BİR ÇARPITMA, BİR TAKİYE VE TÜRBAN ÖZGÜRLÜĞÜ
Memur Sen bugünden itibaren kamu çalışanlarının “kıyafet serbestisi”ni hayata geçirecek bir eylem başlattığını açıkladı. Memur Sen’e Kamu Sen’in de destek vereceği belirtiliyor.
Memur Sen yöneticilerine bakarsanız bu eylemleri, kamuda çalışanların kılık kıyafetine “ölçü”, “sınır” getiren yönetmeliğe karşı bir “özgürlük başkaldırısı”dır!
Memur Sen yöneticileri böyle iddia ediyor da ama gerçek böyle midir? Kuruluşundan bugüne kadar tam bir “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” tutumu benimsemiş sendika olarak Memur Sen’in yöneticilerinin böyle bir özgürlük aşkı, onların iddiaları çerçevesinde kalındığında elbette anlaşılır değildir.
Ancak, Memur Sen yöneticilerinin iddiaları bir “çarpıtma” bir de “takiye”ye dayanmaktadır. “Çarpıtma”, özgürlük iddiasıyla ilgilidir. Memur Sen yöneticilerine göre, madem bir konuda bir yasak, bir sınırlama varsa, onu kaldırmayı istemek özgürlük istemek, özgürlükçü olmaktır! Oysa gerçekte özgürlükçülük, kişinin ya da kimi toplulukların “kafasına göre takılması”, “başıboşluk” değil, toplumsal olarak ilerlemenin önünde engellerin ortadan kaldırılmasını amaçlayan talepler için mücadeledir. Dolayısıyla geriye doğru, örneğin dini akitlerin bilimsel doğrularla aynı değerde görülmesinin savunulması (çifte doğru), isteyenin şeriat isteyenin laik mahkemede yargılanması (çok hukukluluk), ya da greve katılmayan işçinin grev kırma hakkının savunulması bir özgürlük savunuculuğu değildir. Tersine bu tür bir ”özgürlük savunuculuğu” toplumu geriye götüren, dolayısıyla gerçekte özgürlük düşmanı bir tutumudur. Bu tutumların restorasyon dönemlerinde, gericiliğin güç kazandığı dönemlerde ortaya çıkması da bir rastlantı değildir.
Memur Sen’in laf kalabalığı arkasında sakladığı asıl hedefi olan “türbanla kamu hizmeti yapılması” talebi de kadını özgürleştiren, kadınların özgürlük mücadelesi içinde desteklenmesi gereken değil tersine kadını gelenek ve göreneğin, erkek egemen toplumsal değerlerin kıskacına iten bir girişim olarak özgürlük mücadelesi kategorisinden görülemez. Özellikle ülkemizde “kadının örtünmesi”, bugünkü biçimiyle kadının özgürleştirilmesinden çok onun gelenek, göreneğin sayısız bağlarıyla bağlanması, evin ailenin sorunlarının başına dikilerek hapsedilmesinin dayanağı olmuştur.
Memur Sen’in iddialarının “Takiye” yanına gelince: Memur Sen bu eylemi sanki hükümete, idareye karşı bir eylem gibi gösteriyor. Ama gerçekte bu eylemin Hükümet ve idareyle el altından işbirliği içinde organize edildiği de herkesin bildiği bir şeydir. Çünkü sendikanın bu girişimi, kadınların özgürleşmesi amaçlı değil AKP Hükümeti’nin “muhafazakar toplum” inşasının bir adımı olarak, üstelik de kadınların hapsedildiği gelenek görenek zindanının kapısına bir kilit daha vurulmasıdır. Bunun gizli saklı yanı yoktur. Başbakan daha yakın zamanda Memur Sen’in atacağı adımı desteklerken, kılık kıyafetle ilgili yeni bir düzenleme yapmayacaklarını da açıkladı. Çünkü böylece sorunu fiiliyatta bir “sosyal vaka” haline getirirken aynı zamanda kamu emekçileri arasında gerilim yaratacağını da bildiği için, onları yeniden yeniden bölmenin vesilesi olarak da bunu kullanmak istemektedir. Dahası idarenin de baskısıyla türban takmayan kadınların da baskı altına alınması amacının bu planda saklı olduğunu görmek için aşırı saf olmak gerekir. Bunun son örneği “Kur’an” ve “Hz Muhammed’in Hayatı” seçmeli derslerinin seçiminde görüldü.
Elbette kamu emekçileri hem türbanla çalışmaya gelmenin bir özgürlük sorunu olduğu hem de bu vesileyle kamu emekçileri arasında yeni gerilimler yaratma oyununa gelmemelidir. Bu yüzden türban takan kadınlarla düşmanlaşmak yerine özgürlüğün ne olduğu ve inançlarının nasıl istismar edildiğini, hangi politikaların aleti ve kurbanı edilmek istendiklerini, ısrarla açıklayan bir tutumu benimsemelidirler.
Ve elbette Memur Sen’in sahte özgülükçülüğünü ve kamu emekçilerinin öz talepleriyle bir ilgisi olmayan hükümet güdümlü bir sendika merkezi olduğunun teşhirini de ihmal etmeden!
İhsan Çaralan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.