Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI’nın yaptığı açıklamalar ile 60ve 66 aylık öğrencilerin kayıtlarından vazgeçildiği anlaşılmakta ancak 69 aylıklardan başlanarak 1. Sınıflara kayıt alınmıştır.
72 aylık çocukların zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak ilkokula hazır olduğu gerçekliğine rağmen hala 72 ay öncesi çocukların ilkokula zorlanması anlamsızdır. Kaldı ki geçen yılki 60 ve 66 aylık öğrencilerin yaşadıkları dikkat dağınıklığı, dinleme bozukluğu gibi ileriki yıllarda çocukların eğitimini olumsuz etkileyecek izlerin sorumluluğu kendilerindeyken 69-72 ay arası çocukların da benzer sorunları yaşayacağı ortadadır. Hükümet bu yanlıştan vazgeçmelidir.
Velilere, 72 ay öncesi çocuklarını ilkokula değil, anaokuluna göndermelerini öneriyoruz.
Diğer tarafdan
Eğitimde 4+4+4 dayatması ile daha da derinleşen eğitimde piyasa odaklı dönüşüm sürecinde ilkokul ve ortaokullarda yaşanan kaosa paralel olarak ortaöğretimde yapılan değişikliklerle yüz binlerce öğrenci göz göre göre mağdur edilmektedir. Bu yıl son kez yapılan ve ilköğretim sekizinci sınıf öğrencilerinin girdiği Seviye Belirleme Sınavı (SBS), AKP’nin eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi, ortaöğretimde de yeni bir kaosun kapıları aralanmıştır.
Bilindiği gibi 2013-2014 eğitim yılından itibaren düz liseler kaldırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tıpkı eğitimde 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, liselerin dönüştürülmesi konusunda da, okul kayıtlarının yapılmaya başlandığı bir dönemde, yeterli altyapı çalışmaları yapmadan atmış olduğu adımlarla yüz binlerce gencimizi mağdur etmiştir.
MEB’in 2012-2013 örgün eğitim istatistiklerine göre geçtiğimiz yıl 8. sınıfta okuyan ve bu yıl 9. sınıfa başlayacak olan 1 milyon 270 bin 74 öğrencinin 363 bin 872’si Fen, Anadolu, Anadolu Öğretmen ve Sosyal Bilimler Liselerinde okuma “fırsatı” bulurken, 184 bin 707 öğrenci SBS sonucuna göre Anadolu türü mesleki teknik eğitim okullarına, 64 bin 170’i ise Anadolu İmam Hatip Lisesine kayıt yaptırabilecektir. Bu yıl 9. sınıfa başlayacak öğrenci sayısından sınav puanı ile bir ortaöğretim kurumuna yerleşen öğrencilerin sayısını çıkardığımızda geriye herhangi bir okula yerleşme imkanı bulamayan 657 bin 325 öğrenci kalmaktadır. Bu öğrencilere özel okul, meslek lisesi, İmam Hatip Lisesi, Çok Programlı Lise ya da Açık Liseden birisini tercih etme zorunluluğun gündeme getirilmiştir.
Resmi rakamlar tercih dayatması yapılan öğrenci sayısının 657 bin 325 olduğunu göstermesine rağmen, MEB’in bu durumda olan öğrenci sayısını 574 bin olarak açıklanması, mağdur edilen öğrenci sayısının bile yanlış hesaplandığı izlenimini doğurmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, tıpkı okul dönüşümleri ile yüz binlerce öğrenci ve öğretmeni mağdur ettiği gibi, şimdi de lise kayıtlarının devam ettiği bir dönemde gençlerimizi büyük bir belirsizliğin içine itmiştir.
İlimiz Adana’da geçen yıl 8. sınıftan mezun olan yaklaşık 37 bin öğrencinin, yaklaşık 26 bini akademik eğitim yapabileceği Fen, Anadolu, Anadolu Öğretmen, Sosyal Bilimler, Anadolu meslek lsielerine yerleşme fırsatı bulabilmiş, geriye kalan 10 bin civarında öğrenci herhangi bir okula yerleşememiştir. Bugün Adana Milli Eğitim Müdürlüğün’de duyurusu yapılan boş kontenjanlar için Anadolu liselerine başvuru kapatisesi boş kontenjanlar için yaklaşık olarak bin civarında öğrenciyi yerleştirebilecektir. Bu da geriye kalan 8-9 bin öğrencinin Anadolu liselerine yerleşemeyeceği ve zorla açık lise, imam hatip lisesi, meslek lisesi ve özel okullara gönderilmesi anlamına gelmektedir.
