Temmuz 2018

AĞITLARIMIZ, GÖZYAŞIMIZ, ACILARIMIZ VE ÖFKEMİZLE YOĞRULAN ADALET MÜCADELEMİZ HİÇ BİTMEYECEK!

10 Ekim Ankara katliamının karar duruşması 31 Temmuz-2 Ağustos 2018 tarihleri arasında Sincan Cezaevi Kampüsü Mahkeme Salonunda gerçekleştirilecek. Öncelikle kaybettiğimiz güzel insanları, mücadele arkadaşlarımızı, hasretle ve saygıyla anıyoruz. 

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, oturan insanlar
DİSK-KESK-TMMOB ve TTB tarafından 10 Ekim 2015’te düzenlenen “Emek, Barış Ve Demokrasi Mitingi”ne yönelik saldırıda 103 arkadaşımız hayatını yitirdi. 500’e yakın arkadaşımız ise yaralandı, çok sayıda arkadaşımız farklı organ kayıplarına uğrayarak hayatlarını devam ettiriyor.
Katliamın milyonların ruhunda, yüreğinde yarattığı yaralar ise hala geçmedi. 
Evet acımız tarifsiz, hasretimiz derin. Öte yandan öfkemiz de büyük.
Öfkemiz büyük çünkü, 2012 yılından beri emniyet tarafında izlenen ve kimlikleri bilinen katiller itiraf edildiği gibi “kendilerini patlatmadan” yakalanmamıştır”.
Öfkemiz büyük çünkü, emniyet canlı bomba saldırısı istihbaratı nedeniyle polisin kendini korumasını istemiş ancak bu istihbaratı mitingin tertip komitesinden, mitinge katılan on binlerden gizlemiştir. 
Öfkemiz büyük çünkü, pimi çekenler (diğer mitinglerimizin aksine) polisin yol uygulamasına ara verdiği saatlerde Ankara’ya giren adı, sanı, eşgali bilinen kişilerdir. 
Öfkemiz büyük çünkü, bombaların patlatılmasının ardından yüzlerce yaralının olduğu alana ambulanslardan önce gelen TOMA’lar ve zırhlı araçlar gaz bombası atarak yaralı arkadaşlarımızın nefeslerini kesmiş, sağlık ekiplerinin müdahalesini zorlaştırmış, ölü sayısının artmasına neden olmuştur. 
Öfkemiz büyük çünkü, katliamın ardından yapılan cenaze törenleri, anma törenleri de hedef alınmış, acımız ve öfkemiz plastik mermilerle, gaz bombalarıyla, soruşturmalarla bastırılmak istenmiştir. 
Öfkemiz büyük çünkü, Bizim acımız ve öfkemiz şiddetle bastırılmak istenirken, dönemin başbakanı “Saldırının ardından oylarımız yükseliyor” diyerek bu saldırıdan siyasi kazançla çıktıklarını ifade edebilmiştir. 
Öfkemiz büyük çünkü, devlet en tepesinden alelacele yapılan açıklamalarda katliamın bir çok örgüt tarafından ortak gerçekleştirilen “kokteyl terör” eylemi olduğunu iddia edilmiş, ancak soruşturma ve mahkeme sürecinde bu konuda hiçbir bulgu olmadığı açığa çıkmış, bu açıklamanın devletin soruşturmayı saptırma/bulandırma amacı taşıdığı netleşmiştir. 
Öfkeliyiz çünkü, katliama göz yuman, soruşturmayı bulandıran, sorumluluğu bulunan hiçbir kamu görevlisi yargılamaya dahil edilmeyerek devletin sorumluluğunun üstü örtülmüştür. Müfettiş raporlarına ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin kararına rağmen sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hukuksuz biçimde korunmuştur. Aynı devlet 10 Ekim katliamına ilişkin haber yapan gazeteciler, katliamı protesto eden yurttaşlar ve avukatların ifadelerini almış, haklarında ceza istemiyle davalar açmıştır. Duruşmalarda “katliam” tanımını bile duymak istememişlerdir.
Öfkeliyiz çünkü, tüm delillere, dosyaya sunulan bilimsel görüşlere rağmen sanıkların insanlığa karşı suç yönünden cezalandırma talebimiz göz ardı edilmiştir. Katliamla ilişkili, yöneticilik konumunda olan sanıkların bir kısmı için sadece üyelikten ceza talep edilmiştir.
Öfkeliyiz çünkü, 23 ay 50 celse Sıhhiye Adliyesinde görülen dava, karar duruşması olması beklenen duruşma için Sincan’a kaçırılmıştır. Soma katliamı davasının karar duruşmasının siyasi hesaplarla ertelenmesinin ardından, işçileri göz göre göre ölüme gönderenlere verilen ödül gibi cezalar henüz hafızalardayken, 1o Ekim katliamının karar duruşmasının Sincan’a kaçırılması manidardır. 
Bu davayı savcılığın oldukça eksik ve kabul edilemez mütalaasındaki bu haliyle kapatmaya çalışanlar bilsinler ki, ağıtlarımız, gözyaşımız, acılarımız ve öfkemizle yoğrulan adalet mücadelemiz hiç bitmeyecek! Katliamın tüm sorumluları yargılanana ve hak ettikleri cezayı alana kadar bu dava sürecek! 
Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın bizlere bıraktığı en değerli emanet olan emek, barış, demokrasi mücadelesini de hep beraber, kol kola omuz omuza büyütmeye kararlıyız. Er ya da geç, katiller kaybedecek; emek kazanacak, demokrasi kazanacak, barış kazanacak!

