MoBbİnG Özel

Dikkat Sizde Mobbing Mağduru Olabilirsiniz!
28 Mart Cumartesi Adana Ziraat Mühendisleri Odasında Eğitim Sen Adana Kadın Meclisinin düzenlediği Mobbing "İşyerinde Psikolojik Baskı, Yıldırma" konulu panel gerçekleştirildi.



Şube Kadın Sekreterimiz Şükran YEŞİL'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele de panelist olarak İstanbul Barosuna kayıtlı Avukat Metin İRİZ ve Ç.Ü. Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Gülseren AĞRIDAĞ'ın katılımıyla gerçekleştirildi.



 

MOBBİNG MAĞDURUNUN ÖYKÜ YAZMA KILAVUZU 
Lütfen karşılaştığınız yıldırıcı davranışları, olay yeri, tanıkları ve davranış şekillerini ayrıntıları ile olay anında yaşadığınız duygularınızı da ekleyerek yazınız. 

Örneğin olay tanıkları varsa isimleri ve tanıkların sözlü veya davranışsal tepkilerini belirtin, kamera kaydı vb. delilleri de belirtmeyi ihmal etmeyiniz. 

Yaşadığınız olayları anlattığınız yakınınız veya arkadaşınız varsa onları da belirtmeyi unutmayınız. 

Ayrıca bu hususta elinizde veya başka yerde belge varsa belirtiniz. Soruşturma veya şikayet gibi bir durum varsa eklemeyi unutmayınız. 

Sizin için önemli olmayan bir ayrıntı çok önemli bir delil olabilir. Başkalarını yormayayım diye düşünmeyim. İşimize yaramayacak olan bir husus varsa onu da beraber ayıklarız. 

Doktora gittiyseniz, hangi doktor olduğunu ve konulan teşhis ve reçetenin bir örneği varsa belirtiniz. Bu süreçte hangi doktor olursa olsun mutlaka yazınız. 

Mobbing psikolojik rahatsızlığa neden olabileceği gibi psikosomatik hastalık olarak bilinen fiziksel hastalıklara da neden olmaktadır. Kalp, yüksek tansiyon, deri hastalıkları sıklıkla karşılaşılan hastalıklardandır. Tecrübemle sabittir ki mobbing mutlaka bir rahatsızlığa neden olmakta. Bu ya psikolojik ya da fizyolojik bir rahatsızlıktır. 

Şimdi önce aşağıdaki yazıyı okuyun ve sonra başınızda geçenleri yazmaya başlayınız. Yaşadığınız olayları kronolojik sıraya görev ve mobbing olan saldırı davranışları da belirleyerek yazarsanız sevinirim. 

Unutmayınız “siz yönelik her mobbing amaçlı davranış iz bırakır, önemli olan bu delil izini hukuka uygun bir şekilde hukuk kurumlarının önüne çıkarmak” başarı şansını artıracaktır. 

Mobbing kısaca iş yerinde psikolojik taciz, psikolojik baskı, psikolojik terör veya yıldırma olarak tanımlanmaktadır. Mobbing kavramını ilk defa 1980’li yıllarda Alman Endüstri Psikologu Heinz Leyman tarafından kullanılmıştır. 

Leyman mobbingi, bir veya birkaç kişi tarafından, bir diğer kişiye (nedeni, düşünce ve inanç ayrılığından kıskançlık ve cinsiyet ayrımına kadar çok çeşitli olabilen), sistematik bir biçimde, düşmanca ve ahlak dışı bir iletişim yöneltilmesi şeklinde ortaya çıkan bir çeşit psikolojik terör olarak tanımlamaktadır. 

Psikolojik terör ya da mobbing; iş yerinde, sistematik bir şekilde bir ya da daha fazla birey ( nadiren dörtten fazla) tarafından, daha çok bir kişiye yönelik (nadiren birden fazla) düşmanca ve etik dışı davranışları içerir. Birey, mobbingin hareketlerine bağlı olarak çaresiz ve savunmasız bir halde kalır. Bu hareketler, çok sık (en az haftada bir) ve uzun bir süre içinde (en az altı ay) tekrarlanan bir temelde gerçekleşir. Bu düşmanca davranışların sıklığı ve uygulama süresinin uzunluğu, bireyde belirgin zihinsel, psikosomatik veya sosyal tükenmişliğe neden olur. 
Leyman saldırgan veya saldırganların kurban veya kurbanlara yönelttiği 45 davranış gözlemlemiş olup bunları 5 farklı kategoride sınıflandırmıştır.

BİRİNCİ KATEGORİ: İletişime Yönelik Saldırılar 
-Amir, kurbanın kendini ifade etme olanağını sınırlar;
-Kurban konuşmaya başladığında daima sözü kesilir;
-Çalışma arkadaşları, kurbanın kendini ifade etme olanağını sınırlarlar;
-Kurban, azarlanır ya da küçümsenir;
-Kurbanın yaptığı işler sürekli eleştirilir;
-Kurbanın özel yaşantısı sürekli eleştirilir;
-Kurban sessiz ya da tehdit edici telefonlar alır;
-Sözlü tehditlere maruz kalır;
-Yazılı tehditler alır;
-Uzaklaştırıcı bakışlar ve davranışlar yönelterek kurbanla temas reddedilir;
-Dolaylı imalarda bulunularak kurbanla temas reddedilir.

İKİNCİ KATEGORİ: Sosyal İlişkilere saldırlar
- Kurbanla konuşulmaz;
- Kurbana herhangi bir söz yöneltilmez;
- Çalışma arkadaşlarından uzakta bir ofiste çalışmak zorunda bırakılır;
- Çalışma arkadaşlarının kendisiyle konuşmaları yasaklanır;
- Sanki o yokmuş gibi davranılır.

ÜÇÜNCÜ KATEGORİ: Sosyal Konuma Saldırılar
-Arkasından konuşulur;
-Kurbanla ilgili çeşitli dedikodular yayılır;
-Gülünç duruma düşürülür;
-Kurbanın akıl hastası olduğuna dair kuşku yaratılır;
-Psikiyatri doktoruna gidip muayene olması için kendisini ikna etmeye çalışılır;
-Fiziksel engelinden dolayı kendisiyle alay edilir;
-Kurbanla alay etmek için yürüyüş veya konuşma tarzı taklit edilir;
-Politik ya da dini inançlarına saldırılır;
-Özel yaşamıyla alay edilir;
-Milliyetiyle alay edilir;
-Onurunu zedeleyici işler yapmak zorunda bırakılır;
-Yaptığı iş, yanlış ve yaralayıcı tarzda yargılanır;
-Aldığı kararlardan şüphe edilir;
-Kurbana karşı küfür veya aşağılayıcı sözler sarf edilir;
-Kurbana karşı sözlü veya sözsüz cinsel talepler yöneltilir.
DÖRDÜNCÜ KATEGORİ: Mesleki ve Özel Yaşamın Niteliğine Yönelik Saldırılar
-Kurbana iş verilmemeye başlanır;
-İşini yaratıcı anlamda yapmaması için her türlü çalışma faaliyeti engellenir;
-Kendisine anlamsız işler verilir;
-Kendisine uzmanlık alanının çok altında işler verilir;
-Kendisine aşağılayıcı işler verilir;
-Kurbanın beceriksizliğini ortaya koymak amacıyla kendisine, yeteneklerinin çok üstünde görevler verilir.
BEŞİNCİ KATEGORİ: Sağlığa Yönelik Saldırılar
-Kurban, sağlığına zararlı işlerde çalışmak zorunda bırakılır.
-Kurban, fiziksel şiddetle tehdit edilir.
-Kurbana ders vermek amacıyla ufak bir şiddet (tokat veya itme) hareketinde bulunulabilir.
-Daha ağır fiziksel şiddete maruz kalmasına çalışılır.
-Kurbanı zarara sokmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunulabilir.
-Evine veya işyerine zarar verilebilir.
-Kurbana cinsel tacizde bulunulabilir.

Leymann, ‘’bu davranışların günlük basit çatışmalardaki saldırılardan farklı olarak; en az haftada bir sıklıkta ve en az altı aydan beri uygulanıyor olmaları gerektiğini,’’ayrıca bu davranışlara ek olarak işyerinde psikolojik tacizin (mobbing) tanısında yararlı olabilecek 15 davranış daha bildirir. Bunlar;

-Telefon, bilgisayar ve lamba gibi işyerinde bulunan kişiye ait eşyalar, birdenbire kaybolur veya bozulur. Yerine yenileri konulmaz.
-Çalışma arkadaşlarıyla aralarında çıkan tartışmalar her zamankinden çok daha fazla olmaya başlar.
-Kişinin sigara kokusu ve dumandan çok rahatsız olduğunu bile bile yanındaki masaya çok sigara içen biri yerleştirilir.
-Kişi, başkalarının ofisine girdiğinde konuşma hemen kesilir, konu değiştirilir.
-Kişi, işle ilgili önemli gelişmeler ve haberlerin dışında bırakılır.
-Kişinin arkasından çeşitli söylentiler çıkarılır, kulaktan kulağa fısıltılar yayılır.
-Kendisine yetenek ve becerilerinin çok altında veya uzmanlık alanına girmeyen işler verilir.
-Birey, yaptığı işin ince ince gözlendiğini hisseder. İşe geliş ve gidiş saatleri, telefon konuşmaları, çay ya da kahve molasında geçirdiği zaman ayrıntılarıyla kontrol edilir.
-Birey, diğerleri tarafından sürekli eleştirilir veya küçümsenir.
-Birey, sözlü ya da yazılı soru ve taleplerine yanıt alamaz.
-Birey, üstleri ya da iş arkadaşları tarafından kontrol dışı tepki vermeye kışkırtılır.
-Birey, şirketin özel kutlamaları veya diğer sosyal etkinliklerine kasıtlı olarak çağrılmaz.
-Bireyin dış görünüşü veya giyim tarzıyla alay edilir.
-Bireyin işle ilgili tüm önerileri reddedilir.
-Kendisinden daha alt düzeydeki görevlerde çalışanlardan daha düşük ücret alır.
Knorz ve Zapf iş yerinde psikolojik taciz kapsamında ele alınması gereken 39 davranış belirlemiştir. Ancak belirlenen 39 davranıştan bazıları Leymann tarafından belirtilen 15 davranış arasında da belirtilmiştir. Davranış örnekleri şunlardır. 

1-Mağdurların kendilerini ilgilendiren özel herhangi bir konu hakkında çalışma arkadaşlarıyla konuşmaları yasaklanır. 
2-Çalışma arkadaşları, kurban bireye karşı kışkırtılır;
3-İş yerinde kurban bireye karşı imza toplanır; 
4-Kurbanın çevresinde gizli düşmanca bir ortam yaratılır, 
5-Arkadaşları, kendisiyle çalışmayı reddeder;
6-Kendisiyle kibar olmayan tarzda ve düşmanca konuşulur;
7-Kurbanın, davranışından ötürü suçlu konumuna düşürülebilmesi amacıyla, kontrol dışı tepki göstermesine çalışılır
8-Amirleri veya iş arkadaşları, kurban bireyi özel günlerinde veya gösterdiği başarılardan ötürü kutlamazlar.
9-Sosyal imajına yönelik zarar vermek amacıyla kurban birey, ya1ancılıkla ve hata yapmakla suçlanır; 
10-Kurban birey hakkında olumsuz ve kötü yorumlar yapılır
11-İşletmenin tutumu, kurban bireye karşı düşmanca belirlenir.
12-Kurban birey amir konumunda ise,astları,emirleri uymazlar.
13-Kurban birey, amirin önünde küçük düşürülür.
14-Kurban bireyin ileri sürdüğü tüm öneriler, ilke olarak reddedilir.
15-Kurbanın her türlü faaliyet ve etki alanın önü kesilir.
16-Kurban birey, kendi konumuna getirilmesi planlanan bir başka kişiyle çalışmak zorunda bırakılır.
17-Yeni işlere başlanması durumunda hiç kimse kendisine yardım etmez.
18-Başkalarının yaptığı hatalar veya işletmedeki problemlerden sorumlu tutulur.
19-İşin gidiş şekliyle ilgili önemli bilgiler kendisine ulaştırılmaz, böylece ona problem yaşatılmaya çalışılır.
20-Kendisini ilgilendiren konularda hiçbir fikir ya da görüşü alınmadan birden bire yeni durumla karşı karşıya bırakılır.
21-Kendisiyle aynı düzeyde veya daha düşük düzeydeki çalışanlara göre daha geç terfi eder veya hiç terfi almaz. 
22-Eğitim alma talep ve hakkı reddedilir.
23-Devamlı birine bağımlı olarak çalışmak zorunda bırakılır.
24-Tüm mutsuzluklar, huzursuzluklar ve geçimsizlikler mağdur bireye yöneltilir.
25-Mağdurun iş ortamı, kendisine önceden bildirilmeksizin boşaltılır. 
26-Devamlı olarak bir ofisten diğerine gönderilir.
27-Hoşuna gitmeyen bir bölüme gönderilir.
28-Kurban bireyin işinde ulaştığı sonuçların üzerinde, ona zarar vermek amacıyla değişiklikler, oynamalar yapılır.
29-Kurban bireyin davranışları iş yeri dışında da kontrol edilir ve gözlenir.
30-Kurban bireye hükmetmek, üzerinde baskı uygulamak amacıyla en basit işler için dahi çok kesin kurallar belirlenir.
31-Kendisinin izni olmadan özel postaları açılır.
32-İzin veya tatil isteğini bildirdiğinde kendisine her türlü zorluk çıkarılır. 

Aşağıda yapılan bir doktora çalışmasında eğitimcilerin karşılaştığı davranışlara örneklerdir. ”Eğitimcilerin Okulda Karşılaştıkları Yıldırıcı Davranışlar” İlköğretim okullunda görev yapan öğretmen ve okul yöneticilerinin yaşadıkları davranışlar şu şekilde sıralanmaktadır.

1-Sözünün kesilmesi
2-Yaptığı işlerin haksızca eleştirilmesi
3-Mağdurun başarılarının küçümsenmesi
4-Başkalarının yanında yüksek sesle azarlanması
5-Kendisinin bulunmadığı ortamlarda başkalarına kötülenmesi
6-Okul etkinliklerinde aktif görevler almasının engellenmesi
7-Kendisiyle konuşulmaması
8-Jestler, bakışlar ve imalar yoluyla, iletişim kurmasının engellenmesi
9-İşle ilgili aldığı kararların yanlışmış gibi sorgulanması
10-Geçersiz nedenlerle sözlü olarak uyarılması
11-Kişi ortama girdiğinde konuşmanın kesilmesi veya konunun değiştirilmesi
12-Başkalarının önünde gülünç duruma düşürülmeye çalışılması
13-Herhangi bir ortamda “yokmuş” gibi davranılması
14-Kişisel ve mesleki gelişim sağlayabilecek etkinliklere katılma sına izin verilmemesi
15-Hakkında dedikodu çıkarılması
16-Çabalarının “yağcılık”, “kıyakçılık” olarak değerlendirilmesi
17-Verilen görevlerde kendisine güvenilmeyerek, işin her aşamasının takip edilmesi
18-Sözle tehdit edilmesi
19-Başkalarının yapmak istemediği işlerle görevlendirilmesi
20-Psikolojik sorunları varmış gibi gösterilmeye çalışılması
21-Siyasi görüşüyle ilgili imada bulunulması
22-Aptal konumuna düşürülmeye çalışılması
23-Başkaları tarafından yapılan hatalardan sorumlu tutulması
24-Aşırı iş yükü altına sokulması
25-Tutarsız olmakla suçlanması
26-İftira atılması
27-Yazılı tehditlerde bulunulması
28-Velilere veya öğrencilere, okulda alınan ve boşa gitmeyen kararların tek sorumlusu kendisiymiş gibi gösterilmesi
29-Disiplin kurallarının uygulanmasında mağdurun aleyhine ayrımcılık yapılması
30-Yürüyüşünün, jestlerinin veya sesinin taklit edilmesi
31-İş dışı toplantı veya sosyal faaliyetlerden dışlanması
32-Dini görüşünün/inancının hafife alınması
33-Mağdurun bulunduğu ortamın fiziksel olarak (sigara dumanı vb) rahatsız edici hale getirilmesi
34-Verilen görevin haber verilmeden değiştirilmesi veya geri alınması
35-Güvenilmez olduğunun ima edilmesi
36-Özel yaşamıyla alay edilmesi
37-Gelen telefonların haber verilmemesi gibi, başkalarının kendisine ulaşmasının engellenmesi
38-Özgüvenini veya itibarını olumsuz etkileyen bir iş yapmaya zorlanması
39-Eşinin mesleği ile ilgili imalarda bulunulması
40-Meslektaşlarıyla iletişim kurmasının engellenmesi
41-Onur kırıcı şakalar yapılması
42-Telefonla gereksiz yere veya kasıtlı aranarak rahatsız edilmesi
43-Psikiyatrik tedavi alma ihtiyacı hissettirilmesi
44-Öğretmenler odasında yanına kimsenin oturmaması
45-Verilen görevler için gerçekçi olmayan bitirme süresi verilmesi
46-Onur kırıcı isimlerle/lakapla anılması
47-Doğum yeri/bölgesi ile alay edilmesi
48-Bir özrüyle alay edilmesi
49-Başarısızlıkla sonuçlanma olasılığı yüksek işlerde görevlendirilmesi
50-Cinsel imalar yapılması
51-Okul müdürü ile görüşmesinin engellenmesi
52-Fiziksel şiddet tehditleri edilmesi
53-Geçerken kendisine fiziksel olarak çarpılması ve olayın kazara olduğu izlenimi verilmesi
54-Cinsel içerikli şakalar yapılması
55-Kişiye mali yük getirecek biçimde eşyalarına, arabasına vs. zarar verilmesi
56-Gözünü korkutma amacıyla hafif şiddet uygulanması
57-Herhangi bir yerine fiziksel yönden zarar verilmesi
58-Cinsel içerikli (elle dokunma vb) hareketler yapılması
59-Mağdurun rızası olmadığını bile bile cinsel teklifler yapılması

Öğretmenler ayrıca; 
Okul yöneticileri tarafından veli önünde aşağılanarak; 
Mesleki yetersizlikle suçlanarak; 
Siyasi görüşe göre farklı davranılarak; 
Mesai dışında da çalışması istenerek; 
Tayinle tehdit edilerek; 
Üstlendiği görevlerin başarısı başkasına mal edilerek yıldırılmaktadır. 

Bazı okul yöneticileri yıldırmaya tanık oldukları halde olaylara müdahale etmemekte ve sürece izin vermekte; eşi “sayılan meslek” (hakim, polis, asker) sahibi veya ailesi zengin veya itibarlı olan öğretmenlere ayrıcalık tanımakta ve tutarsız davranarak sonucunu öğretmene yüklemektedir. 

Öğretmenler meslektaşları tarafından ise eleştirilerek veya hakaret edilerek; 
branşa göre ayrımcılık yapılarak; 
öğrencileri kendisinden soğutma çalışarak; 
bağlı olduğu sendikaya göre ayrımcılık yaparak; 
küfür ederek; 
hemşehrilik bakımından dışlayarak; 
giyim tarzı ile alay ederek; 
ibadeti bakımından dışlayarak yıldırılmaktadır. 

Öğretmenler, meslektaşlarının kendilerini yıldırmaya devam ederken kendilerini masum göstermeye çalıştıklarını belirtmektedir. Ayrıca özel okullarda, öğretmenlerin, veli veya öğrenciler tarafından mesleğine son verme veya okuldan attırmakla tehdit edildiği belirtilmektedir.

Okul müdürleri de ayrıca; 
İl/ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri tarafından hakaret edilerek, aşağılanarak ve pasif duruma getirilerek; 
müfettiş tarafından sıkça sorguya çekilerek ve sürgünle tehdit edilerek; 
öğrenciler tarafından, okul dışındaki kişiler aracılığıyla baskı yapılarak yıldırılmaktadır.

Mobbing özel iş yerinde yapılması halinde eziyet, kamu kurumunda yapılması halinde ise işkence suçudur. 
TCK 94.maddesinde “(1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Suçun;… b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, İşlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Denilmektedir. 
Yasa maddesinin gerekçesinde de, “Madde metninde işkence suçu tanımlanmıştır. Türkiye, taraf olduğu Milletlerarası Sözleşmelerde işkencenin yasak olduğunu kabul ederek, işkencenin önlenmesiyle ilgili gerekli tedbirleri alma konusunda taahhüt altına girmiştir.
Türkiye'nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler Genci Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen "İnsan Hakları Evrensel Beyan¬namesi"nin 5. maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayri-insani. haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tâbi tutulamaz.»
Bu uluslararası metinlerden 4 Kasım 1950 tarihli "İnsan Hak¬ları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme"nin 3. maddesine göre; «Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani yahut haysiyet kırı¬cı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz..».

10 Şubat 1984 tarihli "İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriin¬sani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi"nin 1. maddesinde işkence kavramı tanımlanmış ve kap¬samı belirlenmiştir. Buna göre;

«"İşkence" terimi, bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayırım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevli¬sinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevî ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir. Bu yalnızca yasal müeyyidelerin uygu¬lanmasından doğan, tabiatında olan veya arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez..» (f. 1)
«Bu madde, konu hakkında daha geniş uygulama hükümleri ih¬tiva eden herhangi uluslararası bir belge veya millî mevzuata halel getirmez.» (f 2)

Sözleşmenin 2. maddesinde, hiçbir hâl ve şartta işkencenin meş¬ru ve mazur gösterilemeyeceği hüküm altına alınmıştır:

«Hiç bir istisnai durum, ne harp hâli ne de bir harp tehdidi, da¬hili siyasî istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hâl, işken¬cenin uygulanması için gerekçe gösterilemez.» (f 2)

«Bir üst görevlinin veya bir kamu merciinin emri, işkencenin haklılığına gerekçe kabul edilemez.» (f. 3)

Sözleşmenin 4. maddesinde taraf devletlere işkence fiillerinin suç olarak tanımlanması yönünde bir yükümlülük getirilmiştir:
«Her Taraf Devlet, tüm işkence fiillerinin kendi ceza kanununa göre suç olmasını sağlayacaktır. Aynı şekilde, işkence yapmaya teşebbüs ve işkenceye iştirak veya suç ortaklığı yapan şahsın fiili suç sayılacaktır.» (f 1)
İşkence ile ilgili olarak bu Sözleşmede taraf devletlere yüklenen yükümlülüklerin "işkence derecesine varmayan diğer zalimane, gayriinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi fiiller" açısından da geçerli olduğu kabul edilmiştir (madde 16).

