Mayıs 2020

KESK’Lİ ve KHK’lı OLMAK LİNÇ EDİLMEK DEMEK DEĞİLDİR.        

Değerli basın, değerli kurum temsilcileri;

21 Mayıs 2020 tarihinde, Adana’da bir radyo programına katılan Zeki Kızılkaya CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın görevden alınarak yerine kayyum atanabileceği yönünde açıklamalar yapması, Karalar'ın Güven Boğa ile görüştüğünü öne sürüp bunu gerekçe göstererek "Adana'nın 'kayyum atanan bir şehir olarak anılmaması için Karalar'ın ayağını denk alması lazım’ açıklamasında bulunmuş ve Karalar’a bunu bir ön uyarı olarak anlamasını istemiştir.

Kızılkaya’nın kimden ne şekilde aldığı belli olmayan dayanaksız bilgiler doğrultusunda iddialarda bulunması ve bu doğrultuda açıklamalar yapması kabul edilebilir bir durum değildir.

Ama Tüm Bel-Sen üyesi olan ve tüm çalışmaları legal olan, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin, barış ve demokrasi mücadelesinin bir unsuru olan Güven Boğa’nın hedef haline gelmesine neden olacak ithamlarda bulunması kabul edilemez. Bu suçtur ve bu gazetecilik etiği ile uyuşabilecek bir davranış değildir.

Güven Boğa’yı suçlu gibi göstermek, Zeydan Karalar’ın aldığı oy üzerinden Türkiye’de üçüncü parti konumunda ki HDP’yi potansiyel tehlike olarak açıklamak görmezden gelinebilecek bir saldırı değildir.

Gazetecilik, hakikatin peşinde olmaktır, hakikatleri karartarak kariyer sahibi olmak değildir.

Gazetecilik; güncel olayları, konuları, gelişmeleri, kişiler hakkındaki bilgileri tarafsızca yapma, kamusal sorumluluk taşıma, halkın gerçek haber alma hakkı ve gerçekleri öğrenme hakkı gibi basın etiği ilkelerine uygun davranmaktır.

Sendikamız üyesi, Güven BOĞA hakkında mesnetsiz, hukuksuz ve kişilik haklarına yönelik yapılan bu saldırı niteliğindeki açıklamalar, bu şahsın mesleki açıdan varsa kaybolan prestijini bırakın yeniden kazanmasını, bir daha geri gelmeyecek biçimde yitirmesi anlamına gelmektedir.

Adalet, Demokrasi, kişi hak ve hürriyeti gibi anayasal kavramlardan da bihaber olduğu ve hukuksuzluğu meşrulaştırmak istediği ortadadır.

Çünkü radyo da ki konuşması ve ardından gelen tepkiler üzerine kendini savunmak için AİHM kararlarına sığınarak verdiği yanıtlar tamamen soyut ve gerçeklerden uzaktır.

Çünkü gazeteci, DEMOKRASİYİ, Adaleti, Hukuku savunur. Muhalif de olabilir, âmâ gerçeğin yanında olmak zorundadır.

Güven BOĞA’ ve on binlerce KHK ile mesleğinden, işinden, aşından, ekmeğinden edilmiş kamu emekçilerinin durumuna sevinmek, onları yalnızlaştırmak, ötekileştirmek ve bunu meşrulaştırma çabası gayri insani bir davranıştır. On binlerce hukuksuzluğa uğramış mağdurun ahını almak demektir, KHK’yı sıradan Hukuki bir işlem olarak görmek demektir ki bu da tam bir cehalettir.

KHK ile yapılan ihraç bir suçun sonucunda oluşmuş bir işlem olarak algılanamaz, bu konudaki sonucu ortaya çıkaracak olan tek merci Yargı’dır.

Değerli basın, değerli katılımcılar;

Radyo konuşmasında ki asılsız iddialara dönük 27 Mayıs 2020 Çarşamba yani bugün, Saat: 11.30’da Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduk. Başvuru numarası 2020/26550’dir.

Savcılığa verilen dilekçede suç olarak talep edilen cezalar ise şunlardır: “TCK m.267 İftira, TCK m.125 Hakaret, TCK m. 271 Suç Uydurma, TCK m.216 Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama, Cumhuriyet Savcılığı tarafından takdir edilecek diğer suçlar.” Olarak açıklanmıştır.

Değerli katılımcılar;                                  

Halkın seçme ve seçilme hakkının yok sayılması anlamına gelen kayyum atamalarının biz yerel yönetim emekçilerine de baskı, zulüm ve sömürüden başka bir şey getirmediğini bugüne kadar kayyum atanan tüm belediyelerde somut olarak yaşadığımız için çok iyi biliyoruz.

Kuruluşundan bu yana yerel yönetimlerin merkezi iktidar karşısında demokrasi kaleleri olması gerektiğini savunan KESK ve TÜM BEL SEN içinde bulunduğumuz bu salgın günlerinde halk sağlığı ve insanca yaşam için ne kadar önemli olduğu çok daha net görülen yerel yönetimlerin kayyum atamaları veya yasaklamalarla hizmet üretemez kılınması ve halktan koparılması girişimlerini akıl ve bilim dışı olmasının yanında demokrasiye ve hukuka aykırı buluyoruz.

Ve iktidarı bir kez daha, halkımızın demokrasiye olan inancına darbe vurarak ülkemizi geri dönülmez bir kaosa sürükleyen bu uygulamalardan vazgeçmeye; kayyım hukuksuzluklarına ve yerel yönetimleri hizmet üretemez hale dönüştürme girişimlerine son vermeye ve seçilmiş belediye eş başkanlarını görevlerine iade etmeye çağırıyoruz.

27.05.2020

KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU adına

Dönem Sözcüsü

Tüm Bel-Sen Adana Şube Başkanı

Mehmet ÇELİK

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı, emperyalistler tarafından işgal edilmiş bir ülkeyi esaretten kurtarmak için atılan ilk adımın tarihi olan 19 Mayıs 1919’un üzerinden 101 yıl geçti. Türkiye halklarının emperyalizme karşı mücadelesinin en önemli simgelerinden birisi olan 19 Mayıs’ın Türkiye gençliğine ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak armağan edilmiş olması anlamlı olsa da, Türkiye’de gençlerin eğitim ve çalışma koşulları  başta olmak üzere ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. En önemli olan sorun ise, gençlerin kendi yaşamları ile ilgili alınan kararlara etki edememesi, karar süreçlerine dahil edilmemesidir.

Bu yıl 19 Mayıs’ı salgın koşullarında karşılıyoruz. Gençler, yaşamları açısından oldukça önemli ve belirleyici olan iki sınava, salgının sağlıkları ile ilgili oluşturduğu riske rağmen girmek durumunda kalacaklar. Gençlerin, eğitimcilerin ve bilim insanlarının tüm talep, eleştiri ve uyarılarına rağmen Haziran ayı içerinde yapılacak olan sınavlar ertelenmedi. Sınavlar ile ilgili yaşananlar, gençliğe verilen değer ve gençlerin düşüncelerinin önemsenmesi açısından oldukça anlamlı olumsuz bir örnek oluşturmaktadır. Henüz zaman varken, henüz çok geç değilken gençlerin sesinin duyulması ve sınavların salgın bitene dek ertelenmesi gerekmektedir.

Bugüne kadar gençliğin sorunlarını çözmek için adım atmayanların, gençlerin sorunlarına yönelik çözümleri olmayanların en büyük marifeti sorunları görmezden gelmek, yok saymak olmuştur. Bu tutum, elbette gençliğin sorunlarını ve karşı karşıya oldukları tehlikeleri ortadan kaldırmamaktadır.

19 Mayıs her ne kadar yıllardır gençlere,  genç kuşaklara övgüler dizilen bir gün olarak kutlansa da, gençler evde, okulda, üniversitede, iş yerlerinde baskıcı, otoriter uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, kendilerini özgürce ifade edebilmelerinin, taleplerini dile getirmelerinin önüne sürekli yeni engeller çıkarılmaktadır.

Toplumsal bir kategori olarak değerlendirdiğimizde gençlik, nüfusun yaşı genel olarak 18 ile 25 arasında olan, toplumun oldukça geniş bir kesimini oluşturmaktadır. Nüfusun en dinamik kesimlerini oluşturan gençlerin, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de egemen sınıflar tarafından  dönem dönem tehlikeli, sistem karşısında potansiyel tehdit olarak görülmesi düşündürücüdür.

Türkiye’de gençlik, bir taraftan egemenler açısından potansiyel tehdit olarak değerlendirilirken, diğer taraftan gençliğin mevcut düzenin devamının sağlanması için egemenlerin çıkarları doğrultusunda ‘eğitilerek’ sisteme kazandırılması için bütün araçlar adeta seferber edilmektedir. Buradaki temel amaç, gençliğin sınırsız enerjisinden, yaratıcılık ve yeteneklerinden sonuna kadar yararlanmaktır.

Hem eğitimli hem de eğitim alamayan  gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak bir çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye gençliği, işsizlik ve güvencesizlik batağına mahkum edilmiştir. Yaşanan ekonomik kriz ve salgınla beraber krizin derinleşmesi yaşanan sorunları artırmakta, işsizlik oranını yükseltmektedir. Genç işsizlik oranı her geçen gün artmaktadır.

Atama bekleyen, ataması yapılan ama göreve başlatılmayan arkadaşlarımızın yaşadığı sorunlar her geçen gün artmaktadır. Yüzbinlerce öğretmen arkadaşımız ya asgari ücretin altında maaş alarak ücretli öğretmenlik yapmak ya da kendi mesleği dışında başka işlerde çalışmak zorunda bırakılmıştır.

Bilim dışı, skolastik, dinsel motiflerle kuşatılmış, post modern popüler bir kültür saldırısı altında yaşayan geniş gençlik yığınları, mistisizm ve bilinemezciliğin baskısı altında karamsarlığa itilmekte ve gelecek beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen ‘bireyler’ haline getirilmeye çalışılmaktadır. Gençliğin, ilkokuldan başlayarak ırkçı ve gerici bir temelde örgütlenmesini hedefleyen, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerinin onlara göstermek istediği gibi görmelerini isteyen bir eğitim sistemi içinde sağlıklı bireyler olarak kendisini gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Gençlerin eğitim hakkından kamusal bir anlayışla eşit ve parasız olarak yararlanması; laik, bilimsel, demokratik ve kendi anadillerinde eğitim almalarının sağlanması, onları sınırsızca sömürülecek ‘kaynak’ olarak görmeyip birey olarak tanımak, istihdam, iş güvencesi ve onurlu bir yaşam sürmeleri için gerekli adımları atıldığında gençlerin içine itildiği karamsarlığın önüne geçilebilecektir.

Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlardan söz ederken, egemen güçlerinin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin temel parçası haline getiren politikaların terk edilmesi, gençliğin kendi geleceğini yine kendi mücadelesi ile şekillendirmesinin önünü açacak somut politikalara ve adımlara ihtiyaç olduğu ortadadır.

Eğitim Sen olarak gençlerimizin aydınlık bir gelecek mücadelesinde yalnız olmadığını belirtiyor, bütün gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz.

Siyaset gündeminin oldukça yoğun olduğu bir haftayı geride bırakıyoruz. Atanan kayyumlar, yaşanan hedef göstermeler, açılan soruşturmalar göstermektedir ki siyasi iktidar ve yakın çevresi muhalefetin sesinin duyulmaması için çeşitli yöntemleri devreye sokmaktadır. Bu tutumun başlıca nedeni ekonomik krizin tüm toplum kesimleri üzerindeki yıkıcı etkisinin artık önlenemez şekilde görünmeye başlamasıdır. Uygulanan ekonomik politikalarla bu krizden bütünlüklü bir çıkışın mümkün olmamasından dolayı, iktidarın toplumun dikkatini başka tartışmalara odaklamaya dönük hamlelerine de ayrıca tanıklık etmekteyiz. Yaşamlarını sürdürmek zorunda olan milyonlarca emekçinin ise gündemi çok açıktır: Yaşamını sürdürebilmek ve sağlığını korumak.

Bugün (16 Mayıs 2020) ayrıca Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü. Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali tarafından 2018 yılından bu yana 16 Mayıs günü Eğitim Destek Çalışanları Günü olarak kutlanıyor. Eğitim hizmeti ekip işidir ve destek çalışanları olmadan eğitim hizmetinin üretilmesi mümkün değildir. Eğitim destek çalışanlarının yaşadıkları sorunları ve sıkıntıları gündem yaparak ve birlikte mücadele ederek çözüm üretebileceğimizi biliyoruz. Eğitim Sen olarak tüm destek çalışanı arkadaşlarımızın gününü kutluyoruz.