Öğrenciler zorla meslek liselerine, imam hatip liselerine ve özel okullara yönlendiriliyor
MEB, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, yeni ortaöğretim sisteminde de öğrencileri zorla özel okullara, meslek liselerine ya da imam hatip liselerine yönlendirmeye çalışmaktadır. Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaöğretim kurumları (liseler), tıpkı ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ekonomik ve siyasal ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılırken, genel liselerin ortadan kaldırılması ile lise çağındaki öğrencilerin büyük bölümünün muhtemel öğrenci kontenjanları dikkate alındığında meslek liselerine, imam hatip liselerine, özel liselere ve açık lisede okumaya zorlandığı anlaşılmaktadır.
2013 yılında son kez yapılan SBS’ye 1 milyon 112 bin 604 öğrencinin girmiş olması, bu öğrencilerin tamamına yakınının bugün “akademik lise” olarak adlandırılan okullara gitmek istediğinin somut bir göstergesidir. Bu açık gerçeğe rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, daha önce hazırlamış olduğu stratejik planlarında da sık sık ifade ettiği gibi, ortaöğretimde okuyacak öğrencilerin sadece 363 bin 872’sine akademik liselerde okuma imkanı tanımakta, bu yıl 9. sınıfa başlayacak öğrencilerin yarısından fazlasını meslek liselerine, özel okullara, imam hatip liselerine ya da açık liseye gitmeye zorlamaktadır.
AKP hükümeti döneminde eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak hayata geçirilen din eğitimi uygulamaları, siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik “pozitif ayrımcılık” her fırsatta karşımıza çıkmıştır. Çok sayıda kamı okulu ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulunun kaynak sıkıntısı çekmemiş olması ve taleplerinin hemen yerine getirilmesi dikkat çekicidir.
AKP iktidarı döneminde imam hatip liseleri ve bu liselerde okuyan öğrenci sayısındaki istikrarlı bir artış yaşanmış, özellikle son iki yılda İHL sayısı 537’den 708’e çıkmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu sayıya 100 yeni İHL eklenerek sayının 808’e çıkması planlanmaktadır.
AKP hükümetinin iktidar olduğu ilk günden bu yana kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak ve velilerin çocuklarını özel okullara göndermesi için çeşitli yasal düzenlemeler yaptığı hatırlanacaktır. Özel öğretimi teşvik adı altında bugüne kadar yapılan bütün teşvikler sonucunda Türkiye’de kamu okullarına sağlanmayan olanaklar, devlet desteğiyle özel okullara fazlasıyla sunulmuştur. Son olarak eğitimde 4+4+4 dayatması ile birlikte çok sayıda öğrenci velisi çocuklarını özel okullara göndermek zorunda kalmış, 2012-2013 eğitim öğretim yılında özel okula kayıtlarda belirgin bir artış yaşanmıştır.
Örgün özel öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı 4+4+4 öncesinde 535 bin iken, 4+4+4 sonrasında bu rakam yüzde 15 artışla 613 bine kadar çıkmıştır. Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında özel okulöncesi eğitim kurumu sayısı 2.848’den 3.641’e, özel ilköğretim okulu sayısı; 992 ilkokul ve 904 ortaokul olmak üzere Türkiye koşullarında hayal bile edilemeyecek rakamlara ulaşmıştır. Aynı dönemde özel ortaöğretim sayısının 840’tan 1.033’e çıkmış olması dikkat çekicidir.
Hükümetin özel meslek liselerine yönelik öğrenci başına 4 bin 500 TL teşviki daha mürekkebi kurumadan etkisini göstermiş, geçtiğimiz yıl 45 olan özel meslek lisesi sayısı neredeyse 3 kat artarak 126’ya çıkmıştır. Özel meslek liselerine teşviklerin sürmesiyle birlikte başta özel sağlık liseleri olmak üzere, özel liselerin sayısında ciddi bir artış yaşanması beklenmektedir.
Sermaye çevrelerinin bu konuya yaklaşım tarzı, ihtiyaç duydukları ucuz ve nitelikli işgücünü karşılayabilme arayışlarıyla ilişkilidir. İstedikleri uzmanlaşmış, kendini sürekli olarak eğiterek “hayat boyu öğrenme” ilkesinin müdavimi olan, rekabetçi, girişimci, ucuz, AB standartlarında bir işgücüdür. Markayı en üst değer olarak görmesi gereken işgücünün eğitimi ve bu nitelikleri edinebilmesi için sermaye grupları, özellikle de teknik ara eleman ihtiyacı yaşayan sanayi çevreleri, hükümetle el ele bu süreci yönetmektedir.
MEB’in çözüm önerileri hiç gerçekçi değildir
MEB, genel liselerin kaldırılması nedeniyle mağdur olan yüz binlerce öğrencinin durumundan kaynaklı olarak yapılan yoğun eleştiriler üzerinde meslek lisesine gitmek istemeyen ve resmen “ortada” kalan öğrencilerin meslek ve Anadolu liseleri bünyesinde açılacak olan “düz lise programı” ile sorunlarının çözüleceği iddiası gerçekçi değildir. Bu okulların altyapısının bu kadar öğrenciyi “genel lise programı” içine alması teknik olarak mümkün değildir.
