YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN,
HALKIN SAĞLIĞINI,
DAR GELİLİLERİN EKMEĞİNİ,
ÇALIŞANLARIN İŞİNİ KORUYUCU GERÇEK ÖNLEMLER ALINMALIDIR!
Tehlike gittikçe büyüyor. Dünyanın pek çok ülkesine hızla yayılması engellenemeyen, bugüne kadar dünyada 800 binden fazla insanın yakalandığı, yaklaşık 40 bin insanın yaşamına mal olan Covid-19 salgını ülkemizi de ciddi boyutlarda tehdit eder noktaya gelmiş bulunuyor.
Her dakika büyüyen, hiçbir şekilde küçümsenemeyecek ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız.
Dün Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre; 10 Mart tarihinde 1 olan Covid-19 testi pozitif çıkan vatandaşların sayısı dün itibari ile 13 bin 531’e, 17 Mart’ta 1 olan ölüm sayısı ise dün hayatını kaybeden 46 kişi ile birlikte toplam 214’e ulaşmış bulunuyor. Ayrıca dün açıklanan verilere göre yoğun bakamında yatan hasta sayısı 847’ye solunum cihazına bağlı hasta sayısı ise 622’ye ulaşmış bulunmaktadır.
Son bir, iki gündür 10 binlerin üzerine çıksa da hala çok yetersiz olan test sayısı sonuçları da tehlikenin her geçen dakika büyüdüğünü göstermektedir. Nitekim bugüne kadar 21 gün içinde yapılan toplam 92 bin 403 testten 13 bin 531’i pozitif çıkmıştır. Yani teste tabi tutulan her yedi kişiden birinin virüse yakalandığı tespit edilmiştir.
KESK olarak en başından beri Covid-19 salgınına karşı etkin bir mücadele için hükümete, kamu idaresine çağrılarda bulunuyoruz. Gittikçe büyüyen tehdidin önüne geçmenin tek yolunun paliyatif değil, kalıcı-gerçek önlemlerin alınmasından geçtiğini vurguluyoruz.
Sürecin şeffaf ve katılımcı bir şekilde yürütülmesinin, bunun için TBMM ile birlikte başta konunun uzmanı bilim insanlarının, sağlık meslek örgütlerinin, işçi ve kamu emekçisi sendikalarının-konfederasyonlarının ve yerel yönetimler olmak üzere milyonlarca çalışanı-emekçiyi, halkı temsil eden tüm kesimlerin ortak bir çalışma yürütmesinin şart olduğunun altını çiziyoruz.
- Ancak ne yazık ki ülkeyi yönetenler çağrılarımıza, halkı ve emekçileri gerçekten koruyacak önlemelere ilişkin taleplerimize bugüne kadar kulaklarını tıkamıştır.
- Sağlık çalışanları ve özel kesim çalışanları başta olmak üzere tüm toplumu tehdit eden salgının iktidar tarafından tek yanlı olarak hazırlanan genelgelerle, yasal düzenlemelerle, paketlerle çözülmesi hedeflenmiştir.
- Başta salgın koşullarına rağmen yaşamını sürdürmek için çalışmak zorunda bırakılanlar, dar gelirliler, koruyucu malzeme eksikliği yaşadığı halde 24 saatlik nöbetlerle ağır çalışma koşularına itilip alkışla yetinmesi beklenen sağlık çalışanları olmak üzere milyonlarca işçinin, emekçinin en temel hakkı olan yaşam hakkını koruyucu etkin, gerçek tedbirlerden mahrum bırakılmıştır.
Bunlar yetmezmiş gibi halk can derdine iken
- Milyarlarca dolara mal olacak Kanal İstanbul projesinin 8 milyar TL bedelli ilk ihalesinin yapılması,
- Halkın krize karşı önlem paketi beklediği bir dönemde iktidara yakın şirketleri ve mütahitlerini kurtarmak üzere Afrika Yatırım Bankasına 800 milyon doları aktarılmasını, Cumhurbaşkanına bu tutarı 5 kat arttırma yetkisi verilen içeren düzenlemenin apar topar yasalaştırılması,
- Kadına şiddet suçlularını, tecavüzcüleri, tacizcileri, uyuşturucu kaçakçılarını “af” kapsamına almayı buna karşın siyasi tutukluları, gazetecileri, aydınları, demokratları cezaevlerinde tutmayı hedefleyen bir infaz düzenlemesinin TBMM’ye getirilmesi için düğmeye basılması,
- Bir hukuk süreci dahi işletilmeden seçilmiş belediye başkanlarının yerine apar topar kayyumların atanması gibi gelişmeler iktidarın ülkede yaşanan salgını bile politikalarına itiraz eden tüm kesimlere karşı kullandığı bir fırsata çevirdiğini göstermektedir.
Tüm bunlara rağmen önceki gün Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan, merkezine ‘Milli Dayanışma Kampanyası’ adı verilen bağış kampanyasının konulduğu ‘yeni’ tedbirler iktidar cephesinin tüm uyarılara, çağrılara rağmen her dakika büyüyen salgın tehdidine ilişkin ciddiyetten yoksun tutumunu sürdürdüğünü ortaya koymaktadır.
Kaldı ki Cumhurbaşkanı tarafından başlatılan “Milli Dayanışma Kampanyasına” katkıda bulunanların bu bağış tutarlarını yarın ödeyecekleri vergiden düşmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim mevcut 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (89.madde, 10. Bent) Cumhurbaşkanınca başlatılan yardım kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve nakdî bağışların tamamının gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden düşülmesine imkan tanımaktadır.
Buna karşın kampanya vergi indirimi avantajı sağlanan iş insanları ile sınırlanmamış, ekonomik kriz ve salgın koşullarında emekçilerin, işçilerin elinde kalan son üç beş kuruşa da göz dikilmiştir.
Konfederasyonumuza ulaşan bilgiler BOTAŞ, Orman Genel Müdürlüğü, MEB, Adalet Bakanlığı, Yargıtay gibi pek çok kurumun genel müdürü, başkanı kurumlarına bağlı birimlere, müdürlüklere gönderdikleri yazılarla, mesajlarla ‘Milli Dayanışma Kampanyası’na kurumsal olarak katılma kararı aldıklarını bildirmiştir. Gönderilen yazı ve mesajlarda kurum personelinin kampanyaya yapacağı bağış tutarı konusunda belli limitler getirildiği, söz konusu limitlerin kamu personelinin maaşlarından kesilerek kampanya hesaplarına aktarılacağı, dekontların kurum merkezine gönderileceği ifade edilmektedir.
Kısacası katılımı gönüllü olması gereken kampanya yüz binlerce kamu personeli için, limitleri bile yöneticiler tarafından belirlenerek, zorunlu hale getirilmek istenmektedir.
Öte yandan İçişleri Bakanlığı tarafından dün apar topar yayımlanan genelge ile İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir belediyelerinin koronavirüs nedeniyle ekonomik güçlük çeken yurttaşlara destek için başlattığı yardım kampanyalarının engellenmeye çalışılması ise siyasal iktidarın böylesine zor bir dönemde bile yardıma ihtiyaç duyan insanları yok sayma pahasına ayrımcılığı, partizanlığı sürdürdüğünü ortaya koymuştur.
Tekrar, tekrar altını çiziyoruz. Siyasetin, kısır çekişmelerin dolgu malzemesi haline getirilmeyecek, ciddi bir tablo ile karşı karşıyayız.
Salgın tehdidinin her geçen dakika büyümesine rağmen fabrikalarda, atölyelerde ve tarlalarda çalışmak zorunda bırakılan milyonlarca işçinin, emekçinin dar gelirlinin görmezden gelindiği koşuklarda:
- Sürekli cilalanan “evde kal” kampanyası
- Vatandaşa yapılan “kendi OHAL’ini ilan et” çağrıları,
- İktidara yakın çevrelerin ve sermayenin, patronların irili ufaklı tüm yapılarının katılımı ile gerçekleştirilen sözde zirveler, bu zirveler sonucunda sadece patronları koruyan “ekonomik istikrar kalkanı” paketleri,
- Pek çok kamu kurumunda dahi hayata dahi geçirilmeyen, takibi yapılmayan genelgeler, yasal düzenlemeler,
- Fabrikalarda, atölyelerde ve tarlalarda çalışmak zorunda bırakılan milyonları görmezden gelen, “Artık özel sektör de devlet kurumları gibi esnek çalışmaya geçecek” açıklamaları,
- İktidarın politikalarını öven “icraatın içinden” programlarına dönüştürülen basın toplantıları, ulusa sesleniş konuşmaları,
- Cumhurbaşkanının, bakanların, milletvekillerinin, bürokratların üç beş aylık maaşlarını bağışlayacakları, sermaye kesimlerine vergi indirimleri, vergi ertelemeleri ile süslenen, halktan zekâtını aktarmasının istendiği bağış kampanyaları
ÇÖZÜM DEĞİLDİR.
Konfederasyonumuza sendikalarımızın genel merkezlerinden, sendikalarımızın şubelerinden ulaştırılan bilgiler de bu durumu teyit etmektedir.
Önümüzdeki günlerde İl Salgın İzleme Kurullarımızın ve Merkezi Salgın İzleme Kurulumuzun raporları, açıklamaları ile daha detaylı paylaşacağımız bilgiler her gün iktidara yakın televizyonların ekranlarında ballandırılarak anlatılan tedbirlerin başta Hastaneler, PTT, SGK, İŞKUR, Vergi Dairleri gibi vatandaşlarla daha fazla temas halinde bulunulan yerler olmak üzere hemen hemen tün kamu alanında hayata geçirilmesinde ciddi aksaklıklar yaşandığını, dolayısıyla genelgelerle, yasal düzenlemelerle alındığı açıklanan tedbirlerin önemli bir kısmının kağıt üzerinde kaldığını ortaya koymaktadır.
ETKİLİ-AKILCI-GERÇEK ÇÖZÜME GİDEN YOLUN KAPISININ AÇILMASI İÇİN:
- Öncelikle ülkemizde yapılan test sayısının hala çok yetersiz olduğunu görmezden gelerek diğer ülkelerle, hele de salgının ilk girdiği ülkelerle, vaka sayısı, ölüm sayısı üzerinden kıyaslama yapılarak “bizim durumuz iyi” tespitlerinden, “her yıl trafik kazalarında ölen sayısı daha fazla, bir bardak suda fırtına koparılıyor“ benzeri sürecin ciddiyetinden yoksun açıklamalara,
- Alınan tedbirlerin yetersiz olduğuna dikkat çekenleri hedef haline getiren tehditkâr dile derhal son verilmelidir.
- Test sayısı hızla artırılmalı, yaygın test uygulamasına geçilmelidir: Ülkemizde son günlerde kısmen artmasına rağmen Covid-19 testi sayısı hala çok yetersizdir. Salgının yayılmasını önlemek için hiç vakit kaybetmeksizin solunum yolları enfeksiyonu belirtisi olan herkesi, tanı testi pozitif olan kişilerin temas ettiklerini, Covid-19 tanısı konmuş hastayla teması ve hastalık şüphesi olan sağlık çalışanlarını kapsayan yaygın test uygulamasına geçilmelidir.
- Salgın süresince vatandaşların sağlığa erişimi ücretsiz olmalıdır
İşçilerin Temel Talepleri Karşılanmalıdır
Dün üç işçi konfederasyonu (DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ) tarafından yapılan ortak açıklama ile salgın sürecinde çalışmak zorunda bırakılan işçilerin temel talepleri kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu talepler iktidarların çizdiği sınırlar içinde kalan bir “memur” örgütü değil, işçi sınıfının bir parçası olan kamu emekçilerinin mücadele örgütü olarak, KESK olarak bizim de altına imzamızı attığımız taleplerdir.
