ÜNİVERSİTE SINAV SONUÇLARINDA SIFIRCILARIN OLMASI DOĞALDIR

YOKSULLUĞUN VE EŞİTSİZLİĞİN ZİRVEYE ULAŞTIĞI,  

İŞSİZLİĞİN ÇIĞ GİBİ BÜYÜDÜĞÜ GÜNÜMÜZDE, 

ÜNİVERSİTE SINAV SONUÇLARINDA SIFIRCILARIN OLMASI DOĞALDIR!

  

En temel insan hakkı olan eğitim hakkının piyasanın acımasız rekabet koşullarına terk edilerek giderek kamusal bir nitelik taşımaktan uzaklaştırılmasının Türkiye’deki en somut kanıtı olan LYS bu yıl da kimileri için yapılmadan kazanılmış, kimileri için ise baştan kaybedilmiş bir sınav olmuştur.

Yoksulluğun ve eşitsizliğin zirveye ulaştığı, işsizliğin, özellikle genç işsizlerin çığ gibi büyüdüğü günümüzde, bu kadar sorunun içinde yapılan üniversite sınavının adaletli olduğunu söylemek mümkün değildir. Üniversiteye giriş sınavı sonuçlarının açıklanmasıyla her yıl, Türkiye’nin belli illeri ve okulları şampiyon ilan edilmektedir. Son yıllarda özel okulların belirgin bir başarı göstermesi, AKP hükümetinin kamu okullarına üvey evlat gibi görmesinin sonucudur. Bu durum, özel ve kamu okullarında okuyan öğrencilerin “sınav maratonu”nda eşit şartlarda mücadele etmediğini göstermektedir.

 

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Yarımağan’ın açıklamasında sınav sistemi bilgileri ve başarılı olan öğrencilerimiz dışında, eğitimin genel tablosu açısından bir değerlendirme olmadığı yine görüldü.

 

Yarımağan, beş oturuma katılan toplam 1 milyon 856 bin 813 adayın sınavının geçerli sayıldığını bildirdi. Yarımağan, sınavda toplam 784 bin 564 adayın 180 ve üstünde puan alarak tercih yapmaya hak kazandığını ifade etti. Ancak 11 bine yakın adayın sıfırın altında puan aldığı açıklandı.

 

Her sınav dönemi sonrasında ortaya çıkan tablo, çeşitli eşitsizliklerin varlığı ve bunların giderilmesi açısından hep aynı kalmaktadır. Örneğin bu kadar sayıda öğrencinin neden bu sınavlarda sıfır çektiği, meslek liseli öğrencilerin başarı düzeylerinin bu sınavlarda neden en alt sıralarda yer aldığı, başarı ortalamasının batı illerimizde yüksekken neden doğu illerimizde  alt sıralarda yoğunlaştığı soruları her yıl cevaplanmayı beklemektedir. Bu sabitlik karşısında yetkililerin bugüne kadar bu sorunları çözmek için neler yaptıkları ise can alıcı soru olarak karşımızda durmaktadır.

 

Değişen sınav sistemi sonrasında ortaya çıkan sonuçları eğitim sistemimiz açısından değerlendirebilmek için YGS ve LYS sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. YGS sınavı geçerli sayılan 1 milyon 487 bin 626 adaydan 14 bin 156’sı sıfır puan ya da altında almıştır. LYS ile birlikte düşünüldüğünde bu sayı 25 binlere ulaşmaktadır.

 

YGS de 14 bin 156 aday sorulardan hiçbirini doğru cevaplayamamış ve 70 bin 248 aday da 140 puanın altında kalarak LYS’ye başvuramamıştır. Bu rakamsal boyut eğitim sistemimizin niteliğinin düşüklüğünü gözler önüne sermektedir.

 

Sınav sonuçlarının ortaya çıkardığı en çarpıcı sonuç, tamamen eşitsizlikler üzerine kurulu olan eğitim politikalarının eğitim sistemini çöküş noktasına getirmiş olmasıdır. Bu çöküşün yaşanmasında, eğitimin bilinçli olarak ticarileştirilmesi ve dershanelere endeksli hale geriletilmesinin doğrudan etkisi vardır.

İkili öğretim, kalabalık sınıflar, alt-yapı eksiklikleri, öğretmen açıkları, yetersiz ücretler gibi pek çok sorunun yanında, özellikle son yıllarda yaygınlaşan sözleşmeli öğretmenlik, geçici personel çalıştırma gibi uygulamalar, eğitimin niteliğini ve sürekliliğini olumsuz etkilemiştir.

 

İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar, sürekli olarak yapılan sınavlara endekslenmiş bir eğitim sisteminin nitelikli olması mümkün değildir. Eğitim sistemimiz çocuklarımızı eğitmemekte, sadece yapılacak olan sınavlara hazırlamaktadır. Dolayısıyla öncelikli olarak yapılması gereken, öncelikle öğrencilerimizi sınav cenderesinden kurtarmaktır. İlköğretimden itibaren üniversiteye kadar yapılan sınavlarda çocuklarımız ve gençlerimiz resmen yarıştırılmakta, birbirleriyle rekabet etmeleri istenmektedir. Kapitalizmin dayattığı “piyasacı eğitim” anlayışının tipik bir örneği olan bu anlayış derhal terk edilmeli, öğrencileri birbiri ile rekabet eden değil, onları geliştiren, çok yönlü bilgi ve beceri kazandırıcı, nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir.

 

Okul öncesi eğitimden yükseköğrenime kadar tüm eğitim sistemi; bölgeler, okullar ve cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin giderildiği, herkesin eğitim hakkından, eşit ve parasız olarak yararlanacağı ve kimsenin eğitim hakkından mahrum bırakılmayacağı bir şekilde yeniden düzenlenmek zorundadır. Eğitimde fırsat eşitliği ancak bu şekilde sağlanabilir. Aksi takdirde her yıl yapılan sınavlar bir öncekinin tekrarı olmaktan öteye gitmeyecek, sınavlara endeksli eğitim sistemimiz bir taraftan içten içe çürürken, diğer taraftan yeni başarısızlıklar üretmeye devam edecektir. 16.07.2010

  

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

 

Güven BOĞA

 

Okunma 2294 defa