Öğretmen Aybüke Yalçın’ın Ölümü Hepimizin Yüreğini Acıtmıştır! Başımız Sağ Olsun!
Dün Batman Kozluk’ta yaşanan saldırı sırasında, öğretmen arkadaşlarıyla birlikte bir araçla olay yerinden geçerken vurulan genç meslektaşımız Aybüke Yalçın’ın hayatını kaybetmesi, tüm Türkiye’yi olduğu gibi, bütün eğitim emekçilerinin yüreğinde derin ve tarifsiz bir acı yaratmıştır.
Yaşamı ve yaşatmayı savunmak yerine, yıllardır uygulanan şiddet ve toplumu kutuplaştıran politikaları ile ülkeyi ateşe atan siyasi iktidar da yaşanan bu tür ölümler ve acılardan sorumludur.
Eğitim Sen olarak, kimsenin hiçbir gerekçeyle ölmediği ve öldürülmediği bir ülkede barış içinde bir arada yaşamak istiyor, Aybüke Yalçın öğretmenimizin ailesi başta olmak üzere, meslektaşlarına ve eğitim camiasına baş sağlığı diliyoruz.
‘ÖĞRETMEN STRATEJİ BELGESİ’ Öğretmenleri Performans Kıskacına Alacak, Angarya Çalışmayı Arttıracaktır!
Türkiye’deki istihdam politikalarının geleceğini belirleyeceği iddia edilen ve çalışma yaşamının tüm alanlarında esnek, güvencesiz ve angarya çalışmayı esas alan “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin bir uzantısı olarak, öğretmen yetiştirme sistemi ve öğretmen istihdamını günümüzün piyasa değerleri olan “performans”, “rekabet”, “verimlilik”, “kariyer” vb gibi kavramlar üzerinden şekillendirmek amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Öğretmen Strateji Belgesi” hazırlanmış ve 9 Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
Tıpkı öğrenciler gibi, bütün öğretmenler dört yılda bir sınava tabi tutulması, bu süreçte öğretmenlerin çalışmalarının takip edildiği, hangi somut ve bilimsel kriterlere göre değerlendirme yapılacağı belli olmayan bir “zorunlu performans sistemi” getirileceği belirtilmektedir.
MEB, Öğretmen Strateji Belgesi’nde öğretmen atamalarında yazılı sınavın yanı sıra “alternatif değerlendirme yöntemleri”nin de kullanılacağını belirterek, 15 Temmuz sonrasında hayata geçirdiği mülakat sistemini temel alan yaklaşımın süreceğini ilan etmiştir. “Çoklu veri kaynağına dayalı değerlendirme” olarak ifade edilen bu yaklaşımın öğretmen atama sistemi ve istihdamında yeni sorunları beraberinde getirmesi kaçınılmaz olduğu gibi, bu uygulamanın iş güvencesinin altını boşaltması, öğretmenlerin geleceğini tamamen iktidarın ve idarenin insafına bırakması kaçınılmazdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın çoklu değerlendirme sistemi olarak önerdiği model, eğitim emekçilerini sürekli çeşitli sınav ve testlere tabi tutarak, onları angarya çalışmaya yönlendirmek olarak karşımıza çıkacaktır. Eğitim sistemi tamamen sınav odaklı hale gelmişken, öğretmenlerin de benzer bir sınav yarışından geçirmek istemesi doğru değildir. Sınav odaklı eğitim sistemi üzerinden öğretmenlerin “sınav teknisyeni”, mekanik birer “bilgi aktarıcısı” ya da bakanlığın tartışmalı uygulamalarını hayata geçiren ve attığı her adımda iktidarın ‘hassasiyetlerine’ göre hareket eden birer “robot” olması istenmektedir.
Öğretmen Strateji Belgesi’nde “Öğretmenlerin gelişim ihtiyacını tespit” amacıyla “periyodik olarak yapılacak bir performans değerlendirme sisteminin hayata geçirileceği” belirtilmektedir. MEB’in öğretmenlerin gelişim ihtiyaçlarının objektif bir şekilde ortaya konulması için “okul müdürü, meslektaş, öğrenci ve velilerin” öğretmenlerin performansını değerlendirmesini “en doğru ve objektif geri bildirim” olarak ifade etmesi, MEB’in konuya ne kadar yabancı olduğunu ve performans değerlendirmenin gerçek işlevini anlamadığını göstermektedir. Performans değerlendirme sonuçlarının “kariyer basamakları”, “görevde yükselmeler” ve “ödüllendirme” konusunda belirleyici olacak olması, hali hazırda iktidara sendikal ve siyasal yakınlığı bulunanlara yönelik “torpil” ve “pozitif ayrımcı” uygulamaların sürdürüleceğinin somut kanıtıdır.
Öğretmen yeterliliklerini evrensel standartlar yerine “çoklu değerlendirme” ve “performansa göre” ölçmeyi temel alan MEB, gideren ayrışan ve kutuplaşan okullardaki mevcut sorunları dikkate almadığını bir kez daha göstermiştir. Öğretmen yeterlilikleri yukarıdan ya da masa başında belirlenen standartlara göre değil, aşağıdan, okulun gerçek sorunlarını dikkate alacak ve bu sorunlara kalıcı ve uygulanabilir çözümler üretmek için tabandan geliştirilmesi gerekmektedir.
Öğretmenlerin gelişimi onların yaptıkları işi anlamlı bulmalarına, mesleki özerkliğe sahip olmalarına, okulun demokratik olmasına, yakından izlendiği duygusuna kapılmamasına, kendini güvende hissetmesine bağlıdır. Okul, öğretmenlerin kendi kendilerini yönetir oldukları ve meslektaşları arası rekabet değil dayanışmaları ile kendilerini geliştirdikleri ve okulu anlamlı ve değerli buldukları bir mekan olmalıdır.
Öğretmen atamalarında önkoşul ölçütlerinin belirlenmesi konusunda lisans ve yüksek lisans derecesi almış olanlar arasından atama yapılacağı belirtirken, lisansüstü eğitim yapan öğretmenlere yönelik teşvik edici uygulamaların hayata geçirileceği ifade edilmektedir. MEB’in öğretmenlerin mesleki gelişimi açısından önem taşıyan yüksek lisans ve doktora eğitimini yapmak istenen eğitim emekçilerine her fırsatta zorluk çıkarması büyük bir çelişkidir.
Eğitim emekçilerinin performansları ve akademik başarılarının yanı sıra sınavdan aldıkları puana ve ne kadar objektif olacağı son derece tartışmalı olan performans değerlendirme sistemine göre görevde yükselecek olmaları, yaptıkları işin önemi ve niteliği ile terstir. Performans ve çoklu değerlendirme sistemine göre öğretmenlerin sorumlulukları, statüleri, kariyerleri ve haklarının belirleneceği bir model önermek, yüz binlerce öğretmeni birbirine karşı acımasız bir rekabete sokacak, bu durumdan en büyük zararı eğitim sistemi görecektir.
“Öğretmen Strateji Belgesi” Yerine, “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı” Uygulanmalıdır!
MEB, Öğretmen Strateji Belgesi’nde iddia ettiği gibi, öğretmenlerin statülerini güçlendirmeyi ve daha nitelikli öğretmenler yetiştirmeyi hedefliyorsa yapması gereken, 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”na uygun adımlar atmasıdır. Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önemi, uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen evrensel nitelikli bir belgedir.
“Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı”, öğretmenlerin statülerini güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. 145 paragraftan oluşan belge, öğretmenlik mesleğinde işe alınma, işe alınmada seçme ve formasyon, mesleğe hazırlık, değişik düzeydeki öğretmenlerin mesleki sorunları, iş güvencesi, öğretmenin hak ve sorumlulukları, disiplin işleri ve mesleksel bağımsızlık gibi konuları kapsamaktadır. Ayrıca ücret, çalışma süreleri ve koşulları, özel izinler, araştırma izinleri, tatil, eğitim-öğretim yardımcı personelleri, sınıf mevcutları, öğretmen değişimi, uzak bölgelerde ve kırsal kesimde çalışan öğretmenler ile ilgili özel düzenlemeler, aile yükümlülükleri olan öğretmenlerle ilgili düzenlemeler, sağlık, sosyal güvenlik ve emeklilik gibi konular da bu belge kapsamındadır.
“Tavsiye Kararı”, Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına karşın, Türkiye’nin yıllardır yukarıda belirtilen konulardaki yükümlülüklerini yerine getirdiğini söylemek mümkün olmadığı gibi, bugüne kadar geçen zaman dilimi içinde öğretmenlerin ve diğer eğitim ve bilim emekçilerinin sorunları çözülmek bir yana daha da artmıştır. Türkiye’nin öğretmenleri 5 Ekim’i kamuda yanan ihraçlar ve açığa almaların gölgesinde ciddi anlamda işsizlik tehdidiyle ve sözleşmeli/güvencesiz istihdam uygulamaları ile karşılamaktadır.
Öğretmenlik özel eğitimden geçilmesini zorunlu kılacak kadar önemlidir ve uzmanlık gerektirecek bir meslektir. Bu nedenle bir taraftan nitelikli öğretmenler yetiştirecek bir model için ilk adımlar atılırken diğer taraftan da öğretmenlik eğitimi almayanların öğretmen olarak atanmasının önüne geçilmesi yapılması olası yanlışları engelleyecek, öğretmenliğin herkesin yapacağı bir iş gibi algılanmasını önleyecektir.
- Türkiye’nin 169 yıllık öğretmen yetiştirme deneyimi ve toplumsal öncelikleri dikkate alan özgül bir öğretmen yetiştirme sistemini kurmak için gerekli çalışmalara ivedilikle başlanmalıdır.
- Öğretmenler, öğrencilerin çok yönlü gelişimini hedefleyen toplumsal bir anlayışla yetiştirilmelidir.
- İnsanlarla ilişkiler yönünden öğretmenliğin, diğer bazı mesleklerden farklı olarak geniş bir insan kesimiyle ilişki ve etkileşim içinde yerine getirilen bir meslek olduğu unutulmamalıdır.
- Öğretmenlik, sadece okul ve sınıf ortamında öğrencilerle değil, okul dışında veliler ve toplumla da iç içe olan bir meslek olduğundan, öğretmen yetiştirme politikaları belirlenirken bu özellikler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
- Öğretmenlik mesleği, diğer meslekler gibi rutin bir nitelik taşımadığı için, öğretmen yetiştirme süreci, eğitimin toplumsal ve psikolojik temellerine uygun hale getirilmelidir.
- Öğretmenlik mesleği, öğretmenin insanın yetişmesine katkıda bulunmayı gerektirdiğinden farklı toplumsal ve kültürel özelliklere sahip öğrencilerin katılımını ve benlik saygısını dikkate alan bir anlayışı oluşturacak biçimde düzenlenmelidir.
- Öğretmenlerin farklı kültürleri anlama, zengin ve karşılıklı anlam üretme becerilerini ve tutumlarını geliştirmeleri ve öğrenme ortamını daha etkin olarak düzenleyebilmeleri için hizmet içi eğitim çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
- Kuramsal ve uygulamalı olarak bütünleşmiş bir öğretmen yetiştirme programı öğrencilerin öğrenmesini özgürleştirebilir. Bu sayede bireylerin nitelik kazanması, kişiliğin çok yönlü gelişmesi, toplumdaki eşitsizlikleri aşan bir eğitim alanının oluşturulması, eşit öğrenme fırsatları yaratılması, eşitliği geliştirici yeni öğrenme çevrelerinin geliştirilmesi, toplumun ve kişinin başlı başına bir değer olarak benimsenmesi olanaklı olabilir.
- Mevcut öğretmen yetiştirme programlarında uygulanan alan bilgisi dersleri, adayların öğretmen olarak atanacağı kurumlarda uygulanan programlara uyumlu değildir. Öğretmen adaylarının hizmet öncesi eğitimi öğretmenlik alanındaki müfredata uyumlu hale getirilmelidir.
- Öğretmen eğitimi, alan bilgisi, meslek bilgisi ve genel kültür bilgisi yanında toplumsal bir anlayışa sahip olmayı sağlamalıdır.
- Okulda eğitim-öğretimin niteliğinin yükseltilmesi öğretmenlerin mesleki gelişiminin zorunlu koşul olduğundan hareketle, mevcut hizmet içi eğitim anlayışı, işyerinde öğrenmeye dayalı olarak dönüştürülmeli; katılanların mesleki deneyimlerinden yararlanmayı esas alarak, karar verme süreçlerinde öğretmen örgütlerinin katılımı sağlanmalıdır.
2016/2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINA EĞİTİME, İŞİMİZE VE GELECEĞİMİZE
YÖNELİK SALDIRILAR DAMGASINI VURMUŞTUR!
2016-2017 eğitim öğretim yılı, eğitime yönelik son yılların en ağır saldırı ve tehditlerinin yaşandığı, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidar ve MEB eliyle başlatılan hukuksuz ihraçlar, açığa almalar, soruşturma ve sürgünlerin yaşandığı ağır ve zorlu bir dönem olarak yaşanmıştır. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılına damgasını vuran, şüphesiz ülke yönetiminin ve eğitim politikalarının 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve sonrasında çıkarılan KHK’lar olmuştur.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, ülke çapında olduğu gibi, eğitim ve yükseköğretim alanına yönelik adeta bir ‘sivil darbe’ yaşanmış, eğitim politikalarından sendikal faaliyetlerimize, özlük ve mesleki sorunlarımızdan iş güvencemize kadar geniş bir alanda ciddi tahribatlar yaşanmıştır. OHAL’i kendi hukuksuzluklarına kalkan yapanlar, evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde hareket etmek yerine, ülkeyi ve eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yeniden inşa etme sürecinde karşılarında duracak hiçbir örgütlü güç istemediklerini göstermiş, attıkları her adımda darbe fırsatçılığı yaparak hareket etmiştir.
Siyasi iktidarın darbe fırsatçılığı sonrasında eğitim ve yükseköğretimde ihraç edilen öğretmen, akademisyen ve idari personel sayısı toplamda 39 bin 640’tır. Hiçbir yargılama yapılmadan, kendini savunma hakkı bile tanınmadan, tamamen idari ve siyasi tasarruflarla 40 bine yakın insanın işinden, ekmeğinden edilmesi kabul edilemez. OHAL KHK’ları ile ihraç edilen 39 bin 640 kişiden sadece 1.542’si (%3,9) Eğitim Sen üyesidir. Eğitim Sen bu süreçte sadece kendi üyelerini değil, eğitimde yaşanan ‘Sivil darbe’nin hedefi olan ve ‘Yargısız infaz’ uygulamaları ile mağdur edilen ve üyesi oldukları eğitim sendikalarının nerdeyse hiç sahip çıkmadığı on binlerce eğitimcinin hakkını da savunmuştur.
Eğitim sistemi tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük tehlike ve tehditlerle karşı karşıyadır. On binlerce öğretmenin hukuksuz bir şekilde işten atılması, sendikal faaliyetleri ve sosyal medya paylaşımları üzerinden suçluymuş gibi gösterilen eğitimcilerin cezalandırılmak istenmesi, ülke yönetiminde hukuksuzluğun ve keyfiyetin geldiği son noktayı göstermektedir.
2016-2017 eğitim öğretim yılında en büyük travmayı öğretmenleri, anne-babaları haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen çocuklar yaşamıştır. Yüz binlerce çocuk; çaresizlik, utanç, suçluluk, ürkeklik-korkaklık, endişe, öfke, kırılganlık, güvensizlik, değersizlik, anlamsızlık vs. gibi olumsuz duygularla baş etmeye çalışarak eğitim hayatlarını sürdürmeye çalışmıştır. Özellikle ebeveynleri kamudan ihraç edilen ve örgün eğitim içinde yer alan çocuklar için, okul idareleri ve rehberlik servisleri herhangi bir çalışma yapmayarak yaşanan psikolojik tahribatın daha da büyümesine neden olmuşlardır.
EĞİTİM SİSTEMİ ALARM VERMEKTEDİR
Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi anlamda alarm verirken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları ısrarla sürdürülmektedir. Eğitimde sorunların çözülememesinin temelinde, eğitimin herkesin eşit koşularda yararlanması gereken temel bir insan hakkı olarak görülmemesi gelmektedir. Eğitim hakkı ve eğitime erişim açısından MEB’in benimsediği piyasacı ve rekabetçi eğitim politikaları, devlet okullarındaki eğitimin niteliğinde yaşanan olumsuzlukları arttırırken, iktidar desteği ve teşvikiyle özel okullar her açıdan desteklenmiş ve eğitimde yaşanan ticarileştirme uygulamaları tarihte hiç olmadığı kadar artmıştır.
Yıllardır çözüm bekleyen ikili öğretim uygulamalarının sürmesi, kalabalık sınıflar, eğitimi dinselleştirme adımları ve giderek artan karma eğitim karşıtı uygulamalar, sınav merkezli eğitim uygulamalarının sürdürülmesi, PISA 2015 gibi uluslararası sınavlardaki başarısız sonuçlar, taşımalı eğitim, fiziki donanım ve altyapı sorunlarının sürmesi, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamalarının artması, öğretmenlerin mesleki gelişiminde yaşanan sorunlar, ataması yapılmayan öğretmenler sorunundaki çözümsüzlük, okullarda yaşanan şiddet, çocukların dini cemaat ve vakıfların yurtlarına yönlendirilmesi ve barınmak zorunda bırakıldıkları yerlerde taciz ve istismara uğraması, çocukların örgün eğitim sistemi dışına itilmesi, yurt yangınlarında yaşamlarını kaybetmesi sorunları devam etmektedir.
Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ilkeler doğrultusunda verilmesine, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir.
Tüm eğitim ve bilim emekçilerini, öğrencilerimiz ve velilerimizi ülkemizin ve eğitimin geleceği için, işimiz, mesleğimiz, iş güvencemiz ve geleceğimiz için dayanışma içinde olmaya ve birlikte, omuz omuza mücadeleye davet ediyoruz.09.06.2017
Şube Yürütme Kurulu Adına
Seçil SÖNMEZ
Şube Başkanı