Bakanlığın mağdur olan öğrencilerin ayrıca Çok Programlı Liseler (ÇPL) bünyesindeki genel lise programlarına kayıt yaptırabileceğini söylemesi, bu statüdeki okulların sayısından ve kontenjanından bile haberdar olmadıklarını göstermiştir. MEB verilerine göre Türkiye genelinde sadece 615 Çok Programlı Lise bulunmaktadır. ve bu liseler genellikle öğrencilerin az olduğu yerlerde açıldığı için sayıları ve kontenjanları sınırlıdır. MEB’in ortaöğretime kayıt döneminde böylesine gayri ciddi bir açıklama yapması, yaşanan sorunun büyüklüğünün farkında olmadığını göstermektedir.
2012-2013 örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye çapında faaliyet gösteren 615 Çok Programlı Lise bünyesinde okuyan öğrenci sayısı sadece 181 bin 521’dir. İstanbul’da 21, İzmir’de 10, Ankara’da ise sadece 7 tane çok programlı lise bulunmaktadır. Sadece üç büyük şehirdeki öğrenci yoğunluğu dikkate alındığında bile MEB’in çözümünün hiç de gerçekçi olmadığı anlaşılmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı akademik liselere gidemeyen ve kendi tercihi dışında zorla meslek liselerine, imam hatibe, özel okullara gitmeye zorlanan yüz binlerce öğrenciyi hangi matematiksel mucizeyi hayata geçirerek 615 adet Çok Programlı Liseye gönderecektir.
AKP’nin piyasacı-muhafazakar ve otoriter politikalarının bir devamı, rant ve kar arayışı karşısında özellikle yoksul ailelerin çocuklarına verilen değerin an açık ifadesidir. MEB’in hayata geçirmeye çalıştığı yeni ortaöğretim modeli, özellikle yoksul emekçi çocukları için meslek lisesi, imam hatip lisesi ve açık lise arasında tercihte bulunma zorunluluğu getirmekte, öğrenciler bir anlamda “kır katır mı, kırk satır mı? tercihine zorlanmaktadır.
Tüm bu sorunların yanında genel olarak eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılması, Türkiye’de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak, ancak eğitimin eşit, parasız ve kamusal niteliğini arttırmayı hedefleyen bir anlayışla mümkündür. Bu nedenle eğitim sistemi sermaye ve piyasa yararına düzenlemelerle değil, halktan, yoksul ve emekçi sınıflardan yana değişikliklerle gündeme gelmelidir.
Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki yaşananlar, AKP’nin piyasacı-muhafazakar ve otoriter politikalarının bir devamı, rant ve kar arayışı karşısında yoksul ailelerin çocuklarına verilen değerin an açık ifadesidir! AKP’nin ekonomik krizi eğitimdeki dönüşümle fırsata çevirme hamlesidir!
Öyle ki eğitim sistemimiz; geçtiğimiz 10 yıl içinde daha piyasacı ve daha gerici bir anlayışla yönetilmeye başlanmış, veliler çocuklarını okutabilmek için önceki dönemlere göre cebinden daha fazla harcama yapmak zorunda bırakılmıştır. Eğitimin temel insan haklarından birisi olduğunun göz ardı edildiği bu 10 yıllık süreçte, eğitimin giderek daha fazla paralı hale getirilmesiyle birlikte, milyonlarca çocuk ve gencimiz ya eğitim hakkından yoksun bırakılmış ya da çeşitli nedenlerle eğitimlerine devam edememiştir.
AYRIMCILIK, ÖTEKİLEŞTİRME VE DAYATMALARDAN VAZGEÇİLMELİDİR.
Bugün dünyanın bütün ülkelerinde insan hakları, demokrasi ve özgürlük bilinci yükseliyor. Farklı dillerin, kültürlerin, renklerin aynı haklardan eşitçe yararlanması anlayışı gelişiyor. Devlet eliyle birey ve toplum inşası reddediliyor. Ekonomide ve sosyal hayatta adalet vazgeçilmez ölçüt oluyor. İnsanlığın gelişmesi özgür, eşit, demokratik bir eğitim anlayışıyla herkesin ulaşabileceği, kamusal, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde bir eğitim programıyla mümkündür. Eğitimde ayrımcılığın ve dayatmaların olmaması, örgün ve kamusal eğitim süreçlerinden zorunlu din derslerinin kaldırılmasını ve herkesin anadilinde eğitim alma hakkına kavuşmasını talep eden imza standımızıda burada açıyoruz.
Öğrencilerin özgür seçim hakkını elinden alan ve açık bir dayatma olarak karşımıza çıkan böylesi bir uygulama kabul etmediğimiz bilinmelidir. Eğitim Sen olarak MEB’i ciddiyete davet ediyor, herkesi çocuklarımızın eğitim hakkına ve geleceğine sahip çıkmaya davet ediyoruz!09.09.2013
Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı