Bu topraklarda her gün aramızdan 5 kadın öldürülüyor! Biz kadınlar evimizde, sokağımızda, en yakınımızdaki erkekler; yani kocalar, sevgililer, babalar, kardeşler tarafından öldürülüyoruz. Öldürülmek için boşanmak istememiz, gezmemiz, yemek yapmamamız, hatta erkeğin gece rüyasında aldatıldığını görmesi bile bahane olabiliyor. Öldürülmek için kadın olmamız yetiyor. Ocak ayından bu yana 73 kadın öldürüldü, 60 bin 420 kadın şiddete maruz kaldı. Bu rakamlar sadece haber alabildiklerimiz... Bu sayılara sürekli yenileri ekleniyor. Dün ve bugün de Adana’dan, Konya’dan, Diyarbakır’dan kadın cinayeti haberleri geldi.
Kadınlar evlerde, sokaklarda, cezaevinde, siyasette, iş hayatında erkeklerin tacizine ve tecavüzüne maruz kalıyor! Erkek egemen yargı kadın katili ya da tecavüzcü erkekleri koruyor, haksız tahrik indirimleri ile cezalarını düşürüyor ya da davalar sonuçsuz kalıyor. Katiller ve tecavüzcüler ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor!
AKP geçtiğimiz sene başında “kadına yönelik şiddetle mücadele” adında güya biz kadınları korumaya yönelik bir yasa çıkardı; ancak çıkarılan yasa kadına yönelik şiddeti önlemeye yetmediği gibi aksine erkek şiddetini tırmandırdı. Bu sene açıklanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre Türkiye 136 ülke arasında 120’inci sırada!
Ocak ayından bu yana koruma kararı almış olan 11 kadının erkekler tarafından katledilmesine sessiz kalan devlet, bu da yetmezmiş gibi şiddetin faili olan erkeklerin koruma kararından faydalanmasına dair de düzenlemeler yaptı.
ŞÖNİM adıyla bilinen şiddet önleme ve izleme merkezleri 14 pilot ilde uygulamaya geçti; ancak hem kadınların bu merkezlere erişmesinde hem de uygulamada pek çok sorun yaşanıyor. Sığınak yürüten bağımsız kadın örgütleri işlevsiz hale getirilmeye çalışılıyor. Kadın sığınaklarının yerleri ihaleler yoluyla resmi gazetede ifşa ediliyor. Erkek devletin yetkilileri sığınaklarda kalan kadınların sosyal güvencelerini sağlamak yerine şiddet uygulayan, canını tehdit eden erkeklerle barıştırmaya zorluyor.
Erkek devlet bir yandan yasal olarak yapamadığı kürtaj yasağını fiilen devlet hastanelerinde uygulayarak kadınların hayatını tehdit edecek şartlarda kürtaj yapmasına sebep olurken bir yandan da GEBLİZ (Gebe Lohusa Bebek Çocuk İzleme ve Takip) uygulamasıyla kadınların doğurganlığına, kişisel bilgilerine dair tüm detayları kamu ve özel sağlık kuruluşları yoluyla takip ediyor! Ancak bu da yetmiyor, bir işbirlikçi gibi kadının kocasına, babasına haber veriyor. Bu ifşanın daha çok şiddete ve hatta cinayete yol açacağını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Bakan Fatma Şahin, kadına yönelik şiddeti önlemek için kadın kurumları ile görüşmek yerine Diyanet İşleri ile protokol imzaladı ve Adalet Bakanlığı ile ortak hazırlanan proje kapsamında 20 bin evliliği kurtaracaklarını beyan etti. Bu adım AKP’nin, erkek egemen sistemin, onu üreten ve koruyan ailenin bekçisi olduğunun göstergesidir. Kadın bakanlığını aile bakanlığına çeviren AKP kadını değil, aileyi korumayı esas aldığını her fırsatta gösteriyor!
Kadınlara müjde gibi sunulan kadın istihdam yasası taslağı ile esas işiniz evdeki eş, çocuk, yaşlı, hasta ya da engelli bakımıdır, tüm bunları yapın, asıl işinizi aksatmayın ama düşük ücretli, güvencesiz, örgütsüz, itaatkar emeğinizi de sömüreyim deniyor. Kadın emeğinin çifte sömürüsünün derinleştirilmesine ve değersizleştirilmesine yönelik ve adeta doğum teşvik paketine dönen bu istihdam paketinin doğuracağı olası sonuçlarını bugünden görmek mümkün. Daha geçtiğimiz günlerde iş cinayetine kurban giden bir ev işçisi kadın, birkaç hafta önce de tarım işçisi kadınlar toprağa verildi.
Çocuk evliliklerinin çok fazla olduğu bu topraklarda iktidar, çocuk evliliklerini engelleyecek politikalar üretmek yerine 4+4+4 düzenlemesi ile kız çocuklarını erken evliliklere mahkum etti. Şimdi de liselerde evliliğin önünü açıyor. Evlilik teşvik paketi ile evlenenlere faizsiz kredi uygulaması başlatan, üniversitede okuyan öğrencilerin kredi borçlarını sileceğini açıklayan iktidarın asıl görevi evlilikleri teşvik etmek değil kadınların can güvenliğini sağlamaktır. Kadınlar için ölüm, şiddet, baskı, eşitsizlik yuvası olan evlilik ve aileyi yücelterek kadınların can güvenliğini sağlayamazsınız! Öldürülen, erkek şiddetine uğrayan her kadından siz sorumlusunuz! Artık kadın katilleri ile suç ortaklığını bırakın!
Başbakanın yaptığı “kızlı - erkekli evler, meşru- gayri meşru hayatlar” açıklamaları bu ülkede yaşayan özellikle genç kadınların hayatlarını tehlikeye attı. Başbakanın bu açıklamalarının ardından çeşitli illerden ev baskınları haberleri gelmeye başladı. Biz kadınlar üzerindeki erkek baskısı yetmiyormuş gibi devlet, kolluk güçleriyle işgüzar valileriyle ailenin erkeklerine yardıma geldi!
Kendisini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan iktidarın homofobik ve transfobik söylemleri eşcinsel trans ve biseksüel kadınlara uygulanan şiddeti de meşrulaştırıyor. Hükümet sözcüleri her fırsatta eşcinselliği “ahlaksızlık, hastalık” olarak tanımlıyor ya da tamamen görünmez kılıyor. Kadınların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik ayrımcılık ve şiddet, nefret cinayetlerini körüklüyor. Uygulanan ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını, lgbt bireylerine yönelik nefret cinayetlerinin son bulması için gerekli önlemlerin alınmasını istiyoruz.
Her fırsatta kadın düşmanı politikalarla kadınlara saldıran sistem sözcüsü AKP, savaş yanlısı siyasetiyle de kadınlara şiddet uygulamaya devam ediyor. Halen KCK operasyonları ile hapsedilen Kürt kadınlar sırf siyasi kimliklerinden dolayı cezaevlerindeler. Kürt kadınlar bulundukları her yerde savaşın, göçün ve yoksulluğun tüm şiddetini yaşıyor. Yıllardır süren çatışmayı sözüm ona sonlandırdığını iddia eden AKP, Rojava’da binlerce tecavüze, katliama ve sürgüne destek vermiştir. Suriye’deki savaşı körükleyerek pek çok kadının bir eşya gibi alınıp satılarak kuma yapılmasına ya da fuhuşa zorlanmasına sebep olmuştur. Tüm bu vahşete karşı direnen, örülmek istenen duvarlara karşı bedenini siper eden Ayşe Gökkan gibi kadınlarla birlikte mücadeleye devam edeceğiz.
Erkek devlet her dönem gözaltında ve hapishanelerde kadınlara tacizi ve işkenceyi sistematik bir şiddet olarak kullandı. Ancak, bu yıl Gezi isyanında yaşananlar devletin ve kolluk kuvvetlerinin kadınlara nefretini alenen uygulamaktan çekinmediğinin en açık ifadesi oldu. Kadınlar gözaltına alınırken şiddetin her türlüsüne maruz kaldı, ”ince arama” adı altında çıplak arama ile tacize, tecavüz tehdidine maruz kaldı. Failler ise her zamanki gibi korundu.
İktidarın evli-evli olmayan, çocuklu - çocuksuz, başı açık- kapalı, söylemleriyle kadınlar arasında kurmaya çalıştığı hiyerarşiye, emeğimizin ucuzlaştırılıp yoksulluğumuzun arttırılarak, güvencesizleştirilerek, erkeklere daha bağımlı hale getirilmeye çalışılmamıza karşı çıkıyor ve diyoruz ki kiminle yaşayacağımıza, doğurup doğurmayacağımıza, nasıl giyineceğimize biz karar veririz! Biz kadınların, yaşamından, bedeninden, emeğinden elinizi çekin!
Biz kadınlar bu 25 Kasım’da da taleplerimizin yerine getirilmesi için dayanışmaya ve örgütlenmeye devam edeceğiz. Kapitalizme ve erkek egemenliğine karşı; cinsiyetçiliğin, şiddetin, sömürünün, tacizin, tecavüzün tüm izlerini yeryüzünden silmek için tüm kadınları mücadeleye çağırıyoruz.
Kadınlar, örgütlenmeye, mücadeleye! 25 Kasım 2013
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON!
YAŞASIN KADINLARIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ!
ADANA KADIN PLATFORMU