Eğitim Sen İstanbul 6 No`lu Şube Yürütme Kurulu, İTÜ`de yaşanan sürgünlere ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

İTÜ`de pek çok başka üniversitede olduğu gibi bilim emekçilerine yönelik bir baskı aracı olarak kullanılan 13 b/4 maddesine dayanarak yapılan sürgün uygulamalarına bir yenisi daha eklendi. Kanunsuzluğu, hukuk tanımazlığı norm haline getirdiği için pek çok karar ve işlemi sürekli adliyeye taşınan İTÜ Rektörlüğü, hukuk müşavirliğinde görevli kamu avukatlarını usulsüz bir biçimde ve kanuna aykırı olarak başka birimlere sürdü. Bunların arasında yasaya göre iş güvenliği uzmanlarının ve sağlıkçıların çalışması gereken bir birimde görevlendirilen üyemiz avukat Özlem Kahraman Engin de vardır. Bir kamu avukatının iş güvenliği biriminde görevlendirilmesi yasal olmadığı gibi İTÜ rektörünün iş güvenliği konusundaki ciddiyetsizliğini de ortaya koymaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Karaca döneminde bu köklü üniversitenin adının kamuoyunda olumsuz uygulamalarla anılması ne yazık ki sıradanlaşmıştır. Bilim insanlarının raporlarına halk sağlığı hiçe sayılarak karışılmış, akademik kurulların atama yükseltme konularındaki yetkileri gasp edilmeye çalışılmış, mobbing sıradan hale gelmiştir. Köklü bir kamu üniversitesi, ülkemizdeki mühendislik eğitiminin bayrak gemisi olan İTÜ çalışma barışının, akademik özerkliğin olmadığı, skandallarla kamuoyunun gündemine gelen bir eğitim kurumu haline gelmiştir.

Bu son sürgün uygulamasını da bu bağlamda değerlendiriyoruz. Hukuksuz uygulamalarının mahkemelerde kabul görmemesinin sebebi İTÜ`de görevli kamu avukatlarıymış gibi, bu insanları cezalandırma amacıyla meslek onurlarıyla da oynayarak ve kanunsuz bir şekilde ilgisiz birimlere göndermek bu rektörlüğün yeni vukuatıdır, eğer İTÜ`lüler sessiz kalırsa sonuncusu da olmayacaktır. İTÜ rektörlüğü aralarında üyemiz de olan kamu avukatlarıyla uğraşacağına hukuka saygı göstermeyi ve kanunlara uygun davranmayı denemelidir. İTÜ`yü içine soktukları durumdan kurtarmanın yegane yolu da zaten budur.

Sendikamız akademik birimleri kendi çiftliği gibi yönetebileceğini düşünen bir zihniyetle ilk defa karşılaşmıyor. Bunlardan birine daha yeni “devran döndü dekan düştü” dedik. Önemli olan hukuksuzluğa ve zorbalığa pabuç bırakmamak akademinin değerlerine ve kamu hizmeti anlayışına sahip çıkmaktır. Ne de olsa üniversitelerde kendini vazgeçilmez sanan çok idareci gördük, bizim mücadelemiz büyürken onların adı unutuldu.

Biliyoruz ki yükseköğrenimin gelişmesi için böyle idarecilere değil hukuka, bilimselliğe ve akademik özerkliğe ihtiyaç vardır. Bunlar da ancak çalışma barışının olduğu bir ortamda yeşerebilir. Böyle bir ortamın oluşabilmesi için mücadeleye devam edeceğiz. Eğitim Sen bu mücadeleye omuz verecek bütün bilim emekçilerinin yanında yer alacaktır.