8-9 EKİM GREV’İ KATLİAMLARI, SAVAŞI, DURDURMA GÜCÜNE SAHİP EMEKÇİLERİN VAZGEÇEMEYECEĞİ BİR MÜCADELE BİÇİMİDİR.

 Ortadoğu’da ki savaş yalnız Ortadoğu’da kalmadı Türkiye dahil onlarca ülkeyi de içine alan bir evreye hızla yönelmiş durumda. Başta ABD ve AB’li emperyalist ülkeler olmak üzere yeniden şekillendirme yoluna gittikleri bir bölgede tıpkı Afganistan’da El Kaide’de olduğu gibi halkların başına bela IŞİD terör örgütünü yarattılar. Bu yolla bölge halklarını birbirine kırdırma yolunu izlediler. Irak işgali ile başlayan ve Libya, Mısır gibi ülkelere de yansıyan yeniden şekillendirme de kaybedenler bölge halkları oldu. Türkiye bu politikalarda yeni Osmanlıcılığa soyunmuş bir hat izledi ama emperyalistlerin kendisinden talep ettiği role yeterince uygun davranmadı.
Türkiye AKP iktidarı eliyle bölgede özellikle yeni kan dökülmesinde çok büyük roller üstlendi. Suriye Devlet Başkanı Esat’ı devirme hamleleri, bölgede ki terör örgütleri aracılığıyla Kürt’leri dize getirme girişimleri yeni boğazlaşmalara neden oldu. Ortadoğu’da son dönemde dökülen kanların siyasi sorumluluğu emperyalistlerin olduğu kadar AKP iktidarınındır.

 Yaklaşık bir yıl içerisinde bölgede yeniden yükselen bir terör örgütü olan İŞİD gerçekleştirdiği katliamlar ile halklar üzerinde tam bir korku imparatorluğu yaratmaya çalıştı. Irak içerisinde elini kolunu sallayarak girdiği şehirlerde elde ettiği silah ve mühimmatlar, Türkiye, S.Arabistan, Katar v.b ülkelerin el altından silahlandırdığı bu güçler bölgedeki mazlum halklara kan kusturdu. Ezidiler, Hristyanlar, Türkmenler, Arap Alevileri oradan oraya kaçar hale geldiler. Sözde demokrasi isteyen emperyalistler ve Türkiye gibi bölgeye mezhepçi bakan ülkeler bu katliamlara seyirci kaldılar. Çünkü IŞİD adlı terör örgütü onların beslemesiydi.
Irak ve Suriye’de bir çok bölge bu terör örgütünün eline geçmiş ve sunni bir İslam devleti ve halifelik kurduklarını ilan etmişlerdi. Sıra özellikle bölge ülkeleri için de tehdit oluşturan Rojava’ya ve Kobani’ye gelmişti. AKP iktidarı sınır bölgesinde bir Kürdistan’a tahammülü yoktu. Türkiye’de de yaklaşık iki yıla yayılmış bir barış süreci görüşmeleri devam ediyordu. Aslında barış sürecinin halklar açısından belki de tek kazanımı asker ve gerilla cenazelerinin uzun süredir olmaması idi. Fakat sınır ötesinde Kürt halkının son yıllarda elde ettiği en önemli kazanımlardan biri olan Rojava devrimi özellikle Türkiye’yi oldukça rahatsız ediyordu. Rojava devrimini boğmak, yok etmek ve Kürt silahlı güçlerini tasfiye etmek için bölgedeki tüm terör örgütlerini kullandı, yataklık etti, eğitti, lojistik destek sağladı, TIR’larla askeri malzeme taşıdı. Fakat Kürt halkının onurlu direnişi, devrime sahip çıkması bu gerici kuşatmayı dağıttı.
AKP iktidarı şimdi elinde yeniden palazlandırdığı IŞİD terör örgütü ile bu bölgeyi Kürtsüzleştirmek, kazanımları yok etmek istemektedir. Birçok kenti kan gölüne dönüştüren IŞİD terör örgütü Şengal’de son dönemlerin en büyük katliamını gerçekleştirdi. Sıra Kobani’ye gelmişti. Kobani tüm bölge ülkeleri tarafından yalnızlaştırıldı, sahip çıkılmadı. PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim’in silah talepleri karşılanmadı. Bir biçimde Kobani IŞİD’e teslim edilmek istendi ama Kobani teslim olmadı. 23 gündür Kobani halkı direniyor. Kobani halkıyla birlikte Türkiye dahil bir çok ülkede halklar ayaklandı. Emperyalistlere, Türkiye’ye ve onun Ortadoğudaki politikalarını hayata geçirenlere öfkelerini haykırıyorlar. Ama Türkiye’de tıpkı gezi direnişi sırasında olduğu gibi Polis silah kullanmaktan çekinmedi. Gösteriler sırasında 14 insanımız polis tarafından katledildi. Yüzlerce ise yaralı var.
Gezi direnişinde sokağa çıkan milyonlar “Har Yer Taksim, Har yer Direniş” diye haykırıyorlardı. Bugün ise Türkiye halkları “Her Yer Kobani, Her yer Direniş” diye haykırıyor.
Kobani ve Rojava üzerinden Kürt halkı ile hesaplaşma içerisinde olanlar kaybetmeye mahkümdurlar. Sendikalar ve emek örgütleri geçmişte bir çok konuda grev çağrıları yaptılar. 24 Eylül 2014 tarihinde eğitim sendikaları yüzbinlerin katıldığı bir greve imza attılar.
Bugün sınav günüdür. Grev’ler yalnız ekonomik ve özlük hakların elde edilmesi için bir araç değildir. Aynı zamanda TÖB-DER’İN 1978’de Maraş Katliamını protesto için, yakın zamanda KESK’in gezi eylemleri sırasında yaşanılan polis şiddetini ve ölümlere neden olan müdahaleleri protesto için aldığı kararlarda olduğu gibi siyasalda olabilir.
Son iki gündür AKP eliyle ülke yeniden OHAL dönemlerine dönmüş 14 insanımız gösteriler sırasında katledilmiş, 6 il’de sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Bir yandan kolluk kuvvetleri ile bir yandan da IŞİD’in Türkiye uzantıları ile başta Kürt halkı olmak üzere gösteri yapanların üzerine saldırılmakta gerçek mermiler kullanılmaktadır.
Böylesi bir dönemde Rojava ve Kobani halkıyla dayanışmak, AKP İktidarının saldırgan, ırkçı, faşist politikalarını protesto etmek için grev’e gidiyoruz.
Bugün Kobani ve Kürt halkıyla dayanışmak her emekçinin asli görevidir. Milliyetçi söylemlere takılmaksızın, halkların kardeşliğini esas alan yerden emekçiler grev çağrıları yaparak alanlara çıkmak, bugünkü siyasal iktidarla hesaplaşmak zorundadır. 08.10.2014

Güven BOĞA
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Üyesi.

Okunma 3420 defa Son Düzenlenme Çarşamba, 08 Ekim 2014 12:48