KESK Adana Şubeler Platformu
Seçil SÖNMEZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

 

Çocuklarımızın Düşleri İçin Çocuk Katillerinin Peşindeyiz!

Ülkemizde 16 yıldır artarak devam eden Şiddet vakalarının devam etmesi toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu sorunların ana sebebi ülkemizdeki eğitim sisteminin yozlaştırılmasıdır. Eğitimsiz ve dar gelirli toplumların yaşadıkları sıkıntılar kendisini taciz ve şiddet vakaları olarak göstermektedir.


Çocuklarımız geleceğimizdir ve bizler geleceğimize sahip çıkmak zorundayız.
Türkiye’de günde 32 çocuğun kaybolduğunu, TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında kaybolan çocuk sayısının 104 bin 531’dir. Kadına ve çocuğa yönelik cinsel istismar ve şiddet vakaları son 16 yılda artarak devam eden toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Bu suçlar cinsel edim değil şiddet eylemleridir. 


Ülkemizde yaşanan şiddet olaylarının ve artan istismar vakalarının tesadüf olmadığı ortadadır; Bu süreçte Çocuk yaşta evliliklere izin verildi. 4+4+4 eğitim sistemine geçildi. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ denildi. Diyanetin ve iktidar tarafından itibar gösterilen dini vakıf yöneticilerinin çocuğu ve kadını meta gören anlayışların uzantısıdır.
Sevgili mücadele arkadaşlarım bugün burada çocuklarımızın düşleri için toplandık, bugün burada çocuklarımız öldürülmesin diye toplandık, çocuklarımız büyüyebilsin diye toplandık. Ancak bunlardan sonra çocuklarımıza iyi bir gelecek kurma mücadelesini verebileceğiz. Ancak bundan sonra çocuklarımızın gönencine, çocuklarımızın üstün yararını odağına alan çocukların kendilerini gerçekleştirebilecekleri özgür bireyler olarak büyümesini sağlayabilen politikaları konuşabileceğiz çünkü çocuklarımız kaçırılıyor, çocuklarımızı öldürüyor, tacize ve tecavüze maruz bırakılıyor. 
Son 10 yılda cinsel istismarda yüzde 700 artış var AKP iktidarında. Açılabilen 40 bin davanın sadece 13 bininde mahkûmiyet kararı çıkmış ve bu mahkûmiyet kararları çoğunlukla kravat taktı diye iyi hal indirimiyle sonuçlanıyor. Düşünebiliyor musunuz cezasızlık ve sorumsuzluk, hükümetin politikaları çocuklarımızın hayatlarını çalmaya devam ediyor.
Ensar’da 41 çocuğa tecavüz edildiğinde bir kadın bakan çıkıp ne dedi? Bir kereden bir şey olmaz, bir kerelik bir şey o kurumu karalamaya yetmez dedi. Arkasından Adıyaman geldi, Kilis geldi, Dikili geldi. Her yerde çocuklarımız tacize, tecavüze uğramaya devam ediyor. Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ndeki olay hala hafızamızda. O olayda istismarcıları bulmak, cezalandırmak yerine istismarı ortaya çıkaran çalışan cezalandırıldı. Pozantı Cezaevi’nde istismara uğrayan çocuğu haber yaptı diye bir gazeteciye dava açıldı. İstismarı gerçekleştirenler değil istismarı ortaya çıkaran, önlenmesini talep eden ve istismara karşı mücadele edenler cezalandırılıyor.
Ensar Vakfı ile ilgili verilen soru önergesi red edildiğinde yüzlerindeki o pişkin gülümseme hepimizin hafızasında. Çocuk istismarının önlenmesi için verilen araştırma önergeleri, araştırma komisyonu kurulması önergeleri, soru önergeleri, kimin oylarıyla red edildi? AKP milletvekillerinin oylarıyla.
9 yaşındaki kız çocukları evlendirilebilir diyen Diyanet yetkilileri fetvalarıyla hala çocukların, kadınların hayatlarını karartmaya devam ediyor. Birkaç ay önceki bütün bu olayları üst üste koyduğunuzda bunun tesadüf olmadığını zaten biliyoruz ama sizi biraz geriye götürmek istiyorum, 2009 yılında milli eğitimin orta öğretim kurumlarıyla ilgili yapılan bir yönetmelik değişikliği ile çocuk yaşta evliliklere izin verildi. 2012’de yapılan bir değişiklikle evlenen çocukların, zorla evlendirilen çocukların açık liselere yönlendirilmesi değişikliği getirildi, yine 2012 yılında 4+4+4 sistemine geçildi, çocuk evlilikleri arttı, kız çocukları okuldan çekildi. Kız çocukları artık okula gidemez duruma getirildi, zorla evlendirildi. 
İşte bu tam da AKP’nin yaslandığı çocuğu meta gören, kadını sadece toplumun ve onları yeniden üretilmesini sağlayacak bir meta anlayışın uzantısıdır. Biz bu anlayışı red ediyoruz.
Çocuklar bireydir, çocuklar hakları olan bireydir, 18 yaş altı her birey çocuktur. Fakat AKP ne yaptı? Cinsel ilişki rıza yaşını 15’e çektiği yetmedi, Anayasa Mahkemesi kararı ile onu da 12’ye indirmenin yolunu açtı. 12 yaşındaki çocukların altında cinsel istismara uğrayanların daha ağır cezalandırılması demek 12 yaşın rıza yaşı kabul edilmesi demektir. Biz bu politikaların hepsine karşıyız. Fetvalarıyla, yasalarıyla, söylemleriyle bütün bu durumları meşrulaştıran çocuk istismarını arttıran hükümet yetmedi bizim müftülük yasası olarak adlandırdığımız yasayı meclisten geçirdi. Bundan sonraki her çocuk istismarını meşrulaştırdı. Hükümetin bundaki payı çok açıktır.
Gelelim hadım tartışmasına, gelelim idam tartışmasına. Yaşam hakkı devredilemez, vazgeçilemez en temel insan hakkıdır ve bir cezalandırma konusu asla ve asla olamaz, gündemden derhal düşürülmelidir.
Asıl olan ideolojik, politik, kültürel sosyo-ekonomik koşulları ortadan kaldırmaktır istismara yol açan, bu koşullar neler? Ataerkil, erkek egemen zihniyet ve kapitalizm. Bizim mücadelemiz de öncelikle ataerkile, erkek egemen zihniyete, kapitalizme karşı olmalıdır. Önleyici tedbirler alınmalıdır. 18 yaş altındaki her birey çocuk kabul edilmeli, bütün mevzuat buna uygun düzenlenmelidir. Ve önleyici tedbirler, çocuk haklarının ihlalini izleme merkezleri oluşturulduğu gibi her şekilde sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarla, çocuk dernekleriyle, ortak bir çalışma yürütülmelidir. KHK’lerle çocuk haklarını gündem yapan kurumlar kapatılmamalıdır. KHK’lerle toplum susturulmamalıdır, demokratik tepkilerimizi dile getirmeye devam etmek durumundayız. Eğitimdeki gerici uygulamalar derhal son verilmelidir. Hastanelerde, eğitim kurumlarında haremlik-selamlık uygulamaları ortadan kaldırılmalıdır. Çocuklarımızın mutluluğunu, hayallerini, gönencini, kendini gerçekleştirebilecekleri koşulları odağına alan politikalar geliştirilmelidir.
Sınavlarla çocuklarımızın geleceğini imam-hatipleştirmeye, imam-hatiplere teslim etmeye çalışıyorlar, yetmiyor protokollerle dinci-gerici vakıf-cemaatler eliyle, TÜRGEV’i, ENSAR’ıyla çocuklarımızın üzerinde zorbaca dinci-gerici bir iktidar kurmaya çalışıyorlar. Buna karşı mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz. Önleyici politikalar hayata geçirilene, çocuk istismarına, tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete yol açan bütün koşullar ortadan kaldırılıncaya kadar ataerkine, erkek egemen sisteme ve kapitalizme karşı mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz.

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Seçil SÖNMEZ
Eğitim Sen Şube Başkanı

 

Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen Sivas Katliamı’nın üzerinden 25 yıl geçti. 25 yıldır hiç durmadan kanayan yaramız olan Sivas Katliamı’nı bugün bir kez daha lanetliyoruz. Sivas Katliamı, 25 yıldır temel insani değerlerini yitirmemiş herkesin yüreğini acıtmaya devam etmektedir.

Geçmişte Çorum’da, Maraş’ta yaşanan vahşetlerin bir devamı olarak gerçekleşen Sivas Katliamı, ülkemizin ve halklarımızın umudu ve aydınlık geleceği aydın, yazar ve sanatçıların da içinde olduğu 35 insanın ırkçı-gerici ve derin güçlerce katledilişiyle sonuçlanmıştı. Sivas Katliamı, tıpkı Malatya, Maraş, Çorum, 1 Mayıs 77, Beyazıt, Gazi katliamları gibi karanlıkta bırakılmış, arkasındaki güçler kasıtlı olarak ortaya çıkarılmamıştır. Sivas’ta saldırganların engellenmemesi, katliamın üstünün örtülmesi ve sadece birkaç kişinin göstermelik cezalar alması, geçmişte yaşanan benzer katliamların ortak özelliği olarak dikkat çekmektedir.

25 Yıldır Kanayan Yaramız SİVAS KATLİAMI'nı Unutmadık, Unutturmayacağız!

Türkiye’de, 12 Eylül darbeci hukukunun ve onun yarattığı tekçi-otoriter kültürün ana unsurlarından biri olan ve topluma dayatılan Türk-İslam sentezi anlayışı sonucunda ırkçılık ve gericiliğin gelişmesine zemin hazırlanmış ve Sivas Katliamı bu zeminde gerçekleştirilmiştir. Sivas Katliamı’nın hedefi başta Aleviler olmak üzere, resmi ideolojinin dışında kalan kimlik, inanç ve mezhepler, yıllarca ezilen, sömürülen ve yok sayılanlar olmuştur. Sivas katliamı sonrasında da Alevilere yönelik ayrımcı ve hedef gösteren uygulamalar sürmüştür. Eğitim müfredatı mezhepçi bir içerikte oluşturulmuş, çeşitli illerde Alevilerin evleri işaretlenerek yeni saldırı ve katliamlara zemin yaratılmak istenmiştir.

2 Temmuz 1993 tarihi, insanlık tarihine büyük bir utanç, yüreğimizi yakan bir ateş olarak düşmüş ve yüreğimizdeki yangın hiçbir zaman sönmemiştir. 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin kuşatılıp ateşe verilmesinde seyirci kalan devletin ‘güvenlik güçleri’ ve bu güçlerin sorumlusu olan makamlarda oturanlar hakkında bugüne kadar hiç bir soruşturma açılmamıştır. Baskının, ayrımcılığın ve sömürünün devam etmesinden yana olan güçler, işlenen katliamların üzerindeki karanlık perdeyi kaldırmadıkları gibi, bugün de halkları birbirine karşı kışkırtıp, bu durumdan faydalanmayı kendilerine görev edinmişlerdir.

Yıllarca katillerin ceza almaması için adeta seferber olan siyasi iktidarlar, Sivas Katliamı davasının zamanaşımına uğratılması için elinden geleni yaparak, katillerin cezasız kalmasını sağlamıştır. Sivas Katliamı her ne kadar zamanaşımı üzerinden unutturulmak istense de, insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı yoktur. Ne yaşadığımız katliamları, ne de iktidarın bu katliamlar karşısında takındığı siyasi tavrı unutmamız elbette mümkün değildir.

Toplumsal barışı tehdit eden her türlü girişim ve katliamlar, Anadolu’nun farklı renklerinin birlikte yaşama isteğini asla kıramamıştır ve buna güçleri yetmeyecektir. İnsanlık, kendisine karşı işlenmiş suçları asla unutmamıştır ve unutmayacaktır.

Türkiye’de geçmişte halkları birbirine karşı kışkırtarak, kitlesel katliamlara ve cinayetlere zemin hazırlayanlar, bugün ısrarla ayrımcı, tekçi, otoriter, ırkçı ve gerici politikalarını sürdürmekte, halkların barış içinde bir arada yaşama iradesini engellemek adına tehlikeli adımlar atmaya devam etmektedir.

İnsan hak ve özgürlüklerinden, eşitlikten, barıştan ve kardeşlikten yana olan herkesi, demokratik kitle örgütlerini ve siyasi partileri, bugün Sivas Madımak Oteli önünde ve ülkenin dört bir yanında Sivas katliamı başta olmak üzere, yaşadığımız tüm katliamları lanetlemeye ve gerici-ırkçı saldırılar karşısında dimdik ayakta olduğumuzu göstermeye davet ediyoruz.

Sivas Katliamı’ nda hayatını kaybedenlerin direnci, bilinci ve inancının hepimize ışık olacağına inanıyor, katliamda yaşamını yitiren canlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.