Kar yağışı ile birlikte yollarda araçların kalması, uçak seferlerinin ertelenmesi veya geçici olarak iptal edilmesi bir anda sanki daha önce hiç böyle bir şey yaşanmamış. 30 Ocak tarihli bir gazetemiz “yüz yılın en soğuk kışı” adlı bir başlık atması ile gazetelerin de meteoroloji eğitimi alan kişilere danışması gerektiği görülüyor. Daha öncede aldığım notlarda 80’lı yıllar da olsa gerek bir gazetenin başlığı “İstanbul’da kar yağdı 4 milyonluk şehir maf oldu”. O zaman kentin nüfusu 4 milyon ve kar yağışı sonrası hayat durma noktasına gelmişti. O zaman o gazetenin ne denildiğini anlayamamıştım nerdeyse 30 yıl sonra nüfusu 15 milyon olan şehir gerçekten yağan kar ve soğuk sonrası maf olmuş. Tabii o dönemde bir ulusal TV kanalının o zaman Rusya üzerinden gelen Sibirya soğukları ile yağan karı “Türk düşmanı kar” başlığını kullanmıştı.
İstanbul’daki kar yağışı sürecinde birçok gazetede gerek başlıklar ve gerekse birikimli sandığımız yazarlarımızın yorumları ise içler acısı. Basın kar yağışını ve soğuk olgusunu öyle bir anlatıyor ki insanlar neden niçin den çok yaşanan zorlukları ve yollarda kalan insanların serzenişlerini gündeme taşıyarak süreci karatmaktadırlar.
Medyanın Ekoloji Konusuna Önem Vermelidir
Medyanın bu konudaki tutumu beklide kendiliğinde gelişiyor ancak daha bilinçli olarak olup biteni abartmamak kaydı ile toplumu eğiterek sürecin normal bir doğa olayı olduğunu belirtmeleri gerekir. Son günlerde yağan kar yağışı belirli illerde termometrelerin -36 0C dereceyi göstermesi ile başlayan kaygılar klimatoloji, ekoloji bilimi ve tarihi bilgisi konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu gösteriyor. Yıllardır yazılarını okuduğumuz bu yazarların toplumu eğitmek, ufkunu açarak olup bitenin bilincine vardırmak yerine genel görünüm ile geçiştirmelerini görünce gerçekten ekoloji konusunda ne denli yetersiz olduğumuz görülüyor.
İklim ve Atmosfer Bilimine Önem Vermeliyiz
Ülkemizde iklim konusunda yaşanan gelişmeler konusunda son yıllarda bazı TV kanallarında uzman meteorologlar bulunuyor ancak yine de en doyurucu açıklama Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu ve Prof. Dr. Murat Türkeş tarafından yapılmaktadır. Bilimsel olarak İTÜ ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi konu hakkında temel araştırma yapan öncü bilim kuruluşlarımızdır. Diğer üniversitelerin de atmosfer bilimi ve iklim değişimleri konularına ilgi göstermeleri ülkemiz bilimi açısından yaralı olacaktır.
İklim Konusunda Tarih Bilincimiz Yetersiz
Genelde tarihi bilinci konusunda hafızamızın bütüncül bakma konusunda da eksik olduğu görülüyor. Tarih bilincimiz de olmadığı için geçmişte İstanbul boğazının donduğunu, belirli dönemlerde aşırı yağışlar sonucu birçok ırmağın taştığını, yanar dağların püskürmesi sonucu uzun süre güneş ışınlarının yer yüzeyine ulaşamaması nedeniyle bitkisel üretimim gerçekleşmediği çok bilinmiyor. Tarihteki birçok sosyo-ekonomik nedeninin ilkim ile doğrudan ilişkili olduğunun bilinmesi önemlidir. Özellikle iklim değişimleri sonrası tarımda yaşanan düşük tarımsal verimin önemli etkilerinin olduğu çok az bilinmektedir.
İklim Değişimleri Kaçınılmaz
Doğanın bu konudaki gizemini (sırlarını) kısmen biliyoruz ancak konu hakkında daha çok bilgiye gereksinim olduğu muhakkaktır. Günümüzde iklim değişimleri ve bunun küresel etkileri konusu günümüz bilim dünyasının en sıcak araştırma alanlarıdır. İklim değişimleri konusunda doğrudan çalışan iklim bilimcileri matematiksel modeller ile geçmiş bilgileri kullanarak olası senaryoları ortaya çıkartmaktadırlar.Sanayi devrimine kadar atmosferde 280 ppm olan CO2 miktarı bugün 386 ppm düzeyine çıkmıştır. Beklenen iklim değişimlerinin yaşanacağı, ülkemizin güney ve doğusunda yağışların azalacağı, bunun sonucunda da yeni sosyo-ekonomik olguların yaşanacağının bilinmesi gerekir.
Tekrar kar ve fırtınalara dönecek olursak olayın bir sebep sonuç ilişkisi olduğu görülecektir. Olayın birkaç boyutu var:
1. Olay tamamen doğal bir sürecin sonucu oluşmaktadır. İstanbul’da bugün kar yağmıyor. Geçmişte daha şiddetli kışlar yaşanmıştır. Bu bölgenin doğasına uygun olarak yarın da kar yağar ve belirli dönemlerde bundan daha şiddetlisi de yaşanabilir. İstanbul’un klimatolojik verilerine bakılması durumunda, mutlaka geçmişte bundan daha sert kışların olduğu görülecektir. Kaynağını ve tarihini hatırlayamadım ancak rivayet o dur ki bir zamanlar İstanbul boğazının buz tutuğu ve insanların karşıdan karşıya yürüyerek geçtiği yönündedir.
Büyüdüğüm köydeki yaşlı dedeler, yerleşik hayata geçmeden çadırlarda yaşadıklarını ve kışın boyunca kar yağdığını ve günlerce çadırlarda aç-susuz zaman zaman uykusuz günler geçirdiklerini belirtmişlerdi. O dönemlerde yüzlerce hayvanın telef olduğunu anlatımlarından hatırlıyorum. Çocukluğumda kaldığımız tek katlı topraklı evde 1967-68’lı yıllarda yağan karın evin boyunu aştığını ve iki gün hayvanları dışarı çıkartamadığımızı hayvanlara kar suyunu içirttiğimizi hatırlıyorum. Bütün bunların anlamı geçmişte bu tür zorlu kışların yaşandığını ve ileride de daha şiddetli doğa olayları ile karşılaşabiliriz. Çünkü doğanın kendine özgü işleyiş mekanizması vardır. Doğa ile bilek güreşine girmek bugünkü bilgi birikimiz ile mümkün değildir.
2. Olayın bir diğer sorunu kentlerin yönetimi ile ilgilidir. Mega kentleri yöneten yöneticilerin ve ekibinin olaylar hakkında öngörülü ve bilgili olmasıdır. Bir şehrin alt yapısı yanında planlanmasının net olması gerekir. Bu karın bizden önce Avrupa’nın bir ülkesinde daha etkili yağdığı ancak bizdeki gibi bir anda şehrin teslim olmadığı görülüyor. Japonya’da yansıyan görüntüler araçların boylarının birkaç katı kalınlığındaki kar yığınları arasında yolların açık tutulduğu görüntüleniyor. Gelişmiş ülkelerde her durumda alternatif yaklaşımları var. Çok önceden öngörülü olarak sokak ve caddeleri geniş tutulmuş. Trafiğin nasıl tahliye edileceği biliniyor. Bizdeki gibi, (bir kaç yıl önce İstanbul Tem otoyolunda) bir Tır’ın yoldan çıkması ile yaşanan trafik kazası ile 24 saat boyunca yolun kapanması sonucu binlerce insan arabalarını bırakıp canını kurtarması olayı yaşanmamaktadır. Peki, bunun sebebi kim? Tır şoförü, arabasını trafikte donmamak için bir yerlere sığınan vatandaş mı yoksa trafikten belki de hiç anlamayan ancak benim adamım diye göreve getirtilen sorumlu kişiler mi? Yoksa bu görevlendirmeyi yapan belediye başkanımı? Yoksa bir bütün olarak sistemimiz mi? Belki de hepsinin/hepimizin sorumluluğu vardır.
