Mayıs 2018

Haziran Dönemi Hafta Sonu Çalışma İle İlgili Dilekçe Eylemi

Dilekçe Örneği

Değerli Üyemiz Bilindiği üzere Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, 14.05.2018 gün ve 9461981 sayılı yazısı ile il milli eğitim müdürlüklerine 2018 Haziran dönemi çalışma programını göndermiştir. Bu programa göre mesleki çalışmaların 9-22 Haziran 2018 tarihleri arasında yapılacağı belirtilmiş, 9-10 Haziran’ı kapsayan Cumartesi ve Pazar günlerini de bu programa dahil etmiştir. Bunun 657 sayılı yasanın 99. maddesi ve Anayasa’nın 18. maddesinde ifadesini bulan hafta sonu tatili, dinlenme hakkı, angarya yasağı vb. nedenlerle hukuksuz olduğunu daha önce MEB’e yazdığımız yazılarla ve görüşmelerimizle ifade ettik.

MEB, bugüne kadar bunu düzelten, hukuka uygun hale getiren herhangi bir adım atmamıştır. Dolayısıyla bu konudaki merkezi faaliyetlerimiz kararlılıkla devam edecektir. Bu kapsamda söz konusu hafta sonu çalışma düzenlemesinin iptali için yargıya başvurulacaktır. Ayrıca ekte gönderdiğimiz dilekçenin hızlıca okullara ulaştırılması ve üyemiz olsun ya da olmasın öğretmenler tarafından valiliklere iletilmek üzere okul idarelerine verilmesi sağlanmalıdır.

İşyeri Temsilcilerimizin 4 Haziran 2018 tarihine kadar okullarında kaç öğretmenin dilekçe verdiğini şubeye iletmeleri önemlidir.

Şube Yürütme Kurulu

 

OKULLARIN “NİTELİKLİ” VE “NİTELİKSİZ” DİYE İKİYE AYRILMASINA,

ÇOCUKLARIMIZIN TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYACAK POLİTİKALARA MAHKUM EDİLMESİNE İTİRAZ EDİYORUZ.

İMZA KAMPANYASI

İMZA METNİNİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 

 

Çocuklarımızın ve Öğrencilerimizin İstedikleri Okula Gidebilmesi Sağlanmalıdır.

TEOG yerine getirilen “Ortaöğretime Geçiş Sistemi” nedeniyle kaygılıyım. Çünkü getirilen yeni sistemle birlikte çocuklarımızın, öğrencilerimizin tercihleri fiilen anlamsız kılınmakta, çok sayıda çocuk istemediği okul türlerine gitmeye zorlanmaktadır.  

Hâlbuki her çocuk nitelikli eğitim hakkına sahip olmalıdır. BU NEDENLE OKULLARIN “NİTELİKLİ” VE “NİTELİKSİZ” DİYE İKİYE AYRILMASINA,  ÇOCUKLARIMIZIN TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYACAK POLİTİKALARA MAHKUM EDİLMESİNE İTİRAZ EDİYORUM.

Bu nedenle;

  • Çocuğumun ve öğrencilerin 9 okul arasından 5 okulu tercih etmeye zorlanmamasını,
  • Çocuğumun ve öğrencilerin gideceği okul türü tercihinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirleyici olmamasını,
  • Adına çember sistemi denilen ve çocuğumun, öğrencilerin istediği okula gidebilmesini engelleyen bu sistemden vazgeçilmesini,
  • Çocukların ve öğrencilerin geleceğinin bizler için her şeyden daha önemli olduğu gerçeğinin unutulmamasını,

talep ediyorum. 

 

TOPLANAN İMZALARIN 11 HAZİRAN 2018 TARİHİNE KADAR ŞUBEYE ULAŞTIRMANIZ RİCA OLUNUR.

 

 

Gezi Direnişi’nin Üzerinden 5 Yıl Geçti! Mücadeleye Devam!

Gezi Direnişi’nin Üzerinden 4 Yıl Geçti! Mücadeleye Devam!

Baskıcı, yasakçı, rantçı ve antidemokratik uygulamalara karşı gelişen ve Türkiye tarihindeki en büyük isyanlardan birisi olarak siyasal mücadele tarihimizdeki yerini alan Gezi Direnişi’nin üzerinden 5 yıl geçti.

Özgürlük, eşitlik ve demokrasi gibi ilkelerin toplumun farklı kesimlerince sahiplenilmekle kalmayıp, bu ilkelerin yaşama geçirildiği bir mücadele pratiğini sadece yâd etmek, OHAL rejimi altında ilerleyen faşizan uygulamalar karşısında yapabileceklerimizi yok saymak anlamına gelecektir!

Türkiye’de yıllardır kamu emekçilerinin, işçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, toplumun tüm ezilen ve dışlanan kesimlerinin seslerini yok sayanlara karşı savunulan talepler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle Gezi Direnişi’ni yaşanıp biten bir olay olmaktan çıkarıp, bugüne ve geleceğe etki eden canlı bir süreç haline getiren temel nedenin, Türkiye’de yaşayan ve iktidarın baskıcı, otoriter uygulamalarından rahatsız olan her kesimin, alanlara çıkarak tepkisini göstermiş olduğu unutulmamalıdır.

Bugün de bu birlikteliği var edebilmek, baskıcı, yasakçı ve faşizan politikalara karşı bu topraklarda eşitliği, özgürlüğü ve demokrasiyi yeşertebilmek için daha yoğun gayret göstermemiz, umudun ateşini yeniden canlandırmamız gerektiği açıktır.

Eğitim Sen olarak farklılıklarımızla birlikte eşitçe ve özgürce bir yaşam sürebildiğimiz, savaşın değil barışın egemen olduğu, sömürünün son bulduğu bir hayatı var etmek amacıyla mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Gezi Direnişi’nin 5. yıl dönümünde yitirdiğimiz gençlerimiz saygıyla anıyoruz.

KESK Adana Şubeler Platformu CHP Ziyareti
Eğitim Sen Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür BOZDOĞAN'ında içinde yer aldığı KESK Adana Şubeler Platformu olarak seçim süreciyle ilgili taleplerimizi paylaşmak için CHP İl yönetimini ziyaret ettik.

24 Haziran 2018 baskın genel seçimleri tüm yurttaşlarımız kadar biz kamu emekçilerini de yakından ilgilendirmektedir. Çünkü 24 Haziran’da asıl olarak AKP’nin dayattığı tekçi, otoriter, dinci-gerici, mezhepçi ve etnik politikala...ra dayalı karanlık gidişatın devam edip etmeyeceği belirlenecektir.

Konfederasyonumuz seçim süreci boyunca üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirme çabasında olacağı gibi tutum ve beklentilerini de başta siyasi partiler olmak üzere kamuoyu ile paylaşacaktır.

Görüntünün olası içeriği: 9 kişi, oturan insanlar ve iç mekan
 
Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, oturan insanlar ve iç mekan

Çocuklarımızın Geleceği Çemberinize, Yönetmeliklerinize Sığmaz

Değerli Basın Emekçileri

Aladağ duruşmasında yaşananlar ve ortaya çıkan sorular; ortaöğretime geçiş sistemi ve proje okulları ile ilgili yaşanan sorunlar her geçen gün artarak devam etmektedir. Yaşanan gelişmeler sorunların bırakın çözülmesini, artık içinden çıkılamaz bir hal aldığını ortaya koymaktadır.

 

Aladağ duruşmasında yaşananlar ve Çocuklarını kaybeden acılı ailelerin söyledikleri ve iddia ettikleri hususlar bizler açısından ve tüm kamuoyu açısından dikkatle incelenmeli ve yanıtlarının alınması, iddiaların soruşturulması titizlikle takip edilmelidir.

Görüntünün olası içeriği: 9 kişi, gülümseyen insanlar, oturan insanlar ve iç mekan

 

Aladağ davası bizlere bir kez daha göstermiştir ki kamusal ve laik eğitim talebi bir daha bu acıların yaşamaması için bugünün en önemli talebidir. Kamusal ve laik eğitim talebi çocuklarımızın eğitim hakkının güvence altına alınması talebidir. 29 Kasım 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde yaşanan yurt yangınında 11'i çocuk olmak üzere 12 yurttaşımız yaşamını yitirmişti. Yaşanan bu üzücü olayın ardından açılan soruşturma sonucunda, söz konusu yurtta görevli personel, milli eğitim çalışanları ve o gün çıkan yangına müdahale eden itfaiye personellerinin bir bölümünün Kozan Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına başlandı ve yargılama devam ediyor.

 

24 Mayıs 2018 tarihinde yargılamanın altıncı duruşması gerçekleştirildi. Hem duruşma öncesinde hem de duruşma sırasında sorulan sorulara yanıt verirken, çocuklarını kaybeden ailelerin ortaya attığı ve ısrarla tekrarladığı iki iddia vardı. Bunlardan birincisi köy muhtarı ve Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ile ilgiliydi. İkinci iddia ise dönemin Adana İl Milli Eğitim Müdürü ile ilgiliydi.

 

Ailelerin birinci iddiası yurt yangınında yaşamını yitiren çocukların okula yazılırken Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin ve köy muhtarının tüm seçenekleri ortadan kaldırarak, aileleri yangının çıktığı yurda yönlendirdiklerine dairdi. Bulunduğu bölgede öğrencilerin ve eğitimin gereksinimlerini karşılamak gerekli planlamaları yapmak ve bunları hayata geçirmek ile sorumlu olan ve kamusal bir hizmet yürütme yükümlülüğü bulunan bir kamu yöneticisinin, çocukları kamu yurtlarına değil de cemaatlerin ve tarikatların yurtlarına yönlendirdiğine dair iddia oldukça ciddi bir iddiadır. Eğer iddia edilenler doğruysa söz konusu kamu çalışanları hakkında hem adli hem idari soruşturmaların yapılarak gerekli cezalandırmanın yapılması gerekmektedir.

 

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, oturan insanlar

Ayrıca söz konusu eğitim yöneticilerinin bu tür cemaat ve tarikat yapılarıyla ilişkileri ve bu ilişkilerini kamu okulları yerine tarikat ve cemaat okulları lehine kullanmaları iddiası eğitim yaşantımızın geleceği açısından oldukça önemlidir. Kamuoyunun bu konuda sağlıklı bilgilenmesi ve iddiaların sağlıklı şekilde soruşturulması, bundan sonra Aladağ'da yaşanan vahim olayın benzerlerinin yaşanmasına en azından engel olacaktır.

 

İkinci iddia ise dönemin Adana İl Milli Eğitim Müdürü ve şuan müsteşar yardımcısı olarak görev yapmakta olan Turan AKPINAR’la ilgilidir, Aladağ'da yaşanan olaydan dolayı acılı aileler, Adana İl Milli Eğitim Müdürünü ziyaret ederek köylerinde kapalı olan okulun açılmasını talep ettiklerini iddia eden aileler  Turan AKPINAR'ın kendilerine “bundan sonra ak kâğıt üstünde karayazı olsanız da size inanmam. Çocuklarınız Kozan Yatılı bölge ilköğretim okuluna gitseydi dahi yanacaktı”, cümlelerini sarf ettiğini ifade etmektedirler. Bir ilde eğitimin birinci dereceden sorumlusu olan bir kamu yöneticisinin böylesine bir cümleyi kurduğu ve ailelere karşı tepkili davrandığı İddiaları açıklığa kavuşturulmalıdır. Böylesine bir cümlenin sarf edilmiş olması iddiası bile vahimdir. Eğer iddialar doğruysa İl Milli Eğitim Müdürü yaşanan tüm olayları kadere bağlamakta ve herhangi bir soruşturmayı bu bağlamda gereksiz gördüğünü ifade etmiş anlamına gelmektedir. Bu cümlelerin çocuklarını kaybetmiş ailelere sarf edilmiş olma olasılığı kabul edilebilir bir olasılık değildir. Bununla beraber İl Milli Eğitim Müdürünün görevi, yurttaşın eğitim gereksinimlerini tespit etmek ve bunları gidermektir.

Köylerine okul talebi için gelen ve ayrıca kısa bir süre önce çocuklarını kaybetmiş olan ailelere böylesine cümlelerin sarf edilmesi ve tepki gösterilmesi ayrıca sıkıntılıdır. Bu nedenle dönemin Adana İl Milli Eğitim Müdürü ile ilgili iddiaların da titizlikle soruşturularak, sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması önemlidir. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak hem Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ile ilgili iddiaların hem de dönemin Adana İl Milli Eğitim Müdürü ile ilgili iddiaların soruşturulmasının takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.

 

Kamuoyuyla paylaşmak istediğimiz ikinci konu ise yaklaşık bir hafta sonra 2 Haziran 2018 tarihinde yapılacak olan ortaöğretime geçiş sınavı ve bu yıl uygulanacak olan yeni ortaöğretime geçiş sistemi ile ilgilidir. 5 Kasım 2017 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz, TEOG adı verilen ortaöğretime geçiş sisteminin artık kullanılmayacağını ve yeni bir sistemle yola devam edileceğini açıklamıştı.

O tarihten bu yana bizler ve tüm kamuoyu yaklaşık 1.200.000 8. sınıf öğrencisinin, 2018-2019 öğretim yılında hangi sistemle nasıl ortaöğretime yerleşeceğini anlamaya çalışıyoruz. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin yapmış olduğu her açıklama, soru işaretlerini ortadan kaldırmak yerine, var olan sorulara yenilerinin eklenmesinden başka bir şeye hizmet etmemektedir. Sınava bir hafta kalmış olmasına rağmen henüz tercih ve yerleştirme kılavuzunun yayınlanmamış olması kaygıları ve bilinmezliği artırmaktadır. Öncelikli olarak okulların nitelikli ve niteliksiz olarak ikiye ayrılması biz eğitimciler açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Milli Eğitim Bakanlığının temel görevi tüm okullarda nitelikli eğitim verilmesini sağlamaktır. Bazı okulların sınavla öğrenci alacak olması ve bazı okullarında adrese dayalı öğrenci alacak olması kamusal eğitim yaklaşımı açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Milli Eğitim Bakanlığı hala sınavla öğrenci alacak Anadolu liselerinin nasıl belirlendiğini açıklayabilmiş değildir.

 

Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı yapmış olduğu bir açıklamada pansiyonda olan Anadolu liselerinin sınavla öğrenci alacak Anadolu liseleri olarak belirlendiğini, bunun nedeninin de tüm Türkiye’den öğrencilerin bu okulları seçme hakkının bulunduğunu belirtmektedir. Adana ilinde sınavla öğrenci alacak 12 tane Anadolu Lisesi vardır ve bunlardan hiçbir tanesinin pansiyonu yoktur. Bu durumda Adana'daki Anadolu liseleri hangi ölçüye göre belirlenmiştir? Bunun açıklanması bizler açısından önemlidir.

 

İkinci sorumuz sınavda kullanılacak sorularla ilgilidir. Bu sene ilk defa kullanılacak olan sınav sorularının hedeflenen amaca hizmet edip etmeyeceğine dair ön çalışmalar yapılmamıştır. Pilot uygulaması yapılmadan kullanılacak olan sorularla, amaçlanan hedefe ulaşmanın mümkün olup olmadığı tartışmalıdır.  996.000 öğrencinin sınava gireceği düşünüldüğünde, Bu sorular ilk olarak sınava giren öğrenciler tarafından yanıtlanacaktır. Öğrencilerimiz üzerinde deneme yapılacak denekler değildir. Yapılacak olan sınav öğrencilerimizin geleceği de ilgilidir ve tekrarı olmayan bir sınavdır. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığının bu tutumu biz eğitimciler tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Ortaöğretime geçiş sisteminin bizler açısından çok daha sıkıntılı olan ikinci bölüme sınavsız yerleşecek öğrencilerimizle ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin yapmış olduğu açıklamaların toplamı, nasıl bir sistemimin uygulanacağına dair kimi ipuçlarını vermektedir.

 

İpuçlarını toplayarak yaptığımız değerlendirme göstermektedir ki, öğrencilerin en temel haklarından biri olan, okuyacakları okulları seçme hakkı bu yeni sistemde kullanılabilir bir hak olmayacaktır. Öğrencilere, içerisinden beş okulu seçmek zorunda bulunacakları dokuz okulluk bir liste verilecektir. Bu dokuz okulun üç tanesi Anadolu Lisesi, üç tanesi meslek lisesi, üç tanesi de Anadolu imam hatip lisesi olacaktır. Öğrenciler bu dokuz okuldan beş tanesini seçtiklerinde ilk üç tercihlerine gitmek istedikleri okulları yazsalar dahi, dördüncü ve beşinci tercihlerine istemedikleri okullara yazmak zorunda kalacaklardır. Ayrıca dokuz okulun üçerli gruplar şeklinde gruplandırılması ve uygulanacak olan çember sistemi ikinci ve üçüncü seçenekleri fiilen ortadan kaldırmaktadır. Öğrencilerin büyük bir bölümünün verili durum içerisinde Anadolu liselerini tercih edeceği dikkate alındığında, birinci öğrencinin birinci çemberindeki Anadolu Lisesi, ikinci öğrencinin ikinci çemberindeki, üçüncü öğrencinin üçüncü çemberindeki Anadolu Lisesi olacaktır.

 

Bu sistemde Anadolu liselerinin tercih edilme çokluğundan kaynaklı kontenjanlarının birinci çemberlerinde bulunan öğrenciler tarafından doldurulacak olması, ikinci ve üçüncü tercihlerde ki Anadolu liselerine yerleşmeyi olanaksız hale getirmektedir. Bu nedenle de bu sistemin öğrencileri çok büyük oranda birinci çemberdeki okullara yerleştireceği açıktır. Bu durum öğrencilerin tercih etmedikleri okullara gitmek zorunda kalması ve öğrencilerin zorunlu olarak meslek liselerine ve imam hatip liselerine yönlendirilmesine neden olacaktır.

Bu nedenle buradan bir kere daha Milli Eğitim Bakanlığına seslenmek istiyoruz. Öğrencilerin dokuz okul içerisinden beş tercih yapma zorunluluğu doğru değildir, öğrenciler herhangi bir sınırlama olmaksızın tüm okullar içerisinden tercihte bulunma hakkına sahip olmalıdır. İkinci temel konu sınavla öğrenci alacak olan okulların milli eğitim bakanlığı tarafından sınırlandırılmasıdır. Bunun ortadan kaldırılması ve tüm okulların tüm öğrencilerin tercihlerini açık hale getirilmesi kısmi de olsa, soruna çözüm olacaktır.

 

Kamuoyu ile paylaşmak istediğimiz üçüncü konuda proje okulları olarak bilinen özel program ve proje uygulayan eğitim kurumlarının yönetmeliğinden kaynaklı, öğretmen arkadaşların yaşadıkları sorundur. Esasen öğretmen arkadaşların yaşadıkları sorun aynı zamanda okulun tamamının ve öğrencilerin yaşadığı sorundur.

1 Eylül 2016 tarihinde çıkarılan proje okulları Yönetmeliğine göre proje okullarında çalışma süresi dört yıldır. Çalışmaları başarılı bulunan öğretmen ve yöneticiler ikinci bir dört yıl için görevlendirebilir.  Ancak hiçbir koşulda sekiz yıldan fazla bu okullarda çalışmak, hem yöneticiler hem de öğretmenler açısından mümkün değildir.

2016 yılının Ekim ayında ilk proje okullarından istekleri dışında gönderilen öğretmenlerin yaşadıkları sorunlar; öğrenci velileri ve öğretmenlerin mücadeleleri hala belleklerimizdedir. Ancak yeni ortaöğretime geçiş sistemi ve buna bağlı olarak proje okulu yapılan Anadolu liselerinin ve Anadolu imam hatip liselerinin sayılarından dolayı çok sayıda öğretmen arkadaşın önümüzdeki öğretim yılında şuan çalışmakta oldukları okullardan ayrılmak zorunda kalacak olması, sorunu çok daha ciddi boyutlara taşımaktadır.

Şuan proje okulu olan Anadolu Lisesi ve Anadolu imam hatip lisesi sayısı toplam 520 yirmidir. Bu sayıya daha önceden proje okulu yapılmış olan fen liseleri ve sosyal bilimler liseleri de eklendiğinde eklendiğin de sorunun boyutu daha açık olarak görülmektedir. Bu okullarda çalışan ve görev süreleri dolan öğretmenler 2018 2019 öğretim yılında okullarından ayrılma riski ile karşı karşıyadır. Bu kadar çok sayıda öğretmenin şuan çalışmakta olduğu okuldan ayrılacak olması, okul yaşantısı açısından telafisi mümkün olmayan sonuçlar üretmektedir. Bu nedenle Milli Eğitim Bakanlığına daha önce yapmış olduğumuz çağrı yineliyoruz: Proje Okulları Yönetmeliğinin 11. maddesi iptal edilmelidir. Proje okullarında çalışan öğretmenler ve öğrenciler daha fazla mağdur edilmeden bu sorun giderilmelidir. Sorunun en temel çözümü proje okulu uygulamasını sona erdirmektir.25.05.2018

 

Özgür BOZDOĞAN

Eğitim Sen

Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri

Adana'nın Aladağ ilçesinde, 11'i çocuk 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 24 öğrencinin de yaralandığı, Süleymancılar cemaatine ait kız yurdu yangını ile ilgili haklarında 2 ila 15'er yıl hapis cezası istenen, 2'si tutuklu 14 sanığın yargılandığı davanın 6’ıncı duruşması görüldü. Kozan 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına tutuklu sanıklar yurt müdürü Cuma Ali Genç, yurdun bağlı olduğu Aladağ Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneğinin Başkanı İsmail Uğur, tutuksuz sanıklar Mahir Kılıç, Mahmut Deniz, Mustafa Öztaş, Ramazan Keleş, Ramazan Dede, Mehmet İpek, eski Aladağ İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Aktaş, Davut Gökçeli, Ramazan Arı, Cihan Ünal ve Bayram Aydın ile müşteki aileleri, sanık yakınları ile taraf avukatları katıldı. Sosyal Haklar Derneği avukatları, Adana Barosu Başkanı Veli Küçük ve Baro yöneticileri çeşitli Barolardan avukatlar, Eğitim Sen Genel Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan ve Şube Başkanı Seçil Sönmez, Şube Yöneticisi İnal Akoğlu, Eğitim Sen Kozan Temsilciliği, SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yüksel, duruşmaya katıldı.

Görüntünün olası içeriği: 16 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve takım elbise
 
Görüntünün olası içeriği: 15 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar

PROJE OKULLARINDA ÇALIŞMAKTA OLAN ARKADAŞLARIN DİKKATİNE

Görüntünün olası içeriği: açık hava
MEB Teşkilat ve Görevleri hakkında yayınlanan KHK’nin 37. Maddesine eklenen 9. Fıkra ile 2014 yılında kurulan “Proje Okullarında ” çalışan öğretmenler görev yeri değişikliği riski altında.
1 Eylül 2016 tarihinde yayınlanan proje Okulları Yönetmeliğinin “Yöneticilerin ve Öğretmenlerin Görev Süreleri “ başlıklı 11. Maddesi bu okullarda çalışan öğretmenlerin ve idarecilerin görev süresinin dört yıl olduğunu ve başarılı olanların ikinci bir dört yıl için görevlendirilebileceğini düzenlemiş durumda. Bu maddenin anlamı bir öğretmenin bir proje okulunda en fala sekiz yıl çalışabileceğidir. İkinci bir dört yıl için ise mutlaka yeniden ilgili genel müdürlük tarafından teklif edilmesi gerekmektedir. Görev süresini tamamlayan öğretmenlerin bir sonraki atama döneminde açık olan eğitim kurumlarına tayin istemeleri ve tayin istemeyenlerin ise resen valiliklerce atamalarının yapılacağı yine aynı yönetmelikle düzenlenmiştir.
Proje Okulları olarak belirlenen okulların sayısı bu öğretim yılına kadar sınırlı sayıda idi ve bu sınırlı sayıda okulda çalışan öğretmenlerden sekiz yılını dolduranlar 2016 Yılı Ekim ve Kasım aylarında okullarından kendi istekleri dışında gönderilmiş ve bu durum kamuoyunda o döne çokça tartışılmıştı. O dönem resen ataması yapılan öğretmenlerin bir bölümü bu idari işlemi yargıya taşımış ve yargıdan da bazı olumlu kararlar alınmakla beraber olumsuz kararlarda alınmıştır. Olumlu olarak alınan kararlardan sonuncusu Ankara istinaf mahkemesi tarafından verilen karardır. Bu karara göre ataması Bakanlık tarafından yapılan öğretmeninin görev yerinin valilik tarafından değiştirilemeyeceğine dair bir karar verilmiştir. Bu kararın anlamı şudur: sınavla veya başvuru sonucunda Anadolu Lisesi Öğretmeni olarak Bakanlık tarafından ataması yapılmış öğretmenlerin görev yerlerinin “Proje Okul Yönetmeliğine “ göre değiştirilemeyeceğidir.
Ortaöğretime Geçiş Sisteminin değiştirilmesi ve ardından da bazı okulların sınavla öğrenci alacak okullar olarak belirlenmesi ve yine 14 Şubat 2018 tarihinde Ortaöğretim Kurumlar Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler beraber değerlendirildiğinde sınavla öğrenci alacak olan tüm Anadolu Liseleri ve Anadolu İmam Hatip Liselerinin “Proje Okulu” olduğu ortadadır. Sınavla öğrenci alacak olan Anadolu Liseleri ve Anadolu İmam Hatip Liselerinin öğretmenleri de doğal olarak bundan sonra “Proje Okul Yönetmeliğine “ tabi olacaklarıdır. Diğer bir ifade ile bu okullarda çalışan öğretmenlerin 2018-2019 Öğretim yılında okullarından ayrılma olasılığı güçlü bir olasılık olarak ortadadır.


Bu durum ile ilgili MEB tarafından hiçbir açıklama yapılamaması öğretmen arkadaşları kendi kaderleri ile baş başa bırakmakta ve hatta pek çok okulda öğretmenler bu durumdan habersiz olarak çalışmaya devam etmektedir. Sendikamız Genel Merkezi tarafından mağduriyetin en azından kısmi olsa da önüne geçebilmek için ilgili yönetmeliğin 11. Maddesinin iptali için bir çağrı yapılmış ve önümüzdeki günlerde de MEB ile bu konunun müzakere edilmesi planlanmaktadır. Bu girişimlerin nasıl bir sonuç vereceği bizlerin bu dönemde ortaya koyacağı mücadele; gücümüzü ve sesimizi ortaklaştırabilmemiz ve oluşturacağımız kamuoyu ile ilgilidir. Söz konusu durumun ciddiyeti üzerine üyelerimizin bu konuda bilgilendirilmesi önemlidir.

 

Ülkemizin Geleceği Olan Gençlerimizin Sorunlarına Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!

Ülkemizin Geleceği Olan Gençlerimizin Sorunlarına Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!

Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı, emperyalistler tarafından işgal edilmiş bir ülkeyi esaretten kurtarmak için atılan ilk adımın tarihi olan 19 Mayıs 1919’un üzerinden 99 yıl geçti. Türkiye halklarının emperyalizme karşı mücadelesinin en önemli simgelerinden birisi olan 19 Mayıs’ın,  Türkiye gençliğine ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak armağan edilmiş olması önemlidir.

Gençliğin sorunlarını önemsemeyen, tutarlı ve planlı bir gençlik politikası geliştirmeyenlerin 19 Mayıs bahanesiyle gençlere söyleyecekleri övgü dolu sözlerin hiçbir anlamı yoktur. Gençliğin sorunları karşısında çözümleri olmayanların tek çaresi, sorunları görmezden gelmektir. Ancak bu tutum, gençliğin sorunlarını ve karşı karşıya olduğu kuşatılmışlığı ortadan kaldırmamaktadır.

19 Mayıs her ne kadar yıllardır gençlere,  genç kuşaklara övgüler dizilen bir gün olarak kutlansa da, gençler evde, okulda, üniversitede, işyerlerinde baskıcı, otoriter uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, gençliğin kendilerini özgürce ifade edebilmesinin önüne sürekli yeni engeller çıkarılmaktadır.

Toplumsal bir kategori olarak değerlendirdiğimizde gençlik, nüfusun yaşı genel olarak 18 ile 25 arasında olan, toplumun oldukça geniş bir kesimini oluşturmaktadır. Nüfusun en dinamik kesimlerini oluşturan gençlerin, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de egemen sınıflar için dönem dönem tehlikeli, sistem karşısında potansiyel tehdit olarak görülmesi düşündürücüdür. Türkiye’de gençlik, bir taraftan egemenler açısından potansiyel tehdit olarak değerlendirilirken, diğer taraftan gençliğin mevcut düzenin devamının sağlanması için egemenlerin çıkarları doğrultusunda ‘eğitilerek’ sisteme kazandırılması için bütün araçlar adeta seferber edilmektedir. Buradaki temel amaç, gençliğin sınırsız enerjisinden, yaratıcılık ve yeteneklerinden sonuna kadar yararlanmaktır.

