Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı, emperyalistler tarafından işgal edilmiş bir ülkeyi esaretten kurtarmak için atılan ilk adımın tarihi olan 19 Mayıs 1919’un üzerinden 101 yıl geçti. Türkiye halklarının emperyalizme karşı mücadelesinin en önemli simgelerinden birisi olan 19 Mayıs’ın Türkiye gençliğine ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak armağan edilmiş olması anlamlı olsa da, Türkiye’de gençlerin eğitim ve çalışma koşulları başta olmak üzere ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. En önemli olan sorun ise, gençlerin kendi yaşamları ile ilgili alınan kararlara etki edememesi, karar süreçlerine dahil edilmemesidir.
Bu yıl 19 Mayıs’ı salgın koşullarında karşılıyoruz. Gençler, yaşamları açısından oldukça önemli ve belirleyici olan iki sınava, salgının sağlıkları ile ilgili oluşturduğu riske rağmen girmek durumunda kalacaklar. Gençlerin, eğitimcilerin ve bilim insanlarının tüm talep, eleştiri ve uyarılarına rağmen Haziran ayı içerinde yapılacak olan sınavlar ertelenmedi. Sınavlar ile ilgili yaşananlar, gençliğe verilen değer ve gençlerin düşüncelerinin önemsenmesi açısından oldukça anlamlı olumsuz bir örnek oluşturmaktadır. Henüz zaman varken, henüz çok geç değilken gençlerin sesinin duyulması ve sınavların salgın bitene dek ertelenmesi gerekmektedir.
Bugüne kadar gençliğin sorunlarını çözmek için adım atmayanların, gençlerin sorunlarına yönelik çözümleri olmayanların en büyük marifeti sorunları görmezden gelmek, yok saymak olmuştur. Bu tutum, elbette gençliğin sorunlarını ve karşı karşıya oldukları tehlikeleri ortadan kaldırmamaktadır.
19 Mayıs her ne kadar yıllardır gençlere, genç kuşaklara övgüler dizilen bir gün olarak kutlansa da, gençler evde, okulda, üniversitede, iş yerlerinde baskıcı, otoriter uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, kendilerini özgürce ifade edebilmelerinin, taleplerini dile getirmelerinin önüne sürekli yeni engeller çıkarılmaktadır.
Toplumsal bir kategori olarak değerlendirdiğimizde gençlik, nüfusun yaşı genel olarak 18 ile 25 arasında olan, toplumun oldukça geniş bir kesimini oluşturmaktadır. Nüfusun en dinamik kesimlerini oluşturan gençlerin, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de egemen sınıflar tarafından dönem dönem tehlikeli, sistem karşısında potansiyel tehdit olarak görülmesi düşündürücüdür.
Türkiye’de gençlik, bir taraftan egemenler açısından potansiyel tehdit olarak değerlendirilirken, diğer taraftan gençliğin mevcut düzenin devamının sağlanması için egemenlerin çıkarları doğrultusunda ‘eğitilerek’ sisteme kazandırılması için bütün araçlar adeta seferber edilmektedir. Buradaki temel amaç, gençliğin sınırsız enerjisinden, yaratıcılık ve yeteneklerinden sonuna kadar yararlanmaktır.
Hem eğitimli hem de eğitim alamayan gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak bir çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye gençliği, işsizlik ve güvencesizlik batağına mahkum edilmiştir. Yaşanan ekonomik kriz ve salgınla beraber krizin derinleşmesi yaşanan sorunları artırmakta, işsizlik oranını yükseltmektedir. Genç işsizlik oranı her geçen gün artmaktadır.
Atama bekleyen, ataması yapılan ama göreve başlatılmayan arkadaşlarımızın yaşadığı sorunlar her geçen gün artmaktadır. Yüzbinlerce öğretmen arkadaşımız ya asgari ücretin altında maaş alarak ücretli öğretmenlik yapmak ya da kendi mesleği dışında başka işlerde çalışmak zorunda bırakılmıştır.
Bilim dışı, skolastik, dinsel motiflerle kuşatılmış, post modern popüler bir kültür saldırısı altında yaşayan geniş gençlik yığınları, mistisizm ve bilinemezciliğin baskısı altında karamsarlığa itilmekte ve gelecek beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen ‘bireyler’ haline getirilmeye çalışılmaktadır. Gençliğin, ilkokuldan başlayarak ırkçı ve gerici bir temelde örgütlenmesini hedefleyen, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini isteyen bir eğitim sistemi içinde sağlıklı bireyler olarak kendisini gerçekleştirmesi mümkün değildir.
Gençlerin eğitim hakkından kamusal bir anlayışla eşit ve parasız olarak yararlanması; laik, bilimsel, demokratik ve kendi anadillerinde eğitim almalarının sağlanması, onları sınırsızca sömürülecek ‘kaynak’ olarak görmeyip birey olarak tanımak, istihdam, iş güvencesi ve onurlu bir yaşam sürmeleri için gerekli adımları atıldığında gençlerin içine itildiği karamsarlığın önüne geçilebilecektir.
Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlardan söz ederken, egemen güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin temel parçası haline getiren politikaların terk edilmesi, gençliğin kendi geleceğini yine kendi mücadelesi ile şekillendirmesinin önünü açacak somut politikalara ve adımlara ihtiyaç olduğu ortadadır.
Eğitim Sen olarak gençlerimizin aydınlık bir gelecek mücadelesinde yalnız olmadığını belirtiyor, bütün gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz.