Eğitimin Sorunları Acil Çözüm Bekliyor!

2013-2014 Eğitim Öğretim Yılı Birinci Dönem Sonunda 
Eğitimin Sorunları Acil Çözüm Bekliyor!


Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liselerde ilimizde eğitim alan 421079 öğrenci ve ülkede 15 milyon 927 bin 462 öğrenci ve ilimizde 23640, ülkede 800 bini aşkın öğretmen için 2013-2014 eğitim-öğretim yılının ilk yarısının sonuna gelindi. 
Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, cinsiyet, etnik kimlik ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamalar, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, ücretli-vekil öğretmenlik uygulamalarının devam etmesi, yaşanan yoğun siyasi kadrolaşma uygulamaları, öğretmenlerin, hizmetli, memur ve teknik personelin sorunları, üniversitelerde yaşanan akademik ve idari sorunlar vb gibi pek çok sorunun çözümü için adım atılmadığı gibi, geçtiğimiz dönemde bu sorunlara yeni sorunlar eklenmiştir. 2013-2014 eğitim öğretim yılının birinci yarıyılında gerek eğitimin, gerekse eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarına kalıcı çözümler üretilememiştir.

İlimizde gezi parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle yaklaşık 144 öğretmen ve kamu çalışanına soruşturmalar açılmış ve devam etmektedir. 
19 Aralık’ta kamu çalışanlarının mesleki ve özlük hakları ile ilgili yaptığımız GREV için soruşturma açılması istemli ön inceleme çalışması başlatılmıştır. Her gün onlarca öğretmenin bu eyleme katılıp katılmadığı, sendika üyesi olup olmadığı ve o gün için ekders ücreti alıp almadığı sorgulanmaktadır.
İlimizde birçok öğretmen arkadaşımız norm kadro fazlası durumuna düşürülmüş eşlerinden ve çocuklarından ayrılarak uzak ilçelere ve köylere sürgün edilmiştir.
Özür gurubundan tayin isteyen birçok öğretmenin mağduriyeti devam etmektedir. 
Özellikle liselerde olmak üzere tüm okullarda öğretmen ve idareciler için angarya uygulamalar (Öğrenci Takibi, Öğrenci Koçluğu, Birçok istatistik doldurma, okulların ekonomik sorunlarını çözme v.b.) sürmektedir. 
Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla daha da derinleşen eğitim sorunları, öğrencilerimizi ve biz eğitim ve bilim emekçilerini olumsuz etkilemeyi sürdürmektedir. AKP, eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik görüşleri doğrultusunda biçimlendirme yönündeki dayatmacı adımlarına devam ederken, zorunlu ve “zorunlu seçmeli” din derslerinin kaldırılması talepleri başta olmak üzere, temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkına yönelik talepleri ısrarla görmezden gelmeyi sürdürmektedir. 

Eğitimde 4+4+4 dayatmasının yarattığı olumsuzluklar artmıştır

4+4+4 dayatması ile eğitim sistemini kelimenin tam anlamıyla büyük bir kaosun içine iten Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bir eğitim politikası olmaktan çok, hükümetin siyasal-ideolojik dayatması şeklinde uygulanmaya başlanan 4+4+4 uygulamasındaki ilgili anlamsız ısrarını ve dayatmalarını sürdürmektedir. 
Zorunlu din dersleri uygulamasına ek olarak, 4+4+4 dayatması ile “zorunlu” seçmeli derslerin getirilmesi ve buna bağlı olarak eğitim müfredatında din derslerinin ağırlığının arttırılması, kılık kıyafet serbestliği konusunun hükümet ve yandaş sendikalar tarafından “özgürlük” adına istismar edilmesi, toplumu din üzerinden muhafazakârlaştırmanın en belirgin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Okul dönüşümleri üzerinden imam hatip okullarının sayısının arttırılması ve okullarda ibadet yerleri açmaya yönelik dayatmacı tutumlar, eğitim sistemini dört bir yandan kuşatmış durumdadır. 
Eğitim sistemi adım adım piyasa ilişkileri içine çekilirken, eğitim müfredatına yapılan gerici müdahalelerle çocuklara bilimsel bilgilerden çok, bilim dışı hurafeler öğretilmek istenmekte, Türkiye’nin çeşitli illerinde ilkokul öğrencilerine dini içerikli kitaplar dağıtılarak, eğitim sistemini muhafazakârlaştırma girişimleri artmaktadır. Bunlara ek olarak, eğitimde cins ayrımcı, ırkçı ve gerici ifade ve söylemlerin hala sürüyor olması, Alevilere, Kürtlere, Ermenilere ve Romanlara yönelik ayrımcı ve aşağılayıcı yaklaşımların sürüyor olması düşündürücüdür. 

Eğitim Sen’in eğitimde 4+4+4 dayatmasının ilk gündeme geldiği andan itibaren, özellikle vurgu yaptığı konulardan birisi okulöncesi çağdaki çocukların ilkokula zorla kaydedilmesi olmuştur. Geçtiğimiz dönem başında MEB bu konuda kısmen geri adım atmış olmasına rağmen, 69-71 ayları arasındaki çocukların ilkokula gönderilmesinde ısrar edilmesi hem bu yaş grubundaki öğrencileri, hem de ailelerini zor durumda bırakmıştır. 
4+4+4 dayatması ile birlikte iki eğitim yapan okulların sayısının artması, taşımalı eğitim uygulamasının daha da yaygınlaşmış olması dikkat çekicidir. İlkokulda ikili eğitim oranının en yüksek olduğu il yüzde 82 ile Şanlıurfa’dır. Birleştirilmiş sınıflarda öğrenim gören öğrenci sayısı ülke genelinde yüzde 2,3 iken, bu oran Ardahan’da yüzde 27,8’e kadar yükselmektedir. 
4+4+4 dayatması, bir taraftan eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına alırken, diğer taraftan okul dönüşümleri sonucu öğretmenlerin ve öğrencilerin fiili anlamda sürgün edilmesine neden olmuştur. Eğitimde 4+4+4 dayatmasının üzerinden henüz bir buçuk yıl geçmesine rağmen, okul dönüşümleri sonucunda ortaya çıkan norm fazlası sorunu sürmektedir. MEB teşkilat kanununda yapılan değişiklikler sonrasında eğitim yöneticilerinin sözlü sınavlarla belirlenmesine yönelik düzenlemelerle siyasi kadrolaşmayı daha da arttırma girişimleri büyük tepki çekmiştir. 

Eğitimde sınav dayatması devam etmiştir 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerinde sürekli değişiklik yaparak, başta öğrenciler olmak üzere, kamuoyunun kafasını tamamen karıştırdığı temel eğitimden ortaöğretime geçiş sistemi ile yılda 12 merkezi sınav yapılmasının önü açılmış, ilk 6 sınav 28-29 Kasım 2013 tarihlerinde yapılmıştır. 
Öğrenciler, hangi bilimsel kriterlere göre belirlendiği belli olmayan Türkçe, Fen ve Teknoloji, Matematik, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinden merkezi sınava girmiştir. Yıllardır öğrencilerin tercihlerine saygılı olmak yerine, onların hangi okula gideceğini, hangi dersleri alacağını, hangi derslerden sınava gireceğinin, sadece MEB tarafından belirlenmek istenmesi eğitim sisteminin temel sorunlarından birisi olmayı sürdürmektedir. 
Sınavlar yoluyla yapılan eleme ve yönlendirmeler, zaten eşit olmayan bir eğitim sistemi içinde yeni eşitsizlikler ve adaletsizlikler yaratmıştır. 
MEB’in hayata geçirmeye çalıştığı yeni ortaöğretim modeli, özellikle yoksul emekçi çocukları için meslek lisesi, imam hatip lisesi ve açık lise arasında tercihte bulunma zorunluluğu getirmekte, öğrenciler arasında sınıfsal ayrımları derinleştiren bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Yeni ortaöğretime geçiş sisteminde öğrencilerin büyük bölümü ucuz işgücü olarak yetiştirmek amacıyla meslek liselerine ya da açık liselere, itaatkâr bireyler yetiştirmek amacıyla İmam Hatip Liselerine yönlendirilmeye başlanmıştır. 
Eğitim gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda bir değişiklik yapılırken, hiçbir öğrenci ve veliyi mağdur etmeyecek bir sistem oluşturmak gerektiği açıkken, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ne eğitimde yaşanan ve giderek derinleşen eşitsizlikleri gözetmekte, ne de öğrenci ve velilerin yaşadığı kaygıları giderici adımlar atmaktadır. Türkiye’de eğitim sistemini sınav odaklı olmaktan kurtarmak yerine, sınav sayısının arttırılması, çocuklarımıza uygulanan sistematik işkencenin devam etmesi anlamına gelmektedir. 

Dershane sistemi bir eğitim sorunu olarak tartışılmamıştır

2013-2014 eğitim öğretim yılı sonundan itibaren özel dershanelerin kaldırılacağına ilişkin açıklamalar ve bunun üzerinden yürütülen tartışmalar, sorunun özünü bilenler açısından kesinlikle sürpriz olmamıştır. Her ne kadar dershanelerin kapatılarak özel okullara dönüştürülmesi bir “eğitim sorunu” olarak gösterilmeye çalışılsa da, bu konu üzerinden çatışan tarafların çocuk ve gençlerimizin eğitim hakkı ve geleceği ile ilgili en küçük bir endişe duyduklarını söylemek mümkün değildir. 
Milli Eğitim Bakanlığı, 2002 yılında yüzde 1 olan özel okul oranını, bugüne kadar her türlü teşvik ve özendirmeye rağmen ancak yüzde 3’e çıkarabilmiştir. Şimdi de dershaneleri özel okula dönüştürme bahanesiyle özel okulların eğitim içindeki oranının yüzde 15’e çıkarılması hedeflenmektedir. 
Sonuç olarak;
Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Gerekli değişiklikler yapılmadan atılacak her adım, sorunlarımızın sonraki yıllara ertelenmesinden öteye gitmeyecektir.
Yapısal sorunları olan eğitim sistemini günü birlik politikalarla geçiştirmek ülkenin geleceğine vurulmuş en büyük darbe olacaktır. Eğitim Sen olarak geleceğimizin bu enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu ve kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalıdır. 24.01.2014

Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Okunma 2470 defa Son Düzenlenme Perşembe, 10 Temmuz 2014 13:01