarda hem altyapı ve fiziki donanım, hem de ders başına düşen öğrenci sayısı açısından ciddi sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir. 

  

ORTAÖĞRETİMDE okul sayısı 8.913, derslik sayısı 110.310, öğrenci sayısı 4.240.130, öğretmen sayısı (kadrolu + sözleşmeli) 206.862’dir. Ortaöğretimdeki rakamlara göre derslik başına düşen öğrenci sayısı 40 olarak hesaplanmaktadır. Ancak Büyükşehirlerde, özellikle yoksul ailelerin yaşadığı semtlerdeki sınıf mevcutları bu rakamın çok üzerindedir.

  

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun bir yazılı soru önergesine verdiği yanıta göre 17 Şubat 2011 itibarıyla Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi eğitim kurumlarında 566 bin 891 kadrolu, 69 bin 865 sözleşmeli olmak üzere toplam 636 bin 756 öğretmen görev yapmaktadır. 2010–2011 eğitim-öğretim yılı itibariyle il ve ilçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına 77 bin 601 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunmaktadır.

  

Bütçeden Eğitime Ayrılan Pay Gerçekte Artmıyor

  

2003–2011 yılları arasında artan öğrenci sayısına karşın Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin, ortaya çıkan ihtiyacı karşılayacak kadar artmadığı görülmektedir. Aşağıdaki tabloda son dokuz yıl içinde eğitime bütçeden ayrılan pay ve bu payların Milli Gelire oranı gösterilmiştir. İktidarı döneminde Türkiye’ye “çağ atlattığını” iddia edenler, borç almak hariç, diğer tüm alanlarda olduğu gibi, eğitim politikalarında da sınıfta kalmıştır. Eğitime bütçeden ayrılan paylar bu durumun en açık kanıtı niteliğindedir. Üstelik eğitimde bütçeden ayrılan payların ortalama %70’i personel harcamalarına ayrılmaktadır. Geçtiğimiz yıllar içinde eğitimin finansmanı büyük ölçüde öğrencilerin, dolayısıyla öğrenci velilerinin omuzlarına yıkılmış durumdadır. 

  

MEB Bütçe Payı ve GSYH’ya Oranı

 

Yıllar

MEB Bütçesinin

Konsolide Bütçeye Oranı (%)
MEBBütçesininGSYH’yeOranı (%)
2003 6,91 2,24
2004 8,53 2,30
2005 9,53 2,29
2006 9,47 2,18
2007 10,42 2,49
2008 10,30 2,41
2009 10,64 2,95
2010 9,84 2,57
2011 10,92 2,81

                                     

                                  Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2010–2011

  

Son yıllarda eğitime bütçeden ayrılan pay rakamsal olarak artmakla birlikte eğitimin Milli Gelir içindeki payının fazla değişiklik göstermemiş olması dikkat çekicidir. Merkezi bütçe içinde sınırlı, ancak sosyal harcamalar içinde önemli bir paya sahip eğitim harcamaları, sosyal harcamaların her geçen yıl azaltılması, daha doğrusu özel kesime yönelik kaynak olarak aktarılması nedeniyle ya azalmış ya da yerinde saymıştır. Böylece eğitim sistemi içinden çıkamayacağı bir kriz içine itilmiştir. Özellikle 1990 sonrası ülke ekonomisini alt-üst eden krizlerin sıklaşması, ekonomide olduğu gibi eğitim hizmetlerinde de büyük yapısal sorunlara neden olmuş, çözüm olarak eğitimin ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi, eğitim harcamalarının öğrenci ve velilerin sırtına yıkılması gibi sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

     

Halkın ve Özel İdarelerin Eğitime Katkısı  

  

Yıl Halk Katkısı Özel İdare Katkısı
2002 96.020.373 114.261.319
2003 144.030.560 182.356.168
2004 104.837.117 677.741.292
2005 213.714.999 948.183.585
2006 234.689.755 1.187.132.414
2007 251.729.440 1.108.166.147
2008 218.259.319 971.061.840
2009 118.167.971 528.693.606
2010 115.647.348 467.359.930

             

Kaynak: MEB Örgün Eğitim İstatistikleri (2010-2011)

  

AKP Hükümeti her bütçe döneminde “eğitime en çok biz ayırdık” iddiasında bulunuyor olsa da, bu iddia, 34 milyar 112 milyon TL’lik 2011 MEB bütçesinin yüzde 72’sinin personel giderlerine gittiği gerçeğini değiştirmemektedir. Sosyal güvenlik devlet primi giderleri ise eğitim bütçesinin yüzde 11’ini oluşturmaktadır. 2010 yılı içinde özel harcamalar içinde eğitime 10 milyar TL harcandığı tahmin edilmektedir. Halkın ve özel idarelerin eğitime katkısının yıllar içinde gösterdiği değişim, hükümetin eğitimin finansman yükünü üzerinden atmaya çalıştığını göstermektedir.

  

MEB Bütçesinden Yatırıma Ayrılan Pay

  

AKP iktidarı döneminde eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay sürekli olarak azalmıştır. Eğitimin sorunlarını çözmek için atılması gereken en somut adım, eğitim alanındaki kamu yatırımlarının artmasıdır. Ancak AKP Hükümeti, diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da özelleştirmeyi ilke edindiği için, MEB bütçesinden yatırıma ayrılan payı dikkat çekici oranlarda azaltmıştır.

  

MEB Bütçesi ve Eğitim Yatırımına Ayrılan Pay

  

 Yıllar   MEB bütçesi MEB Yatırım Bütçesi MEB BütçesiYatırım Payı (%)
2002 7 460 991 000 1 281 690 000 17,18
2003 10 179 997 000 1 479 050 000 14,53
2004 12 854 642 000 1 244 150 000 9,68
2005 14 882 259 500 1 230 306 000 8,27
2006 16 568 145 500 1 411 498 000 7,49
2007 21 355 534 000 1 490 000 000 6,98
2008 22.915.565.000 1 296.704.000 5,66
2009 27.446.778.095 1.256.188.195 4,57
2010 28.237.412.000 1.785.327.000 6,32
2011 34.112.163.000 1.995.625.000 5,85

                       

                      Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri Örgün Eğitim 2010–2011’den hesaplanmıştır.

  

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin %17,18’i yatırımlara ayrılırken, o günden günümüze kadar sürede bu pay sürekli olarak azaltılmış ve 2011 yılında %5,85’e kadar düşürülmüştür. 2011 yılında MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan pay son derece trajiktir. 2002–2011 yılları arasında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın trajik düşüşüne bakıldığında, AKP eliyle eğitim yatırımlarının nasıl bitirilme noktasına getirildiğini bütün açıklığıyla gözlemlemek mümkündür.

  

Genel bütçeden ve MEB bütçesinden yatırımlarına ayrılan paydaki azalma yurttaşların eğitim maliyetini üstlenmede daha çok yükümlülük altına girdiğini belirgin olarak ortaya koymaktadır. Eğitim harcamalarının finansman kaynaklarına göre dağılımı, eğitimde maliyetin faturasının her geçen yıl veliye daha çok yüklendiğini, velilerin yaptığı harcamalarda oranın bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle aynı oranlarda olduğunu göstermektedir.

  

Her geçen gün içten içe çürüyen sistemde eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılan eğitim ve öğretim pek çok sorunla yüz yüzedir. İlköğretimden başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve gençlerimiz arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.

  

Ekonomik ve sosyal açıdan az gelişmiş bir ülke olan Türkiye’de, eğitimdeki eşitsizlikler ve adaletsizlikler farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bazen ekonomik gelişmişlik düzeyi ve kültürel etkenler belirleyici olurken, bazen kır-kent farklılıkları, bazen de cinsiyet, etnik kimlik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan adaletsizlikler eğitim alanında yaşanan eşitsizliklerin belirleyicisi olabilmektedir. Eğitimde eşitsizlik ve adaletsizliğin en önemli göstergelerinden birisi, bölgeler, iller, hatta aynı il içinde farklı semtler arası gelir dağılımındaki eşitsizliktir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı, eğitimin devamını engelleyen en önemli faktördür. Burada belirleyici olan etkenler, eğitim olanaklarından ne ölçüde yararlanıldığı, eğitimin niteliğini, okulların fiziki donanım ve alt yapısı, okuldaki araç-gereç olanakları, öğretmen ve derslik açıkları vb etmenlerdir.

 

 

Özel Dershaneler Çığ Gibi Büyüdü

  

Türkiye’de 2011 itibariyle 1.054 özel anaokulu, 898 özel ilköğretim okulu, 798 özel lisebulunmaktadır. 1930 yılında, çoğu yabancılara ait azınlık okulu olmak üzere, 300 kadar özel okul varken, 2011 yılında bu sayı 2.750’ye ulaşmıştır. 1930 yılında özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 30 bin civarındayken, bugün özel okullarda okuyan öğrencilerin sayısı 498 bine ulaşmıştır.

 

 

Özel Dershane, Öğretmen ve Öğrenci Sayıları

 

Yıllar Özel Dershane

Sayısı

Öğretmen Sayısı Öğrenci Sayısı

2002–2003

2.122

19.881

606.522

2003–2004

2.568

23.730

668.673

2004–2005

2.984

30.537

784.565

2005–2006

3.928

41.031

925.299

2006–2007

3.986

47.621

1.071.827

2007–2008

4.031

48.855

1.122.861

2008–2009

4.262

51.916

1.178.943

2009–2010

4.193

50.432

1.174.860

2010–2011

4.099

50.209

1.234.738

             

Kaynak:MEB Örgün Eğitim İstatistiklerinden derlenmiştir

 

 

Özel dershanelerin durumu eğitimde yaşanan durumun daha net görülmesi açısından dikkat çekicidir. Dershane sistemi, bugün başlı başına bir sektör haline gelmiştir. Eğitime yeterli kaynak ayrılamaması, okullarımızda nitelikli eğitim verilememesi, özel dershane sisteminin her geçen gün büyümesine ve neredeyse kamu okullarına alternatif kurumlar olarak düşünülmesine neden olmuştur. AKP iktidarı boyunca Türkiye’de özel dershane sayısı 2002 yılında 2 bin 122 iken, 2010 yılında 4 bin 193’e çıkmıştır. 2002 yılında dershanelere giden öğrenci sayısı 606 bin 522 iken, 2010’da 1 milyon 174 bin 860’a; bu dershanelerde çalışan öğretmenlerin sayısı ise 19 bin 881’den, 50 bin 432’ye yükselmiştir. AKP hükümeti döneminde dershanelerin sayısı iki kat artarken, teşviklerin de etkisiyle özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 binden 498 bine yükselmiştir.

 

 

Öğretmen açıkları sorun olmayı sürdürüyor

  

Öğretmen açıkları giderilmemiş, sayıları 400 bini bulan işsiz öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılmaktadır. 2010–2011 eğitim-öğretim yılı itibariyle il ve ilçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına 77 bin 601 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunmaktadır.

 

 

Sonuç olarak;

  

Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimiz eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılmaktadır. İlköğretimden başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve gençlerimiz arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.

 

 

Eğitim, tüm dünya çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.

 

 

Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır.

 

 

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri imzaladığı eğitim hakkıyla ilgili ve eğitimde ayrımcılığın önlenmesine ilişkin uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ve ilgili yasalardaki hükümler gereği, eğitim hakkının kullanımının önündeki engelleri aşmak üzere etkin çalışmalar yürütmek zorundadır. Eğitime ilişkin çalışmaları gerçekleştirirken, “eğitim hakkı”na ilişkin ilkeleri göz önünde bulundurmak gerekir.

 

 

Türkiye nüfusunun yaklaşık %12’sini oluşturan engellilerin eğitim hakkından yeterince faydalanabildiklerini söylemek mümkün değildir. Sayıları 1 milyonu bulan 4-18 yaş arasındaki engelli çocukların ancak 30 bin kadarı eğitim hakkından yararlanabilmektedir. Türkiye’deki 8 milyon engellinin %36.3’ü okuma yazma bilmemektedir. Engelliler arasında ilkokul mezunlarının oranı %41 iken, yüksekokula devam edenlerin oranı sadece %2.24’tür.

 

 

Yapısal sorunları olan eğitim sistemini günü birlik politikalarla geçiştirmek ülkenin geleceğine vurulmuş en büyük darbe olacaktır. Eğitim sistemimiz; özellikle yoksul ailelerin yaşadığı bölgeler açısından daha büyük ihmallerin, derin eşitsizlik ve yoksullukların yaşandığı bir durumdadır.

 

 

Eğitim Sen olarak geleceğimizin bu enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu ve kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitim hizmetinin hayata geçirilmesi için somut adımların atılmasını talep ediyoruz.

 



* MEB’e bağlı sözleşmeli öğretmenler, AKP’nin seçim yatırımı olarak 12 Haziran genel seçimleri öncesinde karoya geçirilmiştir. Bu olumlu adıma karşın eğitim sistemi içindeki esnek ve güvencesiz çalıştırma uygulamalarına devam edilmektedir.

Okunma 1763 defa