Cumartesi, 10 Eylül 2016

AKP iktidarı özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında demokratik tepkileri de yasaklamasının yanı sıra geliştirdiği tüm haksız, hukuksuz uygulamalarına karşı hukuken de “tüm yolların kapalı olduğu” algısını yaratmaya çalışmaktadır. Devleti tümüyle AKP’lileştirdiğini düşünen ve buradan aldığı güçle de böylesi bir algı yaratmaya çalışması demokratik mücadeleye inançsızlığı geliştirme ile yakından bağlantılıdır.

Öte yandan hukuki sürece ilişkin kamuoyunda çok farklı görüş ve değerlendirmelerin olmasının kafa karışıklığına yol açtığı da bir gerçektir.

Bu durum üzerine, Konfederasyonumuzun girişimiyle alanlarında uzman olan Prof. Dr. Metin Günday, Prof. Dr. Mithat Sancar, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Konfederasyonumuz ve sendikalarımız avukatlarının katılımıyla kapsamlı bir değerlendirme toplantısı yapılmıştır.

Toplantı sonucunda ulaşılan tespit ve değerlendirmeleri özetleyecek olursak;

OHAL ilanı sonrası çıkarılan kararnamelerin sadece darbe teşebbüsü ile ilişkilendirilebilecek durumlar için değil aynı zamanda çok daha genel ele alınabilecek “terörle mücadele” kavramını içerdiği görülmektedir. OHAL Kanunu ve bu kapsamda yapılabileceklerin neler olduğuna ilişkin Anayasa, AİHM içtihatları ve Venedik Komisyonu Raporlarında da değinildiği üzere, OHAL süresi sınırları aşılarak orantılılık (alınacak tedbirlerin amaçla ve araçla ölçülü bir oran içerisinde olması), etkililik (tedbirin kendisi), Anayasallık (Anayasal düzenin işletilmesi), hukuk devleti (temel ilkelerin korunması), temel haklar, demokrasi (seçilen organlarla birlikte karar alma ve denetleme)  ilkeleri ihlal ederek tesis edilecek kalıcı bir düzenleme Avrupa Konseyi standartlarına açık bir şekilde aykırılık teşkil etmektedir.

Dolayısıyla yürürlüğe giren kararnamelerle Anayasanın ilgili maddelerine dayanak olarak gösterilen olağanüstü halin ya da sıkıyönetim halinin gerekli kıldığı konular (somut durumda Darbe Girişimi) ile sınırlı kalması hususu ihlal edilmiştir. Kabaca izah edilecek olur ise olağanüstü hal durumlarında çıkarılabilecek kararnameler ile bir bütünen ülkenin tüm idari işleyişine ilişkin yanıt aramak/ her şeyin yapılabileceği bir hukuki düzlem yaratmak, gerek Anayasa gerek ise Uluslararası sözleşmelerce de orantılılık ilkesi gereği sınırlandırılmışken, değerlendirmeye konu kararnameler bu evrensel sınırı tamamen ortadan kaldırmaktadır.

İlan edilen OHAL ve sonrasında çıkarılan kararnamelerden de anlaşılacağı üzere Anayasal düzlemde teminat altına alınmış birçok temel hak Anayasa 15/2. maddesi ihlal edilereksüresiz ve orantısız bir şekilde çiğnenmektedir.

Bu kapsamda “terör örgütleri ile irtibatlı ya da milli güvenliğe tehdit vb.” kavramlarının yasal hiçbir yargı merciinin denetiminden geçmeksizin bakanlıklar tarafından oluşturulacak kurulların takdirine bırakılması hukukun bir bütünen askıya alındığının en büyük ispatıdır. KHK lar yolu ile kamu görevlilerinin işten çıkarılması, yapılan işlemin niteliği açısından cezai bir yaptırım haline dönüşmüştür. Konu, kişi ve zaman bakımından OHAL süreci KHK larının sınırı aşılmıştır. Ek cetvellerde listelenmek suretiyle yayınlanan KHK larda genel normdan bireysel işlem tesis edilmektedir ki bu durumun kendisi Bakanlar Kurulu kararı ile idari bir işlem tesis etmektir.

Hukuk usulü açısından tartışılacak birçok nokta olmakla birlikte işten çıkarılan sendika üyelerimizin yasal haklarının korunabilmesi ve hukuki anlamda bir fikir tesis edebilmesi için izlenebilecek dava ve başvuru yollarını kabaca başlıklandırılacak olur isek;

  • Kamu emekçilerinin KHK larda yayınlanan listeler yolu ile işten çıkarılmasına karşı idari yargı yolu açıktır. Suç tanımının öngörülebilir ve anlaşılabilir olmadığı gerekçesi ile Bakanlar Kurulunun KHK’nın düzenleyici işlem niteliğini kaldırarak bireysel bir idari işlem tesis ettiği gerekçesi ile Danıştay’a dava yolu açıktır ve tüm sendikamız üyelerinin bu yolu kullanması önem arz etmektedir. Dava açma süresi KHK nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gündür.
  • İşten çıkarılan kamu emekçilerinin AİHM’ne başvuru hakları bulunmaktadır. Bu başvuruya giderken ihlal edilen haklar noktasında her başvurucunun durumuna göre uyarlanmak ve genişletilmek üzere genel anlamda; ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali üzerinden başvuru yapılmalıdır. Elbette burada tüketilecek bir iç hukuk yolu olmadığı tartışması önemli bir tartışmadır. Burada hükümetin idari yargıda tek bir olumlu dava dahi gösteremeyecek durumda olması iç hukuk yollarının tüketilmesine gerek kalmadığına dair en önemli tezlerden birini oluşturacaktır. Kaldı ki izah edilen hukuki gerekçeler ile AİHM’ne yapılacak olan başvuru sayısının çokluğu AİHM nezdinde dosyanın öncelikli olarak ele alınmasını sağlayacağı için bu konuda sendika üyelerimiz dışında da kamu emekçilerinin bahsedilen başvuru yollarına başvurmasının örgütlenmesi gerekmektedir. Başvuru tarihi ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren 4 aydır.
  • AİHM’e yapılacak bireysel başvuru ile birlikte AYM ne başvuru hakkı da kullanılabilinir bir hak olarak durmakla birlikte AYM’ye direk gidebilmek için düzenleyici işlem görüntüsündeki bireysel cezai işleme karşı hiç bir başvuru yolunun tanınmadığı gerekçesi ile izah edilen ihlallere ek olarak hak arama yolunun da kapatıldığından bahisle yapılabilecek olan başvurularda sözleşme ile Anayasanın uyuşmadığı vurgulanabilmekle birlikte elbette tercihe bağlı bir başvuru yolu olarak önümüzde bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesine başvuru tarihi KHK nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gündür.

Hak ve süre kaybetmemek adına olağan ve olağanüstü kanun yollarına aynı anda başvurulabilmektedir.

Sonuç olarak; sendikalarımız üyelerinin ve mağdur olan diğer kamu emekçilerinin faydalanmaları ve hızla hukuki sürecin başlatılması için en kısa sürede örnek dilekçeler hazırlanarak açık paylaşıma sunulacaktır.

Sendikal hak ve özgürlükleri, temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan, OHAL ve darbe girişimi bahanesiyle muhalif tüm kesimleri cezalandırmaya dönüşen uygulamalara karşı fiili ve meşru demokratik tepkimizi ortaya koymaya devam ederken, ulusal ve uluslararası düzeyde her türlü hukuki girişimlerde bulunmayı da eş zamanlı olarak götüreceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

 

ht

 

 

On Dört Bin Değil Milyonlarız, Korkmuyoruz, Susmuyoruz
Emek ve Demokrasi Mücadelesinden Vazgeçmiyoruz!

Eğitim öğretim yılının açılmasına sayılı günler kala 1 Eylül gece yarısı çıkarılan 672 sayılı KHK ile tek seferde 28 bin 163 öğretmen, en temel hukuk ilkeleri ve anayasa ayaklar altına alınarak, adil yargılama ve savunma hakkı bile tanınmadan kamu görevinden ihraç edilmiştir. Ardından 8 Eylül tarihinde 11 bin 285 öğretmen, iktidar ve siyasal uzantılarının algı operasyonu ve hükümetin darbe fırsatçılığı sonucunda açığa alınmıştır. İllerde mülki amirler ve yandaş sendika işbirliği ile hazırlanan ve eğitim emekçilerinin örgütlü mücadelesini dağıtmayı hedefleyen listelerin MEB tarafından onaylanarak yeniden illere gönderildiği açıktır. İlimizde ise 18 Eğitim emekçisi arkadaşımız açığa alınmıştır.
Siyasi iktidar, yıllardır eğitimin dinselleştirilmesine ve ticarileştirilmesine direnen, laik-bilimsel eğitimi savunan, emek, barış ve demokrasi mücadelesi yürüten eğitim emekçilerden intikam alırcasına hareket etmektedir. 


Hükümet, yandaş medya ve yandaş sendikanın işbirliği ile oluşturulan algı operasyonu ve açıkça iftira niteliği taşıyan suçlama ve hedef göstermeler sonucunda gerçekleştirilen açığa almalar, açık bir “yargısız infaz”dır ve hiçbir yasal hukuki dayanağı bulunmamaktadır. 
Hukuksuz ve siyasi kararlarla eğitim emekçilerinin ihraç edilmesini ve açığa alınmasını protesto etmek amacıyla Diyarbakır ve Muş kent merkezinde basın açıklaması yapmak isteyen üyelerimiz polis saldırısına maruz kalmıştır. Diyarbakır’da 70’e yakın üyemiz gözaltına alınmış, Diyarbakır 1 No’lu Şube Sekreterimiz Mehmet Nur Özdemir ise yoğun biber gazı nedeniyle ambulans ile acil servise kaldırılmıştır. Muş’ta ise 4 üyemiz göz altına alınmıştır.
15 Temmuz darbesinin başarılı olması durumunda yapılacak olanlar, bugün bizzat hükümet eliyle hayata geçirilmek istenmektedir. Evrensel hukuku, temel hak ve özgürlükleri yok sayarak, özellikle sendikal hakları zorlama yorumlarla suç kapsamına alarak gerçekleştirilen bu operasyon, ülke çapında açık bir dikta rejimine doğru gidildiğinin somut kanıtıdır. 
MEB’in açığa almaları hangi yasal soruşturma ve delilere dayandırdığını açıklamaması, daha da vahimi, kendisini yargının yerine koyarak ve yaratacağı hukuksal sonuçları düşünmeden doğrudan hüküm vererek hareket etmesi göz göre göre suç işlediğini göstermektedir. Sadece bu tutumun kendisi bile, söz konusu açığa almaların hukuken hiçbir somut karşılığı olmadığını göstermektedir. Hükümet ve MEB’in de çok iyi bildiği gibi, hukuken somut delillere, yargı kararlarına, mevzuata uygun yürütülen idari soruşturmalara dayanmaktan uzak bir şekilde verilen tüm kararlar yasa dışıdır. Bu nedenle söz konusu operasyonun hukuki değil siyasi olduğu açıktır. 
Devleti ve eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak isteyenler, karşılarında hiçbir örgütlü güç istemedikleri için tamamen siyasal bir operasyon gerçekleştirmiştir. Hükümet kendisine muhalif herkesi “terör suçu” ile ilişkilendirerek kamuoyu desteğini arkasına almaya çalışmakta, kendi işledikleri suçun üzerini örtmek istemektedir. 
Etnik ve siyasal kimliklere göre yapılan fişlemeler, sendikal aidiyetler, ihbarlar, sendikal husumet üzerinden eğitim emekçilerinin örgütlü mücadelesinin hedef alındığı ortadadır. Attıkları her adımda, aldıkları her kararda siyasi tasarruflar üzerinden hareket edenler, hukuk önünde er ya da geç hesap vereceklerini bilmelidir. 
Eğitim ve bilim emekçileri, bu tür saldırılara ve örgütlü mücadeleyi dağıtma amaçlı siyasal operasyonlara pabuç bırakmayacak kadar köklü bir mücadele geleneğine sahiptir. Kamudan hukuksuz bir şekilde ihraç edilen ve açığa alınan bütün eğitim emekçileri görevlerine iade edilmeli, örgütlü mücadelemize yönelik bu haksız ve pervasız saldırı, bütün sonuçları ile birlikte derhal durdurulmalıdır. 
Eğitim Sen, nereden ya da kimden gelirse gelsin, eğitim emekçilerinin örgütlü mücadelesini hedef alan, iktidarın baskıcı ve anti demokratik uygulamalarına zemin hazırlayan her türlü yasa dışı girişim ve saldırının karşısında hukuksal ve örgütlü mücadelesiyle durmayı sürdürecektir. Hukuksuz bir şekilde açığa alınan tüm eğitim emekçilerinin yanında olduğumuz bilinmelidir. 10.09.2016

Zeynel KETE
Adana Eğitim Sen Şube Sekreteri