Adana'da kadına yönelik aile içi şiddet başta olmak üzere taciz ve tecavüz olaylarında yaşanan artışı değerlendiren Avukat Sevil Aracı, taciz ve tecavüz vakalarının son 5 yılda yüzde 30 artış gösterdiğini belirterek, AKP'nin "hadım etme" uygulamasının suçları meşrulaştırmaktan başka bir anlamının olmadığını belirtti. Aracı, "Erkek şiddette, tacizde ve tecavüzde kendisini haklı görüyor çoğu kez, bu yargı sürecinde de destekleniyor. 'Haksız tahrik indirimi' beyanının hala taciz ve tecavüz davalarında esas alınması da yargının bu suça ortak olması anlamına geliyor" dedi.
Çukurova bölgesinde özellikle Adana'da kadına yönelik şiddet vakalarında ve cinsel saldırı suçlarında önemli oranda bir artış yaşanıyor. Kadına yönelik aile içi şiddet başta olmak üzere, taciz, tecavüz ve cinayet vakalarının yoğun olarak görüldüğü Adana'da yoksulluk, işsizlik, AKP'nin kadına bakış açısı ve kadını aile ve devlete ait bir varlık gibi görme zihniyetinin bunun başlıca sebepleri olduğunun altı çiziliyor. Eğitim Sen Adana Şubesi Kadın Sekreteri Esra Arslan, Avukat Sevil Aracı ve Sosyolog Prof. Dr. Adnan Gümüş Adana'da kadına yönelik şiddet ve taciz tecavüz vakalarının neden çok olduğuna dair DİHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
'İnsanın insan olarak değersizleştirildiği gerçeği var'
Sosyolog Prof. Dr. Adnan Gümüş, toplumsal refah düzeyi, ekonomik kaygılar, tüketim kültürü ve kültürel yapının beslediği bir şiddet olgusunun her geçen gün Türkiye'de daha sık yaşanmaya başladığının altını çizdi. Son dönemde özellikle tüketim kültürü ile birlikte insanın 'insan' olarak değersizleştiğine vurgu yapan Gümüş, bu değersizliğin yarattığı en temel sonucunun şiddet vakaları olduğunu belirtti. Tüketim kültürünün ihtiyaç- edinim dengesiyle örtüşmemesi nedeniylede değişen erkek beklentilerinin şiddetin temel körükleyenlerinden biri olduğunu söyleyen Gümüş, "Maalesef işsizlik başta olmak üzere kadının iş hayatında yerini hak ettiği şekliyle alamaması da aile içi şiddeti arttırıyor. Kadın erkek eşitsizliği maalesef devam ediyor. Türkiye'de kadınların yüzde 16'sı istihdama katılabiliyor" dedi.
'Göçle birlikte yaşanan işsizlik ve yoksulluk'
Eğitim Sen Adana Şubesi Kadın Sekreteri Esra Arslan da, 1990'lı yıllarda bölgede yaşanan savaş nedeniyle nüfusun önemli bir kısmının bölge illerinden Çukurova'ya göç ettiğini ifade ederek Adana ve Mersin illerinin göç kendi olduğunu kaydetti. Arslan, göçün sonucunda işsizlik ve yoksulluğun arttığına işaret ederek bu durumdan en çok kadınların ve çocukların etkilendiğini belirtti. Arslan, özellikle son 15 yıl içerisinde yoğunlaşan işsizlik, yoksulluk, milliyetçilik ve şiddet kültürü gibi sosyolojik dönüşümlerinde büyük kentlerde yaşayan kadınların şiddete ve cinsel saldırılara maruz kalmalarını büyük oranda etkilediğinin altını çizdi.
'Kutsal aile birliği çatırdıyor'
Kadınların Adana'da özellikle aile içinde şiddete uğradığına işaret eden Arslan, aile içinde statüde bazı dengelerin çatırdağına vurgu yaparak, "Bu durum kadınların 'Kutsal aile birliğine' topluca karşı koyuşlarıdır. Artık her şey eskisi gibi yürümemekte, kadının hane içinde geleneksel yeniden üretim faaliyetlerinde olduğu, erkeğin de kamusal alanda kapitalist çarkın işgücü olduğu, kendi aralarında oluşturdukları cinsiyete dayalı işbölümü kısmi de olsa çatlamaya başlıyor. Kadın esnek kuralsız da olsa işgücüne katılarak var olan ataerkil sınırlarını zorluyor. Artık daha çok boşanma, ayrılma talebiyle ortaya çıkıyor, verilene razı olmuyorlar. Hal böyle olunca da daha çok şiddete uğruyorlar. Çünkü öldürülen şiddete uğrayan kadınlar onların hayatla bağlarını kurdukları, bel bağladıkları aile öğesinin tek unsurları. Bunun çatırdadığını görmek, bu cinayetleri tetiklemekte diye düşünüyorum" dedi.
'Süreç hastalıklı ve eksik ilerliyor'
Arslan, toplumda oluşturulan muhafazakar söylemlerin medya aracığıyla meşrulaştırdığını ifade etti. "Siyasi iktidarın 'üç çocuk yapın' çağrısının 'akil erkek'lerin cinsiyetçi ve muhafazakâr demeçleri kadına biçilen misyonu gösteriyor" diyen Arslan, kadının isminin bakanlıktan çıkarılmasının ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesinin kadının aileye ve devlete ait olduğu vurgusu taşıdığına dikkat çekti. Arslan, bu durumda sistemin ve mevcut politikaların kadını aile üzerinden tanımlayarak eve hapsetmesinin yaşanan çatışmayı daha da derinleştirdiğini söyledi. Sorunun çözümünün kadınların farklılıklarıyla birlikte kurdukları topyekün bir örgütlenme ve direniş hattıyla olacağını belirten Arslan, bu hattın güçlendirilmesi için sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin kadın örgütlenmeleri ve sendikalarla ortak bir çalışma oluşturması gerektiğini belirtti. Arslan, "Halen yasalarda 'haksız tahrik indirim' şeklinde bir beyanın yer alması bir taraftan da hükümetin şiddetin önlenmesine dair yasalar çıkartması aslında sürecin nasıl da hastalıklı yetersiz ve eksik ilerlediğinin göstergesidir" dedi.
'Kadının beyanı esas alınmalı'
Avukat Sevil Aracı ise, Çukurova bölgesinin karma bir yapısının olduğunu, işsizliğin ve yoksulluğun fazla olduğunun altını çizdi. Aracı, erkek egemen kültür ve toplum yapısının kadını bir meta olarak gördüğünü hatırlatarak, "Erkek şiddette, tacizde ve tecavüzde kendisini haklı görüyor çoğu kez, bu yargı sürecinde de destekleniyor. Kadının yaşadıklarını ispatlaması bekleniyor. Ama aslında özellikle taciz tecavüz olaylarında biz tam tersi olması gerektiğini düşünüyoruz genel vakalardan farklı olarak. Bu tip bir olayda kadının beyanı esas alınmalı ve erkek eğer suçsuz ise bunu ispatlamalıdır, konunun hassasiyeti, delillere dayandırmanın zorluğu, kadının başa çıkmak zorunda olduğu bir sürü buna bağlı sorun birlikte düşünüldüğünde. Özellikle Adli Tıp Kurumu'ndan alınması istenilen raporlar tam bir işkenceye dönüşüyor. Bu durumda kadının ruh sağlığının bozulmamış olma ihtimali olmadığından rapora gerek duyulmadan ruh sağlığı bozulmuş olarak kabul edilmelidir ve buna göre ceza verilmelidir diye düşünüyoruz ve bu yönde yasal düzenlemeler yapılmasını, Adli Tıp işkencesinin bitirilmesini istiyoruz" dedi.
'AKP'nin amacı kadını evin içine hapsetmektir'
Son dönemde AKP hükümetinin yaptığı düzenlemelerle kadına bakış açısını ifşa ettiğini belirten Aracı, tüm düzenlemelerin kadının eve, aile içine ve dört duvar arasına hapsetmeye yönelik olduğunu belirtti. Son dönemde Türkiye'de kadının iş gücüne katılımının yüzde 26'ya gerilediğini, işsizlik oranının ise yüzde 14.3'e yükseldiğini vurgulayan Aracı, devletin verdiği sosyal yardım ve bağışların bu durumu belgelediğinin altını çizdi. Devletin sosyal yardım yaparken dahi kadını eve hapsetmeyi amaçladığını söyleyen Aracı, çocuk yardımı, eğitim yardımı, yaşlı ve özürlü yardımı adı altında verilen komik paralar için bile "kadının çalışmıyor olması" şartı getirdiğini ifade etti. Kadına yönelik şiddet olaylarının AKP hükümeti döneminde yüzde bin 400 artmasının tesadüf olmadığını söyleyen Aracı, yapılan düzenlemelerle bağlantısının olduğunu ve özellikle yargı sürecinde erkeklerin çok kolay tahrik indirimlerinden faydalandığını söyledi. Kadına yönelik cinsel taciz ve tecavüz olaylarında, son 5 yılda yüzde 30 artış olduğunu belirten Aracı, AKP'nin tartıştırdığı tacizciyi, tecavüzcüyü "hadım etme" uygulamasının suçları meşrulaştırdığının altını çizdi.
'AKP tecavüz edenin 'hasta' olarak algılanmasını istiyor'
Aracı, "Tecavüz edenin 'hasta' olarak algılanması isteniyor. Biz kadınlar olarak bunu da doğru bulmuyoruz. Konu bir hastalık olarak ele alınamaz. Erkek egemen toplumsal yapının bir tezahürü olarak ele alınmalı. Kadın ev içine hapsedildikçe şiddet görme olasılığı da artıyor. Buna karşı mücadele yolları da tıkanıyor. Son yasal değişiklikler de aslında bir geriye gidişe neden oluyor. Kadına hediye gibi sunulan şiddetle mücadele yasası da beklentileri, kadın örgütlerinin taleplerini karşılamaktan uzak" dedi. Kadını sadece aile içinde bir unsur olarak gören yaklaşımın onun kişiliğini ve kimliğini tanımamak olduğunu belirten Aracı, konuyla ilgili kadın örgütlerinin uzun zamandır mücadele ettiğini vurguladı. Kadın cinayetlerinde katil erkeklerin sıklıkla başvurdukları bir savunmanın 'haksız tahrik indirimi' olduğunu söyleyen Aracı, mahkemeler de çoğu kez bu savunmaların kabul edildiğini ve erkeklerin kolaylıkla indirimden faydalandığını ifade etti. Aracı, "Biz özellikle Adana'da görülen kadın cinayetleri davalarında, kadınlar olarak davaları takip etmeye çalışıyoruz. Haksız tahrik indiriminin uygulanmaması için de çaba harcıyoruz. Son dönemde bazı davalarda bu başarıldı. Bu yüzden de özellikle bu tür davalarda kadınların takibinin sahiplenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz kadınları köleleştiren, aşağılayan her türlü gerici yasanın ortadan kaldırılmasını, devletin yaşam hakkımızı koruma görevini yerine getirmesini istiyoruz" dedi.