Eğitim Yöneticileri Belirlenmesinde "Sözlü Sınav" ve "Siyasi Referans" Değil, Liyakat İlkesi Temel Alınmalıdır!

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu’nun “Eğitim Yöneticileri Belirlenmesinde “Sözlü Sınav” ve “Siyasi Referans” Değil, Liyakat İlkesi Temel Alınmalıdır!” 10 Haziran 2014.

 

Türkiye`de siyasi iktidarlar yıllardır, eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik görüşleri doğrultusunda düzenlemek ve şekillendirmek için sayısız adım atmış, bu amaçla başvurulan en etkili yöntem ise "siyasal kadrolaşma" olmuştur.

Kamu personel rejiminde köklü değişiklik hazırlıklarının yapıldığı bugünlerde, MEB tarafından yayınlanan "Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik" yayınlanmıştır. Eğitim yöneticilerinin görev sürelerini en fazla 8 yıl ile sınırlandıran yönetmeliğin en dikkat çekici yönü, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde kullanılan değerlendirme yöntemine ilişkindir.

 

MEB`in eğitim yöneticilerinin demokratik yollarla belirleneceği söyleminin gerçekçi olmadığı yayınlanan yönetmelikle ortaya çıkmıştır. Yeni yönteme göre değerlendirme puanlarının belirlenmesi sürecinde okul müdürlerini doğrudan MEB`de görev alan üst düzey yöneticilerin vereceği puanlarla belirlemesi, başka bir ifade ile tamamen siyasi referans ve siyasal aidiyetlerin belirleyici olması öngörülmüştür. Yeni değerlendirme sistemine göre;

 

 

  • İlçe Milli Eğitim Müdürü 25 puan,
  • İnsan Kaynaklarından Sorumlu Şube Müdürü 20 puan,
  • O Eğitim Kurumundan Sorumlu Şube Müdürü 15 puan,
  • En Kıdemli ve En Kıdemsiz Öğretmenin puanlarının ortalaması 10 puan,
  • Kurulca seçilecek iki öğretmenin puanlarının ortalaması 10 puan,
  • Okul aile birliği başkan ve yardımcısının ortalaması 10 puan,
  • Öğrenci Meclisi Başkanı 10 puan.

 

 

Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik`te belirtilen yukarıdaki puanlama MEB`in eğitim yöneticilerini belirlerken işi şansa bırakmak istemediğini göstermekte, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde tamamı siyasal kadrolardan oluşan üst düzey yöneticilere yüzde 60, sınırlı sayıda okul bileşenlerine ise yüzde 40 puanlama imkanı verilerek, eğitim yöneticisi olarak görevlendirileceklerin 75 puan alması şartı getirilmiş, görev süreleri en fazla 8 yıl ile sınırlandırılmıştır.

 

Yönetmeliğin asıl dikkat çekici yönü, adaletsiz puanlama sisteminin de önüne geçen eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde mülakat ya da "sözlü sınav" yöntemi üzerinden yeni bir siyasal kadrolaşma hareketinin başlatılacak olmasıdır. Türkiye`de nerede olursa olsun "mülakat" ya da "sözlü sınav" kelimelerinin tek karşılığının "torpil" olduğunu ilkokul çağındaki çocuklar bile bilmektedir.

 

Geçtiğimiz yıllarda uygulanan ve sayısız adaletsizliklere neden olan sözlü sınav yönteminin eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesinde belirleyici olması başlı başına haksız ve adaletsiz bir durumdur. Geçtiğimiz yıllarda çok sayıda Eğitim Sen üyesi yazılı sınavlardan yüksek puanlarla geçtiği halde, sözlü sınavlarda birer birer elenmiş, sendikamızın konu ile ilgili olarak yaptığı başvuru üzerine Danıştay, sözlü sınav uygulaması ile ilgili olarak; "… en uygunun seçilmesi yönünde nesnel ölçüt öngörmeyen, … atamaya yetkili makamın öznel değerlendirme ve mutlak takdirine meydan verecek mahiyet taşıyan, … hukuka ve Danıştay`ın önceki kararlarına da aykırı" vb gerekçelerle, idarenin eğitim yöneticilerini liyakate göre değil, siyasi görüşlerine göre belirlemesini sağlayacak olan uygulamayı iptal etmiştir.

 

Yüksek yargı kararlarına rağmen MEB`in bakanlık kadrolarını kendi siyasal tutum ve anlayışları doğrultusunda yapılan atamalarla doldurmak için yayınladığı yönetmelikle somut adımlar atması, MEB`de tarihin en kapsamlı tasfiyesi ve ardından siyasal kadrolaşma hareketinin başlayacağını göstermektedir.

 

Konuyla ilgili olarak, Milli Eğitim Temel Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun`un iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine CHP tarafından yapılan başvurunun 13 Haziran Cuma gününe kadar sonuçlanmaması durumunda çok sayıda eğitim yöneticisinin görevi sona erecektir. Her ne kadar MEB tarafından çıkarılan yönetmelikle, eski yöneticilerinin yerine yeni atamalar yapılana kadar görevlerini sürdürecekleri ifade edilse de, böylesine büyük bir tasfiye operasyonunun okulların kapanmasının hemen ardından hayata geçirilecek olması MEB`in kadrolaşma konusunda sabırsızlığını görmemiz açısından dikkat çekicidir.

 

Milli Eğitim Bakanlığı geçmişte çok sayıda haksızlığa neden olan ve yüksek yargı tarafından açık gerekçelerle iptal edilen, eğitim yöneticilerini tamamen siyasallaşmış kadrolardan oluşturma inadından vazgeçmeli, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde mülakat gibi doğrudan "torpil" çağrıştıran yöntemler asla kullanılmamalıdır.

 

Eğitim Sen olarak Anayasa Mahkemesi`ne çağrımız, çok geç olmadan siyasi iktidarın eğitim kurumları üzerindeki baskılarını daha da arttıracak ve okulların tamamen siyasal kadrolar tarafından yönetilmesiyle oluşacak olumsuzluklara geçit vermemesidir. Anayasa Mahkemesi, Danıştay`ın bu konuda daha önce vermiş olduğu kararları da göz önünde bulundurarak, ilk adımda yürütmeyi durdurmalı, daha sonra kanunun ilgili maddelerini iptal etmesidir.

 

Eğitimin bütün kademelerinde yöneticiler belirlenirken, hiç kimse kimlik, mezhep, inanç ya da sendika farklılığı nedeniyle fiilen cezalandırılmamalı, değerlendirme ölçütleri tamamen objektif ve bilimsel kriterlere dayanarak belirlenmeli, eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemeli, her okul kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisi seçmelidir.

Okunma 2202 defa Son Düzenlenme Perşembe, 10 Temmuz 2014 14:17