HERKES ÖZGÜR OLANA KADAR KADINLAR YÜRÜYECEK
YAŞASIN 100. YILINDA 8 MART
Yaşasın Kadınların Birlik Mücadele ve Dayanışması
100 yıl önce NewYork’ta dokuma işçisi kız kardeşlerimizin yaktığı direniş meşalesini bu yıl Dünya Kadın Yürüyüşünün “HERKES ÖZGÜR OLANA KADAR KADINLAR YÜRÜYECEK” şiarıyla yükseltiyoruz.
Kadınların her türlü sömürüye, şiddete ve ezme/ezilme ilişkisine karşı yürüttüğü mücadelenin 100. yılında herkes için özgürlük istiyoruz.
Barış, adalet ve eşitlik olmadan özgürlük de olmayacağını biliyoruz, bu nedenle 8 Mart’ın 100. yılında herkes için eşitlik, adalet ve barış istiyoruz.
Kapitalist sömürü düzeni, tarihte ataerkillikten de destek alarak kadın emeği üzerinde yükseldi. Halen de kadın emeğinin sömürüsünden besleniyor. Sermayenin sömürü çarkları, dün olduğu gibi bugün de cinsiyete dayalı rol bölüşümü ve ayrımcılık sayesinde daha kolay işliyor. Kapitalizm, bugün de içine girdiği son krizi aşmak için yine cinsiyet ayrımcılığından yararlanmak istiyor. Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de enformelleştirme, güvencesizleştirme, kayıt dışı çalıştırma uygulamaları, en fazla kadın emekçileri etkiliyor. Dünya genelinde dinsel tutuculuğun, milliyetçiliğin ve savaşların artmasından en fazla kadınlar zarar görüyor. Milliyetçilik kadınların bedenlerini savaş alanına çeviriyor. Ve savaşlar kadınların her dilden yaktıkları ağıtları çoğaltıyor.
Yürürlüğe konulan Sosyal Güvenlik Yasası, kadınların sosyal güvenlik haklarını kısıtlamakla kalmamış, kadınları “eve dönüş”e mecbur bırakmıştır. Sistem, sosyal güvenlik haklarını alabildiğine daralttığı kadınlardan kapitalist üretim ihtiyaç duyduğunda güvencesiz bir şekilde çalışmalarını, ihtiyaç ortadan kalktığında da evlerine gitmelerini istiyor. Başbakan hala kadınlardan üç çocuk doğurmalarını isterken, ekonomiden sorumlu devlet bakanı Mehmet Şimşek, kadınlar iş aradığı için işsizlik oranlarının yüksek çıktığını söyleyebiliyor.
Ama kadınlar bu sözlerin ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Yüz yıldır gerektiğinde emeğini sömürmek üzere evden çıkaran gerektiğinde de haydi evlerinize üç çocuk doğurmaya diyen egemenlere karşı hakları için, hayatları için, herkesin mutluluğu için direniyorlar.
Evet, kadınlar, tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi bugün de direnmeyi sürdürüyorlar;
İşte TEKEL işçisi kadınlar. TEKEL işçisi kız kardeşlerimiz iki buçuk aydır Ankara’nın ayazında direniyor.
Onların sesine sesini katan binlerce kadın ülkenin her yanında daha eşit bir yaşam, barış içinde bir ülke ve adalet için yürüyor.
Kadınların sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldıran, onları “eve dönüş”e mahkûm eden SSGSS’ye hayır demek için,
Emeğimize, bedenimize, kimliğimize sahip çıkmak için,
Kadın katliamına karşı durmak için,
Halen kadın cinayetlerine “haksız tahrik” indirimi uygulayan ataerkil yargı sistemine ve
Erkek egemen kültürden beslenen ve onu güçlendiren milliyetçiliğe, militarizme karşı barış için kardeşlik için yürüyor.
Biz eğitim ve bilim emekçisi kadınlar olarak da diğer kız kardeşlerimizle birlikte yürüyor ve haykırıyoruz. Bize reva görülen şiddeti, eşitsiz ve insan onuruna yaraşmayan uygulamaları kabul etmiyoruz. Ataerkilliğe, eşitsizliğe, kapitalist sömürüye, milliyetçiliğe ve savaşlara karşı çıkıyoruz. Barış içinde, eşit ve özgürce yaşamak istiyoruz ve örgütlenirsek bunu başaracak gücümüz olduğunu biliyoruz.
İnsan onuruna yarışır bir yaşam için, adalet için, barış için, kamu yararı için aşağıdaki talepleri öne sürüyoruz ve karşılanana değin yürüyüşümüze devam edeceğimizi ilan ediyoruz.
Eğitim ve Bilim Emekçisi kadınlar olarak taleplerimiz:
- Tüm çalışanlar, iş güvencesine, eşit ve adil ücrete ve sosyal güvenlik hakkına kavuşmalıdır.
- Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- Sağlık ve eğitim ticarileştirilmemeli, parasız, nitelikli kolay ulaşılabilir olmalıdır.
- Sözleşmeli, kısmi zamanlı geçici öğreticilik ve ücretli öğretmenlik gibi uygulamalara son verilmeli, öğretmenler kadrolu olarak istihdam edilmeli, öğretmenleri kariyer basamaklarına göre ücretlendirmek yerine, kıdem esasına göre ücretlendirmeye geçilmelidir.
- Bu hayata geçirilene değin de ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin statülerine, özlük haklarına, ücretlerine ilişkin net, anlaşılır ve her yerde eşit bir şekilde uygulanabilir düzenlemeler yapılmalı ve bu konudaki belirsizliğe ve karmaşaya son verilmelidir.
- Doğumdan dolayı ücretsiz izne ayrılan kamu çalışanı kadınların, izinde geçen süreleri emekli kesenekleri devlet tarafından ödenmeli ve emeklilikten sayılmalıdır.
- Doğum öncesi 8, doğum sonrası 16 hafta olmak üzere toplam 24 hafta ücretli doğum izni verilmelidir.
· Cinsiyete dayalı rol ayrımının ortadan kaldırılması ve bakım yükümlülüklerinin dengeli bir biçimde paylaşılması için, doğum izni süresinin bitiminden, çocuğun ilköğretime başladığı süreye kadar geçen sürede anne ya da babanın isterlerse dönüşümlü olarak kullanabilecekleri 1 yıl ücretli izin hakkı tanınmalıdır. Bakım isleri kamusallaşmalı ve “ebeveyn izni” için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
· Süt izni, doğum sonrasındaki ilk 6 aylık dönemde yol süresi hariç 3 saat, 6 ayın bitiminden itibaren 1 yıla kadar olan dönemde 1, 5 saat olmalıdır.
· Kriz bahanesi ile sosyal hakların aşındırılmasına son verilmelidir.
· Kapatılmış kreşler tekrar açılmalıdır!
· 0–6 yaş grubu çocuklar için, en az 50 çalışanın bulunduğu iş yerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanlarına yakın ortak bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır!
· Bu hizmetler, SHÇEK ve belediyeler bünyesinde, SHÇEK yönetmeliğine uygun olarak ücretsiz olarak yerine getirilmelidir!
· Gece çalışması ve vardiyalı işlerde ise kreşler 24 saat açık olacak şekilde düzenlenmelidir.
- İşyerinde cinsel tacize karşı koruyucu tedbirler alınmalı ve yasal yaptırımların uygulanmasında mağdurun şikâyeti yeterli olmalıdır.
- ILO’nun “Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek İşçilere Fırsat Ve Davranış Eşitliği Sağlanması”na İlişkin 156 sayılı sözleşmesi ülkemiz tarafından onaylanmalıdır.
Yaşasın 8 Mart Yaşasın Kadın Dayanışması
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz