010–2011 Eğitim Öğretim Yılında Eğitimin Sorunları Katlanarak Artmış,Yaşanan Sorunlara Yine Kalıcı Çözümler Üretilememiştir!

2010–2011 Eğitim Öğretim Yılında Eğitimin Sorunları Katlanarak Artmış,Yaşanan Sorunlara Yine Kalıcı Çözümler Üretilememiştir!   

Eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır karşı karşıya kaldığı sorunlar, 2010–2011 eğitim-öğretim yılında artarak devam etmiştir. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içinde, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, eğitimin çözüm bekleyen en temel sorunlarını çözme noktasında yeterince adım atılmadığı gibi, var olan sorunların artarak devam etmiş olması düşündürücüdür.

 

 

  

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar elbette bugün ortaya çıkmamış, yıllardır sürdürülen serbest piyasacı, diğer kamu hizmetleri gibi eğitimi ticarileştirmeyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelinmiştir. AKP iktidarı, bu olumsuz birikimi daha da arttırmak için elinden geleni yapmaktadır. Geçtiğimiz yıllar içinde kamu hizmetlerinde yaşanan yaygın ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, bir bütün olarak eğitim sistemini ve eğitimin bileşenlerini de doğrudan olumsuz etkilemiştir.

  

Eğitimin ve eğitim emekçisinin bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorunları artarak devam etmektedir. Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, ilköğretim ve ortaöğretimde dershanelerin tarihte hiç olmadığı kadar öne çıkması, cinsiyet, etnik kimlik ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamalar, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, ücretli-vekil öğretmenlik uygulamalarının devam etmesi, yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma uygulamaları, öğretmenlerin ek ders ücretlerinde yaşanan sorunlar, hizmetli, memur ve teknik personelin sorunları, üniversitelerde yaşanan akademik ve idari sorunlar vb gibi pek çok sorunun çözümü için adım atılmadığı gibi, geçtiğimiz dönemde bu sorunlara yeni sorunlar da eklenmiştir.

  

2010-2011 eğitim öğretim yılında derslik, okul, öğretmen, memur ve hizmetli açıklarına da çözüm üretilmemiş, okulların araç gereç ve fiziki altyapı ihtiyaçları giderilmemiş, eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayıplar yaşanmış, üniversite kapılarındaki yığılmayı önlemek için gerekli adımlar atılmamıştır. Kısacası her yıl yaşanan sorunlar geçtiğimiz yıl içinde daha da artarak devam etmiştir.

  

Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi, eğitim sisteminde de yıllardır birikerek büyüyen ve artık yapısal hale gelmiş, acil çözüm bekleyen sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları ana başlıklar ve rakamlarla ifade etmemiz gerekirse;

*      Türkiye’de okullaşma sorunu hala tam anlamıyla çözülememiştir. Okulöncesinde okullaşma oranı ortalama %37, ilköğretimde %98, ortaöğretimde %69 seviyesindedir. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturmaktadır.

*      MEB 2010–2011 istatistiklerine göre okulöncesi eğitimde 3-5 yaş grubunda okullaşma oranı toplamda %29.85, kız çocukları için yüzde %29.43; erkek çocukları için ise %30.3’tür. 4-5 yaş grubuna bakıldığında ise toplamda %43.10; kız çocukları için %42.47; erkek çocukları için ise %43.70’tir.

*      İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının en düşük olduğu iller Bitlis (%84,27), Van (% 84,57) ve Hakkâri (%85,05), en yüksek olduğu iller ise Ankara (% 99,31), İzmir (%99,18) ve Mersin’dir (%99,01). İlköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranın en düşük olduğu illerin Van, Bitlis, Hakkari gibi iller olmasında, sosyo-ekonomik nedenlerin yanı sıra eğitimde anadiline yer verilmemesinin de önemli bir payı bulunmaktadır.

*      Ortaöğretimdeki okullaşmada cinsiyete göre fark büyümekte olup 2010-2011 itibariyle net okullaşma oranı %69.33 iken, bu oran erkekler için %72.35, kızlar için %66.14’tür.

*      TUİK verilerine göre Türkiye’de 6 yaş üstü okuryazar olmayan 4.672.257 kişinin3.757.203’ü kadındır. Okumaz-yazmazlık oranı kadınlarda %12,3, erkeklerde ise %3,1’dir. 

*      2010 – 2011 eğitim ve öğretim yılında eğitim kamusal hak olmaktan çıkarma ve paralı hale getirme girişimleri bütün hızıyla sürmüştür. 2010–2011 eğitim öğretim yılı itibariyle 1.054 özel anaokulu, 898 özel ilköğretim okulu, 798 özel lise bulunmaktadır. 1930 yılında, çoğu yabancılara ait azınlık okulu olmak üzere, 300 kadar özel okul varken, 2011 yılında bu sayı2.750’ye ulaşmıştır. 1930 yılında özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 30 bin civarındayken, bugün özel okullarda okuyan öğrencilerin sayısı 498 bine ulaşmıştır.

*      Türkiye’de okul ve derslik sayısı öğrenci sayısına paralel olarak ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir.

 

Okulöncesi eğitimde; okul sayısı 27.606, derslik sayısı 46.336, öğrenci sayısı 1.115.818, öğretmen sayısı ise 48 bin 330’dur. Okulöncesi eğitimde derslik başına 24 öğrenci düşüyormuş gibi görünmesine karşın, okulöncesi eğitimin ülke çapında yeterince yaygınlaştırılmamış olması, mevcut sayısal verilerin durumu anlamak için tek başına yeterli veri sunmamaktadır. 

İlköğretimde; okul sayısı 33.310, derslik sayısı 332.902, öğrenci sayısı 10.916.643’tür.Devlet okullarındaki öğretmen sayısı ise bakanlık tarafından toplamda 458.046’dır. Türkiye’deki öğrencilerin yaklaşık %70’i ilköğretimde bulunmaktadır. 2002–2003 eğitim öğretim yılında ilköğretimde 35 bin 133 okul, 10 milyon 332 bin öğrenci varken, aradan geçen 9 yılda ilköğretimdeki öğrenci sayısı 10 milyon 917 bine çıkmasına rağmen okul sayısı32 bin 797’ye gerilemiştir. Buru durum birleştirilmiş sınıf ve taşımalı eğitim uygulamalarının arttığının somut bir kanıtıdır. 

Ortaöğretimde; okul sayısı 8.913, derslik sayısı 110.310, öğrenci sayısı 4.240.130, öğretmen sayısı 206.862’dir. Ortaöğretimdeki rakamlara göre derslik başına düşen öğrenci sayısı 40 olarak hesaplanmaktadır. Ancak Büyükşehirlerde, özellikle yoksul ailelerin yaşadığı semtlerdeki sınıf mevcutları bu rakamın çok üzerindedir.

*      Türkiye’de halen okulların üçte ikisinde ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş sınıflarda eğitim ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir. *      Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştirmektedir.  

*      Öğretmenlerin yarısını kadınlar oluşturmasına karşın okul yöneticilerinin büyük bölümü erkeklerden oluşmaktadır. Okulöncesi eğitimde çalışan 42.716 öğretmenin % 95’i (40.647), ilköğretimde çalışan 485.677 öğretmenin % 52’si (252.729), ortaöğretimde çalışan 206.862 öğretmenin ise % 41,9’u (86.688) kadınlardan oluşmaktadır. Buna karşın MEB Personel Dairesi rakamlarına göre okullarda yönetim kadrolarında bulunan 58.835 kişiden sadece 5.298’i (% 8,98) kadın iken, yüzde 91,02’si erkektir.

*      Öğretmen açıkları giderilmemiş, sayıları 400 bini bulan işsiz öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılmaktadır. 2010–2011 eğitim-öğretim yılı itibariyle il ve ilçe Milli Eğitim müdürlükleri tarafından öğretmen ihtiyacı bulunan eğitim kurumlarına 77 bin 601 ücretli öğretmen görevlendirilmesi yapılmıştır. Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre resmi olarak 146 bin 194 öğretmen açığı bulunmaktadır.

*      AKP Hükümeti her bütçe döneminde “eğitime en çok biz ayırdık” iddiasında bulunsa da,34 milyar 112 milyon TL’lik 2011 MEB bütçesinin % 72’sinin personel giderlerine, %11’i sosyal güvenlik devlet primi giderlerine ayrılmıştır. Eğitime ayrılan bütçenin beşte dördü zorunlu harcamalara gitmektedir.

*      AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin %17,18’i yatırımlara ayrılırken, o günden günümüze kadar sürede bu pay sürekli olarak azaltılmış ve 2011 yılında %5,85’e kadar düşürülmüştür. 2002–2011 yılları arasında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın trajik düşüşüne bakıldığında, AKP eliyle eğitim yatırımlarının nasıl bitirilme noktasına getirildiğini bütün açıklığıyla gözlemlemek mümkündür.

*      Tamamıyla sınav odaklı olan ve piyasa ilişkileri içine çekilen eğitim sistemi ile birlikte sınavlara hazırlık süreci de daha fazla önem kazanmıştır. Bu durumun en somut sonuçlarını özel dershane sayılarının artışında gözlemlemek mümkündür. Türkiye’de özel dershane sayısı 2002 yılında 2 bin 122 iken, 2011 yılında 4 bin 99’a çıkmıştır. 2002 yılında dershanelere giden öğrenci sayısı 606 bin 522 iken, 2011’de 1 milyon 234 bin 738’e; bu dershanelerde çalışan öğretmenlerin sayısı ise 19 bin 881’den, 50 bin 209’a yükselmiştir. AKP hükümeti döneminde dershanelerin sayısı iki kat artarken, teşviklerin de etkisiyle özel okullara giden öğrencilerin sayısı 223 binden 498 bine yükselmiştir.

*      Türkiye’de 9 milyonun üzerinde engelli vardır. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 12’sini oluşturan engellilerin eğitim hakkından yeterince faydalanabildiklerini söylemek mümkün değildir. Sayıları 1 milyonu bulan 4-18 yaş arasındaki engelli çocukların ancak 30.000 kadarı eğitim hakkından yararlanabilmektedir.

*      Öğrencilerimizi kelimenin tam anlamıyla test makinesi haline getiren SBS, YGS, LYS, KPSS vb gibi sınavlar, eğitim sistemimizin omurgası haline gelmiştir. İlköğretimden ortaöğretime geçiş sınavları üç kez değişikliğe uğramıştır. 6., 7. ve 8. sınıflara uygulanmaya başlanan SBS, daha sonra kademeli olarak sadece 8. sınıflara uygulanır hale getirilmiş, üniversiteye giriş sınavları da neredeyse her yıl değiştirilmiştir. 

*      Geçtiğimiz eğitim öğretim yılının kuşkusuz en önemli olaylarından birisi YGS’de yaşanan şifre skandalı ve sonrasında yaşananlar olmuştur. ÖSYM’nin şifre skandalı nedeniyle 1 milyon 700 bin öğrenci ve aileleri büyük bir travma yaşamış, ancak şifre skandalına neden olanlar hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmamıştır.

*      2010-2011 eğitim ve öğretim yılında eğitimde dinsel muhafazakarlaşmanın geldiği boyutları gösteren çok sayıda örnek olay yaşanmıştır. Kız ve erkek öğrencilerin birbirine 45 cm’den fazla yaklaşmaması, karma okullarda kız erkek öğrencilerin yemekhanelerinin ayrılması gibi uygulamaların yanı sıra, özellikle 18. Milli Eğitim şurasında dile getirilen kız ve erkek öğrencilerin okullarının ayrılması konusu eğitim sisteminin nasıl bir kuşatma altında olduğunun önemli örneklerinden birisidir.

*      Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında okullarda yaşanan çocuk istismarını önleme konusunda etkin bir çaba harcanmamış, Siirt’te bir okul yöneticisinin ilköğretim öğrencisi kız çocuklarına cinsel istismarda bulunmasının ardından yargı NÇ davasında olduğu gibi sürüncemeye bırakılmıştır. 

*      Geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içinde öğrenciler ve öğretmenlere yönelik şiddet olayları yine yoğun bir şekilde yaşanmış, Milli Eğitim Bakanlığı okullarda yaşanan şiddetin nedenlerini ortadan kaldıracak çözümler üretmek yerine, her okula bir sivil polis görevlendirerek, okulda şiddeti sadece asayiş sorununa indirgeyen tavrını sürdürmüştür. 

*      Ders kitapları cinsiyet ayrımcı unsurlar barındırmaya devam etmektedir. Sendikamızın ilk ve ortaöğretim ders kitapları üzerinde yaptığı ve web sitemizde yer alan taramalar, eşitsizliğin boyutlarını gözler önüne sermektedir.

*      Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay’ın kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasının değişimi ile ilgili herhangi bir somut adım atılmamıştır.

*      Bireylerin kendi anadillerinde eğitim görme hakkı önündeki engeller sürmekte, anadilinde eğitim talep eden kesimler önce polis şiddetiyle karşı karşıya kalmakta sonrasında yargı kıskacına alınmaktadır.

*      Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayda değer bir iyileştirme yapılmamıştır. Düşük maaş ve düşük ek ders ücretiyle çalıştırılırken düzenlenen  SBS ve Açık öğretim sınavları ve benzeri sınavlarda görev alan öğretmenlere verilen ücretler adaletsiz ve yetersizdir. Bu sınavlarda görev alan öğretmenlere 36 TL ödenirken polislere 68 TL hizmetlilere 68 TL il sorumlularına 90 TL ödenmektedir. Yıllardır uygulanan TKY uygulamalarına paralel olarak geliştirilen İlköğretim Kurumları Standartları uygulamasıyla, TEFBİS anketi uygulamasıyla eğitim emekçileri angarya işlerde çalıştırılmaya ve görevleri olmayan işleri yapmaya zorlanmışlardır.

*      Sendikal örgütlenme önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılmamış; ILO sözleşmelerine aykırı bir şekilde grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı yönünde herhangi bir adım atılmamıştır.

*      Eğitime destek personeli açıkları (hizmetli-memur) ve mevcut hizmetli, memur, teknik personel, ÖSYM ve Yurt Kur personelinin sorunları için bugüne kadar herhangi bir adım atılmış değildir.

*      Eskişehir’deki 15 Mart 2010’da kaybolan üyemiz Mehmet Ali Örkmez ile Muğla’da kaybolan üyemiz Casim Uzuneminağaoğlu öğretmenlerimizin bulunması için yapılan bütün girişimlerimiz sonuçsuz kalmış, kayıp öğretmenlerin bulunması için yetkililerce yeterli çaba gösterilmemiştir.

*      Eğitimde eşitsizlik ve adaletsizliğin en önemli göstergelerinden birisi olarak bölgeler ve iller arası gelir dağılımındaki eşitsizlik devam etmektedir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı, çocuk ve gençlerimizin okula devamını engelleyen en önemli faktör olmayı sürdürmektedir. 

 

Eğitim sisteminde yaşanan ve burada ancak bir bölümüne değindiğimiz sorunlar, yıllardır ısrarla sürdürülen serbest piyasacı, diğer kamu hizmetleri gibi eğitimi ticarileştirmeyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

 

Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alt konusunda köklü bir değişime gereksinim vardır. Bu değişiklikler yapılmadan atılacak her adım, eğitimin sorunlarını yarına havale etmekten öteye gitmeyecektir.

 

Kamuran KARACA

 Şube Başkanı

Okunma 1747 defa