Hem eğitimli hem de eğitimsiz gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak çarpık bir düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye gençliği, işsizlik ve güvencesizlik batağına mahkum edilmiştir. Ataması yapılmadığı için bugüne kadar 52 işsiz öğretmen yaşamına son vermiş, yüzbinlerce öğretmen arkadaşımız ya asgari ücretin altında maaş alarak ücretli öğretmenlik yapmak ya da kendi mesleği dışında başka işlerde çalışmak zorunda bırakılmıştır.

Türkiye’de gençlerin, gerek toplam nüfus içindeki, gerekse iş gücü içindeki oranının yüksekliği patronların iştahını kabartmaya devam etmekte, gençlerin toplam işsizler içindeki payı sürekli olarak artmaktadır. TÜİK’in hane halkı iş gücü anketlerine göre genç nüfustaki işsizlik oranı % 19 iken, kadınlarda bu oran yüzde 23,6’ya çıkmaktadır.

Gençliğin, ilkokuldan başlayarak ırkçı ve gerici bir temelde örgütlenen, dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, egemen güçlerin onlara göstermek istediği gibi görmelerini sağlayan bir eğitim sistemi içinde kendisini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu durum, gençliğin eğitimsiz bırakıldığı, daha çocuk yaşta okuldan dışlandığı, üniversite kapılarının yoksul aile çocuklarına kapatıldığı gerçeğinin somut bir sonucudur.

Türkiye’de gençlik, bir bütün olarak, geleceksizliğin kendisine kader olarak dayatıldığı, işsizliğin kemirdiği, nitelikli bir eğitim olanağından yoksun, umutsuzluk içindedir. Toplumsal yozlaşma ve çürüme en çok gençleri etkilerken, gençlik eşit olmayan koşullara, geleceksizliğe mahkum edilirken, önemli bir kısmı uyuşturucu, çeteleşme vb. etkenlere yöneliyor, hatta yönlendiriliyor.

Özellikle kentlerin yoksul kesimlerinde, eğitimsiz, yoksulluk içinde hayata atılan ve iş bulma olanakları son derece kısıtlanmış olan emekçi gençlik yığınları, her tür gerici, ırkçı, şoven propagandaya maruz kalmaktadır. Bunun yanında uyuşturucunun, adi suçların en açık hedefi yine gençlik olmaktadır. Son yıllarda okullarda artan şiddet olaylarının kökeninde burada belirtilen nedenlerin etkisi yadsınamaz.

Bilim dışı, skolastik, dinsel motiflerle kuşatılmış, post modern popüler bir kültür saldırısı altında yaşayan geniş gençlik yığınları, mistisizm ve bilinemezciliğin baskısı altında karamsarlığa itilmekte ve gelecek beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen ‘bireyler’ haline getirilmeye çalışılmaktadır.

Gençlerin eğitim hakkından kamusal bir anlayışla eşit ve parasız olarak yararlanması; laik, bilimsel, demokratik ve kendi anadillerinde eğitim almalarının sağlanması, onları sınırsızca sömürülecek ‘kaynak’ olarak görmeyip birey olarak tanımak, istihdam, iş güvencesi ve onurlu bir yaşam sürmeleri için gerekli adımları atmadıkça, gençlerin içine itildiği karamsarlığın önüne geçilmesi mümkün değildir.

Gençliğin geleceğe bakışında ortaya çıkan sorunlardan söz ederken, egemen güçlerin gençliğin geleceğini karartan, onların enerjisini, yaratıcılığını her fırsatta sömüren, gençliğin dinamizmini denetimi altına alan ve onu düzenin temel parçası haline getiren politikaların terk edilmesi, gençliğin kendi geleceğini yine kendi mücadelesi ile şekillendirmesinin önünü açacak somut politikalara ve adımlara ihtiyaç olduğu ortadadır.

Eğitim Sen olarak gençlerimizin aydınlık bir gelecek mücadelesinde yalnız olmadığını belirtiyor, bütün gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz.