Adana'da '1 Mayıs' Coşkusu

Adana'da '1 Mayıs' Coşkusu

'1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü', Türkiye genelinde olduğu gibi Adana'da da kutlandı.

'1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü', Türkiye genelinde olduğu gibi Adana'da da kutlandı. Meydanlar sloganlarla inlerken, alanlara çıkanlar talep ve isteklerini Türkçe, Kürtçe ve Arapça yaptıkları konuşmalarla dile getirdi. Doktorlar, beyaz önlükleriyle yürüyüp son dönemde artan şiddet olaylarını protesto etti, avukatlar ise 'Özel Yetkili Mahkemeler'e karşı çıktı.



BEYAZ ÖNLÜKLÜ 'ŞİDDET' PROTESTOSU

1 Mayıs Tertip Komitesi tarafından organize edilen miting, Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu önünde başladı. Başta sendikalar olmak üzere sivil toplum kuruluşları, siyasi parti ve meslek odalarının katılımıyla gerçekleştirilen mitinge, güneşli ve sıcak havaya rağmen yoğun ilgi gösterildi. Eylemciler taşıdıkları pankart ve dövizlerle iş hayatında yapılan düzenlemelere karşı çıkarken, attıkları sloganlarla da talep ve isteklerini dile getirdi. Adana-Osmaniye Tabip Odası, Gaziantep'te görevi başındayken uğradığı bıçaklı saldırı sonucu hayatını kaybeden doktor Ersin Aslan'ın fotoğrafının yer aldığı ve üzerinde; 'Sırtımızdan Vurulduk Yastayız' pankartıyla yürüdü. Kimi hekimler beyaz önlükleriyle yürüyüşe katılırken, 'Halkımız Uyuma Doktoruna Sahip Çık' şeklinde sloganlar atması dikkat çekti.

Tüm Fotograflar Ulaşmak İçin Tıklatın

 

 

Yürüyüş, Uğur Mumcu Meydanı'nda son bulurken, Mitingde konuşmalar Türkçe, Kürtçe ve Arapça olarak yapılırken, 1 Mayıs Tertip Komitesi adına söz alan Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Kamuran Karaca, bugün çalışanların her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğunu vurguladı.



Karaca, "Çünkü karşımızda kazanılmış haklarımıza saldırılarda tam bir işbirliği yapan sermaye güçleri var. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bizleri kendi çıkarları doğrultusunda bölmeye çalışanlar amaçlarına ulaşamayacak. Çünkü bugün ülkede sesini, dünyadaki sınıf kardeşleriyle birleştirmek için alanlarda olan milyonlar bu hesabı bozacak" dedi. Konuşmaların ardından yerel gruplar, sahne alırken '1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Mitingi' olaysız bir şekilde sona erdi.

1 Mayıs Tertip Komtitesi Başkanı Kamuran KARACA'nın Konuşmasının Tam Metni

Yaşamını alın teriyle kazananlar, işçiler, kamu emekçileri, işsizler, emekliler, kadınlar, öğrenciler, ülkemizin onurlu ve aydınlık insanları,

 Dostalar!  Merhaba!

 Hepinizi 1 MAYIS Tertip Komitesi adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

 Her milliyetten işçilerin, emekçilerin, kapitalist sömürü ve baskıya, emperyalist saldırganlığa, her türlü ayrımcılığa karşı kol kola, omuz omuza vererek alanlara çıktığı 1 Mayıs bayramını coşkuyla selamlıyoruz. Öncelikle 77 1 Mayıs’ı, katliamda kaybettiğimiz arkadaşlarımız olmak üzere bu mücadelede yaşamını kaybetmiş tüm arkadaşlarımızı, sevgiyle, saygıyla anıyoruz. Onlara buradan sesleniyor ve bir kez daha söz veriyoruz.  Sizin davanızın peşini bırakmayacağız, sorumlular tek tek ortaya çıkana kadar bu davanın takipçisi olacağız. Uğruna yaşamınızı verdiğiniz mücadele sürüyor, milyonlar bugün alanlarda kararlılıkla sizlerin mücadelesini sürdüreceğini haykırıyor.

 Dostlar,

İçinde bulunduğumuz sosyal ve siyasal koşullara baktığımızda, birliğe ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Çünkü karşımızda, kazanılmış haklarımıza saldırılarda tam bir işbirliği yapan sermaye güçleri ve onlardan aldığı cesaretle her geçen gün daha da pervasızlaşan AKP iktidarı var. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bizleri kendi çıkarları doğrultusunda bölmeye çalışanlar amaçlarına ulaşamayacaklar.

Çünkü bugün tüm ülkede sesini dünyadaki sınıf kardeşleriyle birleştirmek için alanlarda olan,

İşgale, savaşa, işsizliğe ve sömürüye karşı, barışın, kardeşliği ve yaşamı savunan, açlığı, yoksulluğu, sömürüyü, savaşı, acı ve gözyaşlarını yenmek için mücadele eden milyonların birleşik gücü, bu kirli hesabı bozacaktır.

 Dostlar,

İşçi sınıfının uluslararası bayramını kutladığımız bugün AKP hükümetinin dışarıda ve içerde emek düşmanı, halk düşmanı saldırıları doruk noktasına çıkmış durumda. Emperyalizmin taşeronluğuna soyunulan dış politikada Suriye’ye yönelik savaş tehdidinin dozajı gittikçe arttırılıyor. Sınıf savaşı cephesinde ise çok yönlü saldırılar tüm hızıyla sürüyor.

 Yıllardır özelleştirme ve taşeronlaştırma ile örgütsüzlüğü dayatanlar yeni iş cinayetlerini arttırmaya devam ediyor. Resmi rakamlara göre geçtiğimiz yıl 1543 işçi kardeşimiz sermayenin kar hırsına kurban verildi. Çok basit önlemler alınmadığı için sadece bu ay içerisinde 57 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. İş kazalarında Türkiye’yi Avrupa’da birinci dünyada üçüncü sıraya yükseltiler. Buna rağmen utanmadan çıkıp Çin’den sonra en hızlı büyüyen ekonomiye sahip olmakla övünüyorlar. Buradan soruyoruz:  Hangi büyüme? Kim büyüyor?

 Sayısını 9 yıllık iktidarınızda 4 ten 38 e çıkardığınız dolar milyarderleri mi yoksa 751 TL’ye mahkûm ettiğiniz asgari ücretli mi büyüyor?

 Kim büyüyor?  Teşvik üstüne teşvik yağdırdığınız sermaye mi yoksa 1050 TL’yi aşan açlık sınırının altına ittiğiniz milyonlar mı?  

 Kim Büyüyor? Gemcikler aldığınız çocuklarınız mı yoksa doğalgaz, elektrik, akaryakıt gibi temel tüketim maddelerine zam üstüne zam yaparak sefalete ittiğiniz yoksul halk mı? 

Büyüyen sadece bu iktidar, bu iktidarın yandaşları ve sözcülüğünü yaptığı sermayedir.

Emekçilerin ve yoksullaştırılan halkın ise sıkıntıları, sefaleti büyüyor.  Alın başınıza çalın böyle büyümeyi. İşçilerin ölümü, halkın yoksulluğu üzerinden sağladığınız büyümeniz olmaz olsun.

 Son dönemde çıkarılan yasalarla toplumsal yaşamın ve kurumların tüm dengeleri bozuldu.

Değiştirilen kanunlar, son dönemde çıkartılan Kanun hükmünde kararnameler ve yönetmelik değişiklikleri ile meslek odaları ekonomik açıdan güçsüz bırakılmak istenmekte ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Meslek odalarının kapısına kilit vurması anlamı taşıyan mevzuat değişiklikleri bir an önce iptal edilmeli, meslek odalarının eşit düzeyde temsil edileceği kurullar oluşturularak mesleki alanı ve meslek odalarını düzenleyen yasalar hazırlanmalıdır.

 Diğer yandan; Türkiye Sağlık Ortamı ve Hekimlik çok önemli bir eşiğe gelmiştir. 2002 yılından bu yana uygulanan politikaların sonuncusu olarak çıkarılan 663 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Sağlıkta Dönüşüm programı tamamlanmıştır. Sağlık uygulamaları tamamen değişmiş, çıkarılan yasa ve yönetmenlikleri artık kimse takip edemez hale gelmiştir. Tüm bu uygulamalar hekimler ve sağlık çalışanları açısından, yarınları, bilinmez bir hale getirmiştir. Toplumsal yaşamda ki bu belirsizlik, geleceğe yönelik güvensizlik, antidemokratik uygulamalar ve korkular endişelerimizi daha da arttırmaktadır. Hekimler, çaresiz, yarın ne olacağını bilmeden yaşamlarına ilişkin yeni belirlemeler yapmaya çalışmaktadırlar. 

