Aralık 2017

Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Genel Mali Sekreter Ahmet KARAGÖZ ve Şube Yürütme Kurulu olarak Aladağ'daki Yurt Yangınına ilişkin Adana Kozan'da görülen davanın duruşmasına katıldık.

Adana Aladağ davasındayız.Aladağlı aileler,Eğitim Sen ve Sosyal Haklar Derneği ile birlikte mahkeme önünde açıklama yaptık.
Avukatlardan Ömer Gökhan Çelik,bugün bir kez daha hukuk talep etmek için burada olduklarını,bugün yaşanılan ölümlerde birincil sorumluluğu olan kamu görevlilerinin mahkemeye çıkacaklarını,aileler ve hayatını kaybeden çocuklar için hukuk mücadelesine devam edeceklerini söyledi.

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava
Eğitim Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan,Türkiye tarihi boyunca görülmemiş boyutlarda köy okulları kapatıldı,taşımalı eğitim yaygınlaştırıldı,devlet yurtları kapatıldı,yeni yurtlar açılmadı,çocuklar bilfiil devlet eliyle cemaat yurtlarına teslim edildi.Devlet yurtlarına,halka ayrılmayan kamusal kaynaklar;cemaatlere peşkeş çekildi. 1989'da 305 kişi olan taşımalı eğitim,şu an 2 milyonun üzerinde...2 milyonun üzerinde çocuk okul öncesi,ilkokul döneminden itibaren ailesinden uzak her türlü istismara açık ,eğitimci niteliği olmayan kişilerin,cemaatlerin eline teslim edilmeye devam ediyor.
Aladağ davası Türkiye davasıdır.Memleketin her yerinde cemaatlere teslim edilen binlerce çocuğun sessiz çığlığının davasıdır.Karaman'da tecavüze uğrayan,Kulp'ta yanarak hayatını kaybeden,Taşkent'te patlamada hayatını kaybeden,Trabzon'da yatılı Kuran kursunda şiddete,tacize uğrayan binlerce,on binlerce çocuğun sessiz çığlıklarına ses olmasının davasıdır.
Aladağ'daki ailelerin onurlu mücadelesine,memleketin her yerinde öğrencilerimizin sessiz çığlıklarına ses olmaya devam edeceğiz.

MEB’in Açıkladığı ‘Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri’ ile Öğretmenlerin ve Eğitimin Niteliğini Arttırmak Mümkün Değildir!

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geçtiğimiz 9 Haziran 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan ‘Öğretmen Strateji Belgesi’nde yer alan ‘Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri’ yayınlanmış ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. MEB, her ne kadar öğretmenlerin ‘yalnızca eğitim ve öğretim işini gerçekleştiren teknik elemanlar’ değil, ‘öğrencilere ve topluma rol model olacak insanlar olarak görüldüğünü’ belirtse de, açıklanan metnin tamamına bakıldığında, bakanlığın öğretmen yeterliklerini belirlerken tıpkı bir ‘şirket yönetimi’ gibi davrandığını, öğretmenlik mesleğinin tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantıkla ele aldığını görmek mümkündür.

MEB’in Açıkladığı 'Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterlikleri' ile Öğretmenlerin ve Eğitimin Niteliğini Arttırmak Mümkün Değildir!

MEB tarafından belirlenen ‘Öğretmenlik Mesleği Genel Yeterliklerinin öğretmenlerin kendi yetkinlik düzeylerini belirlemelerinde, öğretim programlarının düzenlenmesinde, öğretmenlerin mesleğe kabul ve adaylık süreçlerinde, mesleki gelişim ihtiyaçlarının tespit edilmesinde, öğretmenlerin ‘bireysel performansları’nın değerlendirilmesinde, kariyerlerini geliştirmelerinde ve öğretmenlik mesleğinin statüsünün güçlendirilmesi çalışmalarında dikkate alınacak temel referans metni olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca üniversitelerin öğretmen yetiştirmeye yönelik programlarında zorunlu ve seçmeli dersler ile ders içeriklerinin belirlenmesinde, derslerde kullanılacak materyallerin tasarımında, öğrenme ortamlarının düzenlenmesinde, fakülte-okul iş birliğinin sağlanmasında, öğretmen yetiştirme süreçlerinin planlanmasında öğretmen yeterliklerinin yol gösterici olması hedeflenmektedir.

Öğretmen yetiştirme ve atama sistemini ‘Performans’, ‘Rekabet’, ‘Verimlilik’, ‘Kariyer’, ‘Kalite’ vb gibi piyasacı kavramlar üzerinden oluşturmak isteyen MEB’in piyasada faaliyet yürüten bir ticari işletme gibi hareket ederek ‘İnsan Kaynakları Yönetimi’ anlayışını referans alan mevcut zihniyetiyle ne öğretmenlerin, ne de eğitimin niteliğini yükseltmesi mümkün değildir.

Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’ya göre Türkiye, öğretmenlerin ders içeriğine karar vermede (öğretmen özerkliğinde) en az söz sahibi olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Bu durum Türkiye’de öğretmenlerin niteliksel gelişiminin önündeki en temel engellerden birisidir. Öğretmenler, kendilerine verilen bilgi ve talimatları öğrencilere olduğu gibi aktaran mekanik birer ‘bilgi aktarıcısı’ ya da iktidarın ‘milli ve manevi hassasiyetlerine’ göre hareket eden ‘robotlar’ değildir. MEB’in öğretmen yetiştirme sürecinden, öğretmen atamalarına, öğretmenlerin mesleki gelişim süreçlerinden, hizmet içi eğitim çalışmalarına kadar hemen her adımda hayata geçirdiği yanlış politikalar nedeniyle Türkiye’de eğitimin niteliği ciddi anlamda bozulmuştur.

Öğretmenlerin gelişimi ve mesleki yeterliliklerinin sağlanmasının temel koşulu, onların yaptıkları işi anlamlı bulmalarına, mesleki özerkliğe sahip olmalarına, okul ikliminin sağlıklı, özgür ve demokratik olmasına bağlıdır. Bu temel özelliklerin olmadığı bir ortamda, eğitime ilişkin her soruna eğitim biliminin değil, iktidarın siyasal ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda yaklaşan bir anlayışla öğretmenlerin ve eğitimin niteliğinin artmasını beklemek mümkün değildir.

Öğretmen yeterliliklerinde bilimsel, objektif ve evrensel standartlar yerine, öğretmenleri her açıdan baskı altına alacak olan ‘Performans değerlendirme’ uygulamalarının benimsenmesindeki ısrar, MEB’in asıl niyetinin ‘üzüm yemek’ değil, ‘bağcıyı dövmek’ olduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini arttırmak için piyasacı yöntemleri hayata geçirmek, onları objektifliği tartışılır sınavlar, değerlendirmeler ve testlere tabi tutmak, ağır performans baskısı altında angarya çalışmaya yönlendirmek kabul edilemez.

Öğretmenlik mesleğinin tarihte hiç olmadığı kadar değersizleştiği/değersizleştirildiği, mesleki itibarımızın ayaklar altına alındığı bir dönemde, Türkiye’nin dört bir yanında fedakârca görev yapan 900 bini aşkın öğretmenin yaşadığı mesleki, ekonomik ve sosyal sorunlarını görmezden gelerek ‘masa başında’ ve tamamen piyasacı mantıkla hazırlanmış ‘performans değerlendirme ölçütleri’ üzerinden ne öğretmenlerin ne de eğitimin niteliğini arttırmak mümkün değildir.

Öğretmen; insansal değerleri gelişmiş, topluma önderlik eden, bilimsel düşünen, toplumsal ve siyasal olarak etkin, insan ilişkilerinde uzmanlaşmış, sorun çözmeye yatkın, öğrencilerin sosyal ve kültürel durumlarını kavrayan, var olan eşitsizlikleri sorgulayan ve sorgulatan, alanında uzmanlaşmış kişiler olmalıdır. MEB, gerçek anlamda öğretmenlerin niteliklerini arttırmayı hedefliyorsa, öncelikle öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenliği herkesin yapabileceği ‘teknik bir iş’ haline getiren yanlış politika ve uygulamalarına son vermelidir.

Gündeme getirdiği her düzenleme ve uygulamayla eğitim sistemini kaosa sürükleyen, öğretmenleri, öğrencileri ve velileri attığı her adımda mutsuz eden MEB’in, emeğimizi değersizleştiren, mesleki itibarımızı ayaklar altına alan politika ve uygulamalardan vazgeçmedikçe, Türkiye’de öğretmenlerin ve eğitimin niteliğini arttırmak mümkün görünmemektedir.

Emek, barış, demokrasi mücadelemiz ışığında, “Geçmişten Geleceğe Mücadelemiz Sürüyor! Sürecek!”

Görüntünün olası içeriği: yazı

 

Görüntünün olası içeriği: 8 kişi, ayakta duran insanlar, kalabalık ve iç mekanGörüntünün olası içeriği: 9 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar ve iç mekan

 

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar

Görüntünün olası içeriği: 6 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar, masa ve iç mekan

Görüntünün olası içeriği: 9 kişi, gülümseyen insanlar, ayakta duran insanlar, takım elbise ve iç mekan

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, ayakta duran insanlar ve iç mekan