Türkiye, ayrıca, 26 Kasım 1987 tarihli "İşkencenin ve Gayriinsani ya da Küçültücü Ceza veya Muamelenin Önlenmesine Dair Av¬rupa Sözleşmesi"ni onaylamıştır.

Bu milletlerarası yükümlülüklere paralel olarak Anayasada da işkencenin yasak olduğu kabul edilmiştir:

«Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.» (madde 17, fıkra 3).

«Hiç kimse kendisini ... suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.» (madde 38, fıkra 5).

Bu taahhütler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüz¬lerden korunması için, işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması gerekmektedir. Bu düşüncelerle, işkence fiilleri bağımsız bir suç ola¬rak tanımlanmıştır.

İşkence suçu ile korunan hukukî değer, karma bir nitelik taşı¬maktadır. İşkence teşkil eden fiiller, bir yandan buna maruz kalan kişilerin vücut dokunulmazlığına ve onuruna saldırı niteliği taşımakta, beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Diğer yandan, işkenceye maruz kalan kişi, irade serbestisi bertaraf edildiği için ve hatta, algılama yeteneği etkilendiği için, duyduğu acı ve elemin etkisiyle gerçek dışı bazı açıklama ve kabullenmelerde bulunabilir. Bu nedenle, belli bir suça ilişkin ikrar veya sair delil elde etmek için başvurulan işkence, gerçeğin ortaya çıkarılmasına ve adaletin gerçekleşmesine engel olu¬cu bir etki de doğurabilir. Böylece işkencenin ayrı bir suç olarak ceza yaptırım altına alınması, ceza muhakemesinin maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik amacının gerçekleştirilmesine de hizmet eder.

İşkence olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yete¬neğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller, aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlen¬mektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen iş¬kencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etki¬lerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.

Madde metninde, işkence suçunun mağduru, sadece suç şüphesi altında olan kişi ile sınırlı tutulmamıştır. Tanık ve hatta bir kamu gö¬revlisi de bu suçun mağduru olabilir.

Bu suçun faili bir kamu görevlisi olabilir. İşkence, kamu görevi¬nin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmektedir. Ancak, suçun işlenişine kamu görevlisinin yanı sıra diğer kişiler de iştirak etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda, kamu görevlisi olmayan kişilerin sadece bu nedenle yardım eden olarak sorumlu tutulmalarının önüne geçebilmek amacıyla, maddenin dördüncü fıkrasına bir hüküm konul¬muştur. Buna göre, bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de, kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır.

Maddenin ikinci fıkrasında, işkence suçunun nitelikli unsurları belirlenmiştir. Bu unsurlara ilişkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır.

Üçüncü fıkraya göre, fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırıl¬mayı gerektirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu hükmün uygulanabil¬mesi için, mağdur üzerinde gerçekleştirilen fiillerin cinsel saldırı bo¬yutuna ulaşmamış olması gerekir. Aksi takdirde, işkence suçunun yanı sıra, ayrıca cinsel saldırı suçundan dolayı da cezaya hükmetmek ge¬rekecektir.

İşkence suçunun işlenişine kamu görevlisi olmayan kişiler de iş¬tirak edebilir. Dördüncü fıkra hükmüne göre, bu durumda kamu gö¬revlisi olmayan kişilerin de kamu görevlisi gibi sorumlu tutulmaları gerekecektir.

İşkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlileri¬nin zımni muvafakatiyle gerçekleştirilmektedir. Başka bir deyişle, amir konumundaki kamu görevlisi, kendi gözetim yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruşturma işlemi sırasında kişilere işkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bu¬lunmamak suretiyle işkence yapılmasına zımnen rıza göstermiş olabi¬lir. Maddenin beşinci fıkrasına göre; bu gibi durumlarda, amir konu¬mundaki kamu görevlisi, ihmali davranışla işkence suçunu işlemiş kabul edilecek ve bu nedenle cezasında indirim yapılmaksızın sorumlu tutulacaktır.”

TCK 96.maddesinde yer alan eziyet suçunda, “ (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin; a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı, İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” denilmektedir. 

Eziyetin sözlük anlamı, aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü, cefa, zahmet, zulümdür. 
TCK 96.maddenin gerekçesinde şu hususlar belirtilmiştir. “Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu filler de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu filler, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir. 
Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir. Bu unsurlara ilişkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır. ”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı temyiz aşamasında olan bir davaya dair tebliğnamesinde, “Katılan vekilinin, sanıklar ST, MK. ve AHT'e yüklenen kamu görevlisine karşı işkence suçundan kurulan hükmün temyizen bozulması istemi çerçevesinde yapılan temyiz incelemesinde;

5237 sayılı TCK.nun 94. madenini birinci fıkrasında; "Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar" işkence olarak tanımlanmıştır.

Kanunun bu maddesine göre; doğrudan insan onuruyla bağdaşmayacak surette bedensel ve ruhsal dokunulmazlığı, bireyin algılama ve irade yeteneğini etkileyen her davranış işkence sayılmıştır.

İşkence niteliğindeki hareketler, manevi nitelikte de olabilir.

Maddede öngörülen "bedensel ve ruhsal yönden acı çektiren", "algılama ve irade yeteneğini etkileyen" ve "aşağılanmaya yol açan" seçimlik hareketlerin işkence suçunu oluşturabilmesi için insan onuruna aykırı bir uygulama biçimini almış bulunmaları;

Ayrıca bunun belli bir süreç içinde sistematik uygulama halini almış olması da gerekmektedir. Burada sistematik uygulamayı, aynı hareketlerin tekrar edilmesi şeklinde anlamamak gerekir. Hareketler farklılaşsa da, belli bir süreç içerisinde, bütün olarak dikkate alındığında sistematik bir uygulama haline almış hareketler bütünü de işkence suçunu oluşturacaktır.

İşkence suçunun manevi unsuru genel kasttır. Suçun gerçekleşebilmesi için, kamu görevlisinin, insan onuruyla bağdaşmaz şekilde bedensel ve ruhsal acı çektiren, aşağılayan, algılama ve irade yeteneğini etkileyen davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesi gerekmektedir. Bu genel açıklamalar ışığında;

Mağdurun aşamalardaki değişmeyen beyanları, mağdurun bu beyanlarını doğrulayan tanıklar MFM, İŞ, MK, FS, BÖ ve ŞT'nun anlatımları, 25/09/2009 tarih ve 2009/2035 sayılı Prof. Dr. Şahika Yüksel tarafından düzenlenen rapora göre, "... hastanın yaşadığı travmatik olayın arkasından ortaya çıktığı anlaşılan belirtilerin majör deprasyon ve travma sonrası stres bozukluğu tanımına uyduğu"nun belirtilmesi, yine 09/10/2009 tarih ve 32989610390-69/2009 sayılı bilirkişi raporuna göre de "... travma sonrası stres bozukluğu ve majör depresyon olarak ortaya çıkan klinik tablonun hastanın işyerinde karşılaştığı belirtilen yıldırma "mobbing" şeklindeki ruhsal travma ile uyumlu olduğu,"nun belirtilmesi ve dosya kapsamına göre; okulda yönetici olan sanıkların, mağdurun sanıklardan ST ile aşk yaşadığı dedikodusunun çıkartılması, okulda görev yapan diğer öğretmenlerin mağdur ile ilişki kurmaması için öğretmenler üzerinde baskı oluşturulması ve bu baskı sonucu öğretmenlerin idarecilerin göreceği yerlerde mağdurla ilişki kurmaktan kaçınmaları, okul müdürü olan sanık MK'ın, Uluslararası Sözleşmelere dayanan ve Anayasal hak niteliğindeki sendikanın almış olduğu 25/11/2009 tarihli uyarı grevi ile sevkli olarak mağdurun hastaneye gitmelerini dahi bahane ederek 20 nin üzerinde idari soruşturma açması, yine mağdur ile aralarında husumet bulunan sanık MK'ın, muhakkik olarak görevlendirildiği idari soruşturmayı 9 ay gibi çok uzun sürede ve günlerce öğrencileri tek tek tanık olarak çağırmak suretiyle okulda mağdur hakkında idari soruşturmanın tüm öğretmen ve öğrenciler tarafından duyulmasına sağlayarak tamamlaması ve bu soruşturma sonucu sanığın talebi doğrultusunda mağdurun görev yerinin değiştirilmesi, sanık M'in odasında mağdura bağırması şeklinde gerçekleşen, sanıkların belli bir süreç içinde sistematik uygulama halini alan ve asgari şiddet düzeyine ulaşan eylemlerinin, mağdurun ruhsal yönden acı çekmesine neden olduğu ve dosyadaki rapor ile bilirkişi raporuna göre de mağdurun sağlığının bozulduğunun anlaşılması karşısında, sanıklar ST, MK ve AHT'in 5237 sayılı TCK.nun 94/2-b madde ve bendinde düzenlenen işkence suçundan cezalandırılmaları yerine, dosya kapsamına uymayan yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde BERAAT kararı verilmesi, yasaya aykırı bulunduğundan hükmün BOZULMASI,” talebinde bulunarak, mobbing konusundaki görüşünü belirtmiştir. 

TCK 86.maddesi “kasten yaralama suçunu” şöyle düzenlemektedir. “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (3) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silahla, İşlenmesi halinde," şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. 

Madde gerekçesinde, “ Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şeklini tanımlamıştır. Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükümet Tasarısındaki benimsenen ve “müessir fiil” karşılığı olan “etkili eylem” ifadesi terk edilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiştir. Bu nedenle, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiştir. …” 

Ceza Hukukçusu, Yazar Prof. Dr. Füsun Sokulu-Ateş, mobbingi iş yerinde şiddet olarak tanımlamaktadır. “Bu suç ‘Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar’ Bölümünde yer almaktadır. İş yerinde uygulanan şiddetin önemli bir bölümü, hangi türü ve şekli olursa olsun, kim tarafından yapılırsa yapılsın bu suçu(kasten yaralama suçunu) oluşturur. Türk Ceza Kanununda, kasten yaralama bedene acı verici davranışlarda bulunmak, sağlığı ya da algılama yeteneğini bozmak olarak tanımlanmaktadır. Bedene acı vermek ya da sağlığını bozmak mutlaka bedende bir yara açılmasına yol açmayabilir…. Yaralama bedene acı vermenin yalnızca bir türüdür. (İşyerinde Şiddet ile Savaşım ve Hukuksal Boyutları, İş Yerinde Şiddet, Ed. Serpil Aytaç-Nuran Bayram Beta Y,sy.106, 2011)” 

“Sağlığın bozulması organizmanın normal çalışmasının bozulmasıdır. … Sağlığa zarar vermek geniş yorumlanmalıdır. Bedeni, ruhi ve akli sağlığın da madde kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Sağlığı ya da algılama yeteneğini bozacak yaralama tanımı, travmanın ruhsal etkilerini de kapsar. Kişilerin uğradığı travma sonrası ruhsal sağlığın zarar görmesi de bu madde bağlamında suç olarak tanımlanmıştır. (Mehmet Emin-Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, TCK Şerhi 3.Cilt sy.2291, Ankara,2009)

Borçlar Kanunun 417.maddesinde “ İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. 

İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. 

İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.” denilmektedir. 

Borçlar Kanunun 417.maddesi ile “psikolojik baskı” davranışını engelleme sorumluluğunu açıkça yöneticilere yüklemiştir. Beyan, belge ve belirtiler tespit edildiğinde işveren ve idarecilere bu husus bildirilecektir. Sorumlulukları hatırlatılacaktır. 

Başbakanlık tarafından, 2011/2 sayı ile mobbing ile ilgili genelge yayınlanmıştır. Genelgede mobbing şöyle tanımlanmıştır. “Kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektör işyerlerinde gerçekleşen psikolojik taciz, çalışanların itibarını ve onurunu zedelemekte, verimliliğini azaltmakta ve sağlığını kaybetmesine neden olarak çalışma hayatını olumsuz etkilemektedir.

Kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesi gerek iş sağlığı ve güvenliği gerekse çalışma barışının geliştirilmesi açısından çok önemlidir.” 

Ayrıca bu genelge ile alınacak olan tedbirler şöyle sıralanmıştır. “Bu doğrultuda, çalışanların psikolojik tacizden korunması amacıyla aşağıdaki tedbirlerin alınması uygun görülmüştür.

1. İşyerinde psikolojik tacizle mücadele öncelikle işverenin sorumluluğunda olup işverenler çalışanların tacize maruz kalmamaları için gerekli bütün önlemleri alacaktır.
2. Bütün çalışanlar psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek her türlü eylem ve davranışlardan uzak duracaklardır.
3. Toplu iş sözleşmelerine işyerinde psikolojik taciz vakalarının yaşanmaması için önleyici nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecektir.
4. Psikolojik tacizle mücadeleyi güçlendirmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi, ALO 170 üzerinden psikologlar vasıtasıyla çalışanlara yardım ve destek sağlanacaktır.
5. Çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Devlet Personel Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların katılımıyla "Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu" kurulacaktır.
6. Denetim elemanları, psikolojik taciz şikâyetlerini titizlikle inceleyip en kısa sürede sonuçlandıracaktır.
7. Psikolojik taciz iddialarıyla ilgili yürütülen iş ve işlemlerde kişilerin özel yaşamlarının korunmasına azami özen gösterilecektir.
8. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve sosyal taraflar, işyerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalık yaratmak amacıyla eğitim ve bilgilendirme toplantıları ile seminerler düzenleyeceklerdir.”

Şube Yürütme Kurulu

Okunma 3359 defa