 Sağlık sistemi soygun sistemine dönüştü,

“Sağlık reformu yapıyoruz. Herkesin sağlık sigortası olacak, Hastalandığında istediği hastaneye gidecek, istediği hizmeti alacak… Eskisinden fazla ek hiçbir para ödenmesi de gerekmeyecek” demişlerdi.

Peki, ne oldu?

Hele bir hastaneye gitmeyelim:

“Katılım payı” diyorlar, alıyorlar,..

“İlave ücret” diyorlar, alıyorlar…

“Reçete bedeli” diyorlar, alıyorlar…

“10 gün içinde ikinci defa geldin” diyorlar, alıyorlar…

“Yatak ücreti” diyorlar, alıyorlar…

“Eş değer ilaç farkı” diyorlar, alıyorlar…

Alıyorlar da alıyorlar.

Biz vermekten bıktık usandık, Onlar almaya doymuyorlar.

Sağlık sistemi soygun sistemine dönüştü. Gerçek apaçık ortada. Bize yalan söylediler! Asıl amaçları sağlığı paralı hale getirmek, ticarileştirmek, özelleştirmek

 Dostlar;

Eğitim alanını dinselleştiren ve ticarileştiren 4+4+4 yasasını da bütün itirazlarımıza rağmen çıkardılar.  Meclisteki sandalye sayılarının çokluğuyla, el kaldırıp indirenler, emek düşmanı onlarca yasayı çıkardılar. 4+4+4 düzenlemesi ile eğitimi, sağlıkta dönüşüm politikaları ile sağlığı tamamen paralı hale getirdiler.  Anayasayı, uluslar arası sözleşme ve anlaşmaları yok sayarak kamu emekçilerine bir sendika yasasında olması gereken temel hiçbir düzenlemeye yer vermeyen yasayı çıkardılar.  

Örgütlenme özgürlüğünün sınırlarının kaldırılmadığı, yıllardır hormonlayarak büyüttükleri yandaş konfederasyonları dışında kimsenin taleplerini dikkate almadıkları bu yasa kamu emekçilerinin yasası değildir. Bu ülkenin onurlu kamu emekçileri bu sahte sendika yasasının tarihin çöplüğündeki yerini alması için fiili, meşru mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.

 Diğer Taraftan

İşçi sınıfının kıdem tazminatlarına el konulmasının hesapları yapılmakta, kazanılmış hakları tek tek ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Sendikalarda Örgütlenmelerinin önüne her gün yeni bir engel çıkarılmakta, her şeye rağmen sendikalaşanlarında işlerine son verilmektedir. İşveren Taşeron düzeniyle, işçi sınıfını örgütsüzlüğe ve açlığa mahkûm etmek istenmektedir.

İlimizde de durum farklı değil. Grevdeki AMYLUM nişasta işçileri sendikalaştılar, haklarını istediler ve greve çıktılar.  İşveren Haklarını vermemek için her yolu deniyor.  İşçilerin onurlu direnişi 59. Gününde. TEDAŞ’ta çalışan taşeron işçileri de Enerji Sen’de örgütlendiler. Karşılığında işten çıkarıldılar, işlerine dönmek için verdikleri mücadele 59. gününde. Buradan; AMYLUM ve TEDAŞ işçilerini, onurlu mücadelelerinden dolayı kutluyor yanlarında olduğumuzu haykırıyoruz.

 Türkiye’de milyonlarca emekli düşük maaşlarıyla yaşam savaşı veriyor. Kendilerini açlığa mahkûm eden AKP zihniyetini kınıyor, insanca yaşayacakları ücretlere kavuşmalarının en doğal hakları olduğunu buradan haykırıyoruz.

 Dostlar;

 AKP Hükümetinin “ileri demokrasi” adı altında başlattığı tasfiye hamlesi neredeyse bütün toplumsal muhalefet kesimlerini kapsayarak sürüyor. AKP baskı düzenini dayatıyor. Haklarını arayan tüm kesimlere karşı polis şiddeti artıyor. Terörle Mücadele Yasası sıkıyönetim yasası gibi işleyerek adeta Toplumla Mücadele Yasasına çevrilmiş durumda. DGM zihniyetinin kılık değiştirmiş hali olan Özel Yetkili Mahkemeler siyasi iktidara muhalif tüm kesimleri ezmenin fiili aracı haline getirildi.

 

12 Eylül artığı darbe anayasasını kendilerine kalkan yapanlar, düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemeye devam ediyor. Ülkemize, dünyada tutuklu gazeteci sayısı en fazla olan ülke utancı yaşatılıyor.  İktidar ne kadar da  “içeride olanlar gazetecilik faaliyetinden tutuklu değil derse desin. Hatta tutuklu gazetecileri yüz kızartıcı suçlarla itham etmeye çalışırsa çalışsın. Biz onların işçilerin, emekçilerin, halkın sesini duyurmaya çalışan gerçek gazeteciler olduğunu biliyoruz. Ve onlarla gurur duyuyoruz.

 Dostlar,

 Ülkemizde Kürt sorununda yaşanan gelişmeler de kaygı verici boyutlara ulaşmış durumda. Kürt sorununun çözümü noktasında, demokratikleşme talepleri halen görmezden geliniyor.

 Halkın oyları ile seçilmiş vekilleri, belediye başkanlarını kelepçeleyerek tutuklanıyor. Anaların barış çağrılarına kulaklar tıkanıyor. Aradan beş ay geçmesine rağmen 34 sivil vatandaşımızın katledildiği Roboski katliamının faillerini açığa çıkarmak için bir arpa boyu yol katledilmedi. Ama Sivas katliamının failleri zamanaşımından faydalandırılıyor. Bu ülkenin başbakanı failleri zaman aşımın uğratılan dava için “ Memlekete, millete hayırlı olsun” diyebiliyor.

 Susurluk’un kilit isimleri, faili meçhul cinayetlerin tetikçileri “somut delil bulunamadığı” gerekçesiyle tahliye ediliyor.  Ama puşinin, şemsiyenin delil olarak gösterildiği iddianamelere yüzlerce öğrenci zindanlara atılıyor.

 Bin operasyon yapmakla övünen Mehmet Ağar’a ödül gibi ceza verilmesi yetmiyormuş gibi konforlu, güvenli hapishane aranırken, sayıları 13 bine ulaşan politik tutuklunu ceza evi koşulları her gün daha da ağırlaştırılıyor.

 

Kadına yönelik şiddet ve tecavüz davalarının sanıkları iyi hali görülerek dışarı salınıyor. Daha 4 gün önce Fethiye davasının sanıkları beraat ettirildi. Bu koşullarda kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin çığ gibi artmaya devam etmesi engellenebilir mi?

 

Değerli Dostlar!

 Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hâkim kılınmak istendiği bir ülkede,

Emeğin, emekçilerin haklarının tanınmadığı bir ülkede, Demokrasiden de insan hak ve özgürlüklerinde de bahsedilemez.

 Bizler, her şeye rağmen, bu önemli gün vesilesiyle emekten, eşitlikten, özgürlükten, barıştan ve adaletten yana bir ülke ve dünya kurmak mümkün olduğunu biliyoruz.

 İnsanın insanı sömürmediği; hiçbir halkın dil, din, kültür farklılıkları nedeniyle baskı ya da ayrımcı uygulamalarla karşılaşmadığı;

İnsanların açlıktan ölmediği; çocukların savaşlar sonucunda anasız babasız kalmadığı;

Türkiye’de ve bütün dünyada emeğin, barışın, dayanışmanın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir gelecek yaratmak için mücadelemize kararlılıkla, azimle, inançla devam edeceğiz.

 Bizler milliyetçi, ırkçı, dindar ve kindar nesillerin yetiştirildiği bir ülke değil, bilimin, emeğin, barışın, kardeşliğin egemen olduğu bir ülke istiyoruz.

 Sokaklarında kardeşlik türküleri söylenen, emeğin hakkının, insanlık onurunun en temel değerler olarak görüldüğü demokratik yaşama, özgür ülke hedefimize mutlaka, ama mutlaka ulaşacağız.

Demokratik bir ülke ve insanca bir yaşam mücadelesi verenler, halkları birbirine düşürmeyi planlayan ırkçı-şoven güçlerin oyununu bozacaktır. Halklar arasında yüzyıllardır süren kardeşliği engellemek isteyenlerin bizleri birbirimize düşürme yönündeki girişimlerine asla izin vermeyeceğiz.

 Türkiye’de emek, barış, eşitlik ve özgürlük uğruna yaşamı yitirmiş olan yoldaşlarımızdan aldığımız mücadele bayrağını daha da yükseklere çekeceğimize söz veriyoruz.

Sizleri 1 Mayıs Tertip Komitesi adına bir kez daha selamlıyor, saygılar sunuyorum.

YAŞASIN 1 MAYIS!

YAŞASIN İŞÇİLERİN, EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ, HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

 

TÜRK İŞ, DİSK, KESK, TMMOB, ADANA TABİP ODASI

 

Kurumlar Adına Tertip Komitesi Başkanı

Kamuran KARACA

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Okunma 2133 defa