Değerli Basın Emekçileri,
Türkiye’de son bir haftadır yaşananlar, çok uzun süredir gecenin karanlığının hakim olduğu bir ülkede eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye hasret bırakılan tüm kesimlerin umutlarını yeniden filizlendiriyor. Silmeye, unutturmaya çalışanlara inat, topraklarımızda süren toplumsal mücadeleler tarihine yeni sayfaların eklenişine tanıklık ediyoruz.
Taksim Gezi Parkı’na AVM yapılmasını dayatan talana ve ranta karşı başlatılan protestoları zor kullanarak bastırabileceğini zanneden AKP iktidarı tüm dikta rejimlerinin baş belası en sağlam kayaya, halka toslamış bulunuyor. Gezi parkındaki doğa katliamına karşı demokratik haklarını kullanarak tamamen barışçıl eylemler gerçekleştirenlerin canına kast eden boyutlara ulaşan devlet terörü ile karşılaşması yıllardır haksızlık ve hukuksuzlukla kuşatılanlar için bardağı taşıran son damla olmuştur. Baskı ve zulüm düzenine karşı ülkenin dört bir tarafında milyonların sahiplendiği, omuz verdiği Gezi Parkı direnişi bir halk hareketine dönüşmüştür. KESK olarak; tüm baskıların, devlet terörünün üzerine direniş kararlılığıyla yürüyerek ülkesine ve geleceğine sahip çıkan başta gençlerimiz olmak üzere tüm halkımızı selamlıyoruz. Türkiye`nin aydınlık geleceği için yürütülen bu onurlu mücadelede hayatını kaybedenlerin ailelerine, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Değerli Basın Emekçileri,
Gezi parkı direnişi halkı kul olarak gören, marjinal, çapulcu olarak nitelendirecek kadar pervasızlaşanların gaz bombalarının dumanı, sisi ile perdelemeye çalıştığı emek ve demokrasi düşmanlığını tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir. Sokak sokak, mahalle mahalle tüm ülkeye yayılan direniş sadece Gezi Parkı’nı değil, bütün bir ülkeyi sermayenin talanına açan, yıllardır emek ve demokrasi düşmanlığının bayraktarlığını yapanlara karşı halkın yükselen tepkisinin ifadesidir. Tüm acılara, kayıplara rağmen zulme karşı kenetlenen milyonların mücadelesini hala anlamak istemeyen AKP iktidarı ve iflah olmaz yandaşları on yılı aşkın bir süredir katmerleşerek artan yağma ve sömürü düzeninin ülkemizde yarattığı tahribatı, halkta, emekçilerde biriktirdiği öfkeyi görmezden gelmektedir.
12 Eylül faşist askeri darbesinin ürünü anayasaya sırtını dayayan, darbe ürünü kurumları kendi iktidarlarının baskı aracı haline getirenler halkın hala ileri demokrasi demagojilerine inanmasını beklemektedir. Türkiye’yi emperyalist politikaların bölgedeki taşeronu haline getirenlere göre yeni Osmanlıcılık hevesiyle soyundukları küresel güç olmalarını engellemek isteyen marjinaller "3-5 ağacın sökülmesine" karşı bir bardak suda fırtına koparmak istemektedir. Ne yiyip içeceğinden nerede ne giyeceğine, kaç çocuk yapacağından hangi durumlarda kürtaj yaptırabileceğine, çocuklarını kaç yaşında okula başlatacağından hangi dersleri tercih edeceğine, hangi dinin, mezhebin inancına göre yaşayacağından hangi diziyi, filmi seyredeceğine kadar kendinde halkın tüm yaşam alanlarına müdahale etme hakkını gören, kendi çizdiği makul vatandaş kalıplarına uymayanlara hakarette, küfürde sınır tanımayanlara göre tüm baskılara, devlet terörüne rağmen alanlara çıkmaya devam edenler ülkenin huzurunu bozmaya çalışan bir avuç çapulcudan ibarettir. En küçük bir eleştiri karşısında bile hezeyana kapılanlara göre ileri demokrasiyi içine sindirmeyenler dış mihrakların oyununa gelmektedir.
Onlara göre ülkenin hapishanelerindeki sendikacılar, gazeteciler, avukatlar, öğrenciler teröristtir. Bunun için yargılanmalarına, mahkemeye çıkarılmalarına gerek de yoktur. Onlara göre her istediklerinde boy gösterdikleri yandaş medya, sordukları çanak soruları cevaplamalarında bile yardımını esirgemeyenler varsa basın özgürlüğü sağlanmıştır. El etek öpen, iktidarlarında himmet bekleyen yandaş sendikaların hormonlu büyümesi sürdükçe sendikal hak ve özgürlükler garanti altına alınmıştır. İktidarlarının hedef gösterdiği her insan ve kurum hakkında dava açabilen savcılar, muhalif tüm seslere ceza yağdıran özel yetkili mahkemeler oldukça yargı bağımsızdır.
Oysa bugün ülkemizin içine her geçen gün daha fazla içine çekildiği emperyalist savaşa, halkın üzerine yağan bombalara, inançlara ve kimliklere yönelik ötekileştirmeye, emeğin haklarını yok etmeye yönelik saldırılara, üniversiteleri sermayenin hükümranlığına açan uygulamalara, yaşamlarına neoliberalizmin dini tevekkülcüğüyle yön verecek daraltmalara, kısacası baskı ve zulüm düzenine karşı artık sabrı tükenen halk ayaktadır.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yapması gereken tek şey, günlerdir polis şiddetiyle engelleyemediği bu halk iradesi önünde boyun eğmek ve bunun gereklerini yerine getirmektir. İstanbul’u gaza boğan, halka saldırı emri veren İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü görevden alınmalıdır. Tüm gözaltı ve tutuklamalar derhal serbest bırakılmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası ve AVM yapılması planı iptal edilmelidir. Başta Taksim olmak üzere şehirlerin meydanlarına konulan toplanma yasakları kaldırılmalı, biber gazı kullanımı yasaklanmalıdır.
Değerli Basın Emekçileri,
Yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, emeğin hakkının yok sayıldığı bir ülkede yaşayan tüm kesimler gibi biz kamu emekçileri de geleceğe güvenle bakamıyoruz. Çünkü bir insanın geleceğine güvenle bakabilmesi ancak kişinin gelirinin, sosyal güvenliğinin, sendikal hak ve özgürlüklerinin garanti altı altına alınmasıyla mümkündür. Tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri de geleceğe ilişkin beklentilerini koruyabildikleri ölçüde kendisini ve ailesini güvende hissedebilir. Oysa kamu emekçileri istikrarsızlıkla kol kola giren güvencesizliği her geçen gün biraz daha fazla hissetmektedir. Yıllardır hayata geçirilen yasalarla, kanun hükmünde kararnamelerle, fiili uygulamalarla kamu emekçilerinin iş güvencesi alabildiğine sınırlanmıştır.
Özellikle son on yılda esnek, performansa dayalı, kuralsız, güvencesiz istihdam katlanarak artmıştır. Kamunun toptan tasfiyesinin hızlandırıldığı, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile kamu yararının rafa kaldırılmak istendiği koşullar yetmiyormuş gibi her gün hayata geçirilen yeni düzenlemelerle iş ve ücret güvencemiz adım adım yok edilmek istenmektedir. Hangi ad altında istihdam edilirse edilsin tüm kamu çalışanları günümüzün çağdaş köleliği dediğimiz 4/C’li istihdama doğru hızla sürüklenmektedir.
Son olarak 15 Mayıs’ta AKP iktidarı tarafından TBMM’ye sevk edilen “hükümet memurluğu” torba yasa tasarısı kamuda kariyer ve liyakat ilkelerini tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Ehliyetsiz, vasıfsız ama sadece yandaş olduğu için özel sektörden kamuya üst düzey yöneticiliğe atanmanın önünü açan düzenleme ile AKP’nin devletleşme sürecinin önündeki son engeller de ortadan kaldırılmak istenmektedir. Yandaş-Tüccar-CEO takımının açıktan atamayla müdür, genel müdür, müsteşar makamlarına taşındığı bir kamu yapılanması yaratarak doğrudan kamu emekçilerinin iş güvencesini hedef alınmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu emekçilerinin vicdanın sesi olma kararlılığından ödün vermeyen KESK olarak iş güvencesinden asla taviz vermeyeceğimizi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin daha da daraltılmasına izin vermeyeceğimizi defalarca ifade ettik. 21 Mayıs 2013 tarihinde yaptığımız basın toplantısıyla kamu emekçilerinin iş ve ücret güvencesini adım adım ortadan kaldırmayı hedefleyen saldırılara güçlü bir cevap vermek için 5 Haziran’da bir günlük bir uyarı grevi gerçekleştireceğimizi tüm kamuoyuna ilan ettik.
Ancak Gezi Parkı direnişiyle ülkenin dört bir tarafına yayılan eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebine kulaklarını tıkayanların, halkın canına kast edecek kadar gözünü karartanların ortaya çıkardığı vahşet tablosu yeni bir değerlendirme yapmamız gerektiğini göstermiştir. Bugün ülkenin bütün şehirlerine yayılan halk öfkesi ve direnişi, yıllardır mahkum edildiğimiz neoliberal yağma ve talan düzenine karşı açılmış bir mücadele bayrağıdır. Yaşamını ve geleceğini savunan tüm halk kesimleri gibi, kamu emekçileri de işine, geleceğine ve yaşam alanlarına sahip çıkmaya kararlıdır.
Sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı hakların kardeşliğini kararlılıkla savunan KESK’liler olarak, bu değerlerin hedef tahtasına konduğu koşullarda ne iş güvencesinden ne de sendikal hak ve özgürlüklerden de söz etmenin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle grevimizi bugünden itibaren tüm yurtta başlatıyoruz.
Kamu emekçileri iş güvencesi başta olmak üzere, kazanılmış haklarına nasıl sahip çıkıyorsa, halkımızla birlikte yaşam alanlarımıza da aynı kararlılıkla sahip çıkmayı sürdürecektir. Siyasi iktidarı kamu emekçilerinin ve halkın geniş kesimlerinin taleplerine kulak vermeye çağırıyoruz. 657 sayılı DMK'yı değiştirerek kadrolaşmayı artırmayı öngören hükümleri derhal geri çekin.04.06.2013
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı