İş ve Ücret Güvencemizin Adım Adım Ortadan Kaldırılmasına Karşı; Tüm Kamu Emekçilerini 27-31 Mayıs'ta Kendi Referandumuna Katılmaya, 5 Haziran'da Greve Davet Ediyoruz!

Bildiğiniz üzere, kamu emekçilerinin çözüm bekleyen onlarca sorunu orta yerde dururken AKP iktidarı geçtiğimiz çarşamba günü TBMM’ye yeni bir Torba Yasa tasarısı sunmuştur.  Söz konusu tasarı ile başta 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu olmak üzere pek çok kanunda, kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörülmektedir.

 Bu torba yasa tasarısı ile 2,5 milyonu aşkın kamu emekçisinin umutları bir kez daha karartılmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile aylardır yaptığımız toplantılarda taraflar olarak üzerinde uzlaşma sağladığımız hiçbir konuya yasa tasarsında yer verilmemiştir. Torba yasa tasarısında, 2012-2013 toplu sözleşme sürecinde görüşülmesine izin verilmeyerek Kamu Personeli Danışma Kuruluna havale edilen 161 konunun hiç birisine ilişkin tek bir düzenleme bile yer almamaktadır.

 Yıllardır kadro bekleyen yüz binlerce sözleşmeli ve geçici personelin beklentisi boşa çıkartılmıştır. Sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi, 2005 yılından sonra göreve başlayan kamu emekçilerine bir derece verilmesi, disiplin cezalarının affı, yardımcı hizmetler sınıfına dâhil personele ek gösterge verilmesi, 399 sayılı KHK’ye tabi sözleşmeli personelin, memurlara tanınan izin haklarından aynı şekilde yararlanması, kadın memurlara hamileliğin başlangıcından itibaren ve analık izninin bitiminden itibaren bir yıl süreyle gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilmemesi gibi sorunların çözümü için kanun tasarısı taslağı hazırlanmasına rağmen bugüne kadar en küçük bir adım dahi atılmamıştır.

  Tüm bunların yerine Çalışma bakanlığı ile sendikalar-konfederasyonlar olarak yaptığımız toplantılarda çekince koyduğumuz konular yine bir torbanın içerisine doldurulmuştur. 

 Peki, ne var bu torbada?  Bu torbada,  kamuda üst düzey yönetici olarak atanabilmek için gerekli koşulların alt üst edilmesi dolayısıyla kariyer ve liyakat ilkesinin tamamen ortadan kaldırılması vardır. Otoriter başkanlık sistemine giden yolun taşlarının döşenmesi için tıpkı 12 Eylül referandumun da olduğu gibi AKP’nin devletleşmesi sürecinin hızlandırılması vardır.

  AKP’nin bu torbasında, “Hükümet memuru” yaratarak zaten doruğa çıkan siyasi kadrolaşmanın önündeki son kalelerin de işgali vardır. Kamu Hastaneleri Birlikleri düzenlemeleri ile hastanelerin yönetimine özel sektörden yüksek maaşla sağlıkçı olmayan CEO ların atanmasına benzer bir uygulamanın tüm kamu alanında genelleştirilmesi vardır. AKP’nin bu son torbasında işe göre personel değil yandaşa göre iş-mevki yaratma vardır.

 Diğer taraftan tasarı ile kamu emekçilerinin disiplin cezalarının affı beklentisi de boşa çıkarılmaktadır. Başından beri yüz kızartıcı suçlar dışında kalan tüm disiplin cezalarının affedileceği beklentisi yaratılan kamu emekçilerine 28 Şubat şoku yaşatılmıştır.  AKP iktidarına göre disiplin suçları nedeniyle 28 Şubat sürecinde memuriyetten çıkarılanlardan başka mağdur olan kamu emekçisi bulunmamaktadır.

 Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi bu yılın başında 666 sayılı KHK’nın bazı maddelerinin iptaline ilişkin başvuruyu değerlendirerek kararını açıklamıştır. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararı ile 666 KHK’nın kamu kurumlarının çok büyük bölümünde fazla mesai ücretini ortadan kaldıran 15. Maddesi iptal edilmiştir. Ancak bu torba tasarı ile

 Anayasa Mahkemesinin kamu emekçileri lehine verdiği bu önemli karar ortadan tekrar kaldırılmak istenmektedir. Dolayısıyla bu torbada fazla mesai ücretinin tamamen kaldırılmasıyla kamu emekçilerinin sefalet koşullarına itilmesi vardır.

 Eğer kamu emekçilerinin başına örülmek istenen bu torba yasa tasarısı yasalaşırsa;

 Kamuda,  Müdür, İl Müdürü, Daire Başkanı kadrolara yapılacak atamalarda aranan sırası ile 8, 10 ve 12 yıllık hizmet süresi 5 yıla indirilecek. Bu pozisyondakiler için 5 yılın hesabında sadece kamudaki süreler değerlendirilecek.

  6400 ek göstergeli Genel Müdür ve üstü kadrolara atanmada yine 5 yıl hizmet yeterli olacak. 5 yılın hesabında bu kez özel sektördeki süreler de değerlendirilecek. Üstelik bu kadrolara daha önce hiç memuriyeti olmayanlar da atanabilecek.

   Müdür ve üstü kadrolara atanmada belirli süre o kurumda çalışmış olma, belirli bölümleri bitirmiş olma gibi şartlar aranmayacak.

  Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumlardaki üst düzey kadrolara meslek mensubu olmayanlar da atanabilecek. Örneğin Adalet Bakanlığına bağlı müdürlüklerin büyük bölümüne atanabilmek için, hukuk fakültesi mezunu olma, hâkim, savcı ya da avukat olma şartlarının yanı sıra ve kamuda belli bir hizmet süresine sahip olma şartı da ortadan kaldırılacak. Yani mesleğin gerektirdiği hizmet yılı, fakülte-eğitim şartları kaldırılacak. Adalet Bakanlığındaki üst düzey kadrolara İlahiyat Fakültesi mezunu, meslekle uzaktan yakından ilgisi olmayanlar atanabilecek.

 Böylesine önemli görevlere atanmada tek kriter sadece ve sadece AKP yandaşlığı olacak. Kamuda yıllarca hizmet eden gerekli şart ve nitelikleri taşıyanların başına bu Yandaş-CEO-Tüccar takımı amir olarak atanacak.

 Bunun adı, AKP iktidarına biatta kusur etmeyecek “hükümet memurluğu” yaratılması değil de nedir? Zaten kamu alanında ciddi mesafe kaydedilen siyasi kadrolaşmanın tamamlanması değil de nedir? Bunun adı,  kamu hizmetinin sürekliliğinin yok edilmesi, kamu personel alımında uyulması gereken kuralların yok sayılması değil de nedir?

 Burada özellikle bir konunun altını çizmek istiyoruz. Ne yazık ki bu tasarıda AKP iktidarının “ölümü gösterip sıtmaya razı etme mantığı” bir kez daha yüzünü göstermiştir. Bu durumu AKP hükümetinin medyayı manipüle etmesinin, kamuoyunu bilinçli olarak yanlış yönlendirmek için tüm olanaklarını seferber etmesinin doğal bir sonucu olarak görüyoruz. Medyaya, hemen her gün “memura müjde” manşetleri attıran AKP iktidarının yarattığı sis perdesinin de etkisiyle, kamu emekçilerinin geniş bir bölümünce hatta ne yazık ki bazı sendika ve konfederasyonlarca bu torba yasa tasarısının yasalaşması durumunda ortaya çıkacak tablo tüm netliği ile görülememektedir.

 Sürgün-Rotasyonla, bireysel performansa dayalı ücretlendirmeyle, kamuda güvencesizliği artıracak istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılması tehdidi altında tutulan milyonlarca kamun emekçisi “Korktuğumuz gibi değilmiş. Neyse torba yasa tarsısında bunlar yok” diyecek duruma getirilmiştir.

 Bu tasarıdan beklentisi olan, hatta KPDK toplantılarında bugün bu torba yasa tasarısıyla birebir örtüşen önerilerde bulunan, yandaşlığı tescilli konfederasyon yönetiminin görmezden geldiğinin aksine bu tasarı tüm kamu emekçilerinin yaşamını alt üst edecektir. Nasıl mı?

  Öncelikle iş güvencesinin sadece kadrodan ibaret olmadığını hatırlatmak isteriz. Geleceğe güvenle bakmayı engelleyen her şeyin iş ve ücret güvencesinin bir unsuru olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla çalışma yaşamında belirsizlik yaratan, yarının nasıl olacağını görmeyi engelleyen her gelişme güvencesizliği derinleştirmektedir.

Bugüne kadar kamu alanında güvencesizliği gittikçe artıran, istihdamı onlarca parçaya ayıran bir süreç yaşanmıştır.

 Başta 6111 sayılı torba yasa ve onlarca Kanun Hükmünde Kararname ile kamu alanında taşeronlaştırma yaygınlaştırılmıştır. Esnek, performansa dayalı, kuralsız, güvencesiz çalışma biçimleri İş ve ücret güvencemizle doğrudan bağı olmadığı yanılsaması yaratılan onlarca düzenleme, fiili uygulama ile hayata geçirilmiştir.

 Sonuç olarak bugün sadece sözleşmeli istihdamın karşılığı olan 4/B kadrosu veya geçici personel istihdamının karşılığı olan 4/C kadrosu değil bunlara göre daha göre daha avantajlı olduğu bilinen 4/A kadrosu da önemli bir tehlike ile karşı karşıyadır. İşin özü hangi ad altında istihdam edilirse edilsin tüm kamu personeli günümüzün çağdaş köleliği dediğimiz 4/C’li istihdama doğru hızla sürüklenmektedir.

  İş ve ücret güvencesinin unsurlarını birer birer ortadan kaldıran diğer torba yasalar, KHK lar gibi bu son torba yasa tasarsının hedefi de bu kadar açıktır.

  Sizin vasıtanızla hala bu torba yasa tasarısının iş güvencesi ile ilişkisi olmadığını düşünenlere buradan sormak istiyoruz. Ehliyetsiz, vasıfsız ama sadece yandaş olduğu için üst düzey yöneticiliğe atanan amirlerin, müdürlerin, genel müdürlerin, müsteşarların olduğu bir kamu istihdamında kamu emekçilerinin sınırlı hale getirilen iş güvencesi derin bir darbe daha almayacak mı? İş güvencesi ve ücret güvencesinin tamamen ortadan kaldırılması için ayrı ayrı yasalar, düzenlemeler mi bekleyeceğiz? Sürgün niteliğindeki rotasyon, bireysel performansa dayalı ücretlendirme, disiplin cezalarından uyarma ve kınama basamaklarının çıkarılarak performansa bağlı olarak aylıktan kesme cezalarının getirilmesini mi bekleyeceğiz? Yoksa yarın çok geç olmadan bunlara karşı sesimizi, mücadelemizi mi yükselteceğiz? Sorun da çözüm de işte tam bu noktadadır.

 Diğer taraftan bugüne kadar TBMM’ye gelen yasa tasarılarının, tekliflerinin getirildikleri haliyle kalmadığını defalarca yaşayarak öğrendik. Konusuyla en alakasız yasa tasarılarının, tekliflerin bile verilen önergelerle nasıl tanınmaz hale getirildiğine, sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok ettiğine defalarca şahit olduk. Hemen her gün kabineden bir bakanın “657’ye sırtını dayayan memurlar yan gelip yatıyor” beyanatları, kamu emekçileri ile toplumun diğer kesimlerini karşı karşıya getirmeyi hedefleyen kışkırtıcı açıklamaları hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.

  Biz, vicdanlarında kamu emekçilerinin sorunlarına yer vermeyenlerin torba yasa tasarılarından da medet umulmayacağı gerçeğini defalarca yaşayarak öğrendik. Aynı tehlike bugün de kapımızda. Eğer biz iş güvencemize sahip çıkmazsak, bugüne kadar emek karşıtı onlarca yasayı hayata geçirenlerin fırsat buldukları ilk anda bugün bu torba yasa tasarısında yer almayan konuları gündeme getirmekten kaçınmayacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

  Bugün kamu emekçileri olarak önümüzde iki yol var. Ya işimize, güvencemize göz koyanlara karşı geleceğimize sahip çıkmak için örgütlü mücadeleyi yükselteceğiz ya da AKP’ye biat eden hükümet memurluğu ile güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmanın gönüllü kulları olacağız.

 Biz tercihini birinci yoldan yana kullanan kamu emekçilerinin örgütü olarak mücadeleyi yükseltemeye kararlıyız.

 Yalana karşı gerçeğin, haksız-hukuksuz olana karşı adil ve demokratik olanın açığa çıkarılması mücadelesinde, tüm kamu emekçilerini kendi tercihlerini, iradelerini ortaya koymanın bir aracı olarak 27-31 Mayıs 2013 tarihleri arasında yapacağımız REFERANDUMA katılmaya çağırıyoruz.

  Bize sormadan hakkımızda karar alanlara haklarımıza ve geleceğimize sahip çıktığımızı göstermek için tüm yurtta, işyerlerinde, alanlarda sandıklar kurarak oy kullanmaya, kendi referandumlarını yapmaya çağırıyor.

 Sadece bugün TBMM de olan” hükümet memurluğu” yasa tasarısına karşı değil her an bu tasarıya eklenme ihtimali hiç de uzakta olmayan sürgün-rotasyon düzenlemesine, performansa dayalı ücretlendirmeye, uyanık tüccar hesabıyla disiplin cezalarının değiştirilmesine, iş ve ücret güvencemizin tamamen ortadan kaldırılmasına karşı; 5 Haziran 2013 Çarşamba günü yapacağımız GREV ile AKP iktidarını güçlü biçimde uyarmaya davet ediyoruz.

Tüm kamu emekçilerine sesleniyoruz. Bu mücadele vicdanlarında, torbalarında emek karşıtlığından başka bir şey taşımayanlara karşı umut ve insana dair ne varsa taşıyanların mücadelesidir. Bu mücadele yaşamı sevgiden tuğlalarla yeniden kurma mücadelesidir.

 Son söz olarak tüm kamu emekçilerini yarın çok geç olmadan, bugün, iş ve ücret güvencesine, insanca yaşam güvenceli gelecek mücadelesine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu mücadele hepimizin mücadelesidir. 25.05.2013                                   

 

 

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Okunma 1757 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 12 Temmuz 2014 11:42