“Kandırılanlar” Kamu Emekçilerinden Hesap Soruyor!
Ülkemizdeki gelişmeler tüm kamuoyunun gözleri önünde seyrediyor ve ne yazık ki her geçen gün geleceğe dair kaygılarımız büyüyor.
AKP ve Cumhurbaşkanı yaşananları İkinci Kurtuluş Savaşı olarak değerlendiriyor. Ancak “düşman kim, yıllarca destekleyenler kimlerdi, kimler iktidar olanaklarını peşkeş çekti, kimler yardım ve yataklık yaptı” sorularının cevabı verilmiş değil. “Ne istediler de vermedik” sözü ile itiraf edilen işbirliğinin darbe girişiminde gelinen noktada AKP iktidarının sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır. Hal böyle iken “Kandırıldık, bilmiyorduk” denilerek suçtan muaf olunamaz.
On binlerce kamu emekçisi açığa alınmış, binlercesi memuriyetten atılmış, on binlerce kişi gözaltına alınmış ve binlercesi tutuklanmış bir cemaatin eseri olan uygulama ve politikalara yönelik hala en ufak bir değişimin olmaması, ortada hiç de bir kurtuluş savaşı olmadığını göstermektedir. AKP iktidarı boyunca neredeyse ülkenin tümü özelleştirilerek haraç mezat satıldı.
Örneğin 4+4+4 eğitim sistemi ve eğitimin ticarileştirilerek cemaatin özel okullar eliyle kadrolaşması, örgütlenmesi açık iken hala eğitim politikasında bir değişime gidilmemekte; laik, bilimsel, demokratik ve anadilinde bir eğitim sistemi getirilmemektedir. Aksine bu kez de farklı cemaatlere alan açılmakta, olanaklar sunulmaktadır.
Darbenin bastırılması onu da içinde büyüten sistemin değişmesi anlamına gelmiyor. Cemaat denilen yapılanma salt kadrolardan, militanlardan, sempatizanlardan ya da darbeci askerlerden, polislerden oluşmamaktadır. Cemaatin kullandığı yol, yöntem ve politikalar onun ayırt edici karakteridir. Cemaatin AKP eliyle iktidar politikalarına yön verdiği dönemlerde muhalif kurum ve kişilere nefes aldırmadığı, toplu gözaltı ve tutuklamalara başvurduğu, devlet şiddetini öne çıkardığı, tek’liği esas aldığı bilinmektedir. Hatırlatmak isteriz ki, Konfederasyonumuz yönetici ve üyelerine yönelik özellikle 2009-2013 yılları arasında “örgüt üyeliği” iddiasıyla soruşturma ve dava açan polis, savcı ve hâkimler terör örgütü üyeliğinden tutuklanmışlardır.
Bugün darbe gerekçe yapılarak hayata geçirilen OHAL, çıkarılan KHK’lar ve cemaatle sınırlı olmayan açığa almalar, gazete kapatmalar ve çalışanlarını gözaltına almalar, ev baskınları vb. birçok yöntem tümüyle aynı nitelikte uygulamalardır. AKP daha önce Cemaat ile birlikte hayata geçirdiklerini bugün tek başına hayata geçirmektedir.
Açıkça uyarıyoruz, bu yol yol değildir, dönüp dolaşıp getireceği yer yeni krizler, kaos ve tıkanmadır. Nitekim kontrolden çıkan araba misali herkese yönelebilecek hukuksal zeminden çıkan bir süreçten geçmekteyiz.
AKP, OHAL yasalarına ve Kanun Hükmünde Kararnamelere dayanarak kamu emekçilerinin açığa alınmaları ya da tümüyle memuriyetlerine son verilmelerinde iş çığırından çıkmıştır. Daha önce Başbakanlık bünyesinde ve Bakanlıklardan üst düzey temsilcilerinden oluştuğu söylenen komisyon eliyle yapılan açığa almalar bugünlerde illerde İl Olağanüstü Hal Bürolarında oluşturulan komisyonlar aracılığıyla yapılmaktadır.
İlimizde OHAL kapsamında Eğitim Sen üyeleri; Ramazan BOĞA, Ahmet Cemil ASLANTAŞ, Seçil SÖNMEZ, Mehmet Akif KOCADURU ve Mesut DEMİR isimli üyelerimiz sosyal medyadaki paylaşımlarından kaynaklı açığa alınmış olup adli ve idari soruşturmaları devam etmektedir.
Bitlis Valiliğinin 31.07.2016 tarihli, Bitlis Şubeler Platformumuza gönderdiği yazı içinden geçtiğimiz sürecin adeta kısa bir özeti niteliğindedir. Valilik, şubeler platformumuzdan temel hak ve özgürlüklerden olan toplantı ve gösteri yürüyüşü etkinliklerine katılanları ispiyonlamasını, üyelerimizden arkadaşlarının sosyal medya paylaşımlarını izlemelerini ve Bitlis OHAL Bürosuna bildirmelerini istemiştir.
OHAL’i de aşan, sıkıyönetim uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Kitlesel işten çıkarmalar, AKP’nin 15 Temmuz’dan önce de önüne hedef olarak koyduğu Kamu Personel rejiminin fiilen değiştirildiğini göstermektedir. Nitekim artık iş güvencesi şifahi talimatlarla, gerekçesiz komisyon kararlarıyla ya da asılsız ihbarlarla bir çırpıda ortadan kaldırılmaktadır. Kadrolaşmanın en temel silahı olan sözlü sınav kural haline getirilmektedir.
Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımız tüm darbelerde en çok saldırıya maruz kalmasına, Cemaatin hedef tahtasında olmasına, yönetici ve üyelerimizin birçok bedel ödemesine rağmen bugün itibariyle 15 Temmuz sonrasında sendika üyelerimizden toplam 452 kişi işten el çektirilmiş, 6 kişi ihraç edilmiş, 10 kişi tutuklanmıştır.
Cemaat ile mücadele adı altında başlatılan ancak giderek muhalif tüm kesimlere yönelimin en bariz örneği açığa alınan sendikamız EĞİTİM SEN üyelerinden, Barış İçin Akademisyen İnisiyatifinden 25’i akademisyendir. Bu arkadaşlarımız darbe girişimi öncesinde de hükümetin ve cumhurbaşkanının hedef tahtasında idiler.
Hükümet darbe girişimini bahane ederek torba yasalara kamu emekçilerini yakından ilgilendiren kimi maddeleri ekleyerek pamuk ipliğine bağlı iş güvencemizi ortadan kaldırmayı, personel rejim sistemini tümden değiştirmeyi hedeflemektedir. Şurası çok açık ve net; Hükümet kurtuluş savaşı değil “muhalefetten kurtulma savaşı” vermektedir.
On binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz açığa alınıp binlercesinin memuriyetine son verilirken, kendi üyelerinden de binlercesi bu şekilde mağdur olurken yandaş konfederasyondan en ufak bir itirazın çıkmaması düşündürücüdür. Bizler tüm işlemlerin hukuk zemininde gerçekleşmesini ve darbe girişiminin bir fırsata çevrilmemesi, darbelere karşı mücadelenin darbe yasalarıyla değil demokratik yol ve yöntemlerle olabileceğini savunurken yandaş konfederasyon adeta üç maymunları oynamaktadır.
Açığa alınan, işine son verilen üyelerimizle ilgili kararlar geri alınmalı, üyelerimizin işlerine dönmeleri sağlanmalıdır.
Ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve kritik dönemde sebebi ne olursa olsun kimse kendisini halkın iradesi yerine koymamalıdır.
Elbette darbe girişimine katılan, destek veren, kolaylaştıran, göz yuman kurum, kuruluş ve kişiler açığa çıkarılmalı, yargılanmalı ve hesap sorulmalıdır. Ancak tüm bunlar uluslararası sözleşmeler ve hukuk normları çerçevesinde yapılmalı, OHAL derhal kaldırılmalıdır.
Askeri darbe girişimi sivil darbeye dönüştürülerek devam ettirilmemelidir. Özellikle son yıllarda uygulanan ve bugün halklarımızı, emekçileri patlama noktasına getiren, çok tehlikeli bir noktaya varan kutuplaştırma ve gerginlik siyasetine son verilmelidir.
Gerekçesi ne olursa olsun eğer ortada bir hukuksuzluk söz konusu ise bu hukuksuzluğun karşısında olacağız. Çünkü bu durum herkes için bir tehdit oluşturmaktadır. Kimse kendisine sıra gelmesini beklememeli, toplumsal sözleşme niteliğindeki demokratik hukuk ilkelerinin esas alınması konusunda mücadele edilmelidir.
Bu çerçevede; Hükümeti, sendikal hak ve özgürlüklerin karşı karşıya bulunduğu tehdit ve kaygıları ortadan kaldırılmak için anayasaya ve yasalara uygun adımlar atmaya, kamuyu tasfiye planlarından vazgeçmeye çağırıyoruz.24.08.2016
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı