24 Kasım Öğretmenler Günü”nün 12 Eylül döneminin bir ürünü, 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgeleştiği bir gün olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Bugüne kadar hiçbir öğretmenler gününde, öğretmenlerin gerçek sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunları çözmek yönünde herhangi bir adım atılmamış olması düşündürücüdür.
24 Kasım’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliğini” kabul ettiği gün olması açısından tarihsel bir gerçekliği ve önemi bulunmasına karşın, “24 Kasım Öğretmenler Günü”nün 12 Eylül döneminin bir ürünü, 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgeleştiği bir gün olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Türkiye’nin sadece öğretmenleri değil, bütün eğitim ve bilim emekçileri yılda sadece bir gün hatırlanmayı değil, yıllardır yaşadıkları ekonomik, sosyal ve özlük sorunlarına sağlıklı ve gerçekçi çözümler üretilmesini beklemekte ve talep etmektedir.
Eğitim sisteminin öncelikli sorunları arasında yer alan ve eğitim hizmetlerinin nitelikli ve sağlıklı yürütülmesini güçleştiren öğretmen açıkları yıllardır alarm vermektedir. 2010 yılı sonu itibariyle atama bekleyen 350 bini aşkın işsiz öğretmenin bulunmaktadır. Öğrencilerin öğretmensiz, öğretmenlerimizin işsiz olduğu bir ülkede “öğretmenler günü” gibi bir gün nasıl kutlanabilir.
Milli Eğitim Bakanlığı yıllardır eğitim ve bilim emekçilerinin, sendikaların eleştiri ve önerilerine kulaklarını tıkamakta, bildiğini okumaya devam etmektedir. Öğretmen açıklarını kadrolu öğretmen atamaları ile kapatmak yerine, eğitimde sözleşmeli, ücretli öğretmenlik gibi güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşması düşündürücüdür. Ücret, sosyal ve özlük haklar açısından öğretmenler arasında farklılık yaratan güvencesiz istihdam uygulamalarından vazgeçilmeli, eğitimin bütün kademelerinde sadece kadrolu istihdam benimsenmelidir.
Ülkemizde öğretmenler yoksulluk sınırının altında, memur ve hizmetliler açlık sınırında maaş almayı sürdürmektedir. Hükümetin eğitimin ve eğitim emekçilerinin taleplerine kulaklarını tıkamış olması, yaşanan yoksulluğu mutlak olarak arttırmış, diğer ülkelerde çalışan eğitim emekçileri ile aramızdaki sosyo-ekonomik uçurum her geçen yıl büyümüştür. 35 ülkenin üye olduğu OECD ülkelerinde öğretmenlerin ortalama çalışma saati 1.652 saat iken, bu rakam ülkemizde 1832 saattir. Sadece bu kriter çerçevesinde değerlendirdiğimizde bile Türkiye’de görev yapan bir öğretmen OECD üyesi ülkelerdeki öğretmenlerden her yıl 180 saat daha fazla çalışmasına rağmen, daha düşük ücret almaktadır.
Okul türlerine göre öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açısından bir karşılaştırma yaptığımızda İlköğretimde görev yapan bir öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ülkelerinde ortalama 16 iken, Türkiye’de 42’dir. Ortaöğretimde çalışan öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ülkelerinde ortalama 13 iken, bu sayı Türkiye’de 49’dur. Türkiye OECD’ye 2010 yılının rakamlarını bildirmediği için veriler OECD’nin Bir Bakışta Eğitim (2009) raporu ile MEB’in 2009-2010 Örgün Eğitim İstatistikleri’nde belirtilen, Türkiye’deki (resmi + özel) bütün okullardaki öğrenci ve öğretmen sayıları ile karşılaştırılarak hesaplanmıştır.
OECD ülkeleri ile yapılan karşılaştırmalardan da anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de öğretmenler, dünyanın çeşitli ülkelerindeki meslektaşlarına göre birim saat olarak daha fazla mesai harcamasına, daha fazla çalışmasına, daha fazla sayıda öğrencinin sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmasına rağmen emeğinin karşılığı olan hak ettiği değeri alamamaktadır.
Son yıllarda eğitim sisteminde yapılan değişiklikler, yıllardır yaşanan sorunlara yeni mağduriyetler eklemiştir. Resim, müzik ve beden eğitimi gibi, çocuk ve gençlerimizin sosyal ve kültürel gelişimi açısından önemli derslerin ders saati azaltılmış, bu branşlarda görev yapan öğretmenler mağdur edilmiştir. Sanat eğitimi, beden, resim, müzik ve bilişim teknolojileri gibi derslerin ders saatleri arttırılmalı ve zorunlu olmalıdır.
Ek ders ücretlerine ilişkin sorunlar yıllardır devam etmekte, ek ders yönetmeliğinde yapılan her değişiklik yeni mağduriyetler yaratmaktadır. Bu konuda yıllardır sorun yaşanmasının nedeni bakanlığın yönetmeliği tek başına belirlemesidir. Ek ders yönetmeliğinin yarattığı mağduriyetler giderilmeli, bakanlık ek ders yönetmeliğini sendikalarla birlikte ele almalıdır.
Eğitim Sen, yıllardır ücretlerin, sosyal ve özlük hakların tek taraflı olarak değil, grev hakkını da içerek gerçek bir toplu sözleşme düzeni ile belirlenmesini savunmakta ve talep etmektedir. Bugünkü durumun var olan sorunların çözümsüzlüğünü sürdürmekten başka bir işe yaramayacağı ortadadır.
Yüz binlerce öğretmeni, eğitim ve emekçisini yıllardır yoksulluğun kıskacına alan, yaptığı işe ve mesleğine karşı küstüren uygulamalara karşı bilimsel, demokratik, nitelikli bir eğitim yaratmak için taleplerimize yanıt, sorunlarımıza çözüm üretilmesini bekliyoruz.
Eğitim ve bilim emekçilerine insanca yaşayabilecekleri, kendilerini yenileyerek daha nitelikli ve sağlıklı hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları yaratılmalıdır. Bunun için sadece öğretmenlerin değil, bütün eğitim ve bilim emekçilerinin başta maaşları olmak üzere mesleki, sosyal ve özlük hakları iyileştirilmeli, koşulları insan onuruna yaraşır bir düzeye yükseltilmelidir. 23.11.2010
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Güven BOĞA