Hayatlarımız kararnamelere sığmaz. Özel

Kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlalidir ve suçtur. Devletlerin görevi ise bu suçu oratadan kaldırmaktır. TBMM de oy birliği ile kabul edilmiş, kadınların yaşam hakkını güvence altına alan İstanbul sözleşmesini bir kararneme ile kaldırmak da kadınlara yönelik şiddet suçunun en ağır şeklidir.
 
Her gün en az dört kadının katledildiği, kadınlara yönelik cinsel, fiziksel, psikolojik, ekonomik her tür şiddetin katlanarak arttığı, erkek faillerin bir kravatla, namus diyerek, “reddedildim”, “boşanmak istedi, ailemi dağıtmak istedi” diyerek cezasız kaldığı ya da indirim aldığı yargı pratikleriyle şiddet adeta özendiriliyor. Böyle bir dönemde İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı yasayı etkin uygulamak şöyle dursun, bu sözleşmeden çıkmanın yollarını arayan AKP+MHP iktidarı, kadınların iradesini ve taleplerini yok sayarak hukuksuzca, bir gece yarısı kararıyla sözleşmeden çekilmeyi tercih ediyor.
Bir 4 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir
 
Bu tercih açıktan kadın cinayetlerinin ardındaki politik saikleri de ortaya koyuyor. Patriyarkal kapitalizm ve siyasal İslamcı ideoloji birlikteliği, toplumsal cinsiyet eşitliğini reddederek kadını sadece erkek üzerinden ve aile içinde tanımlıyor. Kadınlara, LGBTİ+lara bağımsız ve eşit bir varoluş hakkı tanımıyor; bütün bu hak ihlallerini “müjde”, “ilerleme” diye yaldızlayarak kazanım gibi sunmaya çalışıyor.
 
Kadının bir tür mülk haline getirilmesine, kendisine her şeyin yapılabilir olduğu, erkeğin her arzusunu yerine getirmek zorunda olan köle olarak görülmesine değil, erkeklerin bu ayrıcalığını kaybetmesine içerleyen, eşitlik talebinden, eşitlikten tiksinenlerin “yatıştırılması” için sözleşmeden çıkılması ülkenin en fazla sayıda üyesi olan memur konfederasyonu tarafından övünç kaynağı haline getiriliyor.
 
“Milletin” sesine kulak verip “vahim bir hatayı” düzelten cumhurbaşkanına teşekkür edilen açıklamadan anlıyoruz ki, Memur Sen yönetimi milleti çok açık bir biçimde sadece kendi görüşünden olanlarla, iktidara biat edenlerle, toplumsal cinsiyet eşitliğinden, cinsel yönelimi heteroseksist normlara uymayanlardan rahatsızlık duyanlarla, onları insan görmeyenlerden müteşekkil. Çünkü bu toplumun en az yarısını oluşturan kadınlar her platformda sözleşmenin etkin uygulanması için seslerini yükselttiler. Buradan soruyoruz; Memur Sen yönetimi kadınları milletten saymıyorsa ne olarak görüyor? Nedir vahim olan hata? Erkeklerin kadınları “dövme”, “taciz, tecavüz” etme ayrıcalığını korudukları için attığı sevinç çığlıklarından biz hemcinsleri olarak utanıyoruz.
Bir 3 kişi ve ayakta duran insanlar görseli olabilir
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi yeterli gelmemiş olacak ki 6284 sayılı yasanın din-kültür-geleneklere uygun yapılandırılması için de çağrı yapmış Memur Sen kadın komisyonu. Demişler ki “Sözleşme’nin ulusal mevzuattaki uzanımı olan ve onun ruhuyla hazırlanan 6284 sayılı Kanun, ideolojik bakışın eseri olduğu için toplumsal dokumuzla uyumsuz ve kadını korumada etkisizdir.” Onlara göre erkeği kriminalleştirmeyecek, ve kadını aynı anda koruyacak yeni bir yasa olabilimiş.
 
Biz sizin bahsettiğiniz o kutsal aile örneklerini Melek İpek, Nimet AKGÜN, Fikriye ÖZBEK gibi nice kız kardeşimizin davalarında gördük.
KESK kadın meclisi olarak, konfederasyonumuza duyduğumuz gururla, göğsümüzü gere gere size sesleniyoruz. “Kazanılmış haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz, hukuki güvencelerimizin ortadan kaldırılmasına müsaade etmeyeceğiz.”
Bir bir veya daha fazla kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
YAŞASIN KADIN MÜCADELESİ
YAŞASIN KESK
KESK KADIN MECLİSİ
Dönem sözcüsü
Buket ALTINOK
Okunma 904 defa