Pazartesi, 07 Haziran 2021

LGS iptal edilmeli!

Basına ve kamuoyuna

Pandemi bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşamın her alanını olumsuz etkilemiştir. Olumsuz etkilenen alanlardan bir tanesi de şüphesiz ki eğitim hizmetleri olmuştur.

Türkiye’de pandemi süreci MEB tarafından doğru yönetilememiş, milyonlarca öğrencimiz en temel insan hakkı olan eğitim öğretim hakkından mahrum bırakılmıştır. Okullar yüz yüze eğitime yaklaşık bir buçuk yıl kapatılmış, eğitim ailelerin olanakları ile uzaktan ve internet ortamında yapılmaya çalışılmıştır. İnterneti erişimi bulunmayan, tableti, bilgisayarı olmayan yoksul emekçi aile çocukları eğitim öğretime ulaşamamış,  bu süreç yoksul öğrencilerimiz açısından eğitimde tam bir fırsat eşitsizliğine neden olmuştur.

Okulların bir buçuk yıl kapalı kaldığı ve uzaktan eğitime erişimin eşit olmadığı koşullarda LGS’nin yapılmasının tek bir amacı vardır. Bu da parası olanın özel okul ve etütler de eğitim alan öğrencilerin başarılı olmasına ve nitelikli okullara yönlendirilmesine yöneliktir.

LGS de sorulan sorular incelendiğinde matematik sorularının zorluk derecesinin oldukça yüksek olduğu, belirleyici olan bu soruları düzenli eğitim öğretim görmeyen öğrencilerimizin doğru yanıtlaması mümkün değildir.  Bu süreçte eğitim öğretime ulaşamayan yoksul emekçi ailelerin çocukları başarısızlığa mahkûm edilmiştir.

Özel okullar, etüt ve dershaneler bir biçimde yüz yüze eğitime devlet okullarına göre daha fazla devam etmiştir. LGS sorularını çözmek bu nedenle özel okul, etüt ve dershaneler de eğitim alabilen öğrencilerin avantajına dönüşmüştür. Yaşanan bu fırsat eşitsizliği nedeniyle LGS iptal edilmeli, bütün ortaöğretim okullarının niteliği eşitlenerek, eğitim nitelikli ve kamusal hak olarak bütün öğrencilerimize eşit sunulmalıdır. Böylelikle nitelikli lise projesinden vazgeçilmeli, her öğrenci evine en yakın liselerde eğitim öğretim görmelidir.

 

Hüseyin KAYA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ’NDE UYARIYORUZ: YOK EDİCİ BU ANLAYIŞLA GİDİLİRSE “ÇEVRE” DİYE BİR ŞEY KALMAYACAK!
 
Bugün, 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmesine sebep olan 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın, yani dünyanın ilk Birleşmiş Milletler çevre zirvesinin 49. yılı. Bundan tam 49 yıl önce, bilim insanları mevcut ekonomik büyüme modelinin hem kaynakların tükenmesine yol açacağını, hem de atıklarıyla doğayı tahrip ederek yeryüzünü yaşanmaz bir gezegen haline getireceğini söylemişlerdi. Ekonominin, bir başka deyişle kapitalizmin değil; yaşamın, doğanın ve insan uygarlığının sürdürülebilir olmasını sağlamak için hedefler belirlemişlerdi. Bugün de dünyanın en önemli bilim insanları; ekonomik büyüme, kalkınma, siyasi ve askeri egemenlik kurma adına aynı şekilde devam edilirse küresel ısınma, kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, canlı türlerinin ve biyoçeşitliliğin ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi nedeniyle, önümüzdeki yıllarda üzerinde yaşayabileceğimiz özelliklere sahip bir dünyanın kalmayacağını net bir şekilde belirtiyorlar.
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Eskiden bunun için vadeyi yüzyılın sonu olarak veren bilim insanları, artık bu kadar iyimser değiller. Bu yok edicilik hızla devam ederse, bir 49 yıl sonra “çevre” den söz etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü; iklim değişikliği nedeniyle dünya 2050’ye kadar ortalama 2-3 derece daha ısınacak, ortalığı sel alacak, tarımsal üretim düşecek, denizlerde balık kalmayacak, iklim değişikliğinin gıda krizi, açlık ve iklim göçleri gibi sosyo-ekonomik sonuçları dünyamızı bugünkünden çok daha ağır ve yaşamsal krizlere sürükleyecek... İnsanı doğadan koparan, iklimi değiştiren ve ekolojik krizi derinleştiren şey, büyüme saplantısıyla gözü dönmüş, kârdan başka bir hedef gözetmeyen ve her alanda eşitsizliği, adaletsizliği körükleyen kapitalist sistemdir.
 
Bizler, Adanalı ekolojistler olarak, ekolojik krizden cinsiyet eşitsizliğine, yoksulluktan savaşlara kadar aşırı tüketime dayalı endüstriyel kapitalizmin derinleştirdiği tüm kötülükleri ortadan kaldırmak için mücadele etmeye kararlı olduğumuzu, çevre meselesi diye küçümsenen ve siyasetin ilgi alanından çıkarılmaya çalışılan bu sorunların aslında bir sistem sorunu olduğunu vurguluyoruz.
Türkiye son 19 yıldır, tam da böyle, ekonomik büyüme saplantısının esir aldığı, özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi hiçbir değeri tanımayan, tıpkı işçi ve emekçi düşmanı olduğu gibi, doğaya ve diğer canlılara da düşman olan, onları ezen ve yok eden bir iktidar tarafından, AKP iktidarı tarafından yönetiliyor.
 
Bugün AKP iktidarının vazgeçemediği şeyler, doğayı ve insanın doğayla uyumunu yok sayan enerji, tarım, madencilik ve sanayi politikalarıdır. AKP iktidarının yaşam alanlarını ve doğasını korumak için mücadele eden insanlara rağmen, bu yıkıcı politikaları sürdürmek için aldığı önlemler, barışı ve demokrasiyi de tahrip ediyor. Türkiye bu politikalar nedeniyle dünyanın iklim, biyoçeşitlilik gibi tüm çevre göstergelerinde, dünya ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. Artık bütün dünyanın vazgeçme yolunda olduğu nükleer enerjiye, kara sevdaya tutulmuş gibi bağlanan iktidar, Akkuyu ve Sinop’ta nükleer santral kurmakta ısrar ediyor. Oysa Mersin ve Sinop halkları nükleer santrala karşı yıllardır direniyorlar ve yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’de yaşayan her üç kişiden en az ikisi nükleere hayır diyor. Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketleri bile AKP iktidarınca önemsenmiyor.
 
Öte yandan iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosfere salımı son yıllarda dünya rekoru kıracak şekilde artmıştır. AKP hükümeti, iklime, çevreye ve sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallar kurmaktan vazgeçmiyor. Bölgemizde de bu öldürücü politikanın örneklerini yaşıyoruz. 20 yıldır çevreyi zehirleyen İSKEN kömür santrali yetmezmiş gibi, şimdi de yine Sugözü Köyü’nde ve İSKEN’in 7 km. yakınında Çinli firmaların sahibi olduğu EMBA kömür santraline izin verildi ve bu santral de yakında zehir saçmaya başlayacak. Tufanbeyli İlçesi’nde ENERJİ-SA’nın kurduğu kömür santrali de saatte 1.000 ton kömür yakmaya on senedir devam ediyor.
Bir 6 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
 
Yanlış enerji politikaları bununla da bitmiyor. 2023’e kadar Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak gibi akıl dışı bir strateji belirleyen hükümet, akan tek bir dere bırakmayacak şekilde 4 bin hidroelektrik santralin yapımını zorluyor.
 
Bütün derelerin kurutulması, bütün vadilerin yok edilmesi, insanların ve tüm canlıların bağımlı olduğu su kaynaklarının şirketlere satılması dur durak tanımıyor. Kaz Dağlarında, İkizdere de, Van da madencilik şirketlerinin tahribatı devam ediyor, Kanal İstanbul gibi akıl ve bilim dışı projeler inatla uygulanmak isteniyor. Yürütülen ekoloji mücadelesi, aslında demokrasi mücadelesidir. Doğanın ve gelecek kuşakların hakları için verilen ekoloji mücadelesi, barış ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
 
Şehrimiz Adana, son aylarda Avrupa’dan getirilen plastik çöplerin ortalığa saçılması, yakılması, tarım alanlarına gelişigüzel gömülmesi ve su kanallarına dökülmesi ile oluşan kirlilik ile gündemden düşmedi. Uluslararası basın ve daha sonra ulusal ve yerel basın konuyu gündeme taşıdılar. Ülkemizi ve şehrimizi başka ülkelerin çöplüğü haline getiren AKP hükümetinin bu yanlış politikasını elbette protesto ediyoruz. Ama, yasal görevi çöpleri toplamak ve toplanan çöpleri bertaraf etmek olan İlçe ve Büyükşehir belediyelerinin yaşanan bu olumsuz durum konusunda tavırlarını da görmezden gelemeyiz. Oy verdiğimiz belediyelerimiz yaşanan bu çöp rezaleti konusunda hiçbir şey yapmadıkları gibi, bunun doğal sonucu olarak da bir tek söz söylemediler. Kendilerini görevlerini yapmaya davet ediyor ve durumun takipçisi olacağımızı bilmelerini istiyoruz.
Söz belediyelerden açılmışken bir talebimizi daha seslendirmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi; Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke İlçelerinden geçen Göksu Irmağı Çatalan Barajı’na dökülmektedir. Bu üç ilçede de atık su arıtma tesisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla yıllardır bu üç ilçenin atık suları arıtılmadan Çatalan Barajı’na taşınmaktadır. Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atık su arıtma tesislerinin bir an önce yapılması aciliyet ve öncelik taşımaktadır. Büyükşehir belediyesi bir an önce yasaların kendisine yüklediği görevini yerine getirmelidir.
 
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar, ağaç ve açık hava görseli olabilir
 
SEVGİLİ ARKADAŞLAR, DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ, ADANALI EKOLOJİSTLER,
 
Doğayı insanın mülkü olarak gören, doğal varlıkları sınırsızca ve sorumsuzca tüketen politikaları reddedenler olarak diyoruz; doğanın sahibi değiliz. Parçasıyız. Tüm bu sorumsuz politikaların gezegenimiz adına geri dönüşü olmayacağını da biliyoruz.
 
Tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğanın para kazanma aracı olarak görülmesini ve ticarileştirilmesini reddediyoruz. Doğa, ticari bir mal değildir. Ranta kurban edilmemelidir.
Doğal varlıklarımız üzerinde vahşi saldırılara karşı, seslerimizi, ellerimizi, yüreklerimizi ve mücadelelerimizi birleştirme zamanıdır.
Sesimizi duyan her bireyi, her örgütü Dünya Çevre Günü’nde, tüm canlıları ve yaşam alanlarını korumaya ve bu uğurda verilen mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.
 
ADANA EKOLOJİ PLATFORMU Adına
Cemil Özen
Eğitim Sen Adana Şube Özlük ve Hukuk Sekreteri