EĞİTİMDE GEÇEN HAFTA

  1. 08 Mayıs tarihinde başlattığımız “LGS-YKS Ertelensin” imza kampanyamızı 15 Mayıs 2020 tarihinde sonlandırdık. Öğrencilerin, eğitimcilerin ve bilim insanlarının düşünce, öneri ve taleplerinin kamu yöneticileri ve siyasi iktidar tarafından dikkate alınmasını bekliyoruz.
  2. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin tüm idari personeli 11 Mayıs 2020 Pazartesi günü itibariyle işe çağırma kararı almasının doğru olmadığını kamuoyu ile paylaştık. Çalışanların sağlığı hiçbir koşulda riske atılmamalı.
  3. Muğla İl MEM ile Anadolu Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı işbirliğiyle öğretmenlere dönük kimi etkinlikler planlamıştır. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nün görev ve sorumlulukları özel kurumlara devredilemez. Kamu hizmetleri kamu görevlileri eliyle verilmelidir.
  4. ÖSYM sınavlarında görev yapmasına engel bulunmayan öğretmenlerin engellerinin kalkması için bireysel başvuru yapmaları yerine MEB’in girişimi ile bu sorunun tamamen çözülmesi gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak MEB’e yazılı talebimizi ilettik.
  5. Sağlık Bakanlığı’nın talebi doğrultusunda YÖK üniversitelerde yılsonu sınavlarının yüz yüze yapılmaması kararı aldı. Sağlık Bakanlığı’nın LGS-YKS konusunda da görüş bildirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
  6. Öğretmenler idari izinli olmasına rağmen Muğla Milas’ta bir okul yönetimi, öğretmenleri okul bahçesinde yapılacak toplantıya çağırmıştır. Eğitim ve bilim emekçilerinin sağlıkları açısından risk oluşturacak toplantılar yapılmamalıdır.
  7. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan arkadaşlarımızın sorunları ve mağduriyetleri devam etmektedir. Bu sorunların çözülmesi, yaşanan mağduriyetlerin sonlanması ve öğrencilerimizin nitelikli eğitim hakkı için bu kurumların kamulaştırılması gündeme alınmalıdır.
  8. İstanbul’da özel bir okulda velilerin ödedikleri ücretleri talep etmesi sonrasında okul yönetimi öğrencilerin kayıtlarını silerek, e-okul sisteminin dışına çıkarmıştır. Bu durum eğitimin ticaretin malzemesi olarak görülmesinin sonucudur. Kamu hizmeti haktır, alınıp satılmaz.
  9. Tekirdağ Kapaklı’da bir okul müdürü öğretmenlerin uzaktan eğitim görevlerini yapmak kaydıyla 31 Mayıs 2020 tarihine kadar idari izinli olduğu gerçeğini yok sayarak öğretmenlere yazılar yazmaktadır. Eğitim yöneticileri öğretmenlerin haklarına saygılı davranmalıdır.
  10. 18 Mart tarihinde ataması yapılan 20.000 öğretmen arkadaşımızın göreve başlamak için bekleyişinin bu hafta 8. haftasıydı. Arkadaşlarımızın göreve başlatılmamasının hukuki dayanağı yoktur. Göreve başlamak için bekleyen arkadaşlarımız daha fazla mağdur edilmemeli ve bir an önce göreve başlatılmalıdır.
  11. Adana İl MEM’in okullarda dezenfekte için kullanılacak olan makinelerin ücretini okullardan istemesini kabul etmek mümkün değildir. MEB, bu duruma müdahale etmeli, aletlerin maliyeti merkezi bütçeden karşılanmalıdır.
  12. Haziran ayında yapılacak olan sınavlarla ilgili hazırlıklarda eksiklikler vardır. MEB, okulların açılması ile ilgili hazırlıkları bilim insanları ve ilgili kesimlerin temsilcileri ile birlikte yürütmelidir.
  13. ÖSYM sınavları ve LGS için görevli başvuru sistemi açılmış ancak yeterli başvuru yapılmadığı gözlenmiştir. Öğretmenlerin salgında sınav görevi almak istememesinin nedeni sağlıklarıyla ilgili kaygılarıdır. Salgın bitene dek tüm sınavlar ertelenmelidir.
  14. Kocaeli İzmit İlçe MEM tarafından öğretmenlere gönderilen ve disiplin cezası alabilecekleri ima edilen yazıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Öğretmenleri istekleri dışında ve uzmanlık alanlarına uygun olmayan işlerde görevlendirme uygulamasından vazgeçilmelidir.
  15. Özel öğretim kurumlarında çalışan emekçiler salgın döneminde en fazla mağdur olan kesimlerdendir. MEB, işine son verilen ve ücretsiz izne çıkarılan özel öğretim kurumları emekçilerinin daha fazla mağdur olmaması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve çalışanları işverenlerin insafına bırakmamalıdır.
  16. MEB ile Eğitim Bir Sen arasında yapılan Kurum İdare Kurulu (KİK) Nisan 2020 toplantısında 13 maddede mutabakat sağlandığı kamuoyuna açıklandı. KİK toplantısı sonucunda somut bir kazanım elde edilemediği açıktır. Mücadele dışında seçenek yok.
  17. Kamu okullarında çalışan tüm eğitim emekçilerinin ücretlerinin ödenmesi devletin sorumluluğundadır. Bu sorun öğretmenlerden para toplayarak çözülemez.
  18. Mülakatın,  istenmeyeni elemenin aracı olarak kullanıldığı ve bundan dolayı da eşitsizlik ve mağduriyet yarattığı gerçeği ortadadır. Mülakat uygulamasına son verilmelidir.

Not: Eğitim Günlükleri 17-19 Mayıs 2020 tarihleri arasında yayınlanmayacaktır. 20 Mayıs tarihinde Eğitim Günlüğü 42 ile yayına devam edilecektir.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Bugün,  “Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü”nü 3. defa kutluyoruz. Eğitim hizmetinin görünmez emekçileri onlar; idari personel ve teknik personel, yardımcı hizmetliler ve diğer tüm çalışanlar. Onlar olmadan eğitim hizmeti olmaz; onlar olmadan nitelikli, kamusal eğitimden çocuklarımız faydalanamaz.

Salgından en fazla etkilen kesimlerden biri de eğitim destek çalışanları oldu. Okul aile birlikleri tarafından istihdam edilen eğitim destek çalışanlarının bir bölümü işten çıkarıldı, bir bölümünün ücretinin ödenmesi için de öğretmenlerden kesinti yapılmaya çalışıldı. Oysa, istihdam biçimi ne olursa olsun, eğitim hizmetinin üretilmesinin vazgeçilmezleri olan eğitim destek emekçilerinin mağdur edilmemesi devletin öncelikli görevidir. Israrla vurguluyoruz, arkadaşlarımızın mağdur edilmemesi için devletin sosyal sorumlulukları ve görevlerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Salgına karşı mücadelede de en ön safta yer aldı eğitim destek emekçileri. Salgının hemen başında önce İstanbul’da, sonrasında da diğer illerde eğitim destek emekçileri sağlık kuruluşlarında görevlendirildi. Arkadaşlarımızın sağlıklarının riske girmemesi için kamu yöneticilerini, eğitim destek emekçilerini istekleri dışında ve mesleki deneyimlerine uygun olmayan işlerde görevlendirilmemeleri konusunda uyarmaya çalıştık. Eğitim destek emekçilerinin hakları var ve bunlar yok sayılamaz.

Kovid-19 salgınından sonra okullarda oluşacak “yeni normal” tartışmalarının devam ettiği bu dönemde, açık olan ise eğitim destek çalışanlarının önemi ve işlevinin önümüzdeki dönemde daha fazla artacağıdır. Yeni normale göre eğitim ortamları tasarlanırken, eğitim destek çalışanlarının haklarının artırılması ve yaşamakta oldukları sorunların çözümü de eş zamanlı olarak yaşama geçirilmelidir. Eğitim Sen, bu süreçte eğitim destek çalışanlarının çalışma koşulları, hakları ve sorunlarının çözümünü sürekli olarak gündemde tutmaya devam edecektir.

Eğitim sistemi ve sendikal hareket açısından vazgeçilmez olan eğitim destek emekçileri maalesef çoğunlukla önemsenmemekte ve genellikle yok sayılmaktadır. Bu gidişe bir dur denmeli ve eğitim hizmetinin vazgeçilmezi olan eğitim destek çalışanlarının sorunları öncelikli olarak gündeme alınmalıdır. Önümüzdeki dönem bizler açısından eğitim destek emekçilerinin sorunlarını gündeme taşıdığımız ve çözüm üretilmesi konusunda ısrarcı olacağımız bir dönem olacaktır. Tüm eğitim destek çalışanlarını Eğitim Sen’de, birlikte mücadeleye davet ediyoruz.

Eğitim Enternasyonali, eğitim destek emekçilerinin nitelikli eğitim için vazgeçilmez olan önemlerinin ve işlevlerinin altını çizmek ve emeklerini görünür hale getirmek için 2018 yılında 16 Mayıs gününü “Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü” olarak kutlama kararı almıştır. Eğitim Enternasyonali’nin Türkiye’de bulunan tek üyesi Eğitim Sen için artık bugün eğitim destek emekçilerinin ve mücadelelerinin yükseltileceği bir gün olacaktır. 16 Mayıslar artık eğitim destek emekçilerinin sorunlarının ve çözüm yollarının tartışıldığı günler olacaktır.

Eğitimin vazgeçilmez, görünmez emekçileri, gününüz kutlu olsun. Sizsiz nitelikli eğitim olmaz.

Cinsiyetçi politikalara da istismara da sessiz kalmayacağız. Yaşatılmak istenilen karanlığa karşı birlikte duracağız.

4 Mayıs 2020 tarihinde yapılan kabine toplantısı sonrasında LGS ve YKS’nin Haziran ayında yapılacağının açıklanması ile konudan doğrudan etkilenen kesimlerin haklı olarak tepkisi yükseldi. Sınavın uygulanması durumunda sağlıkları ile ilgili risk oluşacağını düşünen milyonlarca öğrenci, eğitim ve bilim emekçisi, günlerce kararı alan siyasi iktidara oluşabilecek sorunları ve olumsuz sonuçları anlatmaya çalıştı. Uzaktan eğitime erişimi olmayan yüz binlerce öğrencinin maruz kalacağı eşitsizlikler haftalardır anlatılmaya çalışılıyor. Öğrencilerin ailelerinin sosyoekonomik yapılarının, öğrencilerin eğitimle ilgili alacağı sonuçları etki etmemesi gerektiği ilgili tüm kesimlerce ısrarla anlatılmaya çalışılıyor. Ancak, başta alınan kararlardan etkilenen kesimler olmak üzere, eğitimcilerin, ailelerin, bilim insanlarının ortaya koyduğu tüm düşünce, öneri, eleştiri ve talepler siyasi iktidar tarafından dikkate alınmamıştır. Bunun demokratik bir işleyiş olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir.  Daha önce de belirttiğimiz üzere, demokratik işleyişte siyasi iktidarın ortaya konulan düşünce, eleştiri, öneri ve talepleri inceleyip gereğini yapması gerekirdi. Alışıldık şekilde, durum böyle olmadı.

Siyasi iktidarın kamuoyunun tepkilerini yok sayması üzerine, Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu tarafından 08 Mayıs 2020 tarihinde “LGS-YKS Ertelensin” talebi ile bir imza kampanyası başlatılmıştır. Başlattığımız imza kampanyası bugün (15 Mayıs 2020) itibariyle sonlanmış bulunmaktadır. Salgın nedeniyle üniversitelerin ve okulların kapalı olduğu bir dönemde, sınırlı sürede devam eden kampanyamıza 17.964 yurttaş imza atarak destek vermiştir. Dönemin özellikleri ve sınırlılıkları dikkate alındığında katılım sayısının oldukça anlamlı olduğunun altının çizilmesi gerekmektedir. Eğitim Sen MYK olarak, kampanyamıza imza atarak destek veren, öğrencilerimizin eğitim hakkı ve sağlığı için duydukları kaygıyı ifade eden tüm katılımcılara teşekkür ederiz. Kampanyanın iki önemli amacı vardı:

  1. Öğrencilerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin sağlıkları açısından risk oluşturacak sınavların ertelenmesi. Uzaktan eğitime erişimi olmadığı için sınavların uygulanması durumunda ciddi eşitsizlikler yaşayacak öğrencilerle ilgili önlem alınması.
  2. Kamuoyunun ve alınan karardan etkilenen kesimlerin düşünce, öneri ve eleştirilerinin yok sayılmasına tepki göstermek. Siyasi iktidar tarafından dikkate alınmayan düşünce, öneri ve eleştirileri kamuoyunun bilgisine ve takdirine sunarak tartışılmalarını sağlamak.

Sonuç olarak, kampanyamızı başlarken hedeflediğimiz amaçlara uygun olarak sürdürdük. Bugün itibariyle kampanya sonuçlarını değerlendirdiğimiz bu metni ilgili kurumlar olan MEB, ÖSYM ve YÖK’e de göndererek, gereğinin yapılmasını bir kez daha talep edeceğiz. Kampanyaya katılanların verdiği mesaj çok açıktır; öğrencilerimizin eğitim hakkı ve sağlığı için Haziran ayında yapılması planlanan tüm sınavlar salgın tamamen bitene ve bilim insanları tarafından sınavların yapılabileceği açıklanana dek ertelenmelidir.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Salgının öncelikli gündem olması gerekirken, iç siyasette yaşanan gerilimin her geçen gün arttığı bir dönemi yaşıyoruz. Siyasi iktidarın hegemonyasını kabul ettirmek için günlük olarak geliştirdiği yeni hamlelerin, devlet aygıtları ile oluşturulmaya çalışılan “rıza” stratejisi üzerine oturduğu artık çok daha açık olarak görülebiliyor. İktidar, baroların, meslek birliklerinin ve odaların seçiminden, İş Bankası’nda bulunan CHP hisselerinin Varlık Fonu’na devrine kadar uzanan geniş bir cephede önümüzdeki dönemi kendi hedeflerine göre şekillendirmek için harekete geçmiş durumda. Bunun ilk adımı seçilmiş belediyelere bugün atanan kayyumlar oldu. Kayyum halkın iradesini yok saymak anlamına gelmektedir. Seçimleri ve demokratik yaşamı anlamsız hale getiren kayyum uygulamasından vazgeçilmeli, kayyum atanan tüm belediyelerin yönetimleri iade edilmelidir. Emekçiler çok iyi bilirler ki demokrasi yoksa ekmek de yoktur.

Siyasi iktidarın savunucusu olan medya tarafından muhalif isimler hedef gösterilmekte ve bunun hemen ardından da bu isimlerle ilgili adli, idari soruşturmalar başlatılmakta; çoğu zaman da bu kişilerin  işlerine son verilmektedir. Son dönemde, özellikle muhalif kadınların hedef haline getirilmesinin rastlantı olmadığı açıktır. İbrahim Gökçek’le ilgili sosyal medyada düşüncelerini paylaşan hâkim Ayşe Sarısu Pehlivan’a dönük yoğunlaşan saldırılar, kendisinden farklı olana tahammül edemeyen bir zihniyetin sonucudur. Kimseyi yalnız bırakmayacağımızı; saldırılara maruz kalan tüm arkadaşlarla dayanışma içinde olacağımızın bilinmesini isteriz.

Siyasi iktidarın medyadaki destekçileri, sosyal medya trolleri aralıksız olarak algı oluşturmaya, muhalefet eden isimleri hedef haline getirmeye devam etmektedir. Anlaşılan odur ki siyasi iktidar da güç kaybettiği tespitini yapmakta ve bundan dolayı da olabildiğince farklı olanın, muhalefet edenin sesinin duyulmamasını hedeflemektedir. Eğitim Sen, emek, barış ve demokrasi mücadelesinde sorumluluklarının farkında olarak mücadelesini sürdürecektir.

Van Özalp’te vefa destek grubu görevlilerine yapılan saldırıda iki yurttaşımızın yaşamını yitirmesi bizleri derinden üzmüştür. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın sevenlerine ve yakınlarına sabırlar dileriz. Toplumsal dayanışmayı büyütmeye çalıştığımız bu dönemde yapılan bu  saldırıyı kınıyoruz.

Bugünün Gündemi:

  1. 8 Mayıs 2020 tarihinde öğrencilerimizin eğitim hakkı ve sağlığı için başlattığımız “YKS, LGS Ertelensin” imza kampanyamızı sonlandırmış bulunmaktayız. Öncelikle, kampanyamıza imza atarak destek veren tüm yurttaşlara teşekkür ederiz. Atılan her imza tarihe düşülen bir nottur. Atılan her imza eğitim hakkı mücadelesinin ortak geleceğimizin mücadelesi olduğunun bilince çıkarılmasıdır. Atılan her imza öğrencilerimizin ve eğitimcilerinin sağlığının hiçbir koşulda riske atılmaması içindir. MYK’miz kampanyamızın sonuçlarını ilgili kurumlar olan MEB, YÖK ve ÖSYM’ye yazılı olarak bugün iletecektir. Kamu yöneticileri ortaya konulan eleştiri, düşünce ve önerileri dikkate almak durumundadır. Kamu yöneticileri salgın koşullarında öğrencilerimizin sınava girmesine neden olma sorumluluğunun ağırlığını fark etmeli ve yaptıkları hatayı düzeltmelidir.
  2. Özel öğretim kurumlarını temsil eden 5 dernek adına yapılan açıklamada, özel okul velilerine ödemelerde hassas davranılması çağrısı yapıldı. Özel öğretim kurumlarında çalışan emekçilerin bir bölümünü işten çıkaran, diğer çalışanları ücretsiz izne çıkaran ve eğitim emekçilerini uzun süreler boyunca da uzaktan eğitimde çalıştıran özel okul sahiplerinin emekçilere dönük tutumunu unutmuş değiliz. Özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçilerinin hakları yok sayılamaz. MEB, işine son verilen ve ücretsiz izne çıkarılan özel öğretim kurumları emekçilerinin daha fazla mağdur olmaması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve çalışanları işverenlerin insafına bırakmamalıdır.
  3. MEB ile Eğitim Bir Sen arasında yapılan Kurum İdare Kurulu (KİK) Nisan 2020 toplantısında 13 maddede mutabakat sağlandığı kamuoyuna açıklandı. Mutabakat metninin içeriğine ve diline bakıldığında aslında EBS’nin çalışanlar adına hiçbir kazanım elde edemediği bir KİK’in yaşandığı açıktır. Uzun yıllardır eğitim emekçilerinin gerçek sorunlarının gündem olmadığı ve alınan kararların MEB yönetiminin iradesine bırakıldığı ve alınan kararlarla ilgili çoğunlukla hiç adım atılmayan KİK’lere tanıklık ediyoruz. Malum sendikanın, sendikal faaliyeti emekçiler adına kazanım hedefiyle sürdürmemesi yaşanan sıkıntının temel nedenidir. Eğitim emekçilerinin bu topraklarda 112 yıldır devam eden mücadelesinin bugün sürdürücüsü olan Eğitim Sen, tüm engellere ve sorunlara rağmen, haklarımız ve geleceğimiz için mücadelenin en önünde olmayı sürdürecektir.
  4. Salgın nedeniyle işten çıkarmaların yasaklanması ve mağdur kesimlerin desteklenmesinin sosyal devletin görevi olduğunu bu dönemde ısrarla ifade etmeyi sürdürüyoruz. Okul aile birliklerinin çalıştırdığı eğitim emekçilerinin ücretinin öğretmenler tarafından ödenmesinin istenmesi özellikle İstanbul’da bulunan okullarda devam ediyor. Okul yönetimlerinin öğretmenleri belirlenen bir tutarı aylık olarak ödemeye zorladığı bilgileri genel merkezimize ulaşmaya devam ediyor. Bir kez daha ifade ediyoruz, kamu okullarında çalışanların ücretinin ödenmesi devletin sorumluluğundadır. Eğitim yöneticileri öğretmenleri bağış yapmaya, ücret ödemeye zorlayamaz. Uyarılarımızın dikkate alınmaması durumunda yasal haklarımızı kullanacağımızın bilinmesini isteriz.
  5. Haziran 2020 döneminde alınacak öğretmen arkadaşlarımızın mülakatının nasıl olacağı tartışması devam etmektedir. Salgın ve ona bağlı olarak yaşanan kısıtlılıklar dikkate alındığında, mülakatların yapılmasında sorun yaşanacağı kaçınılmaz görünmektedir. Mülakatın,  istenmeyeni elemenin aracı olarak kullanıldığı ve bundan dolayı da eşitsizlik ve mağduriyet yarattığı gerçeği ortadadır. Eğitim Sen, MEB’e öğretmen alımında mülakat uygulamasını sonlandırma çağrısı yapmaktadır.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız

 EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğü Sağlık Kültür ve Spor Dairesi Başkanlığı Yurtlar Müdürlüğü’ne bağlı yurtların danışma bürolarında personeli kamerayla takip uygulaması başlatmıştır. Sendikamız bu uygulamanın kaldırılması için yaptığı başvurunun reddi üzerine dava açmıştır. Bu davada Ankara 3.İdare Mahkemesi 27.12.2019 gün ve E: 2019/424, K: 2019/2758 sayılı kararıyla iptal kararı vermiştir. Anılan kararda kamera sisteminin masalarda ve bankolarda çalışan personeli doğrudan gören ve izleyen şekilde olduğu, kamera sisteminin yerleştirildiği konum ve çektiği alan dikkate alındığında işyerinin güvenliğini sağlama amacını aşarak, doğrudan çalışan memurun kendisinin, diğer memurlarla ya da iş sahipleriyle ilişkisinin ve kamu hizmetinin görülmesi sırasında yaptığı her türlü haberleşmesinin, çalışma alanı ve masasının gözlemlendiği kamera takip sisteminin kurulmasının özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği belirtilmiştir.

Anılan kararı okumak için tıklayınız.