Yakın geçmişte dünyanın küresel iklim değişiminin ileride ısınma ile sonuçlanacağı sık sık gündem geliyor. Küresel ısınma beklenirken bir anda şiddetli kar ve soğuk kafalarda kuşku yaratı. Bugünlerde basına yansıyan haber ve görüntülerde bütün Avrupa’da son 40-50 yıldır görülmemiş çok şiddetli bir kış yaşanıyor. Avrupa’da yaklaşık 500 kişi soğuklardan hayatını kaybetti. Ancak Avrupa’nın alt yapısı ve çabuk organize olmaları nedeniyle bizim kadar sorun yaşanmamaktadır. Ne yazık ki soğuklardan ölenlerin çoğunluğu evsizlerden oluşmaktadır.
3. Olaylara bütünsel bakmak gerekir. Küresel iklim değişimi sürecinin gerek doğal sürece uygun olsun ve gerek insan eli ile yaratılsın iklimde değişimler yaşanacak ve dünyanın değişik bölgelerinde farklı yansımalar görülecektir. Doğal olarak olay bir bütün olarak ele alındığı zaman tamamen sistemin doğru işenmemesini sağlamayan yapının sorgulanması gerekir. Toplumsal suç ortaklığı içinde olup bitenlerden kendisini sorumlu tutmayan sıradan insandan yetkiliye kadar hepimizin bundan payı bulunmaktadır.
Bilmemiz gereken gelecekte de daha şiddetli kar yağışları yağacak, iklim değişimlerinin etkileri ülkemizde farklı yansımalar gösterecektir. Gelecekte iklim değişimlerine bağlı olarak geniş bir coğrafyada su sorunu yaşanacak, bazı bölgelerde mevsimlerde önemli derecede erken başlamalar görülecektir. Ancak en önemlisi bu bilgi ve bilince uygun olarak başta iklim değişimlerinde yaşanacak sorunlara hazırlıklı olmalıyız. Eğer bilinçle bugünden önlem alınmasa ileride yaşacak daha aşırı kay yağışları, seller ve diğer doğal fırtınalar neden olacak çok daha sorun yaşar dururuz.
Sonuç olarak kışın her alanda çok serte yaşandığı bugünlerde küresel iklim değişimlerinin yaratacağı etkileri de düşünerek eğitimizde bu konuları da işlememiz gerekir. İlk ve orta öğretimde iklim bilimi, doğa ve tarım konusunun da müfredata alınması gelecekteki nesillerinin bilinçli yaşamasına katkıda bulunacaktır. Ülkemizin bulunduğu coğrafyada ileride iklim değişimlerine bağlı olarak belirli bölgelerin daha az yağış alması sonucu yer yer kuraklar ve buna bağlı olarak ekolojik değişimlerin yaşanacağı beklenmektedir. İklimde yaşanacak değişimler doğrudan tarımın etkileyebileceğini öngörerek iklim-tarım ilişkileri konusunda daha fazla bilimsel araştırma yapılmalıdır. Tarım-toprak yönetiminin karbon dinamiği üzerindeki etkileri ileri düzeyde araştırılmalıdır. Ülkenin bu konularda temel araştırmalar yapacak bir birimlerin oluşturulması kaçınılmaz görülüyor.
Prof. Dr. İbrahim Ortaş,
Çukurova Üniversitesi, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.