Kasım 2018

23 Kasım 2018 Meşaleli Yürüyüşe Katılmama Dilekçe Örneği

23 Kasım 2018 tarihinde İl Milli Eğitim Müdürlüğünün Meşaleli yürüyüşü için ismi bildirilen üyelerimizin Eğitim Sen Genel Merkezinin almış olduğu karar gereği (ANGARYA Yasağının ihlali) etkinliğe katılmak İSTEMEYENLER için hazırlanan dilekçeye şube web sitemizden ulaşabilirler. Dilekçe verip vermeme konusunda üyelerimiz özgür iradeleriyle hareket edeceklerdir.

 

 

 

 

 

….       OKULU MÜDÜRLÜĞÜ’NE

…./....

 

Üyesi olduğum Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Merkez Yürütme Kurulu 14.09.2018 tarih ve 54 sayılı kararının 1. Maddesinde, Anayasada ifade edilen angarya yasağının ihlali niteliğinde, sendikamız üyesi öğretmenlerin mesai saatleri dışında resen görevlendirildikleri hizmet içi eğitimlere, kurslara, seminerlere ve protokollere ve projelere bağlı olarak planlanan etkinliklere 2018-2019 öğretim yılı sonuna kadar katılmamaları kararı alınmıştır,

           

Bu karar uyarınca mesai saatleri dışındaki .. gün ve ... sayılı yazıyla tarafıma tebliğ ettiğiniz 23.11.2018 tarihindeki istasyon meydanındaki meşaleli yürüyüş etkinliğine katılmayacağımdan gerekli önlemlerin alınmasını arz ederim.

 

                                                                                             

…./11/2018

Ad-Soyadı

 

EK

Eğitim Sen Genel Merkez Karar Örneği

 

 

“Krizin Bedelini Emekçiler Ödemeyecek” Kampanyamız çerçevesinde başta tüm eğitim ve bilim emekçilerine 3600 ek gösterge olmak üzere bir dizi talebimizi içeren, işyerlerinde tüm eğitim ve bilim emekçilerinin imzasına açılacak, İşyerlerimiz de imza metnini örgütlenmenin ve aydınlatma çalışmamızın bir aracı gibi ve bütün işyerlerine, her emekçiye ulaşıp imzasını alacak şekilde değerlendirmelidirler. 

 

İmza Metnini İndirmek İçin Tıklayınız

 

Kriz derinleşiyor, emekçilerin alım gücü her gün biraz daha eriyor. İktidar içi boş kampanyalarla krizin faturasının emekçilere çıkarıldığını, çıkarılmak istendiğini ört bas etmeye, gizlemeye çalışıyor. Oysa krizin etkileri her gün biraz daha hissediliyor, yaşanıyor.

Buna karşı;

  • Ekonomik ve sosyal haklarımızda yaşanan kayıpların giderilmesi, ek zam verilmesi, esnek ve güvencesiz çalışmayı esas alan istihdam biçimlerinin kaldırılması, toplu iş sözleşmesinin derhal yenilenmesi talepleriyle; 22-23 Ekim 2018 Pazartesi ve Salı günleri taleplerimizi ve Bakanlık ile toplu sözleşme görüşmelerine katılan diğer iki konfederasyona çağrıyı içeren metinlerin işyerlerinde okunması
  • Konuya ilişkin 22 Ekim 2018 Pazartesi günü saat 20.00’de hashtag çalışması yapılacaktır. İlk tweet konfederasyonumuz sosyal medya hesabından yapılacağından takip edilmesi, önemlidir.

 

22 Ekim Pazartesi veya 23 Ekim Salı günleri işyerlerinde yapılacak olan açıklamalarda yararlanılmak üzere Konfederasyonumuz tarafından hazırlanan metin

2017 Yılında İmzalanan “Toplu Sözleşme” Hükmünü Yitirmiştir!

Bakanlığı ve Konfederasyonları Yeni Toplu Sözleşme İçin Göreve Çağırıyoruz!

Uzun süredir alarm veren Türkiye ekonomisi her geçen gün daha fazla çıkmaza sürükleniyor. Türk Lirasında yaşanan aşırı değer kaybından, kronik hale gelen işsizlik ve enflasyona kadar bütün veriler ne kadar inkar edilirse edilsin ülkenin bir ekonomik krize sürüklendiğini fazlasıyla ispatlıyor.

Buna rağmen hükümet ülkeyi krize sürükleyen yeni-liberal politikaları daha da ağırlaştıran programları, paketleri, içi boş kampanyaları çare olarak gösteriyor. Kimse kriz kelimesini dahi ağzına almasın. Hakkını, hukukunu aramasın isteniyor. Yıllardır yaşadıkları mağduriyetin giderilmesini isteyen emeklilikte yaşa takılanlar, stokçularla- fırsatçılarla aynı kefeye konulup haklı talepleri yük olarak görülüyor. Kısacası hükümet hem ülkede bir ekonomik kriz yaşandığını inkar ediyor hem de inkar ettiği krizi aşmak için emekçilerden fedakarlık yapmasını, haklarından feragat etmesini istiyor.

Oysa hem yıllardır yaşadığımız gerçek enflasyonu Ali Cengiz oyunları ile perdeleyen TÜİK rakamları,  hem de bir ay önce açıklanan Yeni Ekonomi Programı (YEP)  ülkede ekonomik bir kriz yaşandığını teyit ediyor.  İğneden ipliğe her şeye ardı ardına gelen zamlar sonucu çarşıda, pazarda, mutfakta büyüyen yangın ise gerçek enflasyonun TÜİK’in resmi enflasyonunu katladığını ortaya koyuyor.  

Yaşanan hayat pahalılığında tüm ücretli kesimler gibi kamu emekçileri olarak bizler de gittikçe yoksullaşıyoruz.  Beş milyon kamu emekçisi ve emeklisi olarak yıllardır adına toplu sözleşme demeye dilimizin varmadığı, bugüne kadar tuttuğunu görmediğimiz hedeflenen enflasyon rakamlarının esas alındığı, mutabakatların bedelini ödüyoruz.

Maaşlarımızın bir kısmı daha cebimize girmeden adaletsiz gelir vergisi dilimleri çarkına takılıyor. Geriye kalanı ise borçlarımıza, elektrik, su, doğalgaz gibi temel ihtiyaçlarımızın gün geçtikçe kabaran faturalarına gidiyor. Her alış verişte cebimizden çıkan para artarken karşılığında aldığımız ürünler azalıyor, poşetlerimiz gittikçe küçülüyor. İhtiyacımız olmasına rağmen alamadığımız ürünleri, eşyaları, çocuklarımızın isteklerini “gelecek aya” diyerek erteleyip duruyoruz.

Öte yandan içinde bulunduğumuz kriz koşulları, tüm itirazlarımıza rağmen 2017 yılında Orta Vadeli Mali Plandaki (OVMP) enflasyon hedefleri esas alınarak imzalanan “toplu sözleşme” yi kadük hale getirmiştir. 

Bilindiği üzere söz konusu toplu sözleşmeye göre maaşlarımızda 2018 yılının ilk altı aylık dönemi için %4, ikinci altı aylık dönemi için %3.5,  2019 yılının ilk altı aylık dönemi için  %4 ikinci altı aylık dönemi için  %5 artış yapılması kararlaştırılmıştır. Oysa söz konusu artış oranları yaşanan enflasyon karşısında adeta buhar olmuştur.

Bir ay önce açıklanan Yeni Ekonomi Programında (YEP) hedeflenen enflasyon oranları bile 2017 yılında imzalanan mutabakatın hükmünü yitirdiğini ispatlamaktadır. Söz konusu programa göre 2018 yılı enflasyonunun yüzde 20.8, 2019 yılı enflasyonun ise yüzde 15.9 olacağı tahmin edilmektedir. Öte yandan daha yılın bitmesine üç ay varken yıllık enflasyonun yüzde 24.5 seviyesine,  tüketici ve üretici enflasyonu arasındaki makasın ise 22 puan gibi rekor bir seviyeye çıkması bu hedeflerin tutmasını da imkansız hale getirmiştir.

Öte yandan kamu emekçileri olarak sadece her geçen gün daha fazla yoksullaşmıyoruz.  OHAL ile birlikte fiilen askıya alınan iş güvencemizi, güvenceli çalışma koşullarını kalıcı olarak ortadan kaldırmayı hedefleyen gelişmelere de her gün bir yenisi ekleniyor.

Kamuya kadrolu personel alımı neredeyse sıfırlanırken sözleşmeli personel alımı çığ gibi büyüyor. KPSS’de, görevde yükselme sınavlarında yüksek not alanlar mülakat ve güvenlik soruşturması ile eleniyor. Torpilin, kayırmacılığın önü sonuna kadar açılırken kariyer ve liyakat ilkeleri yok ediliyor.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi kriz ortamı yıllardır sınırlanan iş güvencemizin, kamusal emeklilik hakkımız tamamen ortadan kaldırılmasının fırsatı haline getiriliyor. Tüm kamuda esnek çalışma modelleri, bizi birbirimizin rakibi haline getirecek performansa dayalı ücretlendirme sistemi ve yaş sınırının kaldırılması ve süresinin üç yıla çıkarılması hedeflenen zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi dayatılıyor.

Ülkenin dört bir yanında fedakarca çalışan, kamu hizmetleri alanının bütün sorunlarını, yükünü omuzlayan kamu emekçileri olarak hepimizi yoksulluk ve güvencesizlik batağına daha fazla sürükleyen bu koşullara karşı birlikte mücadele etmezsek yarın çok geç olacak.

Hangi sendikanın üyesi olursak olalım ekmeğimizin her geçen gün küçültülmesine, iş güvencemizin ortadan kaldırılmasına, elimizde kalan son haklara da göz konulmasına karşı bugün birlikte bir set oluşturmazsak yarın çok geç olacak.

Bu nedenle biz KESK’e bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri sendikasının üyeleri olarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını ve başta toplu sözleşme görüşmelerine katılan Memur Sen ve Türkiye Kamu Sen konfederasyonları olmak üzere tüm konfederasyonları içinde bulunduğumuz koşullarda hem mali haklar hem de sosyal haklar açısından hükmünü çoktan yitirmiş olan toplu sözleşmenin derhal yenilenmesi için göreve çağırıyoruz.

Çünkü bu ülkenin onurlu kamu emekçileri olarak hepimiz güvenceli bir çalışma yaşamını ve insanca yaşamaya yetecek ücreti, ülkemizce onaylanan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri başta olmak üzere evrensel normları temel alan gerçek bir toplu sözleşmeyi fazlası ile hak ediyoruz.

 

 

Mustafa Kemal Atatürk’ü Ölümünün 79. Yılında Saygıyla Anıyoruz!

Mustafa Kemal Atatürk’ü Ölümünün 80. Yılında Saygıyla Anıyoruz!

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 80 yıl geçti. Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de hayata gözlerini yumduğu günden bu yana dünyada ve Türkiye’de yaşananlar, dört bir yanında gerçekleşen savaşlar, çatışmalar ve katliamlar, O’nun yıllar önce söylediği “Yurtta barış, dünyada barış” sözünün özellikle günümüz açısından ne kadar doğru ve güncel olduğunu göstermektedir.

Kurtuluş savaşında yan yana, omuz omuza mücadele eden, emperyalistlerin Türkiye’den kovulması için canını veren farklı inanç ve kimliklerden Türkiye halkları, iktidarın kışkırtma ve kutuplaştırma girişimleri doğrultusunda birbirine düşman haline getirilmeye çalışılıyor.

Eğitimde ve bilimde ırkçı-gerici uygulamaların etkisini arttırdığı, çocuk ve kadın haklarının saldırı altında olduğu, devlet eliyle inanç istismarı yapılarak laikliğe ve laik yaşama açıkça meydan okunduğu, okullardan başlayarak toplumsal yaşamın bütün alanlarında baskıcı ve otoriter uygulamaların yaşandığı günümüz koşullarında, hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutumuyla bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 80. Yılında saygıyla anıyoruz.

“OHAL İNCELEME KOMİSYONU LAĞVEDİLİP

HUKUKSAL SÜREÇ BAŞLATILSIN”

Görüntünün olası içeriği: 16 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve açık hava

BASINA ve KAMUOYUNA

OHAL Döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle binlerce devlet memuru savunma hakkı dahi verilmeden görevden alınmıştır. Geçen süre zarfında yürütülen mücadeleler sonucu OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kurulmuş ancak bugüne kadar yeterli bir çalışma yürütülmemiştir.

OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu çalışma usul ve esasları doğrultusunda incelediği ve incelemekte olduğu dosyaların hiç birinde başvurucular halen ne ile suçlandıklarını bilmemektedirler. Bu hali ile komisyonun varlığı uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve ilgili mevzuatlarda yer alan savunma ve adil yargılanma hakkına engel teşkil etmektedir

KAMU EMEKÇİLERİ GÖREVLERİNe İADE EDİLMELİ

OHAL komisyonunun hiçbir yargı niteliği yoktur. 2 yıldır çalışan komisyon 36 bin dosyayı inceleyerek sadece iki bin kamu emekçisinin iadesini yapmıştır. Mahkeme süreçlerinin önünde en büyük engel olan OHAL komisyonudur.

İhraçlara ilişkin başvuruları ele alması ve sonuçlandırması dosya yoğunluğundan ötürü yılları bulmakta, mağduriyet sürelerini uzatan bir hale bürünmektedir. Komisyonca itirazları hakkında olumlu karar verilen kişilere bile tam bir onarım ve tazminat garantisi yoktur. Komisyona başvuru yapan başvurucuların dosyalarının hangi aşamada olduğuna ve içeriğine dair karar açıklanana kadar herhangi bir bilgi alınamıyor. Bu anlamıyla OHAL İnceleme Komisyonunun karar vermiş olduğu dosyalar da dâhil olmak üzere hiçbir aşamada açık ve şeffaf bir faaliyet yürütmemektedir.

Bu gerekçelerle, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun lağvedilerek, ihraç edilen tüm kamu emekçilerinin görevlerine iadesi ile sosyal, ekonomik ve özlük haklarının tam tazmini için Cumhurbaşkanına faks eylemi ile itirazlarımızı bir kez daha iletiyoruz.

Biz mücadele edeceğimizi, asla biat etmeyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.

 

 

KESK Adana Şubeler Platformu

İrfan DOĞAN

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı