ANNELİĞİ HER KADEMEDE GÖSTEREN ANNELERİ SEVGİYLE KUTLARIZ.

ANNELİĞİ HER KADEMEDE GÖSTEREN ANNELERİ SEVGİYLE KUTLARIZ.

Yoksulluğun, işsizliğin, göçün, eğitimsizliğin, fuhuş’un, uyuşturucu kullanımının, aile içi ve toplumsal şiddetin, namus ve töre cinayetlerinin pençesinde kıvranan annelerimizi, anneler günü ile avutmak mümkün mü?

BASINA VE KAMUOYUNA

 Her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanan anneler gününde annelik bir yandan tüketim kültürünün aracına dönüştürülürken, diğer yandan da toplumsal, ekonomik ve politik bağlamlarından koparılıyor.

Kadınlar ve Anneler Eşitsiz Bir Dünyada Yaşıyorlar

 Dünyanın her yanında kadınlar, kadın oldukları için ayrımcılığa uğruyorlar; şiddet görüyorlar. Her geçen gün dünyamızda zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum büyüyor. Ama dünyanın her yerinde yoksulların en yoksulu kadınlar ve milyonlarca kadın okuryazar değil. Her yıl yüz binlerce kadın önlenebilir sağlık sorunlarından dolayı yaşamını yitiriyor. “Namus”, aşk ya da ihtiras adına işlenen cinayetlere kurban gidiyorlar.

 Yoksulluğun, işsizliğin, göçün, eğitimsizliğin, fuhuş’un, uyuşturucu kullanımının, aile içi ve toplumsal şiddetin, namus ve töre cinayetlerinin pençesinde kıvranan annelerimizi, anneler günü ile avutmak mümkün mü?

 Ülkemizde kadınların yarısından fazlası aile içi şiddete maruz kalmaktadır ve aile içi şiddete maruz kalan kadınların yarısından fazlasında da intihar eğilimi görülmektedir.

 Savaşın şiddetini iliklerine kadar yaşayan bir anneyi hangi kapitalist tüketim ürünü mutlu edebilir? Bu nasıl bir iki yüzlülüktür?

 Savaşlarda çocuklarını yitiren anneler her dilden ağıtlar yakıyorlar. Çağımızı kuşatan milliyetçilik, ırkçılık ve militarizm kadınların bedenlerini de birer savaş alanına çevirdi.

 Aile içinde kadının ikincil statüsü, erkeğin emirlerine itaat etme ve saygı gösterme yükümlülüğü, erkeğe hizmet sorumluluğu toplumsal bir gerçeklik olarak varlığını etkin bir şekilde sürdürürken anneleri yapay bir günle mutlu etmek mümkün mü?  

 Ülkemizde cennet annelerin ayaklarının altına serilir. Ama öte yandan da kadınların akıllarının kısa olduğu söylenir.

 Kadınlara seçme ve seçilme hakkının en erken verildiği ülkelerden biri olmakla övünülen ülkemizde kadınların parlamentodaki temsili içler acısıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının üst yönetimlerinde kadınlar yok denecek kadar azdır.

Kadın ve çocuk emeği sömürüsünün hiçbir sınır tanımadığı bir dünyada bütün sorunlardan arınmış bir “annelik” hali düşünülemez!

 Ülkemizde Çalışan kadınların sektörler arasındaki dağılımına baktığımızda ise yaklaşık dörtte üçü (%72) tarımda, %10’u sanayide, %18’i hizmetlerde olduğunu görüyoruz.

 . 6 milyon çalışan kadının yalnızca %18,7’si sosyal güvenlik kapsamındadır. Tarım sektöründe çalışanların sadece yüzde 4’ü sosyal güvenlik kapsamındadır. Kentlerde ise çalışmak isteseler bile yeterli istihdam olanağı bulamazlar.

 En temel insan hakkı olan eğitimin, sağlığın ve sosyal güvenliğin paralı hale getirildiği, zenginle yoksul arasındaki uçurumun çığ gibi büyüdüğü bir ülkede anneleri bir günle mutlu etmek mümkün mü?

 Çalışan kadınların önemli bir kısmı anne olduklarında işlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Devlet kreş konusunda sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bu bedelini ise anneler ödemektedir. Çünkü ülkemizde çocuk bakımı hala kadın işi olarak görülmektedir.

 Çalışan kadınlar çoğunlukla süt izinlerini kullanamıyorlar. Nitekim eğitim işkolunda çalışan annelerin bu haklarını kullanmaları okul müdürlerinin insafına bırakılmıştır.

 Ülkemizde kadınların yüzde 20’ye yakını halen okuryazar değildir. Ve okul çağına geldiği halde okula gönderilmeyen kız çocuklarının oranı yüzde 12’yi geçmektedir.

 Ülkemizde dünyaya gelen her bin bebekten 15.2’si daha doğar doğmaz yaşamını yitirmektedir.

 Zorunlu göç nedeniyle, şehirlerin varoşlarında yoksulluğa ve yoksunluğa mahkum edilen milyonlarca kadın yaşama mücadelesi vermektedir.

 Antidemokratik uygulamaların her geçen gün tırmandırıldığı, çocuklarının çatışmalarda öldüğü, sokaklarda linç edildiği bir dünyada, çocuklarının yaşam ve geleceği kaygısını yaşayan anneleri “anneler günü” ile avutmak mümkün mü?

 İnsanın metalaştırılmasını, rengine, cinsiyetine, dinine, diline, göre ayrılmasını, düşmanlık siyasetini kabul etmiyoruz.

 

Bunun için:

 •Cins ayırımcı yasaların ve uygulamaların ortadan kaldırılmasını, çalışma yaşamına eşitlik, iş güvencesi ve sosyal güvence getirilmesini,

 •Kadının ev içi üretimin görünür kılınması yönünde politikalar geliştirilmesini,

 •Eşit, parasız ve nitelikli eğitim ve sağlık ve sosyal güvenlik olanaklarının yaratılmasını,

•En az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın ortak bebek bakım üniteleri ve kreşlerin açılmasını,

 •Doğumdan dolayı ücretsiz izne ayrılan kamu çalışanı kadınların, izinde geçen sürelerinin emekli keseneklerinin devlet tarafından ödenmesini ve emeklilikten sayılmasını,

 

 Eğitimde cinsiyetler arasında eşitliği sağlamaya yönelik etkili mekanizmaların geliştirilmesini,

 

İLO’nun “Aile Sorumlulukları Olan Kadın Ve Erkek İşçilere Fırsat Ve Davranış Eşitliği Sağlanması”na ilişkin 156 sayılı sözleşmesinin, “Annelerin Korunmasına” ilişkin 183 sayılı sözleşmesinin ve 191 sayılı önerisinin ülkemiz tarafından onaylanması ve uygulanmasını istiyoruz. Saygılarımızla. 8.05.2010

 

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

Güven BOĞA

Şube Başkanı

 

Okunma 1776 defa