Cumartesi, 03 Aralık 2016

Engellilerin Yaşamını Zorlaştıran Tüm Engeller Kaldırılmalıdır!
Birleşmiş Milletlerin (BM) 1992 yılında aldığı bir kararla her yıl 3 Aralık günü, “Uluslararası Dünya Engelliler Günü” olarak ilan edilmiştir. Diğer pek çok konuda olduğu gibi, iktidar temsilcileri yıllardır 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde her yıl birbirini tekrar eden konuşmalar yapmakta, engellilerin sorunlarını çözeceklerini iddia ederek bu alandaki talepleri geçiştirmeyi tercih etmektedirler.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO`nun yaptığı araştırmalar, ülkemizde nüfusun yüzde 15’inin engelli olduğunu göstermektedir. Engelli olanlardan bir kısmı doğuştan bir kısmı ise sonradan geçirmiş oldukları iş kazaları, trafik kazaları vb sonucunda engelli duruma düşmüştür.

Türkiye’de engelliler, başta eğitim hakkı olmak üzere, pek çok haktan yeterince yararlanamamakta, sosyal yaşama katılımda ciddi engellerle karşılamaktadır. Türkiye’de 12 milyona yakın engelli yurttaş, eğitim ve istihdam başta olmak üzere sosyal, ekonomik ve kültürel yaşama katılma sorunlarının pek çoğu henüz çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Engellilerin pek çoğu kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile fertlerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları genellikle dikkate alınmamaktadır.

Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için henüz yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür. Engellilerin eğitimi açısından hayati önem taşıyan özel eğitime uygun nitelikte okul ve kurumların sayısı hala çok yetersizdir. Özel eğitime bütçeden ayrılan paya bakıldığında, bu gerçeği açık bir şekilde görmek mümkündür. Mevcut özel eğitim okulları ve kurumların belli illerde yoğunlaşması, diğer iller ve bölgelerde yaşayan engellileri ve ailelerini çaresizliğe itmekte, engellilerin yaşamlarını kolaylaştıracak adımlar yeterince atılmamaktadır.

Türkiye, engellilerin eğitimi konusunda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında olması gereken düzeyin çok gerisindedir. Engellilerin eğitim alma ve meslek edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları sınırlıdır. Son yıllarda, mantar gibi çoğalan özel eğitim merkezlerinin denetimsiz uygulamaları nedeniyle engellilerin ve ailelerinin istismar edildiğine ilişkin örnekler giderek artmaktadır. Gerek eğitim merkezleri ve eğitin programları, gerek engelli sayısı ve engellilerin eğitiminde görev alacak deneyimli kadro oluşturulmasına dair politikaların oluşturulması ve ısrarla uygulanması gerekmektedir.

Eğitim Sen, yıllardır engellilerin eğitimi konusuna yönelik olarak özel politikalar belirlenmesini ve eğitim başta olmak üzere, tüm toplumsal yaşam alanlarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Eğitim Sen olarak taleplerimiz;

Yollar, binalar, toplumsal yaşam alanları engellilerin ihtiyaçlarına uygun bir düzenlemeye kavuşturulmalı, toplum engellilere nasıl davranacağı ile ilgili bilinçlendirilmelidir.
Engellilerin lehine, onların talepleri doğrultusunda bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
Engellilerle ilgili her türlü eğitim, yardım ve diğer etkinlikler kamu eliyle ve kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılmalıdır.
Özel eğitime bütçeden yeterli kaynak sağlanmalı, kamuya ait özel eğitim kurumları ve okullarının sayısı artırılmalıdır.
Çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak çalışanların ve sosyal güvenceden yoksun olan ailelerin çocuklarının kullandıkları bütün cihazlar devlet tarafından ücretsiz olarak karşılanmalıdır.
Çocukların sosyal aktivitelerini geliştirecek etkinliklere öncelik verilmelidir.
Özel eğitime muhtaç çocuklar için yeterli sayıda öğretmen, rehberlik uzmanı, psikolojik danışman ve yardımcı hizmet personeli kadrosu açılmalı, bu personel her yıl hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.
Sorun sadece eğitim boyutuyla sınırlandırılmamalı, engelliler için yeni istihdam alanları yaratılmasına özen gösterilmelidir. Hiçbir koşul aranmaksızın yeni istihdam alanları açılmalı, yasal olarak engelli çalıştırmak zorunluluğu bulunan işyerlerinin denetimleri yapılarak, kurallara uymayanlar hakkında gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.

Görüntünün olası içeriği: yazı

Adana'nın Aladağ İlçesi Karahan Köyüne giden Eğitim Sen heyeti gözlemlerini Evrensel'e yazdı.

Eğitim Sen heyeti 
Adana

Adana'nın Aladağ İlçesi’nde bir katliamın hazırlığı diyebileceğimiz ihmaller zinciri sonucu yanarak hayatını kaybeden 11 kız çocuğu ve bir görevli önceki gün toprağa verildi. Çocuklar anne babalarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının gözyaşları içerisinde defnedildi. Aynı gün Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, Genel Eğitim Sekreteri Murat Kahraman, Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Şube Hukuk sekreteri Mehmet Akarsubaşı’dan oluşan Eğitim Sen heyeti olarak yaşananlar hakkında bilgi almak ve ailelerin acısını paylaşmak için Aladağ ilçesi Karahan köyüne gittik. 

'Sorumlu AKP’nin cemaat modelli eğitimidir'

KÖYDE NE OKUL VAR, NE YOL

Aladağ’ın Karahan köyü, dağların arasında kuş uçmaz kervan geçmez sarp yollardan gidilen bir köy. Aladağ’dan kuş uçuşu 11 km olan mesafede olan köye, kıvrımlı, sarp yolları aşıp dağın etrafından bir 8 çizerek yaklaşık 2 saatte ulaşabiliyorsunuz. Okulu kapatılan, çocuklar için servis dahi verilmeyen Karahan köyü devlet tarafından unutulmuş gibi. Enerji SA’nın doğayı yok ederek yaptığı HES olmasa hiç yol yapılmayacakmış. Baraja kadar iyi kötü bir yol var.  Ondan sonraki yaklaşık 15 km’lik mesafeye yol bile diyemiyoruz.  Bir arabanın bile zor sığdığı toprak bir patika daha doğru bir tanım olur. Köy içerisinde bir dönümlük düz bir arazi dahi yok. Öyle sarp yamaçlar ki keçiden başka beslenen hayvan yok gibi. İsmail Bağır, bu köyde taştan yapılmış bir evde yaşayan dört çocuk babası bir emekçi. Aile yoksul, yine de kızlarını okutmak istiyorlar. Yoksulluktan, yokluktan kurtulmanın yolunu kız çocuklarını okutmaktan arıyorlar. Köyde yol da yok, okul da yok… Yolsuz, ekmeksiz, işsiz, topraksız köyden -yoklar köyünden- daha iyi üç öğün yemek yesin, üstünü başını daha iyi giyinsin, okusun diye dinci cemaatlerin yurtlarına gitmek, yanarak can vermek…

BİR KIZI YANARAK HAYATINI KAYBETTİ

8’inci sınıfa giden Gülcan Bağır, üçüncü kattan atlayarak kırıklarla kurtulmuş. Kardeşi Gamze Bağır belki atlamaya cesaret edemedi; yangında yanarak can vermiş. Baba perişan halde anlatıyor, “Burada okul olsa kızlarımı yurda vermezdim. Doğru dürüst işim olsa, param olsa kızlarımı yine yurda vermezdim. Hangi baba hangi ana çocuk yaştaki evladından ayrı kalmak ister.” Baba, şikayetçi olduğunu ve asla şikayetinden vazgeçmeyeceğini söylüyor.

DEVLETİN BU ÇOCUKLARI OKUTACAK GÜCÜ YOK MU?

Kendimize “Dünya Devleti” deyip avunurken devlet olarak çocuklarımızı okutmaktan, barındırmaktan aciz miyiz? Yoksul ve çaresiz insanların dünyadan habersiz çocukları neden hep cemaatlerin kucağına itiliyor? Her dönem “makbul” bir cemaatimiz ya da cemaatlerimiz olmak zorunda mı? Dün başka bir cemaatin imkânlarına ve insafına terkedilen memleketin okumaya hevesli, zeki fakat çaresiz çocuklarını bugün “emniyet imamı”, “ordu imamı”, “üniversite imamı”, “bilmem nere abisi” olarak toplamıyor muyuz? Bu yapıların bu çocuklarla “babalarının hayrına” ilgilenmediklerini en safımız dahi bilmiyor mu?  

Tekrar soruyoruz devletin bu çocukları okutacak gücümü gerçekten yok mu? Sadece bu sabileri değil, üniversiteye giden çocukları dahi barındırıp önüne helalinden 2 kap yemek koyacak kadar gücü gerçekten mi yok? Olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu cemaatlere aktarılan paralarla dahi bunlar karşılanabilir. Yüreklerimizi yakan olayda sorulması gereken soru “kapı  neden kilitliydi”, “denetim yok muydu” değil, “o çocukların orada ne işi vardı?” olmalı.