Sadece işçileri değil, tüm toplumu salgına karşı korumayı hedefleyen; işten çıkarmaların yasaklanması, zorunlu ve acil mal ve hizmet üretimi dışındaki bütün işlerin en az 15 gün süreyle durdurulması, işçilerin bugüne kadar yaşanan işten çıkarmalar ve işlerin durdurulması sonucu yaşayacağı gelir kaybının giderilmesi temel talepleri hiç vakit kaybetmeksizin karşılanmalıdır
Tüm Kamu Kurumlarını Kapsayan Bir Acil Eylem Planı (Aep) Hayata Geçirilmelidir
Söz konusu AEP kapsamında:
- Kamuda sürekli ve asli görevler dışında kurumların iş ve işlemleri ve bunları yerine getiren personel sayıları asgari seviyeye çekilmelidir.
- Sürekli ve asli görevleri yerine getirilmesi haftanın iki çalışma veya saat 10.00-14.00 arası çalışma gibi kısmi çalışma ile sınırlanmalıdır.
- Risk grubundaki tüm kamu personeli (kronik hastalık, hamile, engelli, organ nakli ve kanser hastaları, 60 yaş üstü, süt izinde olanlar vb) amirlerinin inisiyatifine bırakılmadan idari izinli sayılmalıdır.
- Sürekli ve asli görevleri yerine getiren asgari seviyedeki tüm personelin dönüşümlü çalışma ve uzaktan çalışma imkanlarından, idari izin hakkından ayrımsız bir şekilde yararlanması sağlanmalıdır.
- Personele yönelik bilgilendirme ve eğitim konusunda yaşanan aksaklıklar derhal giderilmeli, tüm çalışanların işyerlerinde alınan karar süreçlerine katılımı sağlanmalıdır.
- Başta ücretli öğretmenler ve kreş çalışanları olmak üzere bu süreçte gelir ve hak kaybı yaşayan, ücretsiz izine çıkarılan, sözleşmesi fesih edilen veya yenilenmeyen tüm kamu çalışanlarının hak kayıpları derhal giderilmelidir.
- Yurtdışı öyküsü olanlara uygulanan 14 gün kuralı asgari 21 güne çıkarılarak uyulması titizlikle takip edilmelidir.
Sağlık Çalışanlarına Alkış Yetmez.
Sağlık Çalışanlarının Omuzlarına Yıkılan Yükü Hafifletmek İçin:
- Hizmet alanındaki tüm sağlık çalışanlarının koruyucu ekipmanlara ulaşımı sağlanmalı, kontrolleri ve tanı testleri düzenli periyotlarla yapılmalı, bulundukları ortam güvenli hale getirilmelidir.
- Sağlık çalışanlarının 24 saat nöbet uygulaması, fazla mesai gibi dayatmalarla daha da fazla yıpratılmasından derhal vazgeçilmelidir.
- Çalışma saatleri sık verilen molalarla kısa tutulmalı, acil durum ve afet yönetmeliği ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun koruma önlemleri artırılmalı, ayrımsız tüm sağlık çalışanlarına ek tazminat verilmelidir.
- Kamudaki sağlık personeli açığı güvencesiz-sözleşmeli alımlarla değil, güvenceli-kadrolu alımlarla kapatılmalıdır.
- Salgın boyunca kamu kurumlarının misafirhane, sosyal tesis başta olmak üzere tüm imkanları bu sürecin yükü omuzlarına yüklenen sağlık çalışanlarına seferber edilmelidir.
- Karantinaya alındığı süre maaşından kesilen, 14 gün idari izinli karşılığında yarım maaş ödenen aile hekimlerinin yaşadığı mağduriyet giderilmeli, karantina ve izin sürelerinde maaşlarından kesinti yapılmamalıdır.
- Sağlık çalışanlarına kısıt gün rapor verilmesi uygulamasından vazgeçilmeli, semptom ve belirtilerin görülmesi durumunda çalışanlar 14 gün süre ile idari izinli sayılmalıdır.
Alt Gelir Gruplarını Koruyucu Önlemlere Hızla Hayata Geçirilmelidir.
Bunun için salgın süresince:
- Virüsten koruyucu ürün ve malzemeler (maske, kolonya, sıvı sabun vb.) dar gelirlilere ücretsiz olarak dağıtılmalıdır.
- Alt gelir gruplarının temel gıda ve hijyen maddelerine erişimi için kamu kaynaklarına başvurulmalıdır.
- Temel gıda ve ihtiyaç maddelerinde KDV oranları sıfırlanmalı sıkı fiyat denetimi yapılarak karaborsa ve fırsatçılığa izin verilmemelidir.
- Konutlarda harcanan elektrik, su, doğal gaz ve iletişim ücretsiz hale getirilmelidir
- Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ertelenmelidir.
Bunlara Ek Olarak:
- Cezaevlerinde öncelikle tutukluların hızla tahliyesi sağlanmalı; yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü esas alınarak siyasi tutuklular, gazeteciler, yaşlılar, hasta mahkûmlar, çocuklar tahliye edilmeli, infazlar ertelenmelidir.
- Mülteci geri gönderme merkezlerinde gerekli tedbirler maksimum düzeyde alınmalı, bu merkezlerde olmayan mülteciler için de alt gelir gruplarıyla benzer şekilde hijyen ve temel gıda malzemesi temini kamu kaynaklarıyla sağlanmalıdır.
- Salgın sürecinde, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmeli, pandemi hastanesine çevrilen özel hastanelerin vatandaşa vermek zorunda olduğu hizmetleri faturalandırması engellenmelidir.
Yukarıda sıraladığımız tedbirler salgına karşı mücadelede Etkili-Akılcı-Gerçek Çözümü kapısını aralayacak tedbirlerdir. Bütün bu tedbirler için kaynak vardır. Yeter ki tüm vatandaşların sağlığını, işini, gelirini korumakla yükümlü sosyal devlet olmanın gerekleri yerine getirilsin.
Her geçen gün aramızdan daha fazla can koparan bir salgın karşısında sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmenin yolu ise kar, zarar, maliyet hesapları yapmaktan, tüm kamu kaynaklarının patronlar ve sermayeye değil halkın sağlığını işini, gelirini korumaya seferber edilmesinden geçmektedir.
Milyonlarca insanı gittikçe büyüyen salgın tehdidine karşı korumaya yetecek gerekli kaynak için; sermayeden patronlardan alınacak “servet vergisinin” hayata geçirilmesinden, hasta garantili şehir hastaneleri ve araç garantili köprü ve yol ödemeleri için müteahhitlere-şirketlere hazineden yani halkın cebinden yapılan ödemlerin durdurulmasına, üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmamış, doğanın tahribatına yol açacak Kanal İstanbul gibi çılgın projelere ayrılacak kaynakların sağlık alanına aktarılmasına, bugün salgınla mücadele eden pek çok ülkenin yaptığı gibi Merkez Bankası avanslarına başvurmaya kadar onlarca yol vardır.
Yeter ki halkın sağlığını, çalışanların işini ve hanelerin gelirini korumak için köklü ve kapsamlı bir sosyal devlet programını açıklamaya ve uygulamaya karar verilsin
Yaşadığımız krizden en az hasarla çıkmanın tek yolunun toplumsal dayanışmayı yükseltmekten, başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm çalışanları ve halkı koruyucu önlemlerin hiç vakit kaybetmeksizin hayata geçirilmesinden geçtiğinin altını tekrar çiziyoruz.
KESK olarak korona virüs tehdidine karşı kaderine terk edilen milyonların sesi olmaya devam edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Yürütme Kurulu